Ramazan Deveci'nin Kaleminden; Kudüs Notları -2-

Mescid-i Aksa’ya geldiğimizde işgalci İsrail askerleri yine Mescid-i Aksa’nın kapısında bekliyorlardı ve daha sabah ezanı okunmamıştı. Kubbet-üs Sahra’yı gördüğümde yine özgür Kudüs için dua etmeye başladım.  

Görüntülenme: 1779 Tarih: 08 Kasım 2016 10:32
Ramazan Deveci'nin Kaleminden; Kudüs Notları -2-

Mescid-i Aksa’da Sabah Namazı…

Rehberimiz sabah namazı için saat 05:30’da hazır olmamızı istediği için sabah 05:00 kalkmıştım ki Mescid-i Aksa’dan ezan sesleri gelmeye başladı. Ezan sesini duyunca hızlıca hazırlanıp aşağıya indim. Rehberimize ezan okundu dediğimde o teheccüd ezanı dedi. Kendi kendime yarın daha erken kalkarak Mescid-i Aksa’ya gitmeliyim, Teheccüd namazı kılıp çokça dua etmeliyim dedim.

Mescid-i Aksa’ya geldiğimizde işgalci İsrail askerleri yine Mescid-i Aksa’nın kapısında bekliyorlardı ve daha sabah ezanı okunmamıştı. Kubbet-üs Sahra’yı gördüğümde yine özgür Kudüs için dua etmeye başladım. Sabah namazını Kubbet-üs Sahra’da kılmak istedik ama Kubbet-üs Sahra’nın kapalı olduğunu görünce Kıble Mescidi’ne giderek önce Teheccüd namazını daha sonra cemaatle sabah namazını kıldık. 

Bu benim Mescid-i Aksa’da kıldığım ilk sabah namazı idi. Mescid-i Aksa’da gecenin sessizliğinde okunan teheccüd ve sabah ezanı insanın ruhunun derinliklerine işliyor. Doğrusu Akşam ve yatsı namazlarında cemaatin azlığını görünce üzülmüştüm ama sabah namazındaki kalabalık beni mutlu etti. Mescid-i Aksa imamının harika Kuran tilaveti ile etkileyici bir sabah namazı kıldık. Rabbim inşallah özgür Mescid-i Aksa’da sabah namazı kılmayı nasip etsin…  

Namaz sonrası otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra otobüslerle önce Beytüllahim’de bulunan Hz. İsa’nın doğduğu yer olarak inanılan Kutsal Doğuş Kilisesi’ni ziyaret ettik. 

Beytüllahim, Batı Şeria’da yani Özerk Filistin bölgesinde bulunuyor. 

Şeria nehri diğer adı ile Ürdün nehri; işgal edilmiş Filistin toprakları ile Ürdün arasında sınır olan nehir. Onun için Filistinliler “Nehirden denize bütün Filistin toprakları kurtulana kadar direniş” derler. Batı Şeria’da nehrin batısına düşen Gazze hariç özerk Filistin bölgesinin tamamının adıdır. 

2000 yılında Hizbullah karşısında yenilerek Güney Lübnan’ı terk etmek zorunda kalan işgalci İsrail 2000 yılında başlayan ikinci intifada karşısında aciz kalınca 2002 yılında Özerk Filistin bölgesini izole etmek için utanç duvarının inşasına başladı. Tamamı 700 km olması planlanan Utanç duvarının 500 km civarı bitmiş durumda. Utanç duvarı Beytüllahim, el Halil dahil özerk Filistin bölgesinin tamamını içine alacak şekilde yapılıyor. Beytüllahim 1967 yılında Siyonistler tarafından işgal edildi. Bugün özerk Filistin yönetiminde ama çok miktarda işgalci askerler varlıklarını sürdürüyorlar. Beytüllahim’in çoğunluğu Müslüman üçte bir kadar Hıristiyan bulunuyor. Beytüllahim’in Kudüs’e uzaklığı 9 km. 

Hanne’nin daha doğurmadan rabbine adadığı evladı olan Hz. Meryem uzun yıllar Mescid-i Aksa’da kirden ve günahtan uzak Allah’a adanmış bir hayat yaşadı. Mescid-i Aksa’da kendine ayrılan bölümde Rabbine ibadet eden Hz. Meryem bir gün Allah tarafından bir çocukla müjdelenince bir süre sonra Mescid-i Aksa’yı terk eder ve rivayete göre bu kutsal Doğuş Kilisesi’nin bulunduğu yerde Hz. İsa’yı dünyaya getirdi. Daha sonra Hıristiyanlar buraya bu kiliseyi inşa ederek burayı bir kutsal yer olarak ziyaret etmeye başladılar. 

İşte bu kiliseyi bizde ziyaret ettik. Orada ibadet eden papazların ibadetlerine şahit olduk. Tevhid mücadelesinin bu iki önemli şahsiyeti Hz. Meryem ve Hz. İsa’nın hayatından ibret almamız gerektiğini düşündük.

Rehberimiz; “Önceleri Kutsal Doğuş Kilisesi’nin bir bölümünün mescit olarak kullanıldığını ama daha sonraları Hıristiyanların kilise içindeki mescitten vazgeçilmesi karşılığında kilisenin tam karşısından bir arsa vererek oraya bir mescit yapılmasını istediler” dedi. Rehberimiz; “Bu teklif Müslümanlar tarafından kabul edildi, işte şu kilisenin karşısındaki cami bu teklif üzerine yapılan Hz. Ömer camidir” dedi.

2000 yılındaki 2. intifada sırasında Filistin çocuklar Kutsal Doğuş Kilisesine sığınmış, kilisenin sorumlu din adamları kilisenin kurşunlanması pahasına da olsa Filistinli çocukları Siyonist işgalcilere teslim etmemişler. 

Kutsal Doğuş Kilisesi’ndeki ziyaretimizi bitirdikten sonra yine özerk Filistin bölgesinde bulunan ve utanç duvarı içerisinde bulunan El Halil şehrine gittik.

El Halil, Batı Şeria'da bulunan özerk Filistin bölgesine bağlı bir Filistin şehri. Yahudilerin kutsal kabul ettiği 4 kutsal şehrinden biri. El Halil Siyonistler tarafından 1967 yılında işgal edildi. 1967 yılından sonra El Halil’i Yahudileştirmek için işgalci buraya Yahudi Aileleri yerleştirmeye çalıştı. Doğrusu çokta başarılı olduğu söylenemez. Şehirde şu anda 200 bin civarında Filistinli ve 600 civarında İsrailli Yahudi yaşıyor. El Halil Kudüs’ün 35 km güneyinde bulunuyor.

Yahudiler El Halil kentine Hebron derler. Hz. İbrahim, hanımları Sara ve Hacer, oğulları İsmail, İshak, torunu Yakup gibi Peygamberlerin yaşadığı bir Peygamber şehridir El Halil. İsmini Hz. İbrahim’den alır. Tevrat’ta Hebron’un bu konumu şöyle geçer: “Yakup, İshak'la İbrahim'in de misafir olarak kalmış olduğu, bugün Hebron denen Kiryat-Arba yakınlarındaki Mamre'ye, babası İshak'ın yanına gitti.” Tekvin35/27 

Hz. Hz. İbrahim Ur şehrinden Mısır’a Mısır’danda bu bölgeye gelmişti. Oğulları Hz. İshak ve Hz. İsmail bu bölgede doğmuş, daha sonra Hz. İbrahim Hz. İsmail’i hicaz’a götürmüştü. 

Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup ve Hz. Yusuf’un eşleri ile birlikte kabirleri burada El Halil caminin içinde bulunmaktadır. Hz. Yusuf ve Hz. Yakup’un kabirlerinin durumu şüpheli ise de Hz. İbrahim ve Hz. İshak’ın kabirlerinin burada olma ihtimali yüksek. 

El Halil Camii ismini Hz. İbrahim’den alıyor. Bu camiye Hz. İbrahim Camii, Halilürrahman Cami’de deniliyor.

1967 yılındaki işgalden sonra Yahudiler önce caminin dışında ibadet etmeye başladılar daha sonra 1972 yılında cami içinde ibadet etmeleri için Yahudilere izin verildi. Caminin küçük bir bölümü sinagoga dönüştürüldü. 

25 Şubat 1994 Cuma günü El Halil Camisinde Müslümanlar sabah namazını kılarken, Kach adlı yahudi terör örgütüne mensup Barush Goldstein adlı teröristin liderliğindeki bir grup camiye gizlice girerek namaz kılanların üzerine otomatik silahlarla ateş etmeye başladılar. Bu saldırıda 67 Müslüman şehit edildi, 300'e yakın Müslüman da yaralandı. Bu katliamı işgalci İsrail aklı dengesi bozuk bir Yahudi’nin gerçekleştirdiği olay olarak dünyaya duyurdu. Ama bu katliam incelendiğinde, işgalci İsrail’in bizzat devlet terörü olduğu görülecektir. 

El Halil Cami’nin çevresinde çok miktarda işgalci askerini sürekli bulunduran İsrail, ki biz bu duruma şahit olduk. Katliam günü askerleri anormal bir şekilde azaltmış, olan bu askerlerde katilleri koruma görevi yapmışlar. 

1994 yılında gerçekleşen katliamdan sonra işgalci İsrail El Halil Camiini 8 ay ibadete kapattı. Açtığında ise caminin üçte ikisinin sinagoga dönüştürüldüğü görüldü. Katliamı Yahudiler yapmış ama Müslümanlar cezalandırılmıştı.

İşgalci askerlerin kontrolleri altında El Halil camiine ziyarete girdik. Çok sayıda işgalci asker vardı. Şehir utanç duvarı ile kuşatılmış sadece camiye değil şehre bile işgalci askerlerin kontrolü altında giriyorsunuz. 

Şehri gezmeye gelen turistlere sıkıntı çıkarmıyorlar ama Filistinlilerin şehirden giriş ve çıkışları ciddi problem, özellikle Cuma günleri Filistinlilerin Kudüs’e girişi yasak.

El Halil camiinde önce Hz. İbrahim ve eşi Sare annemizin kabrini ziyaret edip dua ettik. Daha sonra Hz. İshak ve Yakup peygamber ve eşlerinin kabirlerini ziyaret ettik. Hz. Yusuf (as)’ın kabri sinagog tarafında idi, onu ziyaret edemedik. Sinagog tarafından Yahudilerin müzik ve ibadet seslerini duyuyorduk.  

El Halil camiine işgalci askerlerin gölgesinde girmek kadar acı olan El Halil camii görevlilerinin öğle ezanını okumak için Siyonist işgalcilerden izin almak zorunda olduklarına şahit olmaktı. Zira ezan okuma mahali sinagog tarafında idi. Ve işgalciler canları istemediği zaman ezan okunmasına izin vermiyorlardı. Ekim 2016 ‘da onlarca kez ezan okunmasına izin vermemişlerdi. 

El Halil camiinde öğle ezanı okundu ve biz öğle namazımızı bir anlamda Hz. İbrahim’in makamında kıldıktan sonra El Halil camiinden ayrıldık.

El Halil şehrinden ayrıldıktan sonra Eriha şehrine geldik. Eriha deniz seviyesinin 400 m altında ölü denize diğer adı ile Lut gölüne 8 km mesafede bulunan bir Filistin şehri. Söylendiğine göre dünyanın en çukur yeri. Eriha’da hiç Yahudi aile bulunmuyor. Şehrin tamamı Filistinli Müslümanlardan oluşuyor. Eriha’da hiç Yahudi bulunmamasının bir nedeni de Yahudiler için Yuşa (as) döneminde lanetlenmiş bir yer olması. 

Eriha şehir merkezindeki büyük anahtar anıtı evleri şehirleri işgal edilen ve mülteci durumuna düşen Filistin Müslümanların geri dönüşlerini ve nehirden denize bütün Filistin’in kurtuluşu için direnişlerini ifade ediyor. Evet bir gün gayri meşru bir devlet olan işgalci Siyonist İsrail yıkılacak ve denizden nehire bütün Filistin özgürleşecektir. 

Eriha’da bir şehir turu attıktan sonra Kurantul Manastırı’nın yanına giderek uzaktan izledik. Zira manastıra ancak teleferikle gidilebiliyordu. Rivayete göre Hz. İsa’nın 40 gün 40 gece oruç tutarak şeytanla imtihan edildiği ve sonrasında peygamberliğini ilan ettiği bir manastırdı.  Bugün Yunan Ortodoks Kilisesi’ne bağlı olarak ibadet edilen bir yer.

Daha sonra ölü denize/ Lut gölüne geldik. Göle Lut Gölü isminin verilmesinin nedeni ise; Hz. Lut’un peygamber olarak gönderildiği Lut Kavmi’nin yaşadığı Sodom ve Gomore şehirlerinin, bu gölün altında kaldığına dair olan rivayet. Ölü deniz denmesi ise gölde hemen hemen hiçbir canlının yaşamamasından kaynaklanıyor. Dünyanın tuz oranı en yüksek göllerinden biri Lut gölü. Kıyısının bir kısmı Ürdün’de bir kısmı Filistin’de bulunmakta. 

Ölü denizden ayrıldıktan sonra Kudüs’e doğru yola çıktık. Yolda Hz. Musa’nın makamı olduğu söylenen bir yeri ziyaret edip fazla oyalanmadan otellerimize döndük. 

Akşam ezanı okunmuştu, yoğun bir gündü yorulmuştuk ama zaman otelde zaman geçirme zamanı değildi. Hemen abdestlerimizi yenileyip akşam namazı için Mescid-i Aksa’ya geldik. Akşam ve yatsı namazlarımızı Kubbet-üs Sahra’da kıldık. Bu Kubbet-üs Sahra’da kıldığımız ilk namazdı. Akşam namazını kıldıktan sonra Kubbet-üs Sahra’yı gezdik. Mağaraya indik orada tahiyyetü'l mescid namazı kıldık. İşte Muallak Taşı burada idi ve havada falan değildi. Ama burası miraç yurdu idi. Burası Müslümanların ilk kıblesi idi. Burası peygamberler yurdu idi. Her yerinde tevhidin izleri vardı. Öyle ise bize düşen Müslümanların vahdeti ve Kudüs’ün özgürlüğü için mücadele etmekti. Selam Müslümanların vahdetini ve Kudüs’ün özgürlüğünü için çalışanlara olsun…

Yatsı namazından sonra otele döndük ve akşam yemeklerimizi yedikten sonra toplantı salonunda Mustafa İslamoğlu hocadan Kudüs tarihinin İslam sonrası dönemini dinledik. Yine çok faydalı ufuk açıcı ve bir yönü ile de duygulandıran bir sohbet dinledik. Hoca özellikle Kudüs topraklarında Meryem suresini okumamızı tavsiye etti. 

Kudüs notları devam edecek…..

ekrangazetesi

Yorumlar