İHH'den Bülent Arınç'a Mavi Marmara Cevabı

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç katıldığı bir TV programında Suruç’taki bombalı saldırı olayı ile Mavi Marmara’yı karşılaştırarak yaptığı açıklamalar ciddi tepki görmüştü. İHH'dan bu açıklamalara cevap verdi.  

Görüntülenme: 1188 Tarih: 22 Ağustos 2015 13:08
İHH'den Bülent Arınç'a Mavi Marmara Cevabı

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç katıldığı bir TV programında Suruç’taki bombalı saldırı olayı ile Mavi Marmara’yı karşılaştırarak yaptığı açıklamalar ciddi tepki görmüştü. İHH'dan bu açıklamalara cevap verdi.
 
İnsani Yardım Vakfı Genel Sekreteri Yavuz Dede tarafından kaleme alınan açıklamada şu ifadeler kullanıldı;
 
Planlama ve hazırlık aşaması dahil olmak üzere tüm süreci tamamen şeffaf olarak yönetilmiş Gazze Özgürlük Filosu'nun, Sayın Bülent Arınç'ın Başbakan Yardımcısı olduğu, tüm detaylara vakıf olma yetkisinin olduğu bir konumda kendileri için “müphem taraflarının olduğunu” söylemesi bizleri ve kamuoyunu şaşırtmış ve üzmüştür.
 
Mavi Marmara bugün tüm dünya halklarının desteğini almıştır. Filistinli yetkililer de “Filistin mücadelesi için bugüne kadar ki en kıymetli ve katkı verici faaliyet” olarak tanımlamışlardır.  Uluslararası kuruluşlar ve mahkemeler de, Mavi Marmara ve filonun uğradığı haksızlığa karşı mağdurların yanında durmuşlardır.
 
Dünyanın dört bir yanından devletlerin açıklamaları ve Türkiye'de siyasi partilerin nerdeyse tamamına yakını Mavi Marmara'yı destekleyen ve saldırı nedeniyle İsrail'e karşı açıklamalar yapmışken, yakın zamanda da seçim meydanlarında gerek Sayın Cumhurbaşkanımız gerekse Başbakanımızın Mavi Marmara vurguları ve Türkiye'deki İsrail dostlarına tepkilerini dile getirirken Mavi Marmara'nın yola çıkışını “şaibeli” dillendirmeniz hükümet ve devlet açısından çok büyük bir tezat, çelişki değil midir? Aksi takdirde devlet ve hükümetin Mavi Marmara'ya bakışıyla sizin kişisel bir sorununuz olabilir mi? Sorusu akla gelmektedir.
 
BÜLENT ARINÇ'IN SORULARINA CEVAPLAR
 
Sayın Arınç,
 
Mavi Marmara gemisine yapılan insanlık dışı saldırıdan sonra, Türkiye hükümeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından “koordinatör” olarak atanmanızdan sonra, Mavi Marmara mağdurlarının avukatlarınca bilgilendirilmiş olmanıza rağmen, mezkur TV programındaki bazı sorularınızı anlamlandıramamakla birlikte, yine de burada izah etmeye çalışalım.
 
TV programında, “Mavi Marmara gemisinin neden Türkiye bayrağı ile yola çıkmadığını” soruyorsunuz?
 
Mavi Marmara gemisinin ve diğer gemilerin satın alma süreci, ülkemiz yetkili makamlarının resmi evraklarında mevcuttur. Mavi Marmara gemisi, satın alınmadan önce sadece ulusal sularda seyr-ü sefer yapan bir gemiydi. “Uluslararası sularda bayrak dalgalandırabilmesinin, Türkiye Denizcilik mevzuatıyla mümkün olmadığı” Türkiye'nin Denizcilik işletmeleri bürokratlarınca tarafımıza bildirilmiştir. Bu nedenle, mevzuatı uygun olan ve o sırada kiralanmak üzere hazır bulunan bayraklardan Komorlar Birliği devletinin bayrağı ile uluslararası sulara çıkma izni alınabilmiştir. Kaldı ki, çok iyi bildiğiniz ve hatırlayacağınız gibi, 2011 yılında Gazze'ye gitmek üzere ikinci filo için başvurduğumuzda, her tür teknik donanımı hazır ve mevzuata uygun olduğu halde Mavi Marmara'ya Türkiye bayrağı ile uluslararası sulara açılma yetkisi ve izni, sizin de üyesi olduğunuz Türkiye Hükümeti tarafından verilmemiştir.
 
Yine “şüphe” duyduğunuz “Mavi Marmara gemisinin Gazze limanına değil, Mısır'ın el-Ariş limanına gitmesi”  meselesinde;
 
Sizler de hukukçu olarak çok iyi bilmektesiniz ki, bir gemi seyr-ü sefere çıktığı limanda, varılacak limanı da beyan etmek zorundadır. Mavi Marmara gemisi, Türkiye'nin Antalya limanından yola çıkarken, “varılacak liman” olarak “Gazze limanını Türkiye tarafından tanınan bir liman olarak belirtmemiş olduğundan” beyan edememiş ancak Gazze Limanı'na gidişini ilan etmiştir. Gazze Özgürlük Filosu'ndaki diğer gemilerle de uluslararası sularda, (Kıbrıs Adası'nın yaklaşık 70 mil güneyi, İsrail kıyılarının 80 mil batısı) buluşma noktası olarak belirlenmiştir.
 
Filodaki diğer gemilerle bahsi geçen noktada buluştuktan sonra, “40-50 deniz mili güneye indikten sonra” harekete geçilmiştir. Yine sizce de malumdur ki, seyr-ü sefer halindeyken karşılaşılacak haklı nedenlerle (fırtına, savaş, baskın vb) varılacak liman değiştirilebilir. Filodaki gemiler de eğer ortam müsait olursa, beyan ettikleri üzere doğrudan Gazze'ye gidecek, İsrail'in herhangi bir zorlaması karşısında uluslararası sularda (açık denizde) demir atarak, Gazze'deki insanlık dışı ablukaya dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için medya üzerinden propaganda yaparak, İsrail'in deniz yolunu açmasını temin etmeye çalışacaktık. Eğer bu yolla da Gazze limanına varışımız mümkün olmazsa, Mısır karasularına girerek, oradan Gazze limanına ulaşmayı hedefliyorduk. Eğer bu da mümkün olmazsa son çare olarak Mısır'ın el-Ariş Limanına gitmek için Mısırlı yetkililerle temas kurarak, el-Ariş Limanına gidecek, oradan da Gazze'ye karayoluyla geçecektik. Bu yolların hiçbirisi mümkün olmazsa, Antalya limanına geri dönecektik.
 
Hareketin başından beri ilan ettiğimiz üzere, Filo yolcularının ihtiyaç malzemeleri vs. değerlendirildiğinde, Filonun açık denizde en fazla 1 ay durabilme kabiliyeti vardı.  Gemiye binen gönüllüler de bu süreyi göz önünde bulundurarak filoya katılmışlardı. Tüm bu düşüncelerimizi, gemiler yola çıkmadan önce ilgili yetkili kişiler, sizin o dönemde sorumlu olduğunuz kurumlar da biliyordu. Yola çıkmadan önce, yolculuk esnasında ve saldırı sonrasında çeşitli medya araçları vasıtasıyla da bu durumu sürekli dillendirdik. BM İnsan Hakları Konseyince onaylanan ve 40'a yakın devletin onayladığı kabul ettiği BM raporunda da bu konuda bilgi mevcuttur. BM raportörleri de bu sonuca delillerden ulaşmışlardır.                                                                                              
Bahsi geçen TV programında, Mavi Marmara saldırısına ilişkin olarak yürütülen hukuk mücadelesine ve şehid ailelerine dâir söylediklerinize gelince;
 
Mağdurların avukatları olan Av. Dr. Ramazan ARITÜRK ve Av. Cihat GÖKDEMİR tarafından emsal vakıalar ve emsal kararlara ilişkin tarafınıza bir rapor da sunulmuşken, mezkur TV programında beyanınızın Mavi Marmara mağdurları aleyhine ve saldırgan İsrail lehine olması, kamuoyunda şaşkınlık ve kızgınlık yaratmıştır. Bu beyanatlarınızla ilgili dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun evinde şehit aileleri ile bir araya geldiğinizde, ailelerin size olan tepkisini bizzat müşâhade ettiniz. Sayın Dışişleri bakanımızın hânesinde, hiçbir şehid ailesinin baskı altında olmadan, kendi fikirlerini sarahaten beyan ettiğine de şâhitlik ettiniz. Bunun yanında, şehid ailelerince ve mağdurlarca, Mavi Marmara saldırısından sonra hükümetinizin her düzeyde ortaya koyduğu emek, çaba ve başarı, takdir, teşekkür ve dualarla sizlere iletildi. İHH İnsani Yardım Vakfı olarak da bütün bu süreçte hükümetinizin verdiği destek ve çaba, görev ve sorumluluk dairesinde olanlar dâhil olmak üzere kamuoyuna defaten ilan edildi.
 
İsrail'den döndüğümüzün hemen ertesi günü başlattığımız Mavi Marmara Hukuk mücadelemizin, savcılık iddianamesinin kabul edildiği güne kadarki sürecinde, İstanbul  Adliyesi'nde ve Adalet Bakanlığı'nda birçok engellemelerle muhatap olduk. O dönemde Mavi Marmara davasına engel olmaya çalışan ve dikkatini çektiğimiz Adalet Bakanlığı içerisindeki yapılanmalar, 17-25 Aralık sürecinde açığa çıkmıştır. Bu yapılanmalarla da o dönemde ayrı ayrı mücadele etmek zorunda bırakıldık. Aradan geçen 5 senede, tüm haklılığımız aşikâr bir şekilde ortaya çıkmışken, şahsınızın “Mavi Marmara hareketine şüpheyle yaklaşma ve şehid ailelerini üzerinize salma” beyanınızı, asla kabulü mümkün olmayan ancak hitâbetin büyüsüyle söylenmiş sözler olarak anlamak istiyoruz.
 
Yine TV programında, “İsrail ile anlaşmanın bozulması İHH yüzündendir” meâlindeki beyanınızda ise, size hak verdiğimizi ve bundan memnûniyet duyduğumuzu bildirmek isteriz. Zira İHH olarak, Türkiye gibi bölgesinde güçlü bir ülkenin, Ortadoğu'da işgalci olan ve bölge halklarının huzur bulmaması için her türlü karışıklığın baş aktörü olan İsrail ile anlaşmasını asla istemiyoruz.
 
Ayrıca, Mavi Marmara saldırısındaki suçluluğunu bildiği için İsrail, Türkiye gibi güçlü bir ülkeyle yeniden ilişki kurabilmek için her yolu denemektedir. Ancak, yine aynı İsrail, diplomatik kıvraklık ve ülkemizdeki bir kısım Siyonistsever diplomat, bürokrat, medyacı, sanatçı, sporcu, STK, cemaat ve benzerleri üzerinden, Türkiye'den bazı taleplerde bulunmaktadır. Bu taleplerin başında da, “Mavi Marmara davalarının düşürülmesi, katil askerlerinin hukuken korunması” gelmektedir. Maalesef Türkiye de, tüm haklılığına rağmen, bu taleplere boyun eğmektedir. İsrail, aynı teklifler ve taleplerle 5 senedir bizlere ve avukatlarımıza da ulaşmaya çalışmaktadır.
 
İsrail'le müzakereler konusunda, Şehit aileleriyle Sayın Dışişleri Bakanımızın hânesinde yapılan toplantıda Şehid aileleri bizzat size, “Gazze'ye uygulanan abluka kalkmadan, tazminat görüşmesine taraf olmadıklarını, sizlerin de taraf olmamanızı, abluka kaldırıldıktan sonra ise, komik bir rakam üzerinden pazarlık yapılmaması gerektiğini, tazminatta anlaşılsa bile ceza davasından asla vazgeçemeyeceklerini” beyan ettiler. 
 
Oysa, şehid ailelerinin ve mağdurların yukarıdaki taleplerinden hiç haberdar olunmamış gibi, İsraille doğrudan tazminat pazarlığına girişilmesi asla kabul edilebilir değildir. Kaldı ki, tazminat konusunda da İsrail, adeta diplomatlarımızla dalga geçmektedir. Kamuoyunda çok konuşulduğu üzere, “davaların uzun vadede tedricen düşürülmesi” şartıyla, “en az 1.000.000.000$ (Bir milyar Amerikan Doları) tazminat ödeyeceğini ve Mersin Limanında tarafların oluşturacağı Yeşil Hat ile Gazze'ye uyguladığı ablukayı tedrîcen kaldıracağını” mağdur avukatlarına beyanda bulunmuştur. Türkiye ile İsrail arasında “gizlilikle” devam eden müzakerelerde ise, basına yansıdığı kadarıyla tazminat miktarı 21.000.000$ (Yirmi Bir Milyon Amerikan Doları)'dır. Başta Gazze'ye uygulanan ablukanın kaldırılmaması ve nihayetinde tazminat bedelleri arasındaki çelişki, mağdurlar açısından kabul edilemezdir.
 
TV programında ayrıca, “İHH vb. STK'ların, devleti yönetmek gibi bir çaba içerisinde olmamalarını” beyan ettiniz.
 
“Devleti yönetmek gibi bir çaba içerisinde olmadığımızı” beyanla, hiçbir zümre, grup, cemaat, STK vb. yapılanmanın da böyle bir çaba içerisine girmemesi gerektiğine inanıyoruz. Ancak şehitlerimizin haklarını, kendi haklarımızı, başta Filistin olmak üzere tüm mazlum coğrafyalardaki halkların haklarını savunmak için bir STK  olarak hükümetlere sözümüzü esirgemeden söylemek de en tabi hakkımızdır. Eğer bu çabamız “devleti yönetmeye çalışmak” olarak nitelendiriliyorsa, bunu ithamı da asla kabul etmeyeceğimizi bilmenizi isteriz.
 
SURUÇ PATLAMASI İLE MAVİ MARMARA OLAYININ KARŞILAŞTIRILMASI
 
Sayın Arınç,
 
Mavi Marmara sürecinin herhangi noktasında, sizin için açık olmayan, bilinmez olan şüphe uyandıran hangi husus varsa, belge ve detaylarıyla sizi aydınlatmamız için bize bir telefonla dahi ulaşabileceğinizi biliyorsunuz. Bu konuda tekrar teklifte bulunuyoruz.
 
Şanlıurfa'nın Suruç ilçesindeki melun patlama ile Mavi Marmara'yı karşılaştırmanız ise, sizin adınıza büyük bir talihsizlik olmuştur. Çok uzun yıllar bu memlekete hizmet vermiş bir siyasetçi olarak Türkiye halkı ve şehit ailelerinin yüreğini sızlattınız. “Bugün olsun tereddüt etmeden eşimi, çocuğumu Mavi Marmara'yla Gazze'deki yetimlere, mazlumlara tekrar gönderirdim, hatta ben de beraber giderdim” diyen ailelerin yüreğinde bıraktığınız burukluğu tahmin edebilseydiniz, onları üzmemeyi hiçbir dünyevi makama değişmezdiniz.
 
Şüphesiz en büyük mesuliyetimiz Rabbimizedir. Sizin, bizim hepimizin zulme karşı ortaya koyduğumuz en ufak çaba, Rabbimizin muhabbet ve rahmetini bulur. Bu çabaları horlamak, kötülemek ise Allah-u Teâlayı memnun etmeyeceği gibi, mazlumu daha da zayıflatıp zalimi güçlendirecektir. Sizin bulunduğunuz konumdaki açıklamalarınız, İsrail'i ve İsrail dostlarını çok sevindirmiştir.
 
Şehitlerin, mazlumların hakkı-hukuku ile hesap gününe ulaşmak çetindir.        

 

Kaynak : Timetürk

 

Yorumlar