22 Ocak 2013 tarihinde yapılan İsrail seçimleri, Gazze'ye karşı girişilen 2012 - Kasım saldırılarının hemen ardından yapılmıştı ve 2009 yılındaki seçimlerde Kadima'ya yenilen Likud Partisi 2013 seçimlerinden birinci parti olarak çıkmayı başarmıştı. 2009 seçimleri de Gazze'ye karşı girişilen 2008 Aralık saldırılarının ardından yapılmıştı ve o seçimleri o dönemde Tzipi Livni'nin liderliğini yaptığı Kadima Partisi kazanmıştı. Geçtiğimiz yılın yaz aylarında İsrail'in yeni bir katliama girişmesinin dün yapılan seçimleri ise Benjamin Netanyahu'nun liderliğindeki Likud Partisi kazandı.
Türkiye basını tarafından da ciddi ilgi gören İsrail seçimleri, esasında hep seçimin yapıldığı ancak asıl sorunlarla ilgili hiçbir şeyin değişmediği İsrail iç siyasetindeki küçük oynamalar dışında herhangi bir etkiye sahip değil. 'Demokrasi' hülyasının Ortadoğu'daki kötü bir pratiğini sergileyen İsrail'de seçimlerin aslında herhangi bir şeyi değiştirmediği uzun süredir biliniyor. Çünkü partiler arasındaki anlaşmazlıklar genelde siyasi konulardan çok Filistinli 'terörist'lere uygulanacak şiddetin boyutundan ötürü çıkıyor.
ABD'li komedyen ve yazar George Carlin - ki 1978 yılında 7 Kirli Kelime isimli gösterisi 'özgürlükler ülkesi' ABD'de bile yasaklanmıştır - şöyle diyordu: "Politikacıları unutun. Onların bir önemi yok. Politikacılar yalnızca size seçim hakkı verildiği fikrinin devam etmesini sağlamak için varlar. Seçim hakkınız yok". Carlin'in ifadelerinin üzerinde en güzel durduğu 'demokrasi'lerden bir tanesi kuşkusuz İsrail demokrasisi. Kendi iradesiyle değil uluslararası propagandalarla Filistin bölgesine yerleşmiş insanların, İngiltere başta olmak üzere Batılı güçler tarafından sağlanan silah desteğiyle Filistinlileri komşu ülkelere sürmesi sonucu inşa edilen İsrail'in demokrasisi, ancak İsrail'in Filistin'de 'devlet olma' hakkı kadar gerçek. Bununla birlikte her bütün İsrail seçimlerinin ardından İsrail seçimlerinin pek de ciddiye alınamayacak boyutlardaki politik sonuçlarını tartışan insanları ekranda görüyoruz.
Seçimin olmayan sonuçlarıyla ilgili bu kadar derin tartışmaları izleyen insanlar olarak haliyle şu soruyu sormak hakkımız: İsrail'de kim iktidar olursa Filistin işgali bitecek?
Ehud Olmert iktidar oldu ve Ehud Olmert'in iktidar olduğu dönemde Filistin meselesiyle ilgili İsrail tarafından herhangi bir çözüm ya da Filistinlilerin haklarıyla ilgili 'iyileştirme' politikası olmadığı gibi hem Batı Şeria'da hem de Gazze'de saldırıların daha da arttığına şahit olduk. 14 Nisan 2006'dan 31 Mart 2009'a kadar görev yapan 12.İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in kariyeri halefi Benyamin Netanyahu kadar olmasa da katliamlar açısından oldukça başarılıydı. 2008'in sonunda başlatılan Dökme Kurşun katliamının baş aktörüydü ve resmi rakamlara göre 27 Aralık 2008 - 18 Ocak 2009 tarihleri arasında havadan, denizden ve karadan yapılan saldırılar sonucu 1.133 Gazzeli sivil hayatını kaybetti.
Ehud Olmert başbakanlığını yaptığı kabinesiyle bu katliamı yönetirken o kabinenin Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, partli liderliğine tekrar aday olmayacağını açıklayan Ehud Olmert'in yerine Kadima Partisi'nin başına geçmişti. Aynı dönemde Likud Partisi lideri Benyamin Netanyahu, Olmert hükümetini Gazze'ye karşı yeterince sert olmamakla suçluyor ve seçim kampanyasını 'teröre karşı savaş' konsepti üzerine oturtuyordu. Nihayetinde ikinci parti olan Likud Partisi ve aşırı sağcı ortakları Yahudi yerleşimcilerin de teveccühüyle iktdarı ele aldılar. Daha çok katliam yapılmasını öneren Netanyahu, İsrail'in 32.Hükümeti'ni kurdu ve Dökme Kurşun Operasyonu'nun önemli isimlerinden Tzipi Livni de ana muhalefet lideri oldu. Sadece yapılacak katliamların boyutuyla ilgili uzlaşamıyor gibi görünen iki isim zaten süreç içerisinde çok büyük sorunlar yaşamadı. Öyle ki 2012 yılında milletvekilliğinden istifa eden Livni, 2013 seçimlerinde bu kez daha liberal ve seküler bir görüş ortaya koyma iddiasıyla kurduğu Hatnuah Partisi'nin milletvekili olarak Knesset'e döndü. Hatta bununla da kalmadı ve Adalet Bakanlığı görevini üstlendi.
İsrail siyasetindeki ilginçlikler aslında bundan ibaret değil. Tzipi Livni 2009 yılında ana muhalefet lideriyken savaş suçu işlediği gerekçesiyle bir İngiltere Mahkemesi tarafından yargılandı ve hakkında tutuklama kararı çıkartıldı. İngiltere'ye girdiği anda tutuklanabileceği açıklanan Tzipi Livni'ye ilk desteği ise iktidar partisinin lideri Silvan Şalom şu cümleyle vermişti: Hepimiz Tzipi Livni'yiz. Elbette Şalom'un 'Hepimiz Livni'yiz' derken neyi kastettiğini bilebilmemiz mümkün değil. Ancak 'Savaş suçlu'su olma noktasında İsrail pasaportu taşıyan siyasetçilerin pek de hassas olmadığını ve eğer ortada bir savaş suçu varsa gerçekten de bütün İsrail kabinesinin 'savaş suçlu'su olduğunu söylemek aşırı bir görüş gibi görünmüyor.
Elbette İsrail seçimlerini analiz etmek, Filistin'i işgal altında tutan Yahudi yerleşimcilerin kullandığı oylarla ne söylemek istediklerini tartışmak isterdik. Ancak İsrail'in soluyla sağıyla Filistin'in üzerinde var olan gayri meşru işgalini sonlandırmayacak tiyatral bir gösteriye gereğinden fazla değer atfetmek istemedik. Çünkü gidenlerin de gelenlerin de Filistinli katletme noktasında Yahudi yerleşimcileri tatmin edecek ve Filistin'i işgal eden Yahudilere 'güvendesiniz' mesajı verecek kadar kararlı olduklarını müteaddit kereler müşahede ettik.
İsrail seçimleri; özgür bir ülkenin liderini seçtiği bir seçimden daha çok, işgalcilerin kendilerini yönetecek valiyi seçtiği bir demokratik zeminde gelişirken, modern politik kavramlarla yapılacak her analizin biraz kör olduğunu düşünmek de doğal olarak hakkımız.
Time Türk