Akif Emre Sordu:''Bunca Silah Kime Karşı?''

'Adı konmuş İsrail eksenli bölgesel ittifaklar ile yeni Ortadoğu’nun şekilleneceğini ileri sürmek abartılı bir tahmin sayılmaz' 

Görüntülenme: 1123 Tarih: 22 Eylul 2016 06:29
Akif Emre Sordu:''Bunca Silah Kime Karşı?''

Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Akif Emre, bugün yayımlanan yazısında ABD ve siyonist işgal rejimi arasındaki tarihin en büyük askeri yardım anlaşmasını ele aldı. Emre, başta Suud olmak üzere, post Arap Baharı döneminde bölge ülkelerinin Ortadoğu’daki pozisyonlarının Siyonist işgalcilerle paralel düştüğünü resmen açıklamaktan çekinmedikleri, Türkiye'nin ABD başkanlık seçimi sonrası Atlantik ötesi ilişkilerini İsrail üzerinden düzeltmeyi umduğu, Mısır’ın iyice İsrail eksenine oturduğu bir dönemde, yapılması düşünülen bu askeri yardımın sadece siyonist entitenin güvenliği meselesi ile açıklanmasının zor olduğunu ifade etti.

Akif Emre'nin yazısı şu şekilde:
 
İsrail hükümetiyle ilişkilileri hayli sorunlu görünen Obama, yönetimi bırakmaya sayılı günler kala önemli bir anlaşma yaptı. Amerikan tarihinin tekelde yapılmış en yüksek askeri yardım anlaşmasını imzalayarak yeni bir sayfa açılmış oldu. İmzalanan yardım anlaşmasına göre; on yıl içinde 38 milyar dolarlık askeri yardım yapılacak üstelik bunun bir kısmı füze savunma sistemi için kullanılacak.
 
İsrail’in Amerika için hem iç politik dengeler hem uluslararası düzlemde nasıl bir yere sahip olduğunu sıralamaya gerek yok. ‘Artık yakamdan düş’ dercesine tavır takındığı dönemde bile İsrail’in güvenliği ABD için tartışma kabul etmeyecek şekilde önceliğini, stratejik önemini korudu.
 
Ancak imzalanan bu son askeri yardımın içeriği ve hacmine bakıldığında bunun salt ‘İsrail’in güvenliği’ meselesi olmadığı anlaşılır. Üstelik bölge devletlerinin askeri ve siyasi olarak en zayıf durumda oldukları göz önüne alındığında durum daha manidar.
 
Hatta Suriye gibi en önemli düşmanının ülke bütünlüğünü tartışmalı hale getiren iç savaşta olduğu bir ortamda bunca stratejik ve sofistike silah yardımının başka bir açıklaması olsa gerek.
 
Yahudi işgalcilerin ‘yerleşimci’ adıyla Filistin topraklarında şehirler kurmayı sürdürdüğü, Filistinlilerin her geçen gün daha çok hayattan bezdirildiği, siyasi ve askeri anlamda iradelerinin kalmadığı bir ortamda bu füze sisteminin kime karşı kullanılacağı önemli bir soru. Bıçaktan başka saldırı aleti olmayan Batı Şeria’daki Filistinlilerden korunmak için olmasa gerek. Halihazırda Ortadoğu’nun en gelişmiş askeri kapasitesine sahip İsrail’i tehdit edecek bir güç de ortada yokken.
 
Siyasi olarak başta Suud olmak üzere, post Arap Baharı döneminde bölge ülkelerinin Ortadoğu’daki pozisyonlarının Siyonist işgalcilerle paralel düştüğünü resmen açıklamaktan çekinmedikleri bir dönemdeyiz. Türkiye, ABD başkanlık seçimi sonrası Atlantik ötesi ilişkilerini İsrail üzerinden düzeltmeyi umduğu, Mısır’ın iyice İsrail eksenine oturduğu bir dönemde, yapılması düşünülen bu askeri yardımın sadece siyonist entitenin güvenliği meselesi ile açıklanması zor.
 
Bu durumda Obama’yı da aşan Amerikan müesses nizamı adına uzun vadeli atılmış bir adımdan söz edilmesi gerekiyor.
 
İsrail’in tüm itirazlarına rağmen İran’la yapılan nükleer anlaşmanın karşılığı olarak bir tür sus payı olduğunu düşünmek fazla abartılı yaklaşım gibi görünüyor. İran’ın sisteme dönüşünü sağlayan anlaşma İsrail’in nükleer tehdit gerekçesi ile itirazına neden olmuştu. Oysa daha yeni ortaya çıkan sızıntılara göre İsrail’in elinde sanılanın iki katı nükleer silah olduğu bizzat Amerikalılarca itiraf edildi. İki yüz kadar nükleer bombaya sahip İsrail’i bölgede tehdit edecek bir askeri güç şimdilik görünmüyor.
 
Muhtemelen gittikçe kaotik yapı arz eden yeni Ortadoğu dengelerinin oluşumunda İsrail daha belirleyici rol alacaktır. Böylece daha önce İsrail tehdit algısı üzerine kurulu bölgedeki hem iç siyasal hem devletlerarası dengelerin yeniden şekilleneceğinin işareti olarak okunabilir. Artık işaretleri beliren, adı konmuş İsrail eksenli bölgesel ittifaklar ile yeni Ortadoğu’nun şekilleneceğini ileri sürmek abartılı bir tahmin sayılmaz. Üstelik bölgede ortaya çıkan yeni azınlık oluşumları da varlıklarını böylesi bir destekle garantileme arayışına girişeceklerdir. Parçalanan mevcut ulus devletlerin (Irak, Suriye) boşluğunu kimin, hangi bölgesel ve bölge dışı emperyal gücün desteği ile doldurmak isteyeceğini tahmin etmek zor değil.
 
Diğer tarafta tüm varsayımlar gerçekleşmese bile artan İsrail askeri gücüne karşı petrol zengini ülkelerin sözümona siyonist tehdide karşı girecekleri silahlanma yarışı küresel kapitalizm-ulus devlet ilişkisinin kaçınılmaz sonucudur. Bu silahların hiç bir zaman İsrail’e karşı ya da Filistin’in kurtuluşu için kullanılmayacağını, bu zamana kadar da kullanılmadığını hatırlatmakta yarar var.
 

İSLAMİANALİZ

Yorumlar