Şalom Yazarı Türkiye ile Siyonist İsrail Arasındaki Görüşmeleri Değerlendirdi

Türkiye'deki Yahudi Cemaati'nin yayın organı Şalom Gazetesi'nin yazarlarından Karel Valensi, Türkiye-İsrail ilişkilerini değerlendirdi. 

Görüntülenme: 1591 Tarih: 07 Nisan 2016 09:01
Şalom Yazarı Türkiye ile Siyonist İsrail Arasındaki Görüşmeleri  Değerlendirdi

Karel yazısında "Suriye’deki çatışmadan kendi kırmızı çizgileri -Hizbullah’a silah gönderilmesi ve Golan’da yeni bir cephe açılması- aşılmadığı sürece uzak duran İsrail, büyük güçlerin bölgedeki vesayet savaşına da, Mısır’daki büyük değişime de güvenli bir mesafeden seyirci kaldı. Gelişen yeni durumlara kendini hızla adapte etti. Suriye’ye giren Rusya ile operasyonlara dair istihbarat anlaşması yaptı, uluslararası sisteme geri dönen en önemli tehlike olarak gördüğü İran’a karşı bölgede kendine yeni müttefikler edindi. Suudi Arabistan da bunların en önemlisi. Ankara’nın dış politikası yeniden kalibre edilirken, Orta Doğu’daki toz bulutları biraz aralandığında, Suriye’nin bir diğer komşusu olan eski dost İsrail en doğru müttefik olarak karşımızda belirmesi şaşırtıcı değil." dedi.

İşte o yazı;

Herkes nefeslerini tuttu ve dikkatini Avrupa’nın bir şehrinde yapılacağı söylenen toplantıya çevirdi. 7 Nisan’da Türk ve İsrailli yetkililer bir kez daha masaya oturmaya hazırlanıyorlar. Ancak İsrail basınından biliyoruz ki bir önceki toplantıdan beri iki taraf arasındaki fikir alışverişi ve pazarlıklar hiç durmamış, son sürat devam ediyor. Bu da altı yılın sonunda, Mavi Marmara olayını iki ülke ilişkilerinde geride bırakacak bir anlaşmaya varılacağı konusundaki beklentileri arttırıyor.

Liderlere baktığımızda onlar da oldukça olumlu açıklamalarda bulunuyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Brookings Enstitüsü'nde yaptığı konuşmada nisan ayını işaret ederek yapılacak görüşmelerden olumlu netice alınabileceğini söyledi. İsrail Başbakanı Netanyahu da gelecek görüşmelerden olumlu sonuçlar beklediğini belirtti.

19 Mart’ta İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısında hedef İsrailli bir turist kafilesini olmuştu. İstiklal’de turist olması beklenebilirdi ama İstanbul’da yapılan bir terör saldırısında ölenlerin üçünün İsrailli (diğeri İran vatandaşı idi), yaralananların da çoğunun İsrailli olması kafalarda haklı olarak bir soru işareti uyandırdı. Sonuçta iki ülke arasındaki turizm ciddi bir darbe yemişti Mavi Marmara sonrası. Hem sokağa çıksan İsrailli bulma şansın, bulsan onların İsrailli olduğunu anlama olasılığın o kadar düşük ki. Yetkililer İsraillilerin tesadüfi olarak hedef olduğunu söylüyorlar, buna inanmak istiyorum. Terör din, dil, ırk ayırmıyor en nihayetinde.

Öte yandan, İsrail ile diplomatik ilişkilerin en alt seviyede devam ettiği bir dönemde meydana gelen Taksim saldırısı, insani ilişkilerin ve devletler arası işbirliğinin böylesi acı bir olayda hiç aksamadan devam edebildiğini gösterdi. İsrail ile Türkiye’yi birbirine düşman göstermek isteyenler için de gerçeğin öyle olmadığı net bir şekilde ortaya konuldu. İsraillilere her türlü yardım Türk hükümetinden geldi, Türk halkı da yaralılara desteğini göstermekten çekinmedi. Birkaç ay öncesine kadar antisemitizmin oldukça prim yaptığı düşünüldüğünde, İsrailli yaralılara beddua edenlerin bizzat halk tarafından ayıplanması ise benim için iki ülke halkı arasında dostluk tohumlarının yeniden filizleneceğinin en somut kanıtı oldu. İsrail Cumhurbaşkanı Rivlin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşılıklı başsağlığı ve teşekkür için yaptıkları telefon görüşmeleri ise atlanmaması gereken bir diğer önemli nokta.

Mavi Marmara için üç şartı olan Türkiye’nin özür talebi İsrail tarafından yerine getirildiğinde Türkiye özür dileten taraf, güçlü ülke, İsrail ise özür dilemek zorunda bırakılan, çevresi düşmanlarla çevrili yalnız ve Türkiye ile barışa muhtaç ülke konumunda gösterilmişti. Özür dilemenin erdemine hiç girmeden, Orta Doğu’da, özellikle de Suriye’de değişen gerçekliğin iki ülke ilişkilerini de doğrudan etkilediğini söylemek mümkün.

Suriye’deki çatışmadan kendi kırmızı çizgileri -Hizbullah’a silah gönderilmesi ve Golan’da yeni bir cephe açılması- aşılmadığı sürece uzak duran İsrail, büyük güçlerin bölgedeki vesayet savaşına da, Mısır’daki büyük değişime de güvenli bir mesafeden seyirci kaldı. Gelişen yeni durumlara kendini hızla adapte etti. Suriye’ye giren Rusya ile operasyonlara dair istihbarat anlaşması yaptı, uluslararası sisteme geri dönen en önemli tehlike olarak gördüğü İran’a karşı bölgede kendine yeni müttefikler edindi. Suudi Arabistan da bunların en önemlisi.

Aynı hızı ve esnekliği veya doğru okumayı Türkiye’nin yapabildiğini söylemek zor. Ankara’nın dış politikası yeniden kalibre edilirken, Orta Doğu’daki toz bulutları biraz aralandığında, Suriye’nin bir diğer komşusu olan eski dost İsrail en doğru müttefik olarak karşımızda belirmesi şaşırtıcı değil.

7 Nisan’da ve öncesindeki görüşmelere bakarak, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini farklı bir çizgiye oturtan ideolojik bakış açısından sıyrılarak, daha pragmatik bir yaklaşımı benimsediğini söylemek mümkün. Bu değişimi Netanyahu’nun şu sözlerinden de anlamak mümkün; “Türkiye ile her zaman iyi ilişkiler içinde olmak istedik, ilişkinin yönünü değiştiren biz olmadık."

Artık Türkiye, İsrail ile ilişkilerini normalleştirmek isteyen taraf olarak algılanırken, değişimin sebepleri çok tartışıldı. Doğalgaz, Rusya ile Türkiye’nin ilişkilerindeki bozulma,  Suriye’deki gelişmeler, İran nükleer anlaşması gibi sebepler bu iyileşmenin önünü açsa da, aslında ortak çıkarların örtüştüğü, askeri ve istihbarat işbirlikleri gerekirken, Türkiye ve İsrail arasında sadece ticarete dayalı bir ‘business is business’ modelinin yeterli gelmediği anlaşıldı.

Ayrıca bugün İsrail’in elinde tüm dünyanın en çok ihtiyacı olan şey var: teröre karşı savaşın anahtarı. Küresel terörün sınır tanımadığı günümüzde tüm ülkeler dikkatini, altın değerindeki bu bilgi için, bu ‘know-how’ı öğrenebilmek için uzun yıllardır Hizbullah ve Hamas’a karşı savaş veren İsrail’e yöneltmiş durumda. Terör saldırıları ve kitlesel göç günümüz dünyasını şekillendirirken, her iki eğilimin ortasında sıkışıp kalan ve terör saldırılarına hedef olan Türkiye’nin de bu bilgiye, işbirliğine, desteğe ihtiyacı olduğu aşikar.

İSLAMİANALİZ

Yorumlar