Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, 17-25 Aralık’ın başarılı olması durumunda, bugün, 28 Şubat menşeli “düşman İran” tezi üzerinden yürütülen kamuoyu çalışmasının karşılık bulduğunu göreceğimizi belirtti.
“Paralel çevrelerin 17-25 Aralık‘tan çok önce başlayan İran karşıtı kampanyalarının nedenini hep merak ettim. Olur, sevmeyebilirlerdi ama İran’a karşı bir mevzi savaşı için pozisyon almaları dikkat çekiciydi” diyen Karagül, ‘paralel çevreler’in İran tezi ile 28 Şubatçı kadroların İran tezinin birbiriyle tıpatıp örtüştüğüne ve sanki 28 Şubat’çı tezlerin ertelenmiş bir biçiminin uygulandığına işaret etti.
Yazının tamamı şu şekilde:
17-25 Aralık başarılı olsaydı Türkiye ile İran belki de şuan çok yıkıcı bir çatışmaya sürüklenmiş olacaktı! Türkiye kamuoyu, İsrail’in arzuladığı biçimde muhtemel İran savaşına hazırlanmış olacak, bütün bölgede kıyamet kopacaktı. İlk bakışta oldukça afaki görünen bu ihtimali isterseniz biraz daha dikkatlice değerlendirelim.
Darbe girişimin öncü kadrosu, yani paralel örgüt, yaygın ekibi ve devlet içindeki istihbarat ağı üzerinden İsrail istihbaratının ellerine tutuşturduğu isim listesinde yer alan herkesi tek tek dinleyip dosyaladı. Muhtemelen bu konuşmaların, takiplerin, hazırlıkların hepsini İsrail istihbaratına rapor olarak sundu. Devletin en mahrem ilişkilerini takip etti, görüşmeleri not etti, ekonomik ve bölgesel planlarını rapor etti ve İsrail istihbaratına servis etti.
Ardından bu kişileri İran casusu yapıp haklarında kovuşturmalar başlattı. Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten bütün kadroları bu listenin içine aldı. Devlet tasfiye edilecek, devlet iktidarı onların eline geçecek, ancak birileri onlar üzerinden Türkiye’yi yeniden biçimlendirecek, yönetilebilir alana çekecekti. Ardından da istedikleri ülke veya güçle kapıştıracaklardı. Bu çatıştırma planlarının ilk sırasında kuvvetle muhtemel İran olacaktı.
Neocon-İsrail projesinin kuklaları
Neocon-İsrail ortaklığı tarihte ilk kez muhafazakar bir tabanı ele geçirmiş, bu çevrenin tepe yöneticileri üzerinden Türkiye tasarımı uyguluyordu. Ancak 17-25 Aralık planlarının çökmesiyle kirli ilişkiler ağının Türkiye’ye kurduğu tuzak da çöktü. Çökmekle kalmadı, bu ilişkilerin, planların ürkütücü boyutları da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Senaryo başarısız olmuştu ancak o zamana kadar Türkiye’nin en mahrem devlet sırları onlar üzerinden birilerine servis edilmişti. Sadece devlet kadroları değil, Türkiye toplumunun sivil kanadında yer alan etkili kişiler de İsrail aşırı sağı ile ABD aşırı sağına ispiyonlanmıştı.
Bugün hala çözülemeyen, çözülmesi gereken ve kamuoyuyla paylaşılması zorunlu hale gelen çok dosya var. Bu, nasıl bir projeydi, detaylarında neler vardı, söz konusu kadroları kimler nasıl yönetiyordu, darbe planının arkasındaki güçlerin net görüntüsünde kimler vardı?
İşte şimdi bu ilişkiler deşifre oluyor.
27 Aralık’çı paralel örgüt, 28 Şubatçıların devamıdır
Paralel çevrelerin 17-25 Aralık‘tan çok önce başlayan İran karşıtı kampanyalarının nedenini hep merak ettim. Olur, sevmeyebilirlerdi ama İran’a karşı bir mevzi savaşı için pozisyon almaları dikkat çekiciydi. Dahası, bu nefrete göre Türkiye toplumunu şekillendirmeye çalışmaları kuşku uyandırıyordu. Ortada hiçbir şey yokken, örneğini sadece 28 Şubat’ta gördüğümüz “düşman İran” tezi üzerinden yaygın bir kamuoyu çalışması yürütüyorlardı. Bu kampanyanın nedeninin idrakine o zamanlar varamamıştık. En azından bunun böyle dehşet verici senaryolar içerdiğini tahmin edemiyorduk.
Yıllar içinde Türkiye ile İran’ı kapıştırmak isteyen çevreler hem içeride hem de dışarıda çok oldu. 28 Şubat ekibinin de İsrail’le sıkı bağları vardı. Hatta o müdahale İsrail ile ortak planlanmıştı. Aynı kadro İran düşmanlığı tezi üzerinden bu askeri müdahale planını uyguladı ve o dönem de Türkiye ile İran’ı çatıştırmaya dönük dış müdahaleler Türkiye içinde de ciddi bir taraf buldu. Türk medyasında yoğun İran tartışmaları oldu hatta İran’la çatışma tezleri ABD ve Türk medyasında görünür oldu.
Paralel çevrelerin İran tezi ile o kadroların İran tezi birbiriyle tıpatıp örtüşüyordu. Sanki 28 Şubat’çı tezlerin ertelenmiş bir biçimi uygulanıyordu. Bu yüzden 17 Aralık müdahalesinin 28 Şubat askeri müdahalesinin bir devamı olduğunu ısrarla vurguluyorum.
Mossad’ın ellerine tutuşturduğu listeler
Türkiye ve İran hep rekabet içinde olmuştur. Bölgesel nüfuz alanları hep çatışmıştır. Ama iki ülkenin siyasi basireti, her zaman bu risklerin çatışmaya dönüşmesini engellemiştir. İki ülkede de en ciddi rejim bunalımları yaşandığı dönemlerde bile bu basiret kurtarıcı olmuştur.
Başbakan’dan kabine üyelerine, gazetecilerden kamu kurum ve kuruluşlarının önde gelen isimlerine kadar herkesi fişleyip, darbe sonrası tutuklama planları yapanların Türkiye ölçeğinin de dışında hesapları olduğunu yeni yeni farkediyoruz.
Bu hesabın en büyüğü ve en tehlikelisi Türkiye ile İran’ı savaştırmaktı. Büyük bir karmaşa içinde olan bu coğrafyada iplerin kopacağı son çarpışma iki ülke arasında olacaktı ve bölgesel bir yıkım yaşanacaktı. Yıllarca kamuoyu oluşturulması bu yüzdendi. Bunun için kitaplar yazdırıldı, konferanslar düzenlendi, yayınlar yapıldı. Bütün bu hazırlıklar hep paralel çevreler üzerinden yürütülüyordu.
Mossad’ın paralel örgütün eline tutuşturduğu, haklarında takip siparişleri verdiği insanlar bu ülkenin yerlileridir. Listenin ilk sırasından son sırasına kadar isimleri geçenlerin ezici çoğunluğu, Türkiye’yi İsrail’e veya başka bir ülkeye kalkan yapacak, paçavraya çevirecek senaryolara direnecekti. İsrail ve neoconların oyununu bozacak, kamuoyunu uyaracaklar, harekete geçirecekler onların hesaplarını bozacaklardı..
Bu yüzden hedef yapıldılar. Bu yüzden haklarında infaz listeleri hazırlandı. Darbe girişimi başarılı olsaydı sadece bu insanlar değil, yüzlerce belki de binlerce insan içeri alınacaktı.
38 gazeteci için şok talimat!
Bütün bunlar açığa çıkmışken, Yeni Şafak, Star gibi birkaç gazete, bu çirkin tuzağı bozmuşken, binlerce kişinin nasıl dinlendiğini kamuoyu ile paylaştığı için yeniden hedef yapıldı. “Derin Kulak Pensilvanya” başlığı ile verdiğimiz paralel çetenin dinleme operasyonları yüzünden yeni bir örgüt soruşturması başlatıldı. Dinleme ve dosyalamaların arkasındaki isimlerden olan ve bu yüzden tutuklanan Emniyet Amiri Kürşat Durmuş, bu yayını yapanlar hakkında suç duyurusunda bulundu.
Bakırköy bilişim Suçları Savcısı Şenol Yılmaz, bu şikayeti ciddiye aldı ve Zeytinburnu Emniyet Müdürlüğü’ne talimat verdi. Yeni Şafak, sabah, Star, Takvim, Yeni Akit, Akşam, Türkiye ve Milat gazetelerinin bütün yöneticileri hakkında örgüt soruşturması başlatıldı.
Emniyet’e verilen talimata göre evlerimiz aranacak, bilgisayarlarımız incelenecek...
Ne diyeyim ben şimdi!
Ne diyeyim, siz söyleyin!