Nekbe Unutulamaz!

“İsrail topraklarımızı elimizden aldı; topraklarını seven bizler de ne yapalım çatılarımızda seralar kurmaya karar verdik,” diyor 1952’de Hebron yakınlarındaki Zakariyya köyünden kaçtıktan sonra Dheish’e gelen Ayess. 

Görüntülenme: 1079 Tarih: 24 Mayıs 2015 01:35
Nekbe Unutulamaz!

Hjiar Hamdan el Ayess, toprakla doldurmuş olduğu oylumlu borunun içine ektiği patlıcan, salatalık ve domatesleri sulamadan önce sararmış yapraklarını ayıklıyor.
 
Bu, Bethlehem'in güney Batı Şeria kasabasında bulunan, bir zamanlar 45 ayrı köyde -ki bu köyler artık yok- yaşayan 15 bin insanın barındığı Dheishe mülteci kampının dar sokaklarından kaçmanın bir yolu.
 
“İsrail topraklarımızı elimizden aldı; topraklarını seven bizler de ne yapalım çatılarımızda seralar kurmaya karar verdik,” diyor 1952'de Hebron yakınlarındaki Zakariyya köyünden kaçtıktan sonra Dheish'e gelen Ayess.
 
Kampta doğmuş olan Ayess daha fazla sebze ekmek istiyor; ancak çatıda yeterince yer yok. Bu nedenle güzel günlere olan inancıyla elinde olanla yetiniyor.
 
“En önemlisi topraklarımıza dönmek, yeniden onlara kavuşmaktır.” Filistinlerin, 1948'de İsrail'in kurulmasının, yani Nakba'nın ya da bir başka deyişle başlarına gelen felaketin  67. yılına çentik attıklarını belirtiyor Assey.
 
Filistinliler için İsrail ile barışın ilk koşulu, kaçmak ya da terk etmek zorunda kaldıkları topraklara dönme haklarıdır; ancak Yahudi devletine göre bu sözünün bile edilemeyeceği bir talep. Kamp sakinleri için olanaklar yaratmak için çalışan STK (Sivil Toplum Kuruluşu) Karama'ya başkanlık eden Yasser el Haj, bu tür uygulamaların, başkalarının elinde bulunan toprakların ruhunu canlı tutmanın bir yolu olduğunu belirtiyor. “Böylece bu topraklara ve bu ülkeye bir sevgi bağı oluşturuyoruz” diye ekliyor Yasser ofisinde duvarda 1948 yılından önceki zamanlara ait bir Filistin'in haritasını göstererek...
 
“Yahudiler yanılıyorlar. Nakba'yı yaşayan neslin artık hayatta olmadığı ve onlardan sonra gelen neslin de bunu unutacağı umudundalar. Ancak öyle değil" diyor. Hollanda'dan getirdikleri kalp şeklindeki, çizgili ve pembe ya da sarı domatesleri eken bir grup çocuğu gösteriyor ve ekliyor, “Gençler olanları unutmadı ve bundan sonra da unutmayacaklar.” Bu yıl 100 yaşına girecek olan Abu Fuad sürgüne mahkum edilenlerden biri.
 
Abu Fuad, 1948'de, I. Dünya Savaşı'na ait olanlar dahil her türden silah satan bir Mısırlıdan satın aldığı bir silahla “Bethlehem'den 40 kilometre uzaklıkta bulunan köyü Beit Aatab'ı korumak için” savaşmış.  1948'de 760 bin Filistinli -bugün bu rakam, onların şu anki torunlarıyla birlikte yaklaşık 5.5 milyon civarında- her 15 Mayıs'ta akılda tutulan Nakba (İsrail devletinin kurulması) sonucu kaçmak ya da evlerini terk etmek zorunda kaldılar.
 
Evindeki her şeyi olduğu gibi bırakan Abu Fuad, onlardan biri... “Çünkü insanlar geri döneceklerini düşünüyorlardı” Oradan oraya yer değiştirerek sonunda kendine 12 kişiye sığınak olan 6 metrekarelik bir oda buldu.
 
Parasız, işsiz bir şekilde Kızıl Haç ve BM'nin, bugün Ürdün, Suriye, Lübnan ve işgal altındaki topraklarda bulunan 5 milyondan fazla mülteciye yardım eden BM'nin Filistinli mülteciler ofisinin (UNRWA) yardımlarına bağlı yaşamaya mecbur bırakıldılar. Abu Fuad ayrılmadan önce evini, hâlâ sürekli yanında taşıdığı demirden oldukça ağır bir anahtarla kilitledi.
 
Anahtarı öpüp alnına dokundurduktan sonra “Bu kutsal bir anahtar” diyor. Onlarca yıldır sürgün yaşayan sonunda büyük-büyük babalık unvanına erişen, hâlâ gözleri parlayan ancak yavaş yavaş duyma yetisini kaybeden bu ihtiyar delikanlı harap edilen evi üzerine bir de şiir yazmış.
 
Fuad, İsrail, şu anda Bethlehem'i çevreleyen ayırıcı bariyerleri inşa etmeden önce köyü Beith Aatab'a döndü. “Okulumun bulunduğu yere gittim” diyor şiirlerinden birini okurken gözleri ışıldayarak... “Ah Müslümanlar, ah Hıristiyanlar çok çabuk terk ettiniz Filistin'i!” diye sürdürüyor, hâlâ içinde 60 yıldan fazla bir zaman önce yenilen Arap ordularına taşıdığı kırgınlık ile...
 
Sarah BENHAİDE
 
Kaynak: evrensel.net

Yorumlar