MGV Başkanı Salih Turhan: Irkçılık Siyonizm’in En Büyük Argümanıdır

Anadolu Gençlik Derneği Başkanı Salih Turhan Tesnim Haber Ajansına verdiği özel röportajda çok önemli değerlendirmelerde bulundu.  

Görüntülenme: 2169 Tarih: 09 Mayıs 2017 12:51
MGV Başkanı Salih Turhan: Irkçılık Siyonizm’in En Büyük Argümanıdır

Salih Turhan ile yapılan röportaj:

“Milli Görüş Hareketi hiç kimsenin rengine, diline, ırkına mezhebine bakmadan bir ve beraber hareket eden bir şuur olarak ortaya çıktı.”

“Türkiye’nin içerisinde 80 milyon insanımızın kalbinde ve gönlünde yaşadığı coğrafyayla alakalı bir birliktelik umudu var.”

“Siyonizm’in sarıldığı en büyük argüman mezhep ve ırk kavgalarıdır.” 

“Türkiye’nin bir an önce Suriye, Irak meselesini İslam coğrafyasıyla alakalı sorunları, ABD, AB, Rusya’nın meselesi olarak değil çözüm için bir an önce Mısır, İran ve Türkiye’nin bir araya gelip diğer İslam ülkelerini de halkanın içerisine dahil etmesi gerekir.”

“Trump’a dayanarak sağlıklı bir sürecin olmayacağı görülüyor inşallah yine tecrübe edilerek anlaşılmaz.”

Tesnim Haber Ajansı: Anadolu Gençlik Deneği,  Milli Görüş ve Adil Düzen kapsamında Türk toplumu açısından neyi ifade ediyor?

Salih Turhan: Çok önemli bir soruyla başladınız. AGD Milli Görüş hareketi de toplum içerisinde yaşanan sıkıntılardan dolayı bir ihtiyaçtan doğmuştur. Özellikle kardeşliği, birliği merkeze alan çalışma yoğunluğunun içerisine girmiş oldu. Merhum Erbakan hocamızın 1969 yılında bir hareket başlatmış oldu, amaç geçmişle irtibatın sağlanması, İslam dünyasının tekrar ayağa kalkması, birlikte bir şeyler yapması, yani batıyla birlikte hareket etmenin bu millete bir fayda sağlamayacağını, Müslümanların kendi başlarına bir şeyler üreterek yeni şeyler ortaya koyabileceğini ifade eden bir lider olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye’de bu hareket neşr-u nema buldu.

Ama başka ülkelerde de aynı amaçla hareket eden diğer ülkelerdeki yapılarla da büyük bir koordinasyon içerisine girildi. Milli görüş hareketi içerisinde bir de gençlik hareketine ihtiyaç vardı. 1-2 dünya savaşı İslam dünyasının bölünüp parçalanması, dağılıp tarumar edilmesi mekanizmasıyla birlikte Müslümanların yok edilmesi savaşıydı. Bu süreçte İslam dünyası uluslararası arenadan biraz çekilir hale geldi. Kültürümüzü, inancımızı ve toprağımızı elimizden alıyorlardı. En iyisini batı bilir, onlar güçlü, yaptıkları doğru, biz zayıfız, biz bir şey yapamayız, üretemeyiz zihniyeti yerleşti.

Milli Görüş Hareketi ise bu anlayışın tam tersini yaptı.  Birlikte hareket eden batı gibi, Müslümanların da birlikte hareket edebileceğini bunu yaparken de hiç kimsenin rengine, diline, ırkına mezhebine bakmadan bir ve beraber hareket eden bir şuur olarak ortaya çıktı Milli Görüş Hareketi.

Tesnim Haber Ajansı: Türkiye’de 15 yıl içerisinde bir dönem özellikle dış siyasette çok güzel gelişmeler yaşandı, Türkiye bölgenin parlayan yıldızı oldu. Ancak son beş- altı yılda tam tersine bir dış siyaset benimsendi. Mezhep ve ırk dili siyaseti benimsendi bu Türkiye’ye me kazandırdı?

Salih Turhan: Bu sadece Türkiye açısından değil, bütün bölge siyaseti açısından büyük sorun. Pakistan ve Malezya’daki Müslümanlar için ifade edilen yanlış bir söz sadece o ülkeleri bağlamıyor, oralardaki sıkıntılar bütün İslam coğrafyasını etkiliyor. Teknolojik gelişmelere bağlı dünya artık küçük bir köy oldu bu doğru ama inancımız açısından da Müslümanlar bir bedenin uzuvları gibidirler örneğin Malezya’daki bir sıkıntının gelip beni bulması bu bağlamda inancımızın bir gereğidir. Biraz önce ifade ettik ırkçılık, mezhepçilik meselesi insanları renklerinden dolayı ayrıştırılması yeni bir hadise değil. Siyonizm dediğimiz bir mevhum var, bu mevhum Müslümanlarla alakalı olarak ben bunları bir ve beraber olurlarsa yenemem bunun farkında nasıl yapabilirim aralarına tefrika fitne tohumu ekersem birbirlerine düşerler ve büyük İsrail devletinin kurulması idealine bu şekilde kavuşurum ideolojisiyle hareket ediyor.

Bu sadece bir İsrail Yahudi planı değil, ABD, İngiltere Evenjalist bir bakış açısı var, birçok batılı devlette ABD ile birlikte hareket etmeyi kendi inançları gereği görüyorlar. Şunu özellikle söylemek istiyorum ben hep yaptığım toplantılarda arkadaşlarıma söylüyorum olaylara iki pencereden bakın hem Türkiye’nin iç politikası açısından hem de İslam dünyası açısından. BOP’un gerçekleşmesi büyük İsrail’in kurulması İslam topraklarının küçük şehir devletlerine dönüştürülmesi gerekir. Onlar bu gayretin içerisinde. Bunların karşısında bir ve beraber bir İslam dünyası yok. Olabildiğince bu toprakları küçük lokmalara bölmek yeni şehir devletçikleri ortaya çıkarmak gerek. Ortaya çıkan bu devletçikleri de kendi aralarında kavgalı hale getirmek. Bunun da yolu Müslümanlar arasına mezhep ve kavmiyet illetiyle tefrika salıp birbiriyle savaştırmak. Diğer yandan Bölgenin enerji kaynaklarını ele geçirmek. Küçük şehir devletleri haline getirilen bölgede enerji kaynakları da onların eline geçtiğinde artık bölge her anlamda onların kontrolüne girecektir. Müslümanlar bu haldeyken nasıl ve neyle direnç gösterecekler? Petrol, doğalgaz ve tarım alanlarının büyü bir bölümü bu coğrafyanın elinde genç nüfus kaynağı da. Onlar Türkiye’yle İran karşı karşıya gelsin, Mısır’la Türkiye bir birine düşman olsun, İran’la Mısır birbirine düşman olsun, Suriye ve Irak karışsın bunlar bir araya gelmesin. Siyonizm’in sarıldığı en büyük argüman mezhep ve ırk kavgalarıdır. 

Tesnim Haber Ajansı: Türkiye yeni bir sisteme geçmek üzere 16 Nisan’da bir referandum geçirdi. Bu referandumun ardından yapılan açıklamalarda özellikle Milli görüşün bu süreçten zaferle çıktığı ifade edildi. Bundan sonraki süreçte siyaset arenasında Milli görüşün daha aktif bir çalışmanın içine gireceği ve siyasette yeni şeylerin olabileceği konuşuluyor bu konuda neler söylemek istersiniz?

Salih Turhan: Bizim temel argümanımız sadece referandum açısından değil bu hareket başladığı günden beri bizim için zafer algısı bu toplum içerisindeki bütün kesimlerin bir ve beraber olması yani toplumun bir kesimi bizi alkışladı bizi destekledi, bizi tuttu anlayışı bizim açımızdan bir zafer değildir. Bu ülkenin içerisinde hangi inançtan, hangi dinden, hangi mezhepten olursa olsun şunu ifadesi bizim için önemli Allah razı olsun bir çalışma ortaya koydular ama bunu yaparken adaletten ayrılmadılar, toplumun bütün kesimiyle bir bütünlüğü merkeze aldılar ifadesi bizim için en büyük zaferdir.  Biz referandum sürecinde AGD olarak milli gençlik vakfı ve sivil toplum örgütü bir kurum olarak hep şunu ifade ettik, toplumsal mutabakat, toplumsal birlik. Bizim için önemli olan 16 Nisan değil 17 Nisan sabahında bir masanın etrafında birlikte çay içmek en önemli idealimizdir.  Bu süreçler gelip geçer Milli görüş hep böyle bakmaya gayret etmiştir. Bir hakikat var o da bu coğrafyanın insanı omuz omuza, bir ve beraber olayları değerlendirirken adaleti merkeze alan bir değerlendirme ya da ülke dışındaki planlamalara bakarken büyük resme bakmadan hedef ortaya koyamayız. 16 Nisan sadece Türkiye açısından değil, İran açısından da, Suriye, Mısır ve Irak açısından da önemli. Şimdi İran’da da seçimler olacak bu sadece İran’ın meselesi diyemeyiz bizim için de önemlidir. Biz bu sürece böyle bakmalıyız.

Tesnim Haber Ajansı: Türkiye’nin yeni ABD yönetimi ve İsrail’le olan yakın işbirliği ilişkisini nasıl görüyorsunuz? 

Salih Turhan: Şunu net olarak ortaya koymamız gerekir. Birincisi Türkiye’nin içerisinde 80 milyon insanımızın kalbinde ve gönlünde yaşadığı coğrafyayla alakalı bir birliktelik umudu var. Türkiye bir 15 Temmuz darbesi yaşadı ve bir Trump hadisesiyle karşı karşıya. Buna benzer birçok hadise de var. Bunları değerlendirirken bilmemiz gereken bir hakikat var o da nedir bir ve beraber olmak, kardeşlik süreci götürmek. Bundan 300-400 yıllık önceki süreci değerlendirdiğimizde batı toplumu bin beş yüz devlettin ibaretti her birinin ayrı milli marşı ve bayrağı vardı. İslam devleti ise üç taneydi.  Bu üç devletin yapısı bir ve beraber hareket etmek noktasındaydı.  Birileri ortak bir akıl ortaya koydu. Batı biz de bir olalım dediler ve yavaş yavaş o bin beş yüz ulus devlet 28 devlet haline getirildi ve AB denilen yapı oluştu. Sınırlar kaldırıldı, ortak para birimine, ekonomik işbirlikleri ortak yol haritaları oluştu ve kısmen de bunları başardılar. Bunların arasında düşmanların tarumar edilmesi de vardı. Diğer yandan bu üç İslam devletini sömürü ve savaşlar yoluyla yavaş yavaş dağıtmaya, bölmeye içte çıkartılan fitneler vesilesiyle 60 dan fazla devlet haline getirdiler. Bu süreç halen devam etmektedir. Bundan 20-25 yıllık süreçte Irak’a baktığımızda Irak denilen bir devlet vardı. ABD 11 Eylülü bahane ederek Irak’ta savaşlar çıkarmak suretiyle şu anda ırak üçe bölündü şimdi de beşe bölünmek üzere. Zaman zaman Irak’a gidecek olan batılı devlet adamları ve Müslüman ülke yöneticileri Irak Kürdistan bölge yönetimi Sünni veya Şii yönetim, Arap veya Türkmen yönetimiyle görüşeceğiz diyorlar. Niçin böyle oluyor? Biz niye bu hale getiriliyoruz?

Ben Bağdat’ta giderken elimi kolumu sallayarak gitmek istiyorum, Ankara’dan İstanbul’a gider gibi Tahran’a gitmek istiyorum, Şam’a, Kahire, Sudan ve Cakarta’ya aynı şekilde gitmek istiyorum. Bu sınırları kim oluşturuyor, kim koyuyor bu sınırları? Bu pasaportlar ne Allah aşkına? Müslümanlar arasına bir sınır konur mu?  Müslümanların eline geçici pamuk şekerleri veriliyor ve bu vesileyle sen bununla oyalan diyorlar ve karşısına bir düşman çıkarılıyor.

Afganistan, Irak ve Libya olduğu gibi. Sonra da kendi aralarında çatışsın isteniyor. Aynı mekanizma ellerine silahları da veriyor. Yani silah ticareti de yapıyor. Son on yıllık sürecin içerisinde kar eden en büyük şirketler ABD şirketleridir. Müslümanlar bu olanların köküne inip büyük resme bakmaları gerekiyor. Bu konuda kaybedecek vakit yok. Türkiye açısından baktığımızda Osmanlı medeniyetinin müntesipleri olarak bu meseleye bakarken geçmişte yaşananları değerlendirerek olaylara bakmamız gerekir. Kaybedecek vakit yok.

Ne yapılması gerekir? Türkiye’nin bir an önce Suriye, Irak meselesini İslam coğrafyasıyla alakalı sorunları, ABD, AB, Rusya’nın meselesi olarak değil çözüm için bir an önce Mısır, İran ve Türkiye’nin bir araya gelip diğer İslam ülkelerini de halkanın içerisine dahil etmesi gerekir. Yoksa Müslümana gavurdan dost olmaz. Bu çok net o yapı Müslümanların lehine karar vermez. Bir ay bile olmadı 4 Nisanda İdlip’te bir kimyasal silah saldırısı oldu ve ne yazık ki hem Türkiye’de hem de dünyada güncel yanılgıyla insanların zihinlerini değiştirmek algı yönetimi diyorlar ya bu algı yöntemiyle birlikte oradaki süreçte ya Müslüman dünyanın düşmanlarının eliyle olayı aslından uzaklaştırma gayreti oldu. Ama işin aslı 7 Nisanda ortaya çıktı. 4 Nisan’da İdlip 7 Nisanda Suriye bombalandı. ABD 59 füze attı. Gerekçe ikinci körfez savaşında ABD’nin Irak’ı iki bahaneyle işgal etmesiyle aynıydı neydi o birincisi Irak halkına zulmeden Saddam’ı diktatör, zalim diyerek indirmek Irak’a demokrasi ve özgürlük getirmek, diğeri de kimyasal silahlar var atam bombası var eğer Saddam bunları kullanırsa İsrail zarar görürmüş diyorlardı. Sonunda Saddam düştü ama kimyasal silahlar bulunamadı. Aynı gerekçe Suriye için ortaya konuyordu. Buna kargalar güler.7 Nisan’ın gerekçesi kimyasal silah deposunu ABD’nin kendisi yaptı. Bu kalleşliktir. İslam ordusu diye bir ordusu diye bir şey çıkardılar ne demek bu, ABD’ye bağlı bir İslam ordusu. ABD’ye bağlı İslam ordusu olmaz. Otuzdan fazla İslam ordusu silahlarını birleştirmiş büyük bir olaymış gibi medyada servis edildi. ABD buna meşru dedi böyle bir şey olmaz olamaz ve ne yazık ki bunlarla karşılaştık. Olayları doğru teşhis etmek çok önemlidir.

Tesnim Haber Ajansı: ABD’nin 7 Nisan’da Suriye’ye yönelik füze saldırısına alkış tutan ve hatta vicdanımız rahatladı diyerek ABD’ye desteklerini açıklayan Müslüman ülke yöneticileri oldu. Neler söylemek istersiniz? 

Salih Turhan: Bu son derece üzüntü verici bir durum. Bir Müslümanın başındaki bir sıkıntıyı yine bir Müslüman çözmesi gerekir. ABD kim ki? Batı, İngiltere kim ki Fransa kim ki benim kardeşimle alakalı bir karara varıyor. Şunu söylüyorum örneğin ABD Suriye’nin boş bir arazisi içerisinde ben burayı ağaçlandıracağım, buraya insani yardım getireceğim dese bunu ABD yaptığı için ben tereddüt duyarım çünkü ABD’nin geçmişini bilirim. ABD hangi ülkeye demokrasi ve özgürlük getirdi. Gittiği her yere kan ve gözyaşı getirdi.

Tesnim Haber Ajansı: Merhum Erbakan Hoca Suriye konusunda çok önemli tespit ve mesajlar vermişti. Suriye hedef alınırsa biliniz ki asıl hedef Türkiye’dir demişti. O günün mesajını bugün okuduğumuz zaman siz neler görüyorsunuz?

Salih Turhan: Elbette merhum Erbakan hocamız bir kahin değildi.  O olaylara vahiy penceresinden bakıyordu. Allah’ta ona feraset nasip etmişi. Şimdi söyleyene değil de söylenene bakmak gerekir. Bir de söyletene. Bunu da öyle görmek gerekir. 20-25 sene önce bakın bunu yaparsanız şu olur bunu yapmazsanız bu olur. Eğer Irak’a girilirse hedefin Suriye ve Libya olacağını da demişti. Eğer hedef Suriye olursa Türkiye ve İran’ın hedefte olacağını söylüyordu. Şimdi İsrail devleti geçmişte Lübnan, Suriye ve Golan tepelerine saldırmıştı ama başarılı olamamıştı çünkü orada birlikte hareket eden Müslümanlar vardı. Sen Suriye’yi karıştırırsan, Lübnan’ı da Golan’ı da ele geçirir. Suriye’nin güvenliğini koruyamazsan oradaki üç beş yapıyı destekleyip esas mercii desteklemezsen, sahip çıkmazsan, olayın arkasındakini göremez,  kimin ele geçireceğinin farkında olmazsan şimdi plan nedir şu anda Suriye’nin bir kısım topraklarını İsrail aldı ve orada yerleşim yerleri kuruyorlar bunu kimse gündeme getirmez. Suriye karıştığında oradaki yapı elden çıktığında, Müslümanların elinden çıktığında Suriye ne yapacak? İsrail Türkiye sınırını ele geçirecek ve Türkiye içerisinde bir karmaşa çıkaracak. Suriye içerisinde Kürtlere, Türkmenlere, Araplara, Alevilere, Türkmenlere yönelik yapılar ortaya çıkacak on parçaya bölünecek yeni devletçikler ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Dost ve müttefik dediğiniz ABD, PKK, YPG ve YPD’yle birlikte hareket ediyor. Burada bir sakatlık var bunu iyi görmemiz gerekiyor. İşte Erbakan hoca bunu gördüyse Allah’ın verdiği ferasetle buna bakıyordu. 

Tesnim Haber Ajansı: Filistin konusu bir dönem İslam dünyasının ittifak konusuydu. Ancak geldiğimiz noktada bu ittifakın parçalandığını ve gündemden düşürülmeye çalışıldığını görüyoruz. Türkiye mavi Marmara olayından sonra İsrail’le barıştı ilişkiler güçleniyor. Hamas’tan gelen açıklamalarda ortada. AKP Parti hükümetinin Filistin tutumunu nasıl görüyorsunuz?

Salih Turhan: Bundan yüzyıl önce bir şey yaşandı İngiltere tarafından Filistin konusunda bir Balfour Deklarasyonu yayınlandı. 2017 yılı çok önemli çünkü bu deklarasyonun yüzüncü yılı. Bu deklarasyonla birlikte Filistin toprakları İsrail devleti Filistinlilerin elinden İslam topraklarını yavaş yavaş elinden almaya başladı. İşte bu günlerde de Hamas lideri Halit Meşal yeni bir vizyon açıklaması da yaptı, orada güzel şeyler de vardı ama 1967 sınırlarının kabul edeceklerini açıklaması bizi derinden üzmüştür. Hamas bizim kardeşlerimizdir canlarımızdır ama biz Türkiyeli Müslümanlar olarak bırakın 67 sınırlarını 48 sınırlarını da kabul etmiyoruz. Biliyorsunuz İsrail anlaşmalarına Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak koyuyor. Ben Müslüman olarak Küdüs’ü Filistin’in başkenti olarak görüyorum İsrail’in değil Tel Aviv’de İsrail’in değil Filistin’indir.  Bir zorba devlet eliyle İsrail’in Filistin’de bir iğne ucu kadar toprağı yoktur. Biz bunları kabul etmiyoruz. Bu topraklar Müslüman topraklarıdır. Hepimize emanet olan topraklardır. Sadece Filistinlilerin toprakları değildir. Şunu da ortaya koymak gerekir Filistin meselesi batının ortaya koyduğu sistem önerileriyle çözülemez. Çoğunluğun merkeze alınarak ortaya konulan çözüm sistemi hak değildir.

Gücün merkeze konularak ortaya konulan çözüm hak değildir. Müslümanın kantarı çoğunluk veya güç değil. İslam’ın ortaya koyduğu kantar adalet kantarıdır. Filistinli kardeşlerimizin ortaya koyduğu yeni vizyon çözüm önerisi çoğunluğu ve gücü merkeze alan çözüm sistemleri değil inancımızı merkeze alan yani biz Hamas’ı Gazze’deki mücadelesi açısından biz Hamas’ı bütün yaşananlara rağmen seviyoruz sevmeye de devam edeceğiz o açıdan Filistin süreçleriyle alakalı gelişmeler değerlendirilirken bu konu bütün İslam dünyasının meselesidir bu konuyla alakalı kim hangi yanlışın içerisine girerse girsin milli görüş olarak biz bunun karşısındayız. Çünkü Kudüs Filistin davasıyla bedel ödeyen bir hareketiz. Biliyorsunuz milli görüş hareketinin bir partisi Filistin haraketliyle ilgili kapatıldı. Kudüs yürüyüşünü yaptı diye. Bu Kudüs yürüyüşünden sonra bir darbe süreci oldu. Merhum Erbakan hocamız başta olmak üzere birçok milli görüş mensubu ve siyasi hapse atıldı. Bu konuyla alakalı ya ben bunu söylesem mi söylemesem mi hayır Kudüs bizim vazgeçemeyeceğimiz bir konudur bütün Müslümanlar açısından bir fert kalmayıncaya kadar bütün hepimizin meselesidir. Gerekirse milli görüş olarak bütün bedelleri ödemeye hazırız. Müslümanlar olarak hepimiz de hazırız. Yanlışı yapan ahirette de hesabını verecektir.

Tesnim Haber Ajansı: Türkiye İran ilişkilerini geldiğimiz noktada nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye ve İran birlikteliği bu bölgede ne anlam ifade ediyor?

Salih Turhan: Birlik ve kardeşlik meselesi Milli Görüş Hareketinin vazgeçilmez ilkesidir. Bu konuyla alakalı iktidar ve muhalefet olduğu dönemlerde hemen Müslümanların birlikte hareket etmesiyle alakalı adımları attı. Merhum Erbakan hocamız 1996-97 Refah Yol hükümetinde başbakan olduğu dönemde ilk yurt dışı gezisini İran’a gerçekleştirdi. Bu ziyaretten dolayı batıdan ve ABD’den birçok tepkiler aldı. Kim ne söylerse söylesin bu bir hakikatse bu hakikatin karşısında bedel neyse o ödenir. Buna binaen de sadece İran açısından da değil İran başta olmak üzere sekiz İslam ülkesiyle birlikte D-8 diye bir İslam birliği kurdu. G-7’ye karşılık olarak. Bu İslam birliği çalışmasında nüfusu elli milyonun üzerindeki İslam ülkelerini İran, Mısır, Malezya, Sudan, Pakistan ve Bangladeş’le bir araya geldiler. İran’la doğal gaz anlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmayla birlikte teknoloji süreçlerine girişildi. 8 İslam ülkesi 11 aylık dönemde uçak yaptı. Allah Allah nerede bu uçaklar ya nasıl oldu, portatif bir çalışma yürütülerek tarım uçağını yaptılar ve uçtu bir kez semalarıyla. Bu bir adımdı. Yani Müslümanların birlikte ter iziyle toz iziyle birlikte hareket etmesinin bereketiydi. Türkiye’de yıl bile çok beş yıl dört yıl bir arada olsaydı İslam ülkeleriyle birlikte hareket ederek bütün İslam ülkelerinin birlikte bir sürecin içerisinde teknolojiyi merkeze alan, ekonomiyi ve kardeşliği merkeze alan bir süreç olsaydı ne Suriye karışırdı, ne Irak beşe ayrılırdı ne de İslam coğrafyası içerisinde terör meselesi oluşurdu. Bu sekiz İslam ülkesi faizsiz bir sistem ortaya koyardı ekonomiyi güçlü tutarlardı New York borsasında değil İslam ülkelerinden bir tanesinde bir borsa sistemi oluştururlardı ortak bir para birimine geçerlerdi ve buradan çıkarken Türkiye’nin bir iline gider gibi Tahran’a giderdim, Bağdat’a giderdim. Batı da bu zulümleri hiçbir şekilde ortaya koyamazdı. Son 30 yıllık dönem içerisine baktığımızda 11 milyon Müslümanın 9 milyonu birbirini katletmiş bu olmazdı, yaşanmazdı eğer İslam birliği tesis edilseydi, Bu açıdan Türkiye’nin ilk yapması gereken Milli görüşün iktidar olduğunda ilk yapacağı şey İran, Mısır ve Türkiye’nin bir araya gelmesidir. Ben şuandaki Cumhurbaşkanı’ndan da mevcut AKP hükümetinden de muhalefetten de önümüzdeki süreçler açısından İslam birliğiyle alakalı İran ve bu coğrafyayla birlikte hareket edecekleri kanaatindeyim. Yani Trump’a dayanarak sağlıklı bir sürecin olmayacağı görülüyor inşallah yine tecrübe edilerek anlaşılmaz. İnşallah İran’la ve bölge ülkeleriyle birlikte bir dış politika ve bir iç politika süreci yaşarız. Ben Müslümanlar açısından iç ve dış politikayı ayrıştırmıyorum.

tesnim

Yorumlar