Lübnan’ın önde gelen Sünni alimlerinden Şeyh Mahir Hammud, Yemen’e düzenlenen saldırıları ve Yermük Mülteci Kampı’nda yaşananları değerlendirdi.
Şeyh Mahir Hammud’un 10 Nisan 2015 tarihli Cuma hutbesi şöyle:
“6 Nisan 1948… Şehid Abdülkadir El-Huseyni zafer kazandıktan ve Kudüs’ün büyük bir kısmını özgürleştirdikten sonra şehit edildi. Ancak ondan sonra kazandığı zafer yenilgiye dönüştü. 8 Nisan 1948… Deir Yasin katliamı… Katliam sonunda çok sayıda Filistinli göç etmiş ve dolayısıyla Yahudi yerleşimciliğine de yol açılmıştı. 9 Nisan 2003… Bağdat’ın Amerika’nın kontrolüne geçtiği gün… Ümmetin bir kısmının zelil bir şekilde bu durumu zafer olarak niteleyip Allah’ın gazabını hak ettiği gün… O gün tağutlar çoğalsın, en başta da Amerika gelsin diye bir tağut devrilmişti. 13 Nisan… Lübnan Savaşı’nın başladığı gün… Peki, bugünkü durum ne? Bugün hala birileri gaflet içerisinde Amerika’ya dayanmaya, yanlış yerlerde silahlarına davranarak hata üstüne hata yapmaya devam ediyorlar.
Bugün iki felaketle karşı karşıyayız: Yermük ve Yemen… Yermük konusunda bugün kimse çıkıp da asıl hatanın rejimin devrilmesi fikri ve direniş adına atılan adımların karşısında yer alınması olduğunu söyleyemiyor. Bugün en büyük sorun Amerika’nın zihinlere nakşettiği bu tehlikeli düşüncelerdir.
Ancak bugün biz Yemen’e yapılan müdahale hakkında konuşmak istiyoruz:
Hucurat Suresi’nde müminlerden iki grup arasında herhangi bir savaş patlak vermesi durumunda iki tarafın arasını düzeltmemiz emrediliyor: “Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin…” (Hucurat:9) Ayetin devamında eğer bir grup diğerine karşı saldırıyorsa, saldırana karşı savaşılması emrediliyor. Bugün Yemen ve Suud arasında bir savaş söz konusu… Aralarını düzeltmek için çok sayıda çağrı yapıldı. Ancak henüz bir sonuç elde edilemedi. Peki, bugün saldırganlık yapan taraf hangi taraf? Suud… Neden?
Birincisi; Suud ordusu bizzat saldırıları başlatan taraf… Gerekçesi ise Suud’un güvenliğinin tehdidiydi. Ancak bu tehdidin varlığı hususunda herhangi bir hakikat ya da delille karşılaşamadık. Yalnızca sözde kaldı. Sorunlar iletişime geçerek ve arabulucular üzerinden de çözülebilirdi.
İkincisi; saldırılar yerleşim yerlerini ve toplu yaşam alanlarını hedef aldı. Olan bitenle hiçbir ilgisi olmayan siviller, çocuklar, kadınlar saldırılar sonucunda hayatlarını kaybettiler.
Üçüncüsü; Mansur Hadi’nin bu müdahaleyi talep ettiği söylendi. Mansur Hadi’nin meşruiyetinin ölçüsü nedir? Uzlaşı hükümetinin başına geçici olarak geçmişken ve sözlerini yerine getirmediği için bu görev ondan kalkmışken, üstelik Yemen halkı içerisinde çok küçük bir grup tarafından destek görürken hangi meşruiyetten söz edebiliyoruz?
Dördüncüsü; en önemlisi… Amerika utanmadan Suud’u uçaklarla, haritalarla ve lojistik yardımla desteklediğini ilan ediyor.
Beşincisi; Suud’un kullandığı silahlarla Yemen halkının ellerindeki silahlar arasında büyük bir fark var. Bu yüzden Yemenlilerin saldırgan oldukları söylenemez.
Altıncısı; şu ana kadar Suud’un müdahalesine ya da Suud topraklarına herhangi bir karşılık verilmedi.
Öyleyse ortada bir grup var ve zulmünü herkese kabullendirmeye çalışıyor.
Eğer Kur’an, bizim için bir tavır ortaya koyarken önemli bir merci ise, o halde Kur’an dayanmamız gerekmez mi? Özellikle de birilerinin Kur’an’a değil vehimlerine ve Amerika’ya dayandığı bir dönemde…
Sonra da kalkıp İran’dan, İran komplosundan yana korku duyduklarını söylüyorlar. İran 36 seneden beri kendini bilim ve teknoloji alanında geliştirmeye adamış, bu sayede barışçıl bir nükleer programı oluşturmuş, diğer yandan Filistin davasını omuzlamış ve Müslümanları daima vahdete çağırarak küresel müstekbirlere karşı koymuş bir ülkeyken…
Tarihi okuyun! Kur’an’ı okuyun! İki gözünüzü açıp da bakın! Cahiliye asabiyetinden kurtulun!”
İslami Analiz