Şeyh Mahir Hammud’un 22 Ocak 2015 tarihli Cuma hutbesi şöyle:
“Fitnenin temel kuralı fitneyi yayan kişinin olacak olandan ve yaptıklarının varabileceği noktalardan habersiz olmasıdır. Ayrıca fitne ortamında iki ayrı topluluğun bulunması şarttır: Birinci topluluk fitneye muhatap olan ve belli bir hususta hedef alınan halk… İkinci topluluk ise, fitne komplosunu kuran, küçük gibi görünen ama onlar için her türlü yalanı yaymaktan çekinmeyen, piyonlarına bağladığı ip sayesinde tüm olayı kontrol etme gücüne sahip olan taraf…
Bizim bugün karşı karşıya kaldığımız fitne tam da bu türden… Ve biz bugün normal şartlarda olaylar karşısında gereken tavrı ortaya koyanların dahi bu fitnenin farkına varabilmekten aciz olduğunu görüyoruz. Üstelik ne yapacağını bilemez halde olan bu kişiler bir süre sonra onların tarafına geçiyor, onların safında saf tutuyorlar.
Bir diğer sorun ise şu; fitneyi yayan kişi yaptığı işin nelere yol açacağını biliyor olsa da olmasa da hatasını fark ettikten sonra hatasından dönmesi çok zor oluyor. Çünkü baştan aşağı fitnenin içine batmış, kanını, canını bu yolda ortaya koymuş ve peşinden de nice insanları sürüklemiş oluyor.
Hakikati söylemek zordur: “Andolsun size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.” (Zuhruf:78) Fitne anında söylemek ise daha zordur. Saldıran ya da saldırıya uğrayan tarafın belli olmadığı tarihimizin en büyük fitne hadisesi de bunun örneklerinden… Hz. Ali’nin ordusunda yer alan Ammar bin Yasir şehit edildiği zaman bir grup Ammar bin Yasir’i şehit edenin saldırganlar olduğunu söylerken, bir diğer grup da “Onu asıl öldüren onu buraya getirendir” diyordu. Hz. Ali de ithamlara cevaben “Amcasını alıp Uhud’a giden de peygamber değil miydi? O zaman amcasını Rasulullah mı öldürdü” dedi. Benzeri şekilde bir başka fitne hadisesi de Cemel Savaşı’nın olduğu gece yaşandı. Saldırmazlık anlaşması yapılmış ve herkes anlaşmanın rahatlığıyla uyumuşken fitneci bir grup her iki tarafa da ok attı. İki taraf da diğer grubun anlaşmazlığı bozduğu düşüncesine kapılınca anlaşma iptal oldu.
Biz bunun bir benzerine Lübnan’da şahit oluyoruz. Fitne planları hazırlanıyor ve medya üzerinden halkın üzerine korku salınıyor. Hedeflerine ulaşıyorlar. Suriye Madaya’da gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan görüntüleri yayınlayarak hedeflerine ulaşmadılar mı mesela? Şu an Irak’ta da mezhepçi fitne ateşini körüklemek için uğraşıyorlar.
Katiller, failler kim olursa olsun asıl katil ve fail Amerika’dır, İsrail’dir, batıdır ve onlara güvenip onların peşinden gidenlerdir. Hakikatin farkına varan birinin halkın karşısına geçip “Biz hata yaptık” demesi niçin bu kadar zor oluyor? Siz hiç herhangi bir siyasinin teröristleri destekledikleri için özür dilediklerine şahit oldunuz mu?
Buradan ilgili mercilere hatalarından dönmeleri ve bu konuda halka da gerekli açıklamayı yapmaları yönünde çağrı yapıyoruz. Bu çağrıyı daha önceden de yapmıştık.
Son olarak Samir Caca ile ilgili olarak, Caca’nın Mişel Avn’ı desteklemesi geçmişte yaptığı hataların üzerinin örtülmesi için yeterli değil. Çünkü o da zamanında yaptığı hataların hata olduğunu kabul edip bu hususta bir özür beyanında bulunmadı. Bu yüzden attığı bu adım da bizi şüpheye düşürüyor.
İçinde bulunduğumuz mevcut süreç bizi daha başka bir fitnenin orta yerine sürüklüyor. Biz fitneyi harekete geçirenlerin, bu fitneden istifade edecek olanların kimler olduğunun farkındayız. Ancak birileri hala farkında değil.”
İSLAMİANALİZ