Prof. Dr. Norman Finkelstein, 1953 Amerika Birleşik Devletleri doğumlu. Annesi ve babası toplama kamplarından sağ çıkmayı başarsa da tüm akrabaları Nazi soykırımında öldürüldü. Siyaset bilimci ve araştırmacı olan Finkelstein'ın kaleme aldığı sekiz kitaptan en tanınmışı, 2000 yılında yazdığı ve 30 dile çevrilen “Holokost Endüstrisi" kitabıydı. Kitap, dünyada büyük yankı uyandırdı.
Yazdığı yazılar ve İsrail'i eleştiren açıklamaları nedeniyle 2007'de öğretim görevlisi olduğu DePaul üniversitesindeki işine son verilen Finkelstein'in 2008 yılında 10 yıl boyunca İsrail'e girişi yasaklandı. Bir üniversitenin konferans salonunda Yahudi bir kızla aralarında geçen konuşma Türkiye'de en çok izlenen ve paylaşılan videolardan biri olan yazar, İsrail tarafından “Yahudi düşmanı bir Yahudi" olarak adlandırılıyor.
Norman Finkelstein, İsrail'in Ağustos ayında Gazze'ye başlattığı 'Koruyucu Hat' operasyonlarını protesto ederken BM Daimi Temsilciliği önünde gözaltına alınmış, daha sonra serbest bırakılmıştı. Eylül ayından bu yana Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nde Misafir Öğretim Üyesi olarak göreve başlayan yazar, yüksek lisans ve doktora programlarında dersler veriyor. Finkelstein, Mavi Marmara özrü, Gazze saldırıları, IŞİD ve İsrail ilişkileri gibi önemli konularda Yeni Şafak’ın sorularını yanıtladı..
İsrail ve yandaşları sizi soykırımı inkar etmekle suçlarken Filistinliler sizi adeta kahraman olarak görüyor, Filistin meselesindeki duruşunuzu siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Soykırım gerçekliğini inkar etmem akıl dışı olur çünkü başta ebeveynlerim bu soykırıma maruz kaldı. Soykırımı inkar ettiğimi söylemeniz için benim deli olduğumu da söylemeniz gerekir. Aslına bakarsanız delilik bu iddianın kendisidir. Filistin'e ilk kez 1988 yılında gittim, yaklaşık otuz yıldız Filistin meselesini destekliyorum. O tarihte Filistin meselesine destek veren Amerikalı ilk Yahudi'ydim. Ancak bu geçen yıllarda işgal edilmiş Filistin topraklarına onları desteklemek için birçok Yahudi gitti. Artık benim gibi düşünen birçok Yahudi var. Benim için öncelikli olan bu insanların Filistinli olmaları değil. Gençken Amerika - Vietnam savaşına karşı çıktım ve Vietnam'ı destekledim. Amerika'daki siyahilere yapılan haksız muameleler karşısında onların yanında durdum. Amerika'da kötü şartlarda çalışan Meksikalı tarım işçilerinin haklarını savundum. Yani ben meseleye, hakkını arayan insanlar ile onların haklarını inkar eden insanlar arasındaki mücadele olarak bakıyorum.
Bir siyaset bilimci olarak İsrail'in politikalarını özellikle Gazze uygulamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsrail'in politikalarının iki yönü var. Biri coğrafi ve mülki yaklaşım... Toprak ele geçirme ve ele geçirdiği toprağı geri vermeyi reddetme politikası. Bu, başka birçok ülkenin kendilerine ait olmayan toprakları işgal etmesiyle aynı yaklaşım. İkinci yönü, İsrail'in Araplara yönelik olarak geliştirdiği stratejik planın bir prensibi: “Araplar sadece şiddet dilinden anlar." Araplar güçlenip de gasp edilen haklarını savunmak için İsrail'in karşısına dikildiklerinde, güç sahibi imiş gibi davrandıklarında, İsrail adeta onların kafasına vurup, haddinizi bilin tarzında 'ders vermek' istiyor. Buna bağlı olarak Gazze'deki durum oradaki doğal kaynaklarla veya toprak elde etmekle ilgili değil. Orada asıl mesele; Hamas ve Gazze halkı, İsrail'in verdikleri dışında bir hakları olmadığı dayatmasını reddediyorlar. İsrail Gazze'ye karşı bu nedenle böyle bir tavır takınıyor.
Birçok insan "İsrail terör devletidir" cümlesini sizin kadar kesin bir şekilde dile getiremiyor. Bu sözle neyi kast ediyorsunuz?
Uluslararası hukuka göre terörün tanımı, belirli bir politik hedefe ulaşmak için sivilleri ve muharip olmayan unsurları hedef almaktır. Bu tanıma göre İsrail, kendi politik hedeflerine ulaşmak için sivilleri hedef alıyor ve bu da uluslararası hukuk çerçevesinde İsrail'i bir terör devleti yapar. Bu kadar açık.
Hamas'ı nasıl görüyorsunuz?
Filistin'in şu anki yönetimi işbirlikçidir. Filistin yönetiminin aksine bir direniş organizasyonu olarak gördüğüm Hamas'a saygı duyuyorum. Fakat ideolojik olarak Hamas'ın düşünce tarzına katılmıyorum. Filistin'de yapılan 2006 hükümet seçimlerinden sonra Hamas belli hatalar yaptı. Hamas normalde bir İslami direniş organizasyonu ancak seçildiği zaman hükümet olmakla direniş hareketi olmak arasında kaldı. Silahlı direnişe sonuna kadar hakları var ancak bu çok akıllıca bir seçim değil. Silahsız, barışçıl bir direniş seçseler daha akıllıca olabilir. Zaten şuan yaptıkları silahlı direniş de silahlı direniş sayılmayabilir çünkü attıkları bombaların bir etki gücü de yok.
İsrail'e karşı barışçıl bir direniş mümkün mü?
Ben bunun mümkün olduğunu düşünüyorum. Her yerde silahsız direniş işe yaramayabilir. Örneğin hükümet Hindistan'da kimsenin bilmediği bir ormanlık alanda yaşayan insanların evlerini yıkarsa, topraklarını gasp ederse, o insanların silahsız direnişini kimse duymayabilir. Ama Filistin gibi dünyanın gözünün önünde olan, herkesin bildiği bir coğrafyada silahsız direniş işe yarayacaktır. Meşru hedefler belirlenirse ve kitlesel bir direniş olursa başarı mümkündür. Örneğin siz İsrail'i tamamen yıkmak gibi bir hedef belirlerseniz bu kabul görmeyecektir. Çünkü uluslararası hukuka göre İsrail gayet meşru ve yasal olarak tanınmış bir devlet olarak görünüyor. Fakat İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi gibi bir hedef belirlerseniz bu hedef uluslararası toplum tarafından da kabul edilecektir çünkü İsrail'in işgalini uluslararası hukuk da gayrı meşru olarak görüyor.
İsrail'in Mavi Marmara katliamı dolayısıyla asla özür dilemeyeceğini düşünüyordunuz sanırım, özür sizi şaşırttı mı?
Türkiye İsrail'den Mavi Marmara saldırısı sonrası üç şey talep etmişti; özür, tazminat ve ambargonun kaldırılması. Özür dilendi, tazminat üzerinde konuşuluyor ancak abluka kaldırılmadı. Bence İsrail'in ablukayı Türkiye'nin isteği üzerine kaldırması söz konusu olamaz. Ancak özür konusunda gerçekten şaşırdım açıkçası. Özür meselesinin gerçekleştiği süreç sanırım Arap Baharının başladığı zamanlardı. Bu dönemde İsrail, başlıca müttefiki olan Mısır'ı kaybetme aşamasındaydı. Şimdi Sisi'nin darbesiyle böyle bir tehlike kalmadı ancak o dönem için durum onlar açısından sıkıntılıydı. Diğer müttefiki olan Suudi Arabistan ise sadece parayla ilgilenen, düşünsel olarak bir politikası olmayan bir ülke. İsrail onları da mezhep çatışmaları sayesinde kendisine çekti. Türkiye'yi kaybetmekten, müttefiksiz kalmaktan korkarak Türkiye'den özür dilediler.
İsrail politikalarını Amerika destekliyor, Avrupa sessiz kalıyor, buralarda lobilerin varlığından söz edilebilir. Siz Arap ülkelerini de eleştiriyorsunuz, onların sessizliğinin altında ne var?
Filistin meselesi eskiden Araplar arasında Arap olmaları dolayısıyla ortak bir sorundu. Ama şu an Libya, Suriye, Irak gibi ülkeler kendi sorunlarıyla boğuşuyor. İkincisi, Arap dünyasında Şii - Sünni ayrışması Siyonizm meselesinden daha önemli olarak görülmeye başladı. Sünni dünyanın gözünde Şii hilali denilen Şii yayılmacılığı endişesi var. Mesela Arabistan, İran'ı İsrail'den daha tehlikeli görüyor. Hatta İsrail'in Gazze'ye yaptığı son saldırılarda Arabistan, Arap emirlikleri, Arap birliği İsrail'i desteklediler. 2014 yılındaki Gazze saldırıları sırasında Arap ligi bir kez toplandı ve bu toplantıda Hamas'ın savaşı bırakması yönünde bir karar verdiler. Bu ülkeler Hamas'ın yenilmesini istiyor zaten, gazetelerinde bile böyle yayınları görmek mümkün. Hatta o dönemde Filistin yönetimi bile İsrail'i destekledi. İsrail'in vurduğu hedeflerin yüzde otuzunun bilgisinin Filistin yönetimi tarafından İsrail'e verildiği söyleniyor. Ben bunun doğru olduğuna inanıyorum.
Ortadoğu'da sürekli kan akıyor, dengeler değişiyor ama İsrail tümünden zarar görmeden çıkıyor. İsrail ve IŞİD ilişkisi hakkında neler düşünüyorsunuz?
İsrail, Suriye konusunda başlarda kararsızdı. 1974'ten beri işgal ettiği Golan tepeleri konusunda hiçbir sıkıntı yaşamadı. Olaylar çıktıktan sonra İsrail'de kimileri Esed'in gitmesini, kimileri kalmasını istedi. Şu anda kesin olan şey İsrail Suriye'de IŞİD'i destekliyor oluşu. Sahra hastanelerinde militanları tedavi ettiği bilinen bir şey. İsrail'in burada tam olarak neyi istediğini kestirmek zor, yapmak istediği şey rejimi desteklemek mi, Suriye halkını kaosa sürüklemek mi bilemiyoruz. Çünkü kaos İsrail'in işine yarıyor. İsrail'in IŞİD'i kullanması onun varlığını kendi çıkarları için istismar etmesi bu örgütü İsrail'in kurduğu anlamına gelmez. Bu konuda komplo teorilerinin bir faydası olduğunu düşünmüyorum. Bölgede IŞİD'in oluşması için gerekli şartlar zaten mevcuttu. İsrail'in kendi gündemi, kendi ajandası var. Ama şu anda IŞİD; durdurulamayan, kaos üreten bir güç ve bu karışıklık elbette İsrail'in işine yarıyor. IŞİD'in İsrail'e şöyle de bir katkısı oldu, İsrail körfez ülkeleriyle ittifak kurmuş durumda ve IŞİD bu ittifakı güçlendiriyor.