Görüntülenme: 1655 Tarih: 23 Ekim 2016 12:51
Siyonizm’in çıkarları uğruna yetmiş yıla yakın bir süredir kanı dökülen, insanların kendi topraklarında özgürlüklerinin elinden alınıp, bunun için savaştıklarında ise terörist olarak adlandırıldıkları, en küçük çatışma da binlerce insanın öldüğü, bebeklerin kundakta kana bulandığı bir ülke Filistin... Çocukların özgürlüklerini geri kazanma arzusuyla daha küçük yaşta hazırlandığı, mayın tarlasına dönen yerleşim yerinde her gün ölümle burun buruna yaşayıp, kötülüğün sıradanlaştığı yer...
İstihbarat örgütü Shin Bet, İsrail’i terör casusluk ve devlet sırlarının ifşa olmasına karşı korumakla yükümlüdür. Altı gün savaşından beri örgüt, İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’deki istihbarat operasyonlarında ön saflarda yer almıştır. Shin Bet idarecileri bütün ulusal güvenlik kararlarını alan pek az insan arasındadırlar.
“Dünyada neredeyse bütün istihbarat örgütleri tarihteki büyük olayları öngörmede başarısız olmuştur” The Gatekeepers( Bekçiler) dünyanın en gizli örgütlerinden biri olan İsrail’in gizli servisi Shin Bet’in altı yöneticisi tarafından geçmişe ışık tutan itiraflarını konu alan ve bunu ahlaki boyutlarıyla sorgulayan 2012 yapımı bir belgesel.
Yalnız buna sadece belgesel demek The Gatekeepers’ın içinde barındırdığı bilgi ve neredeyse kan donduran gerçekliğe haksızlık olacaktır. Altı gün savaşlarından günümüze İsrail’in tüm Ortadoğu ve Filistin politikasını, gizli dosyalarına en ince ayrıntısına kadar değinen en iyi belgesel film. Oscar’a aday olan Bekçiler, 2012 Los Angeles ve New York Film Eleştirmenleri En İyi Belgesel ödülünü kazandı. Kariyerinde henüz iyi bir çıkış yakalayamamış İsrail’li yönetmen Dror Moreh’in bu belgeseli yapma sebebi ise İsrail’in kalbi olan Shin Bet’in geçmişinde yaptığı suikastlar, delil yetersizliğine rağmen gerçekleştirdiği infazlar, ölüm emirleri ve hücre işkencelerini ahlaki boyutta sorgulayıp, yöneticilerin açıklamalarıyla bir teraziye koymak. Bu belgesel için bir günah çıkartma seansı da diyebiliriz. Fakat altı Shin Bet müdürü de görevleri süresince meydana gelen tüm hadiseleri büyük bir soğukkanlılıkla anlatıyor ve hiçbirinin de geçmişle ilgili pişmanlığı yok.
“Hiç hapse girdiniz mi bilmem ama Kudüs’teki hapishane bildiklerimin en kötüsü. Türklerin zamanından kalma oldukça eski bir bina. İçeri giren normal biri, İsa’yı öldürdüğünü itiraf edecek hale gelir.”
Shin Bet, Filistinlileri motive eden, güdüleyen şeyin ne olduğunu anlatacak insanları arıyor. Hatta bunun için hepsi üst düzey Arapça eğitimi alıyor.
Bir gece de on binlerce insanı sorguya çeken, yüzlerce kişiyi tutuklayan, bir İsrail askeri öldüğünde sokağa çıkma yasağı ilan eden, organizeli, etkili ve sistematik bir örgüt. Ahlakı, kanunsuz emir kavramlarını tanımayan, ellerinde kelepçe olan savunmasız mahkumlara bile işkence etmekte mahsur görmeyen korkunç bir yapı.
Ama ne bu yapı ne de yapının içinden gelen itiraflar de vahşetin gerçek boyutunu resmetmeye yetiyor. Filistin’in geride bıraktığı 30 yıl, itirafçı yöneticilerin yüzlerinden okunabiliyor. Güvenlik tedbiri altında masum siviller ölüyor, katliamlar yapılıyor ve bu yüze başarılı operasyon gülümsemesi ile yansıyor. “Zafer daha iyi bir siyasi gerçekliğin oluşturulmasından başka bir şey değildir.”
Sorgulanan suçluların direncini kırmak adına her türlü yöntemi kullanan örgüt, dünyanın en uzun aranan listesi sahip aynı zamanda. Shin Bet’in Filistin’le yaptığı savaş bir yana bir de psikolojik savaşı var. İstihbarata destek adına ajanlık yapacak bireyleri ikna etmeye ve eğitmeye çalışıyor. Dedikodu, fısıltı dahi önemli bu örgüt için.
Belgeselin en etkileyici kısmı Shin Bek’e 2005 -2011 döneminde yöneticilik yapan Yuval Diskin’in Oslo sürecini değerlendirirken yaptığı tespit. “Barış ve huzuru bu kadar isteyen, bir uzlaşıya ulaşma arzusunda olan insanları görmek kendi adıma beni oldukça zorlamıştı. Bu insanları kovaladık biz. Nasıl teröristlerle yan yana otururum? Bu arada onlara göre ben de bir teröristtim. Bir Filistinli size bakar ve “Sen de bir teröristsin” der. Bu nasıl olur?”
Altı gün savaşları, 1982 Lübnan savaşı, Oslo görüşmeleri, Birinci İntifada, Yahudi Yeraltı Örgütü, Şeyh Yasin’in de içinde bulunduğu Rüya takımına Suikast girişimi gibi 1967’den 2011’e kadar gizli servisin tüm çalışmalarını deşifre ediyor. “Bizler milyonların hayatlarını sürekli yaşanılmayacak bir çileye çeviriyoruz.”
The Gatekeepers 1967’den bu yana İsrail ve Filistin arasında yaşanan savaşı İsrail cephesinden anlatan, sağlam alt metinlere sahip, felsefik ve sosyolojik açıdan derinlemesine inceleyen ve Shin Bet’in mikrofona konuştuğu tek film olma özelliği taşıyan çok değerli bir belgesel. İki saate yakın bir süre olması sizi yanıltmasın. Belgesel altyapısında tekrar ve tekrar izlemenizi sağlayacak gerçekliğe sahip.
Belgesel de dikkat çeken bir diğer olay ise Hamas için uzun yıllar çalışan mühendis Yahya Ayyaş’ın suikastini de büyük bir zafer olarak anlatılmasıydı. Ne var ki Yahya Ayyaş onlarca genci yetiştirmiş bir isim Hamas için. Katledilmesinden hemen iki gün önce de bir oğlu oldu. Direnişte böyle bir şey işte. Yuval Diskin’in de dediği gibi; Birine göre terörist diğerine göre özgürlük savaşçısı demektir.
Yuval Diskin, Avraham Shalom, Avi Dıchter, Yaakov Peri, Ami Ayalon, Carmi Gillon anlatımından oluşan belgesel, kendine objektif bir yol çiziyor. Tarih zaten başlı başına bir taraf. Hem yönetmen Dror Moreh yöneticilere sorduğu sorularla ispatlıyor bunu, hem de var olan trajediye rağmen yöneticilerin verdikleri cevapla. “Bizler kendimize karşı da dahil olmak üzere çoğunlukla işgal altındaki halka karşı teröre karşı savaş verdiğimiz bahanesini kullanarak zalimlik ettik.” Örgütün kendi içinde şöyle bir kuralı var; Terörist olarak adlandırdıkları Filistinlilerin işkence ya da operasyon sonucu ölmelerinde bir problem çıkmıyor. Fakat ölümü duyulan ve radikal çevrelerde yankı yapan bir Filistinli için eyleme karşılık vermesi ve İsraillilerin can güvenliğini tehlikeye sokması durumunda örgüt başarısız sayılıyor.
Ami Ayaton: İsrail’in kamu güvenliği trajedisi olan anlaşmazlık şu ki bizler, her cepheyi kazandığımız ama savaşı kaybettiğimizi anlayamadığımız sinir bozucu bir durumla karşı karşıyayız.
Tuğba Koçak/MİLLİ GAZETE