Mustafa Kurdaş Sordu:''BİZ İSRAİL İÇİN NEYİN FEDAKARLIĞINI YAPACAĞIZ!''

İslam, alemi Regaib Kandili’ni idrak ediyor, onbir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’in heyecanını yaşıyordu. Ümmet için dualar ediliyor, gecenin feyzi solunuyordu. Böylesine manevi bir gecenin aydınlığında bir yürek sızısıyla, derinden gelen bir acıyla silkindik. Dışişleri Bakanlığı’nın “No: 88” damgasını taşıyan resmi açıklaması önce Bakanlığın internet sayfasına düştü, sonra yüreklere. Sonra da ajanslara haber olarak yansıdı. Türkiye ile İsrail el sıkışmıştı... 

Görüntülenme: 2331 Tarih: 09 Nisan 2016 02:45
Mustafa Kurdaş Sordu:''BİZ İSRAİL İÇİN NEYİN FEDAKARLIĞINI YAPACAĞIZ!''

“88” NOLU UTANÇ BELGESİ…

“No: 88, 8 Nisan 2016, Türkiye- İsrail Görüşmeleri Hk.” başlıklı resmi açıklama, Türkiye ile İsrail arasında yürütülmekte olan görüşmelerin seyrine dair  sadece bilgi vermiyor adeta  bir “memnuniyeti” ve “sevinci!” de ilan ediyordu. Daha önce İsviçre’de bir araya gelen ülkemizi ve İsrail’i temsil eden heyetler bu kez Londra’da masaya oturmuştu. Türkiye’yi adeta İsrail’den Sorumlu Devlet Bakanı özerkliğine sahip olan malum kişi temsil ediyordu; Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu. İsrail adına muhataplar ise İsrail Başbakanı’nın Özel Temsilcisi Joseph Ciechanover ve İsrail Milli Güvenlik Konseyi Başkan Vekili Jacob Nagel idi.

Tarihe bir kandil gecesi açıklanan “utanç belgesi” olarak geçecek olan “88” No.’lu Dışişleri Bakanlığı açıklamasında muhteva tek paragrafla dünya kamuoyuna ilan ediliyordu:

“Heyetler, mutabakat metninin nihai hale getirilmesi ve farklılıkların giderilmesi yönünde ilerleme sağlamışlar ve anlaşmanın çok yakında gerçekleştirilecek bir sonraki toplantıda sonuçlandırılması hususunda uzlaşıya varmışlardır”

İSRAİL KAÇIYOR BİZ KOVALIYORUZ: “N’OLUR NORMALLEŞELİM”

Evet açıklama kısaydı ama, kısa olduğu kadar da “kararlılık” ve saklı bir “sevinci” de  yansıtıyordu. “İlerleme sağlanması”, “çok yakında gerçekleştirilecek bir sonraki toplantı” ve “uzlaşıya varmak” gibi ifadelerin altını çizmek gerekiyor. Belli ki; çok büyük bir çaba sarfediliyor, acele ediliyor ve mutlaka bir sonuç isteniyor! Farklılıkların giderilmesi yönünde “ilerlemenin sağlanması” ifadesi kararlılıkla birlikte, İsrail ile barışma ve ilişkiyi yeniden eskisi gibi yoluna koyma noktasında Türkiye’nin sıkı takibini ve fedakarlığını da aktarıyordu aslında.

Sanki Mavi Marmara’ya İsrail saldırmamış..

Filistin’de dinmek bilmeyen  insanlık dışı zulmü ve karış karış işgali sanki İsrail yapmıyor… 

Mescid-i Aksa’mıza dair yıkıcı hain planları sanki İsrail yürütmüyor.

Sanki İsrail artık “devlet terörü” estirmeyecek mazlum Filistin’imizde.

Şeyh Yasin’leri, Rantisi’leri şehit eden, kundaktaki bebekleri dahi katletmekten geri durmayan, kan dökmeyi devlet politikası haline getiren sanki bu İsrail değil..

Sanki Siyonist İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini, iyileşmesini biz istiyoruz, İsrail de naz ediyor…

Sanki Türkiye suçlu, İsrail masum: İsrail kaçıyor, biz de kovalıyoruz… “N’olur normalleşelim” diye çırpınan Ankara. Sanki İsrail çok normal, biz anormaliz…

BİZ İSRAİL İÇİN NEYİN FEDAKARLIĞINI YAPACAĞIZ!

Sayın Cumhurbaşkanımızın Davos’ta ifade ettiği gibi “Biz İsrail’in çocukları nasıl öldürdüğünü çok iyi biliriz!” İsrail hep öldürmüştür, öldürmeye de devam edecek. İsrail hep işgal etmiştir, işgal etme niyetinden de hiçbir zaman vazgeçmeyecek. Siyonizm, Nil ile Fırat’ın arasındaki  ifade eden Arz-ı Mev’ud’u asırlardır istemektedir, her hangi bir mutabakatla bundan da vazgeçecek değildir. Büyük İsrail’in kurulması yolunda İsrail için her şey mubahtır!

İsrail hedeflerinden vazgeçmeyeceğine göre…

İsrail’den bir fedakarlık yapması beklenilemeyeceğine göre..  Hatta İsrail ile “fedakarlık” kelimeleri yan yana dahi gelemeyeceğine göre…

İsrail için mutabakat “vermek” değil “almak”; yapmak değil “yaptırmak” olduğuna göre…

O zaman doğrudan doğruya şu sonuçla yüzleşiyoruz: Öyleyse biz neyin fedakarlıklarını yapacağız? Öyleyse Türkiye olarak biz nelerden vazgeçeceğiz? Bize ne yaptırılacak, bizden ne alınacak!?

İSVİÇRE VE LONDRA’DAKİ GÖRÜŞMELER BÜYÜK İSRAİL GÖRÜŞMESİDİR

Her ne kadar Türkiye’de konuşulmasa da… Gündem de tutulmasa da… Sıkı bir karartmaya tabi tutulsa da.. İsviçre mutabakatı ortada! Doğu Akdeniz’deki doğalgazın İsrail adına taşınması.. AB ile İsrail arasında boru hatlarının döşenmesi,  Kıbrıs suyunun Tel-Aviv’e de ulaştırılması. Ve daha bir dizi madde. Fakat sadece saydıklarımız bile gerçekleştirilecek olursa, Erbakan Hocamızın yıllar önce uyarmış olduğu “Türkiye’nin İsrail’e vilayet yapılması” projesinin alt yapısı hazırlanmış olacak. Rusya ile sorun yaşayan AB ülkeleri doğalgazını, petrolünü Türkiye  üzerinden boru hatlarıyla İsrail’den almaya başlayınca, İsrail’in AB üyeliği ve hatta NATO üyeliğinin de yolu açılacak. İsrail AB ve NATO üyesi olunca, hem enerji temini güvenliği hem de İsrail’in güvenliği sadece Amerika’nın değil Avrupa’nın ve NATO’nun da doğrudan sorumluluğu altına girecek.  Bölge, İsrail’in kendisine tehdit olarak sayacağı her şeyden, her zerreden temizlenecek. Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de yaşanmış ve yaşanmakta olan katliamlarla nüfusu boşaltılan bölge küçük devletçilere küçük devletlere de bölünecek. Böylece bölgemiz Büyük İsrail için de tamamen hazır hale getirilecek. Allah muhafaza…

Uyarmak yine bize düşüyor… Dikkat! Gerek İsviçre’deki, gerekse Londra’daki görüşmeler Büyük İsrail görüşmeleridir. Mutabakat adı altında işleyecek süreç Arz-ı Mev’ud için yapılacak en büyük hamlelerden birisi olarak İsrail lehine tarihe geçecektir.

KORKARIZ Kİ, “İSRAİL’İ DİZE GETİRDİK” DENECEK!

Korkarız ki, bu gelişmeler bile “zafer” olarak takdim edilmeye çalışılacak.

Korkarız ki, İsrail ile yapılmakta olan mutabakatın maksadı “büyük devlet olmanın gereği” gibi bir takım laf-u güzaflarla örtülecek.

Korkarız ki, İsrail ile normalleşmeyi, İsrail ile mutabakatı, İsrail’in emellerine alet olmayı bizim hocalarımız bile izah etmeye kalkışacak.

Belki de gazetelerimizin manşetlerine göre, ekranların bildik yüzlerine göre Türkiye İsrail’i dize getirmiş olacak.

1 Kasım seçimlerinden önce “İsrail’i değil, ümmeti sevindirin” sloganı hafızalardayken. Türkiye kamuoyunun ve İslam aleminin İsrail’in sevindirilmesi meselesine önce ikna edilmesi, sonra da sevindirilmesi de gerekiyor.  Gerekenler de mutlaka yapılacaktır. Nasıl mı!?

Belki de, yıllar öncesinden Gazze’ye gideceğini açıklayan sayın Cumhurbaşkanımız için bir Gazze seferi düzenlenecek… Belki de Gazze’ye uygulanan İsrail ambargosunda yumuşatılmaya gidilecek ve  Gazze’ye kameraların eşliğinde insani yardımlar sokulacak, inşaat malzemeleri girecek. Belki de,  gösterişli törenlerle bir yardım gemisi göndereceğiz Gazze’ye, Mavi Marmara’yı ve şehitlerimizi unutturmak için. Böylece meseleyi halletmiş olacağız. Ve tabii zafer iyice perçinlenmiş olacak. Gazze’ye yardım götürmenin sevinci ve coşkusu günlerce konuşulacak, zihinlere iyice yerleştirilecek.

Türkiye ve İslam alemi böylesine bir sanal zaferin sevincini doyasıya yaşarken, Siyonizm ise sinsice son hamlesinin hazırlıklarını yapmaya başlayacak. Zira, 5765 yıllık mikrop olan Siyonizm, “mikrop” olmaktan Türkiye’nin yüksek hatırı ve mutabakat için vazgeçecek değildir.

LOBİLERİN TELKİNLERİNE PABUÇ BIRAKMAYALIM

Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasından anlıyoruz ki, mutabakatın kamuoyuna açıklanması kalmış geriye. Son bir oturum. Yani hem Türkiye’miz , hem İslam dünyası hem de insanlık için küçük bir umut daha var demektir bu: Türkiye, “Büyük İsrail” masasından kalkmalıdır! Bugüne kadar yapılan görüşmeleri yok saymalı ve konuşulan bütün metinleri yırtıp atmalıdır. Hiçbir konjönktürel gerekçe, hiçbir pazarlık; Büyük İsrail’in yoluna döşenmiş bir taş olmaktan evla olamaz. Lobilerin telkinlerine, tehditlere ve şantajlara pabuç bırakmayalım…

MİLLİ GAZETE

Yorumlar