Suriye Krizini Planlayan İki Ülke Siyonist İsrail ve Suud-i Amerika

2006 33 Gün Savaşının kısa bir süre sonrasında İsrailliler tarafından Winograd Komisyonu olarak adlandırılan bir araştırma kurulu oluşturuldu. Komitenin nihai raporunda Hizbullah’ın zaferinin arkasındaki ana nedenin Suriye yönetiminin Lübnanlı gruba esirgemeksizin sunduğu silah yardımı ve etkili destek olduğu vurgulanmıştı. İşte elde edilen bu neticeden sonra Tel Aviv Şam’ı devirmek için dolaylı da olsa savaş başlatma kararı aldı. 

Görüntülenme: 1837 Tarih: 27 Mayıs 2016 13:11
Suriye Krizini Planlayan İki Ülke Siyonist İsrail ve Suud-i Amerika

Alwaght

 

 

Son aylarda dünyanın güvenilir kabul edilen şahsiyetleri ve kaynakları tarafından Suriye savaşının arkasındaki neden ya da nedenler ve Şam karşıtı bu savaşın kararının ne zaman alındığı hakkında dikkate değer şeyler söyleniyor.

 

Mesela İngiliz gazetesi The Independent'da yazan ünlü gazeteci ve analist Robert Fisk, Lübnan eski başbakanı Refik Hariri'nin 21 Ekim 2004'te suikastle öldürülmesinden sonra Suudi Arabistan'ın bu cinayetten sorumlu tuttuğu Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ı iktidardan düşürme kararı aldığını gösteren belgelerden söz ediyor. Fisk, sözünü ettiği belgelere göre Suriye karşıtı savaşın başlatılması planları savaşın başlamasından yaklaşık 7 sene önce yapılmıştı diyor ve ekliyor: 2011'deki çatışma Suriye muhalefetinin ve Esad karşıtı güçlerin önceden organizasyonu sağlandıktan sonra başladı.

 

Cumhurbaşkanı Esad ve birkaç Suriyeli askeri yetkili Hariri cinayetinin sorumlusu olarak görülüyor hâlâ. Bununla birlikte Robert Fisk bir notunda Hariri suikastı gerçekleştiğinde Suriye cumhurbaşkanı ile birlikte olduğunu ve Başkan Esad'ın duyduğu habere çok şaşırdığını kaydediyor. Elbette yine de böylesi bir geniş ölçekli hadise Riyad rejiminin Suriye cumhurbaşkanını sıkıştırması için yeterli bir nedendi. Krallık ilk olarak 29 yıldır Lübnan'da bulunan Suriye ordusunu, siyasi süreci ilerletmek ve Lübnan'daki iç savaşı sonlandırmak için imzalanan Taif Anlaşmasının şartlarına aykırı bir biçimde bu ülkeden çıkarmak için elinden gelen her şeyi yapmakla başladı işe. Şam ise Lübnan'dan çekilmek suretiyle baskılara açık ve zedelenebilir olduğunu göstermiş oldu.

 

Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından başlatılan Hariri Mahkemesi Suriye cumhurbaşkanına baskı uygulamaktan hiçbir zaman vazgeçmedi, fakat yargı süreci 2011'de terör savaşı Şam'ı vurmaya başladıktan sonra bir kenara atıldı.

 

Geçenlerde sabık Katar Başbakanı Casim bin Hamad bin Halife bin el-Tani Avrupalı bir medya kaynağı ile gerçekleştirdiği röportajında, Lübnan başbakanı Hariri'nin suikastından beş sene öncesinde bile Suudi Arabistan'ın Suriye'ye saldırma kararını çoktan almış olduğunu ifşa etti. Bin Hamad röportajında bunun ayrıntılarına da yer verdi.

 

Robert Fisk, Casim bin Hamad ve diğerlerinin Suriye savaşının nedenleri hakkında söyledikleri şeyler gerçeklikle entelektüel analizin karışımı olarak görülebilir, fakat hepsinin göz yumulamaz bir ortak noktası var: Suriye'deki güvenlik gelişmeleri sadece dâhili bir planın sonucu olarak ve denildiği üzere hükümetin vatandaşlarına karşı izlediği vahşi muamelesine cevap olarak gerçekleşmedi.

 

Ayrıca şöyle bir teori daha var: Suudi rejimi önderleri kendi şahsi arzuları nedeniyle Suriye çatışmasını finanse ettiler ve çok inatçı ve intikamcı oldukları için Şam karşıtı bu savaşı desteklediler. Benzer bir şekilde Libya'daki hadiseler hakkında da bazıları Muammer Kaddafi'nin sabık Suudi kralı Abdullah bin Abdulaziz'e Arap Ligi liderler zirvesinde yaptığı hakaretinin kurbanı olduğunu iddia ediyorlar.

 

Bununla birlikte Suriye savaşının ayrıntılarına dikkatlice eğildiğimiz ve çatışmaya dâhil olan ülkelere baktığımız zaman dikkate değer sonuçlarla karşı karşıya geliyoruz. Tel Aviv'in ağır bir kayıp aldığı, İsrail ile Hizbullah arasındaki 2006 33 Gün Savaşının kısa bir süre sonrasında İsrailliler tarafından Winograd Komisyonu olarak adlandırılan bir araştırma kurulu oluşturuldu. Komitenin nihai raporunda Hizbullah'ın zaferinin arkasındaki ana nedenin Suriye yönetiminin Lübnanlı gruba esirgemeksizin sunduğu silah yardımı ve etkili destek olduğu vurgulanmıştı. İşte elde edilen bu neticeden sonra Tel Aviv Şam'ı devirmek için dolaylı da olsa savaş başlatma kararı aldı.

 

Suriye krizinin başlangıcında bazı analistler Tel Aviv'in Başkan Esad'ın iktidarda kalmasını düşürülmesine tercih ettiğini iddia ediyorlardı. Fakat İsrail rejiminin Suriye muhalefeti savaşçılarını eğitmeye 2007 sonundan bu yana başladığını gösteren pek çok rapora ulaşmak mümkün. İşte tam o günlerde İsrail gazetelerinde İsrail rejimi ile Suriye arasındaki Golan Tepelerinin -1967'deki 6 Gün Arap İsrail Savaşından bu yana Tel Aviv'in işgalinde- konumuna dönük siyasi müzakereler aleyhinde yayın yapmaya başlamıştı. Hatta İsrailli bir politikacı, “Suriye'nin artık ölü sayılması gerektiğini ve ölü bir Suriye ile Golan Tepeleri hakkında görüşmeler yürütmenin bir faydası olmadığını” bile söylemişti.

 

Riyad ve Tel Aviv'in birbirinden bağımsız bir şekilde ve aralarında koordinasyon olmaksızın Suriye karşıtı savaşı destekledikleri sonucuna varmamalıyız. 2004 ve 2005 yılları arasındaki basın arşivlerine göz atmamız halinde İsrail ordusu komutanlarının düzenli olarak İsrail-Suudi işbirliğinden söz ettiklerini görebiliriz. Çok açık bir şekilde İsrail'in 2006 yılında gerçekleştirdiği Lübnan saldırısının faturasının önceden Suudi Arabistan tarafından ödendiğini belirtiyorlardı. Gazze karşısındaki 22 ve 8 Gün Savaşları da Suudi Arabistan, İsrail rejiminin bomba ve füze paralarını ödedikten sonra başlamıştı.

 

Tel Aviv ve Riyad 2006 yılında Lübnan Hizbullahı karşısında aynı cephede durmuşken Suriye karşısında niçin güç birliğine varmamış olsunlar ki?

 

Suriye savaşı bölgenin bu zamana dek tanık olduğu en kirli savaş… Fakat Suriye karşıtı bu savaş Suudi Arabistan ve İsrail rejiminin ve destekçilerinin isteği ve hesaplarının rağmına Şam'a diz çöktüremedi. İran'ın başlangıçta danışmanlık düzeyinde olan etkili desteği ve aynı şekilde Hizbullah'ın ve Iraklı güçlerin, Afganistan ve Pakistanlı Fatımiyyun ve Zeynebiyye Tugaylarının destekleri Suriye'nin acıklı bir şekilde teröristler karşısında yenilgiye uğramasını engelledi. Bu görevin ifası muazzam insani ve diğer kayıpların pahasına gerçekleşti elbette.

 

İran'ın Suudi Arabistan kadar zengin olmadığı herkesçe bilinmektedir, Riyad aynı zamanda Tahran'ın aksine Suriye'ye silah göndermede sorunla da karşılaşmıyor. Fakat Suriye'deki savaş koşullarına baktığımızda Suriye çatışmasında kimin galip geldiğini söyleyebiliriz. Suriye halkı tüm dünyanın ve ayrıca bütün bölgenin yarısıyla mücadele ediyor. Halkın direnişi ve sabrı tüm dünyanın dikkatini çekiyor. Bu da bir soruya yol açıyor: Eğer Suriyelilerin yerine Suudi halkı ve rejimi bu saldırıların ve zararların hedefi olsaydı sonuç ne olurdu?

 

Suriye hükümeti destekçisi güçler bu savaşta teröristlerle savaşıyor ve bekliyorlar, hepsi Suriye'nin geleceğini birlikte inşa edecekler. Muhalif cephede ise sadece Suriye'den intikam almak isteyen taraflar var. İki muhalif taraftan intikamcıların kazanan taraf olduğuna nasıl ikna olunabilir?

 

Suriye savaşı çok kapsamlı, çok boyutlu bir savaş ve bir savaş uluslararası tarafları da kapsadığında onu sürdürüp kontrol etmek çok zordur. Konu daha geniş bir bağlamda ele alındığında, yine çok iyi bilindiği üzere Suriye savaşı İran'ın büyüyen bölgesel gücüne engel olmak için çıkarılmıştır.

 

 

www.medyasafak.net  

Yorumlar