Şeyh Mahir Hammud:''Kudüs İntifadası Ümmetin Atan Nabzıdır.''

Lübnan’ın önde gelen Sünni alimlerinden Şeyh Mahir Hammud bu haftaki Cuma hutbesinde İslam ümmetinin içinde bulunduğu rehavete değindi. Şeyh Hammud İslam ümmetinin dünyevi hırsların, makam sevgisinin peşine düştüğü için kaybettiğini söyledi.  

Görüntülenme: 1173 Tarih: 23 Kasım 2015 04:51
Şeyh Mahir Hammud:''Kudüs İntifadası Ümmetin Atan Nabzıdır.''

Şeyh Mahir Hammud’un 20 Kasım 2015 tarihli Cuma hutbesi şöyle:
 
“Allahu Teala Müslümanların her vesileyi, her fırsatı değerlendirerek, çeşitli kurumlar aracılığıyla, yani bir başka şekliyle söyleyecek olursak yegane hedefi davet olan bir devlet inşa ederek Allah’a davet eden bir ümmet olmasını istemişti:
 
“De ki: “İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı yücedir. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (Yusuf: 108)
 
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.” (Ali İmran: 110)
 
Görevini yerine getiren Müslümanlar “en hayırlı ümmet” olarak tanımlandılar. Ancak görevlerinden vazgeçip, dünya malının, sarayların, makam hırsının peşine düşenler bu vasfı hak etmiyorlar.
 
Endülüs’teki Müslümanlar bunun en iyi örneği… Müslümanlar en başta insanları İslam’a davet etmek, onlara yeni dini öğretmek, insanları kula veya putlara kulluktan Allah’a kulluğa çağırmak için Endülüs’e girmişler, Allah da onlara zafer nasip etmişti. 800 yıl boyunca Endülüs’te kalan Müslümanlar orada kaldıkları süre zarfında camiler inşa ettiler, ilim ve medeniyeti tüm Endülüs’e yaydılar. Endülüs’ten Kurtubi, İbn Haldun gibi alimler çıktı. Ancak son 200 yıla gelindiğinde Endülüs’teki Müslümanlar görevlerini yerine getirememeye başladılar ve fesada boğuldular. Böylece zillet içinde Endülüs’ten çekilmek zorunda kaldılar. 
 
İslam davetinin ilk yılları da böyleydi. Araplar ve Müslümanlar Rum ve Pers İmparatorluklarına göre medeni veya bilimsel anlamda çok gerideydiler. Araplar yalnızca şiir, at biniciliği, cesaret, cömertlik gibi özellikleriyle tanınırlardı. Perslerin ise arkalarında 500 yıllık bir medeniyet vardı. Rumların daha da fazla… Ancak bu durum Müslümanları İslam’a davet etmekten engellemedi. Eski elbiseleri ve basit silahıyla Pers komutanının karşısına çıkan Sahabe Rabi Bin Amir güvenle şunları söylemişti: “Biz Allahu Teala tarafından sizi kula kulluktan Allah’a kulluğa, geçici dünyadan kalıcı ahiret yurduna, İslam’ın adaletine çağırmak için gönderilmiş bir ümmetiz.”
 
İlk Müslümanlar mal ve makam hırsıyla değil yalnızca insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için harekete geçmişlerdi. Ne zaman ki bundan vazgeçildi, o zaman Müslümanlar zillete boğuldu. Bugün batı bilim, sanayi ve teknoloji alanlarında bizden çok önde… Biz ise hayatın ve ölümün gerçekliğinin ne olduğunun bilincindeyiz. Ancak bugün ümmet davet görevini gereği gibi yerine getirmiyor. Bu yüzden birileri çıkıyor ve Müslüman olduğunu iddia ederek haksız yere başka birinin kanını döküyor. Bir başkası çıkıyor İslam adı altında Filistin davasından vazgeçerek dünya müstekbirlerine boyun eğmeyi tercih ediyor. Geçtiğimiz hafta Fransa’da yaşanan patlamalar, sivilleri taşıyan Rus uçağının düşürülmesi vs. herkesi şu soruları sormaya itiyor: İslam gerçekten bu mu? İslam tarihinde bunun örneği var mı? 
 
Aynı şekilde Burc El-Baracne’deki patlama, Trablus’ta gerçekleştirilemeden önüne geçilen eylem… Maalesef ki yapılan bu eylemlerin doğru ya da yanlış olduğunu ifade edecek hiçbir merci yok. Bu durum aynı kendi elleriyle kitabı yazıp sonra da “Bu Allah’ın katındandır” diyen Yahudilerin haline benziyor. 
Bugün İslam’a davet etmek eskisinden de zor… Zira eskiden İslamcılar ulusalcıların, solcuların, liberallerin başarısızlığının karşısındaki alternatiflerdi. Ancak bugün ümmete İslam’ın adalet anlayışına dair gösterebileceğimiz bir örnek yok. Bu yüzden şu hususa dikkat çekmemiz gerekiyor: Bizim bugün yegane ümidimiz direniş ve intifada… İntifada sayesinde bugün Siyonist işgalciler korku halinde yaşıyorlar. Her gün birbirlerine soruyorlar: 100 yıldan beri planlanan devlet bu mu? Kitaplarımızda geçen o muhteşem yer gerçekten burası mı? Yoksa burası yalnızca korku ve yenilgi yeri mi?
 
Direnişin ve intifadanın varlığı ümmetin hala yaşama ümidine sahip olduğunu gösteriyor bize. Adeta ölmek üzere olan ve yoğun bakıma kaldırılmış olan bir hastanın nabzının atması gibi… O yüzden diyoruz ki, intifada ve direniş bu ümmetin nabzı… İntifada ve direnişin ümmetin iyileşmesine vesile olmasını ümit ediyoruz. Bu Allah için asla zor değildir.” 
 

İSLAMİANALİZ

Yorumlar