Sakarya’da terör rejimi İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un hükümet tarafından Türkiye’ye davet edilmesi protesto edildi, ‘Katil Herzog’u Türkiye’de Görmek İstemiyoruz’ denildi.
İkra İlim ve Kültür Merkezi öncülüğünde AKM önünde yapılan gösteride Siyonist rejimin soykırım yoluyla kurulmuş sözde bir devlet olduğu hatırlatılarak, BAE ve Suud gibi ülkelerin liderliğindeki İsrail’le normalleşme sürecine Türkiye’nin dahil edilmek istendiği belirtildi.
Basın açıklamasını gerçekleştiren Muhammed Emin Duman, İsrail’in diplomasiden anlamadığının onlarca yıldır tecrübe edildiğini ve anladıkları tek dilin direniş ve silah olduğunu dile getirdi.
Hükümetin İsrail’le normalleşerek aslında ABD ile ilişkileri yumuşatmak ve Batı’dan tekrar sıcak para girişini sağlamak amacı taşıdığını ifade eden Duman, ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan ve arkadaşları önümüzdeki seçimi kaybetmemek adına çok büyük bir vebale girmeyi göze aldılar’ ifadelerine yer verdi.
Diğer taraftan muhalefet partilerinin de İsrail’le normalleşmeye itirazları olmadığını kaydeden Duman, ‘Ülkemizde muhalefeti temsil eden büyük partiler Amerika ve Avrupa’da itibar kazanmak, gelecek seçimlerde desteklerini almak için her yolu deniyor. Bir taraftan ilgili ülkelerin büyükelçileri ile görüşmeler yapıyor, diğer taraftan da Amerika ve Avrupa’da yetkili bürokratlar, milletvekilleri, lobiler nezdinde girişimde bulunarak Atlantik eksenine sadakatlerini sunuyorlar’ dedi.
İktidar ve muhalefetin ülkemizin bağımsızlığına kafa yormadığına dikkat çeken Muhammed Emin Duman, Türkiye’deki bütün darbe ve darbe girişimlerinin arkasındaki güç olan ABD ve NATO’dan bağımsız bir Türkiye’nin inşa edilmesi gerektiğini söyledi. Duman, bunun için ‘Neoliberal ekonomik politikalar acilen terkedilmelidir. Tüketimin değil, üretimin ve adil paylaşımın esas alındığı ekonomik politikalar hayata geçirilmelidir. Batı’nın haz ve çıkar esaslı değerler sistemi yerine paylaşma ve dayanışma esaslı İslami değerler sistemini hayata geçirecek bir eğitim ve kültür devrimi gerçekleştirilmelidir. Dış politikada bağımsız bir hatta kalınarak İslam ülkeleri arasında birlik oluşturma çabalarına öncülük edilmelidir. Özellikle bölgemizde ihtilafların giderilmesi ve ittifak oluşturulması için seferber olunmalıdır’ diye konuştu.
Duman son olarak ‘Biz Sakarya’nın Müslüman halkı olarak Siyonist İsrail’in Cumhurbaşkanı Herzog’u Türkiye’de görmek istemiyoruz. Filistin’in yüzbinlerce şehidi, halen çekilen ızdıraplar, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın kutsiyeti adına bu ziyaret mutlaka engellenmelidir’ dedi.
Filistin ile ilgili ezgilerin okunduğu gösteride 'Katil Herzog Türkiye'den Defol', İşbirlikçi Siyaset İstemiyoruz', 'Sakarya'dan Gazze'ye Direnişe Bin Selam', 'Kahrolsun İsrail, Kahrolsun Amerika' sloganları atıldı.
Gösteri, İsrail bayrağının yakılması ile sona erdi.
BASIN AÇIKLAMASI
KATİLLERİ ÜLKEMİZDE GÖRMEK İSTEMİYORUZ!
Siyonist İsrail Cumhurbaşkanı Herzog Türkiye’ye geliyor. Kendisini Müslüman olarak tanımlayan herkesin canını yakan bu ziyareti lanetliyoruz.
Öncelikle Filistin sorunu ile ilgili tarihsel süreci bir kez daha hatırlayalım.
19. yüzyılda kapitalizmin para musluklarını büyük ölçüde kontrol eder hale gelen Siyonistler gözlerini Filistin’e dikmişlerdi. 2500 yıl önceki vatanlarını tekrar ele geçirmek için her türlü hile ve zorbalığı mübah gören bu anlayış, Filistin’in İngilizler tarafından işgal edildiği 1917’den itibaren adım adım hedefe doğru yürümüştü.
Siyonistler önce İngiltere’nin, ikinci dünya savaşının sonrasında da Amerika’nın sınırsız desteği ile bir terör devleti kurmayı başardıkları gibi, Nil’den Fırat’a uzanan büyük İsrail idealleri için katliamlarına hiç ara vermeden devam ederek bugüne kadar geldiler.
Bu noktada bazı tespitleri doğru yapmak zorundayız.
Yahudi nüfusu 10 milyonu bulmayan İsrail, nasıl oluyor da 1,5 milyarlık Müslüman dünyası tarafından durdurulamıyor sorusu çokça gündeme getirilir ve buradan hareketle Müslümanların acizlikleri sorgulanır.
Her şeyden önce Amerika’nın ve Avrupalı müttefiklerinin tüm teknolojik, ekonomik ve askeri imkanları ile İsrail’in yanında saf tuttuğunu çok iyi bilmek zorundayız. İsrail ile mücadele etmek demek Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerden oluşan bir cephe ile mücadele etmek demektir. Diğer bir deyişle Siyonist İsrail Batı ittifakının Ortadoğu’daki jandarma karakoludur.
O halde Filistin direnişi ile ilgili doğru tanımlamayı şöyle yapmalıyız: Filistin direnişi; İslam ümmeti ile Amerika-İsrail-Avrupa şer cephesinin hak-batıl savaşıdır.
Filistin direnişi; İslam medeniyeti ile kendisini Hristiyan-Yahudi medeniyeti olarak tanımlayan Batı’nın değerler mücadelesidir.
Kısacası; Filistin sorunu ümmetin en merkezi ve en kritik meselesidir, Filistin direnişi ümmetin varoluş mücadelesidir.
Bu vesile ile dikkatimizi Filistin-Ukrayna mukayesesine çekmek istiyorum. Ukrayna için ayağa kalkan, tüm kozlarını oynayan Batı’nın Filistin için parmağını dahi oynatmadığına, hatta zalim İsrail’in yanında yer aldığına tanıklık ettik, etmeye devam ediyoruz.
Filistin’de bugün gelinen son durumu da detaylandıralım: Siyonist İsrail, 2000 yılındaki Hizbullah yenilgisi ile Lübnan’ı terk etmek zorunda kaldığı süreç sonrası Filistin direniş örgütleri ve Hizbullah’ın onurlu ve sert mukavemeti ile yüzleşmiştir.
Bu dönemde Nil’den Fırat’a kadar uzanan Arz-ı Mev’ud ideallerini küçültmek zorunda kalarak tüm Filistin topraklarını Yahudileştirmek hedefine yönelmişlerdir. Bu amaçla da Kudüs’ün tamamen Yahudileştirilmesi, Mescid-i Aksa’nın yıkılarak yerine Süleyman Mabedi’nin inşası, Batı Şeria’yı yeni Yahudi yerleşim merkezleri kurarak Yahudileştirme gibi bir dizi uygulama için tüm güçlerini seferber etmektedirler.
Ancak Filistin halkı Hamas, İslami Cihad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi örgütler üzerinden tarihin altın sayfalarına geçecek bir mücadele örnekliği ile Siyonistlere karşı direniş destanı yazıyor. Filistin’in onurlu insanları son Filistinli şehid olana kadar topraklarını terketmeyeceklerini, Alllah’ın izniyle zafere ulaşacaklarını her fırsatta hem haykırıyorlar hem de kanları ile bedel ödemeye devam ediyorlar.
Peki biz Müslüman kardeşleri olarak ne ölçüde Filistin direnişinin yanında saf tutuyoruz? Daha da önemlisi bizi temsil eden iktidarlar, hükümetler Filistin davası ile yeterince yüzleşiyorlar mı?
Soruları biraz daha açalım. Madem ki “Filistin direnişi, İslam ümmeti ile Amerika-İsrail-Avrupa şer cephesinin hak-batıl savaşıdır”; o halde biz ve bizi yönetenler bu savaşın bilincinde midir? Bu bilincin gereği olarak şer cephesinin tam karşısında mı konumlanıyoruz, yoksa çıkarlarımız ya da konjonktür deyip zaman zaman veya çoğu zaman şer cephesi ile ittifak mı yapıyoruz?
İsrail’in Gazze’de savaş uçakları ile defalarca gerçekleştirdiği ve her seferinde binlerce Filistinlinin öldüğü ya da yaralandığı vahşet anları hepimizin zihninde ve gönlünde canlılığını koruyor.
Mavi Marmara şehitlerimizi her yıl rahmetle ve minnetle anıyoruz. Anma törenlerinde Siyonistleri ve müttefiklerini lanetliyoruz.
Filistin’den her gün gelen şehit haberleri ile kahroluyoruz. Filistinli kadınlara ve çocuklara kadar uzanan katil Siyonistlerin helak olacağı günlerin hasreti ile yanıyoruz.
Tüm bu söylem ve eylemlerimiz bizi kalıcı bir direniş bilincine ulaştırıyor mu acaba?
Yani biz ve bizi yönetenler ilkesel olarak şer cephesi ile her tür ittifakı reddeden bir kararlılığa sahip miyiz?
Bazı küçük menfaatler sunarak gözümüzü boyayan, bir taraftan da altımızı oyan Amerika ve Avrupa’nın rızasını kazanmak mı yoksa Allah’ın rızasını kazanmak mı daha önemlidir?
Öncülüğünü Amerika’nın arka bahçesi olan Suudi Arabistan’ın sinsice yaptığı Siyonist İsrail ile normalleşme adımlarının Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Ürdün, Fas, Sudan gibi İslam ülkelerinde karşılık bulduğuna şahit olduk. Amerika’nın ekonomik ve siyasi baskısı ile yürütülen normalleşme adı verilen ihanet sürecine Türkiye’nin de dahil olacağının işaretlerini alıyoruz.
Siyonist İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye’yi ziyaret etmesini sağlamak için yapılan girişimler İsrail medyasında alay konusu olmuş durumda. Zilletin zirve yaptığı bir dönemdeyiz.
Dindarların büyük kesimini temsil ettiğini iddia eden Ak Parti Hükümeti kendi maslahatını ümmetin maslahatına tercih etti. Daha açık konuşursak; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve arkadaşları önümüzdeki seçimi kaybetmemek adına çok büyük bir vebale girmeyi göze aldılar.
İsrail ile normalleşme üzerinden Amerika ile ilişkilerin yumuşaması ve buna bağlı olarak da hem Türkiye’ye batıdan sıcak para girişinin sağlanması, hem de Amerika’nın Erdoğan ile ilgili menfi tutumunun kısmen ya da tamamen değişmesi umut ediliyor.
Amerika ve Avrupa’lı para spekülatörlerinin Borsa’da ve faizde değerlendirmek üzere ülkemize sıcak para akışına yeniden yol vermeleri halinde söz konusu kirli emanet para ile vatandaşın cebine ciddi boyutta para aktarılarak seçimin kazanılması hedefleniyor. Ekonomik olarak rahatlamış seçmenin yönünü tekrar Ak Parti’ye çevireceği öngörülüyor.
Ayrıca Amerika’nın Ak Parti iktidarı ile ilgili tavrını yumuşatmasının, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı daha esnek olması ve küresel kapitalizmin taşeronluğunu yapan Türkiye büyük sermayesinin iktidarın altını oymaktan vazgeçmesi gibi sonuçları olacağı bekleniyor.
Kısacası; iktidar hırsı için zalim, katil İsrail ile iş tutmaya karar veriliyor, iktidara yakın medya kuruluşları da bu kararı meşrulaştırmak için her türlü fikir cambazlığını yapıyor.
Diğer taraftan ülkemizde muhalefeti temsil eden büyük partiler Amerika ve Avrupa’da itibar kazanmak, gelecek seçimlerde desteklerini almak için her yolu deniyor. Bir taraftan ilgili ülkelerin büyükelçileri ile görüşmeler yapıyor, diğer taraftan da Amerika ve Avrupa’da yetkili bürokratlar, milletvekilleri, lobiler nezdinde girişimde bulunarak Atlantik eksenine sadakatlerini sunuyorlar. Dolayısıyla İsrail ile normalleşme konusunda hiçbir itirazları yok!
Biz Sakarya’nın Müslüman halkı olarak Siyonist İsrail’in Cumhurbaşkanı Herzog’u Türkiye’de görmek istemiyoruz.
Filistin’in yüzbinlerce şehidi, halen çekilen ızdıraplar, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın kutsiyeti adına bu ziyaret mutlaka engellenmelidir.
Medyanın “Normalleşme ile Filistin üzerindeki baskılar yumuşar” yalanına kesinlikle kanmıyoruz. Siyonist İsrail’in zulüm politikalarının Birleşmiş Milletler ve benzeri büyük boyutlu tüm girişimlere rağmen kesintisiz devam ettiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.
Tüm Müslüman halklar Filistin’in kurtuluşunun masada değil sahada olacağını, yani silahlı mücadelenin tek çözüm yolu olduğunu çok iyi bilmektedir.
Bize düşen Filistinli kardeşlerimize her türlü yardımı ulaştırmaktır. Bu yardımların içinde para ve silahın birinci derecede önemli olduğunu da vurgulamalıyız.
İsrail’in diplomasiden hiçbir nasibinin olmadığının farkında olarak Ortadoğu’dan İsrail urunun kazınmasının tek çıkış yolu olduğunu bir kez daha bu meydandan haykırıyoruz. Siyonistlerin ebedi dostları olan Amerika ve Avrupa, Yahudilere kendi topraklarında yer açmak için hazırlıklara başlamalıdır. Filistin toprakları sadece Filistinlilere aittir.
Son olarak bir noktaya daha parmak basmak istiyoruz. Ukrayna’daki çatışmalar vesile edilerek ülkemizde yeniden “NATO” çığırtkanlığı yapıldığına şahit oluyoruz. NATO’dan ayrılarak tam bağımsızlığımızın konuşulması gereken bir süreçte, Ukrayna müdahalesi Amerikancıları bir hayli sevindirmiş görünüyor.
Türkiye’deki tüm darbelerin ve darbe girişimlerinin arkasında Amerika’nın olduğunu bile bile Atlantik eksenine doğru yönelim bu ülke halkına ve tarihine ihanettir.
Tam bağımsız bir Türkiye inşa edilmelidir. Bu amaçla
- Neoliberal ekonomik politikalar acilen terkedilmelidir. Tüketimin değil, üretimin ve adil paylaşımın esas alındığı ekonomik politikalar hayata geçirilmelidir.
- Batı’nın haz ve çıkar esaslı değerler sistemi yerine paylaşma ve dayanışma esaslı İslami değerler sistemini hayata geçirecek bir eğitim ve kültür devrimi gerçekleştirilmelidir.
- Dış politikada bağımsız bir hatta kalınarak İslam ülkeleri arasında birlik oluşturma çabalarına öncülük edilmelidir. Özellikle bölgemizde ihtilafların giderilmesi ve ittifak oluşturulması için seferber olunmalıdır.
Yaşasın Filistin Mücadelemiz!
Yaşasın Özgür Kudüs ve Mescid-i Aksa!
Kahrolsun Siyonizm!
Kahrolsun Katil İsrail!
Kahrolsun Katil Herzog!
İkra İlim ve Kültür Merkezi
İSLAMİANALİZ.COM