Suudi Arabistan’ın Suriye’ye kara gücü göndermeye hazır oluşunu ilan etmesine kimsenin aldırış etmemesinden bu yana Riyad tüm gücünü Lübnan Hizbullahı’na darbe vurmaya yoğunlaştırmış durumda. Suud Kralı Hizbullah’ı suçlayarak Lübnan Ordusuna vereceği 3 milyar dolarlık yardımdan vazgeçtiğini ilan etti. Bu şekilde Lübnan’ın içinde Hizbullah karşıtı eleştirilerin şiddetlenmesini planlıyordu. Bunun hemen sonrasında Lübnan adalet bakanı Eşref Rifi keskin bir Hizbullah karşıtı tavır alarak istifasını verdi. Riyad taraftarı medyanın çabalarıyla eş zamanlı olarak Arabistan vaziyeti daha da krize sürüklemek için vatandaşlarından Lübnan’a yolculuk yapmamalarını istedi. Hizbullah karşıtı bu fiili ve propagandif girişimler en sonunda Körfez İşbirliği Konseyi’nin hareketi terörist olarak ilan etmesiyle zirve yaptı. Suudiler Hizbullah’ın Suriye, Irak, Yemen, Bahreyn ve diğer Arap ülkelerindeki faaliyetlerini gösteren belgeleri sunarak bu girişimlerini meşru göstermeye çalışıyorlar. Hizbullah’ın önderlerinin Suudilerin bu iddiaları karşısındaki cevapları ise alay ve tevazu ile karışmıştı. Seyyid Hasan Nasrallah hareketin üst düzey komutanlarından Şehid Alâ’nın şehadetinin yedisi münasebetiyle yaptığı bir konuşmasında şöyle dedi: “Arabistan Suriye, Yemen, Lübnan ve Bahreyn’de yenilgiye uğramıştır ve onlar bizleri bu yenilgilerinin sorumlusu biliyorlar, elbette bu konuda abartıda bulunuyorlar fakat biz onlara teşekkür ediyoruz. Eğer Hizbullah’ın Arabistan’ın bu ülkelerdeki yenilgilerinin sorumlusu olduğu belli olursa bu bizim dünyamız ve ahiretimiz için iftihar sayılır, fakat onlar mübalağa ediyorlar.”
Gerçekten de Hizbullah Suudi Arabistan’ın hedef ve programlarını etkisiz kılmakta ne ölçüde pay sahibi olmuştur? Bu grup nasıl bir kapasite ve kudrete sahiptir ki Suudi Arabistan ona darbe indirmek için aleni bir şekilde Tel Aviv’e ittifak elini uzatmaya hazır olmaktadır? Gerçek şudur ki Hizbullah’ın Arabistan’ı yenilgiye uğratmadaki etkisi temel önemdedir fakat Hizbullah’ın zati tevazusu nedeniyle Nasrallah bu etkiyi alaycı bir şekilde beyan etmeyi tercih etti. Lübnan İslami Direniş Hareketi 80’lerin başındaki kuruluşundan bu yana sadece Lübnan’ın iç gelişmelerinde değil bölgesel gelişmelerde de öne çıkan bir rol oynamıştır. Örneğin Şehid Ali Feyyaz’ın şahsında Hizbullah’ın Bosna’daki faaliyetlerini -ki bu nedenle Ebu Alâi Bosnî olarak tanınmaktaydı- bir kenara koyarsak, Hizbullah’ın ciddi olarak ilk önce Amerikan işgalinden sonra Irak’taki varlığı rapor edilmişti. Deniliyor ki Nasrallah 2008 yılına kadar gününün birkaç saatini Irak meseleleri hakkındaki okumalara ayırıyordu. ABD’de faaliyet gösteren ve bu ülkedeki güvenlik ve istihbarat kurumlarına ve Siyonist lobiye yakın düşünce kuruluşlarından biri olan Yakın Doğu için Washington Enstitüsü tarafından yayınlanan bir rapora göre Hizbullah 2003 yılından sonra kendi güçlerinden küçük bir birimi Irak’a yerleştirdi. Bu rapora göre Hizbullah etkili ve sınırlı bir şekilde kendi özel operasyon kuvvetlerinden güçleri Irak’taki Şii paramiliter güçleri eğitmek ve Amerikan önderlikli koalisyon güçlerini hedefleyen özel operasyonlarına destek vermek amacıyla kullandı.
Hizbullah, Musul’un 2014 yazında IŞİD’in eline geçmesinden ve bunun sonucunda Bağdat’ın ciddi tehdit altında kalmasından sonra güçlerinden bir bölümünü tekrar Irak’a döndürdü.Batılı araştırma merkezleri de aynı dönemde Hizbullah kuvvetlerinin Irak’a dönmesinin etkili olacağını yazdılar. Yakın Doğu için Washington Enstitüsü raporunun devamında şöyle denilmektedir: “Hizbullah’ın özel operasyon kuvvetlerinin tecrübeleri ve Irak’taki eğitim faaliyetleri dikkate alındığında… nispeten az sayıdaki bu kuvvetlerin bölgeye yerleşmesinin büyük tesiri olabilir… Bu grup Irak’taki IŞİD karşıtı Şii güçlere fazla kuvvet aktarmadan yardım edebilir.”
Fakat muhtemelen Arabistan’ın Hizbullah’tan aldığı en büyük yenilgilere Suriye ve Yemen’de tanık olunmuştur. Hizbulllah’ın Suriye’deki rolü aleni olmakla birlikte Yemen’deki Hizbullah varlığı hakkındaki aktarımlar Batılı merkezler tarafından yapıldı. Bu merkezlerin raporlarına göre Amerikan askerlerinin 2008 yılında Irak’tan çıkmasıyla birlikte Hizbullah birlikleri Ensarullah güçlerini eğitmek amacıyla Yemen’e intikal ettiler.
Amerikan Hazine Bakanlığı’nın Bush hükümeti zamanında yayınladığı bir raporda “Hizbullah Yemen’deki operasyonlarına başladı ve Husilerin askeri eğitimlerini üstlendi” denilmekteydi.Financial Times gazetesi de Riyad’ın Yemen’e saldırısından yaklaşık iki ay sonra Beyrut’taki Hizbullah komutanlarından birinden şu sözleri aktardı: “Biz gerilla savaşı uzmanıyız, bu nedenle Husilere saldırmak ya da saldırmamak için en uygun zamanın hangisi olduğunu öğretiyoruz…” Hizbullah Irak ve Suriye’nin aksine şu ana kadar Yemen’deki kuvvetleri hakkında bir şey söylemedi. Foreign Policy‘nin web sayfasında Daniel S. tarafından yazılan bir yazıda ise şöyle deniliyordu: “Husi isyancılar İsrail’i 2006 Lübnan savaşında çaresiz bırakan kılavuz kitapçığından yararlanıyorlar.” Yazar bu kılavuz metninin en önemli iki özelliğini “Bir gerilla kuvvetinin düşman tarafın hava üstünlüğü karşısında zarar görmeme gücünü ve rakibin zaaf noktalarına yoğunlaşma”yı ele alması olarak tanımlıyor.
Yemen savaşının başlangıcından bu yana yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen Suudi Arabistan hedeflerine ulaşamamanın yanında kendi ülkesinin güney bölgelerinde Ensarullah güçlerinin sürekli saldırılarına da maruz kaldı. Suriye’de de Hizbullah’ın Riyad destekli grupların yenilgiye uğratılmasındaki rolü kimseye gizli değildir. Bu teşkilat stratejik Kusayr şehrini özgürlüğe kavuşturarak Suriye sahasındaki gelişmeleri Şam’ın lehine döndürdü ve bu günlerde de Rusya’nın hava saldırıları yanında IŞİD ve El Kaide gibi selefi gruplar karşısındaki kara operasyonlarında anahtar rol üstleniyor. Yemen’de Suudiler doğrudan Hizbullah ile savaşıyor olmamakla birlikte onun gölgesini çok açık bir şekilde hissetmektedirler. Suudilerin Suriye, Irak ve Yemen’deki açık yenilgileri göz önüne alındığında onların bu mağlubiyetlerden Hizbullah’ı sorumlu tutmaları sebepsiz değildir ve öyle gözüküyor ki Nasrallah da bunu çok iyi biliyor ve bununla iftihar ediyor, fakat bunu açıkça ilan etmeye çok ilgi duymuyor.
medyasafak