İsrail Savunma Bakanlığı Politik ve Askeri Meseleler Bürosu Başkanı Amos Gilad’ın güvenlik ve strateji meselelerinin görüşüldüğü yıllık Herzliya konferanslarının 15.’sinde yaptığı konuşmayı yayımladı.
Amos Gilad’ın 4 Haziran’daki konuşmasında yaptığı konuşmasında öne çıkan bölümler şöyle:
İsrail, geleneksel olarak kendisini tehdit eden doğu cephesinde artık geçmişteki gibi bir tehditle karşı karşıya değil. Irak’ın toprak bütünlüğü ortadan kalkıyor. Irak fiilen üçe bölünmüş durumda ve artık İsrail için bir tehdit değil.
Irak, Suriye ve silahlı gruplar
Irak’ın batısındaki mevcut durum, Kürtlerin kuzey Irak’a hakim olmasından ve merkezi hükümetin İran’ın etkisi altına girmesinden ve ona boyun eğmesinden sonra Sünniler umutsuzluk içinde IŞİD’in kucağına gitti.
IŞİD, fiilen; ama dolaylı olarak İsrail için bir tehlikedir; çünkü Ürdün’ü tehdit etmektedir. Ürdün devleti IŞİD tehditlerine karşı koyabilecek güce ve istikrara sahiptir.
Ürdün, İsrail’le yaptığı barış anlaşması ile İsrail’in doğusundaki stratejik derinliği haline gelmiştir.
Özellikle de çökmekte olan bir ülke olarak Suriye artık eski ordusuna sahip değildir. Üç yıl önce Suriye ordusu, İsrail için en büyük tehditti, bir tehdit kaynağıydı; ama artık öyle değil. Çünkü giderek küçülüyor. Güçlerinin büyük bir bölümünü kaybetti ve artık eski gücünde değil.
IŞİD ve el-Kaide gibi şebekelerin gündemi ve onlar arasındaki savaş şu aşamada İsrail’in hedefleriyle uygunluk taşıyor.
Bölge ülkeleri çöküyor, yeni örgütler ve gruplar ortaya çıkıyorsa da onlar için açık ve belirgin bir başlığı yok. İsrail bu grupları ne kadar küçük olurlarsa o kadar iyi görüyor. Bu gruplar arasındaki çatışma ve ilişki türlerini bilmek, her grup, şebeke veya örgüt liderinin kimliğini öğrenmek istiyor.
İran
Lübnan, Suriye ve Irak İsrail’in güvenliği açısından çöküş halinde bulunuyor. Ürdün’le ise barış anlaşmamız var. İsrail açısından doğu cephesindeki tek ve esaslı tehlike İran ve onun bölgedeki hevesleridir.
İç çatışma ve savaşların yaşandığı Arap dünyasında son yıllarda İsrail karşıtlığı azaldı. Bu durum, İran’ın Yunan tanrısı Yanos gibi iki başlı olmasına neden oldu. Başlardan biri Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ve Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, diğeri ise tek bir gün dahi İsrail’e düşmanlıktan vazgeçmeyen ve İsrail’i bir kenara bırakmayan Devrim Lideri Ali Hamenei tarafından temsil ediliyor.
İran devleti dünya oyununu iyi biliyor. Nükleer meselede dünyayı aldatıyor. Nükleer güce sahip bir ülke haline gelme hedefine ulaşıncaya kadar da bu aldatmayı sürdürecek.
İran bölgede yayılma ve hakimiyet kurma stratejisi izliyor. Nüfuzunu Irak’a, Yemen’e, doğu Arabistan’a ve Bahreyn’e yayarak bir Şii imparatorluğu kurmak istiyor.
İran, Hizbullah’ı başarılı bir askeri tecrübe olarak görüyor, Suriye’yi de ona ulaşan köprü olarak hesap ediyor. Bu yüzden Suriye rejiminin düşmemesi için Suriye’ye destek vermeye çalışıyor.
Mısır
Şu anki Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin Muhammed Mursi’ye yaptığı darbe İsrail’in güvenliği açısından mucizevi oldu. Sisi yönetimi, diğer Arap yönetimlerinin aksine söylediği her şeyi yapıyor.
Mısır’da Müslüman Kardeşler’e karşı durdu, Sina’da terörizme savaş açtı, Gazze’ye silah kaçakçılığını önledi, tünellerin tahrip edilmesini çok iyi takip ediyor.
Mısır ordusu barış anlaşmasından sonra şu an Sisi’nin komutası altında barışçı bir ordudur. İsrail’e yönelik herhangi bir tehdit oluşturmadığı gibi paha biçilmez bir hazineye dönüşmüştür. İsrail’in bunu kaybetmemesi ve onunla ilişkilerini güçlendirmesi gerekiyor.
Filistin
Geçen yılki beklentilerimizin aksine Batı Şeria’da durum hemen hemen kontrol altındadır ve güvenlik durumu istikrarlıdır. Çeşitli senaryolar söz konusu olsa da üçüncü bir intifadayı uzak bir ihtimal olarak görüyoruz. Ayrıca İsrail’in müdahale gücü de oldukça yüksektir.
Filistin’den yana bize yönelebilecek tek tehdit ve asli tehdit, uluslararası alanda bize karşı gerilimin artmasıdır, Filistinliler de bunu kullanarak İsrail’in meşruiyetini tartışmaya açmaya çalışıyor.
Kaynak : YDH