Ayetullah Hameney, İsrail saldırganlığını ve Hizbullah’ın zaferini nasıl öngördü? (2)

"Temmuz 2006 savaşının maliyetleri tamamen Körfez parasıyla karşılandı. ABD ve İngiliz yönetimleri İsraillilere silah, teçhizat ve cephanelik gönderirken bile hepsinin parası Suudiler tarafından ödeniyordu." 

Görüntülenme: 1813 Tarih: 03 Haziran 2016 14:00
Ayetullah Hameney, İsrail saldırganlığını ve Hizbullah’ın zaferini nasıl öngördü? (2)

english.khamenei.ir

 

 

İkinci kısım: Hizbullah FKİK'e karşı

 

 

1. Fars Körfezi İşbirliği Konseyi (FKİK) ve Suudilerin öncülüğünde alınan, Hizbullah'ı terör örgütü listesine alma kararı açıkça, İsrail'in Lübnan'a ve özel olarak Hizbullah'a karşı açacağı bir savaş için Araplar düzeyinde ve uluslararası düzeyde bir örtü sağlamak anlamına geliyor. Bu, Hizbullah'ın savaşla geçen yıllar içinde şekillendirmeyi başardığı caydırıcılık formülünü derin bir şekilde etkilemiyor mu? Ve İsrail'le bir çatışma durumunda Lübnan hükümetinin duruşunun nasıl olacağını öngörüyorsunuz? Bunu Lübnan hükümeti içinde FKİK'in Hizbullah karşıtı kararı hakkında bir ayrışma olduğunu dikkate alarak soruyorum.

 

Lübnan'a karşı bir savaş açılması halinde Lübnan hükümetinin pozisyonunun nasıl olacağını öngörmek için henüz erken; o günün gelmesini bekleyelim. Öte yandan FKİK ve Suudiler öncülüğünde alınan Hizbullah'ı terör örgütleri listesine alma kararının Hizbullah'ın özellikle İsrailli düşman karşısındaki pozisyonunu etkilemeyeceğine inanıyoruz ve bunun sebebi gayet açıktır: geride kalan ve bizim İsrail topluluğuna karşı direndiğimiz on yıllar boyunca bahsettiğiniz devletler Hizbullah'a karşı bugünkü tutumlarının aynısını sergilediler. Aradaki fark o günkü tutumlarının örtülü, bugünkünün ise açıkça ilan edilmiş olmasıdır. 2006 Temmuz Savaşı'nda bile, 33 gün boyunca bunu söylerken nettik ve şimdi Suudilerin ve bazı Körfez devletlerinin savaşın maliyetinin ödenmesine güçlü bir şekilde ve doğrudan müdahil olduğunu yeniden söylüyoruz. Temmuz 2006 savaşının maliyetleri tamamen Körfez parasıyla karşılandı. ABD ve İngiliz yönetimleri İsraillilere silah, teçhizat ve cephanelik gönderirken bile hepsinin parası Suudiler tarafından ödeniyordu. Bundan önce, 1990'larda ve 1980'lerde, CIA'in  Arap, Körfez ve Suudi istihbaratlarından yardım aldığı senaryolara, hatta direnişi hedef almalarına bile tanık olduk, ancak o aşamadaki koşullar bunu ilan etmelerine izin vermiyordu. Size daha fazlasını da söyleyeyim: bizim için bu devletlerin rolünün anlaşılması Filistin Nakba'sına kadar gider. Elbette o tarihlerde Arap ve Körfez devletlerinden bazıları yoktu, ancak olan devletlerin rolü, İsrail bölgede üstünlüğe sahip olacak ve en güçlü topluluk olarak kalacak şekilde halk direnişlerinin karşısında durmaktı. Bu devletler, Amerika Birleşik Devletleri'nin hareket ettirdiği araçlardan başka bir şey değildir. Bu yüzden bugün bu tür açıklamalarla yaptıkları şey, onların durumlarına içkin olup, günden güne gündemlerinde daha açık hale gelmektedirler. Onlar her zaman direnişe karşı engelleyici, bozucu ve kuşatma altına alıcı bir pozisyondalardı, ancak direniş giderek güçlendi ve bugün, on ya da yirmi yıl öncesine nazaran çok daha iyi bir aşamadayız. Evet bu devletlerin direnişe karşı gece gündüz ağır propagandalara girişen zalim medya imparatorlukları için harcayacakları milyonları var. Ancak Lübnan'da veya dünya çapında yaşayıp, direnişin düşmanlarından çok direnişe yakın olup da bu propagandadan etkilenen kimse var mıdır? Direniş geri adım atmış mıdır? Suudi Arabistan korkusuyla silahlarını bırakmış tek bir direniş savaşçısı var mıdır? Körfez medyası nedeniyle oğullarını İsrail'e ve tekfirci teröristlere karşı savaşmaya göndermemeyi tercih etmiş onurlu bir aile var mıdır? Bu devletler bir şeyi bilmiyorlar ve sanırım hiçbir zaman da bilmeyecekler ama, halklarımız, ailelerimiz ve direniş savaşçılarımız, bu tür sahte propagandalardan kendilerini koruyacak kadar farkındalığa sahiptir. İçinde bulunduğumuz noktada toplumumuz şu konuda nettir: ne zaman bu devletleri belli bir pozisyonda görseler, onların yanlış tarafta olduğunu ve haklılığın tam tersi tarafta olduğunu hemen anlıyorlar. Bu yüzden her ne kadar bu baskı medyaya aktarılan dev para meblağları ile desteklense de, Allah'ın izniyle bu, direnişe hiçbir etkisi olmayan bir sis perdesinden öteye geçmeyecektir.

 

2. Hizbullah, Suudilerin direnişi ezme planları hakkında bilgilerinin olduğunu ilan etti, ancak  Seyyid Nasrallah, yerel düşünceler nedeniyle mesele hakkında konuşmayacağını söyledi. Suudi Arabistan'ın bütün Lübnan topraklarını koruyan direnişi yok etmek amacıyla milyonlarca dolar harcadığı aktarılırken bu yerel düşünceler gerçekten de önemli midir?  

 

Yerel düşünceler attığımız her adımda dikkate alınmalıdır, zira biz her zaman ülkemize ve vatanımıza bağlıyız ve çevremizi ve toplumumuzu korumaya kararlıyız. ABD'nin becerilerinin ve Suudilerin Lübnan cemaatleri üzerindeki etkisinin ve kapasitesinin geniş olduğunu biliyoruz. Bir başka deyişle bazı Lübnanlı cemaatlerin direnişe ve Hizbullah'a karşı olan bu nüfuzdan etkilenebileceğini ve pek çok gerçeği göremeyebileceğini dikkate alıyoruz; Lübnanlıların öncelik taşımayan özel meselelere sürüklenmemesi için bazı meseleleri zamana bırakıyoruz. Bırakalım da Lübnanlılar, ülkemizde ve bölgemizde fitne çıkarmaya ve bölgeyi kasıp kavurmaya hiç durmadan çabalayan gerçek düşmana odaklanmış halde kalsınlar. Bir Lübnan atasözünün dediği gibi, “işler doğru zamana kadar olduğu gibi bırakılmalı”; en bilgece tutum ülkemizde bu düşünceleri dikkate almamızı gerektirir. Bu boyutlar bizim ülkemizdeki istikrara ilişkin görüşlerimizi teyit ediyor; özellikle İsrailli düşmanla ve tekfirci düşmanla savaşırken ve ülkemizi medya ve siyasi kampanyalar da dahil olmak üzere tekfirci teröristlerin yürüttüğü dezenformasyon kampanyalarına karşı korurken, her zaman ülkemizin istikarını ve iç toplumlarımızın emniyetin dikkate alıyoruz. Bu, yaptığımız her şeyde dikkate alınması gereken bir önceliktir ve biz bunu, vazifelerimizi ve sorumluluklarımızı herhangi bir şekilde etkilemeyecek biçimde yapıyoruz.

 

 

3. Suudi Arabistan, kendisine karşı çıkan herkesi tehdit edecek finans, medya ve din gücüne sahip ve bu örnekte bölgesel ve ulusararası düzeyde direnişe karşı çalışırken, hikayenin diğer yüzünü aktaran pek çok medya kuruluşunu yasaklıyor. Körfez finansmanlı ana akım medyanın büyük çaplı kazanımları karşısında direnişin ve bölgedeki müttefiklerinin FKİK propagandasına karşı çıkmak için kullanabileceği mevcut strateji nedir? Mevcut medya karartması nedeniyle, onunla rekabet etmeleri bile mümkün olabilir mi?

 

Onlarla rekabet etmek kesinlikle bir seçenek değildir. Ne yazık ki, medyanın ana itici gücü para olduğu müddetçe Suudi Arabistan'ın mali kapasiteleriyle rekabet edebilecek bir konumda olmamız doğal olarak mümkün değildir. Biz, sizin deyiminizle büyük çaplı medya kampanyasına ve propagandaya karşı, azmimizi koruyarak, haklılığımızı göstererek, pozisyonumuzu yüksek sesle ve açık bir şekilde ifade etme becerimizi göstererek ve kendi duruşumuzu tam anlamıyla ifade ederek karşılık veriyoruz ve bu durum tarih boyunca böyle olmuştur. Nihayetinde, düşmanlarımızın sahip olduğu mali kapasitelere sahip değilsek, bu medya alanını terk etmemiz gerektiği anlamına gelmez; bilakis kendi becerilerimiz ve kapasitelerimiz doğrultusunda yapabileceğimiz her şeyi yapmamız gerekir. Bizim için medya alanından çekilmemek önemlidir, düşmeyip ayakta kalmak önemlidir. Düşmanın veya komplocunun, bizi itmek istediği tuzağa düşmediğimizi hissetmesi önemlidir. Bugün dünya değişmiştir. Hiçkimse medyanın belli bir gruba ait olduğunu veya belli bir bakış açısını yayabileceğini iddia edemez. Evet bir yanda devasa medya potansiyelleri, diğer yanda ise sınırlı medya potansiyelleri bulunuyor. Ancak bu sınırlı taraf, sabırla ve erdemliliğe bağlılıkla diğer, daha güçlü tarafın karşısında durabilir ve Allah'a şükür bu konuda iyi deneyimlerimiz var. Örneğin İsrail topluluğunun direnişin sadece sahada askeri olarak muzaffer çıkmakla kalmayıp, yüksek bir medya propagandası düzeyine sahip olduğunu ve İsrail'in potansiyelini aşan bir söylem düzeyine sahip olduğunu da kabul ettiği 2006 Temmuz savaşını düşünün – tarihsel olarak bu, bölgemizde psikolojik savaş olarak bilinir. Bu yüzden söylem sanatına ve pozisyonumuzu açıklamalarımızla ve haklılığımızla ifade etmeye odaklanmak yoluyla ulaşabileceğimiz bir medya propagandası düzeyi mevcuttur ve bu zaman içinde sınırlı fedakarlıklarla ortaya konulmuştur, eninde sonunda bunu yapabilir hale gelmişizdir.  Biz, Suudilerin paralarıyla ve medyaları aracılığıyla konuşarak elde ettikleri başarının kamuoyunu tam anlamıyla etkileme şeklinde bir başarı değil, araçlara sahip olma başarısı olduğuna inanıyoruz. Etki ve nüfuz genellikle zayıf ve şüpheli olanları etkiler, ancak direniş farkındalık, bilgi, deneyim ve sağlamlıkla dolu geniş bir kitleye dayanmaktadır ve bu onların yıkıcı bir etki karşısında bağışıklık kazanmasını sağlamaktadır. Direnişin medyasının yasaklanması savaşın gidişatını etkilemez. Şüphesiz direnişi çatışma esnasında özel bir yerde duran hayati bir silahtan yoksun bırakır ve biz elbette bu aracı uygun bir muadille telafi tmeye çalışıyoruz. Ancak direniş medyasının yasaklanmasının savaşın gidişatını etkilediğini veya savaşçıları zayıflattığını söylemek yersizdir. Yemen'de bile, Yemenlilerin yeterince bağışıklık kazandığını biliyoruz: onlar büyük medya kuruluşlarına sahip olmasalar da, savaşıyorlar ve şehitler veriyorlar; evleri ve kutsal mekanları yıkılıyor, ancak kendilerini ifade etmeye devam ediyorlar. Eğer Yemenliler düşmüş olsaydı Suudi saldırganlığı savaşın birinci ayında galip çıkardı. Onlar kesinlikle daha güçlüler. 

 

www.medyasafak.net

Yorumlar