IŞİD İle İsrail Arasında Nasıl Bir İlişki Var?

Elbette aklı başında hiçbir makul insan, İsrail’in Suriye’de, özellikle de Golan Tepeleri’nde IŞİD’le ve rejim karşıtı öteki teröristlerle olan askeri temasları, aynı yerde Genie Energy’nin petrol bulması ve Netanyahu’nun Obama’ya yaptığı, Golan Tepeleri’ni “yeniden düşünme” çağrısı arasında bir bağ olduğunu düşünmez. Bu fazla “komplo teorisi” kokar ve bütün makul insanlar bu tür şeylerin gerçekte olmadığını, yalnızca tesadüflerin olduğunu bilir. Değil mi? Yoksa?  

Görüntülenme: 1635 Tarih: 05 Aralık 2015 12:37
IŞİD İle İsrail Arasında Nasıl Bir İlişki Var?

F. William Engdahl

 

New Eastern Outlook

 

 

Bunun olması kesinlikle beklenmiyordu. İsrail ordusundan albay rütbesinde bir adam, “IŞİD'le uygunsuz halde yakalanmış” gibi görünüyor. Ben bununla onun, Irak ordusundan askerler tarafından, sözde İslam Devleti – tercihinize göre İD, IŞİD, DAİŞ – üyesi teröristlerin oluşturduğu bir güruhun arasında yakalanmasını kastediyorum. Irak ordusunun sorgusu neticesinde, bu albayın Netanyahu'nun ordusunun IŞİD'i desteklemedeki rolü  konusunda bir hayli şey söylediği görülüyor.

 

Ekim ayı sonlarında İranlı bir haber ajansı, üst düzey bir Iraklı istihbarat görevlisinden alıntı yaparak, IŞİD'le birlikte Irak'taki Selahaddin cephesinde faaliyet yürüten ve Golani Tugayı'yla bağlantılı olduğu söylenen Yusi Oulen Shahak isimli bir İsrail albayın esir alındığını aktardı. İran'ın yarı resmi haber kuruluşu Fars Haber Ajansı'nda yer alan bir açıklamada Irak Ordusu'ndan bir komutan, “Güvenlik ve halk güçlerinin bir İsrailli albayı esir aldığını” söyledi. Komutan, İsrailli albayın “Tekfirci IŞİD grubunun terörist operasyonlarına katıldığını” ekledi. Albayın çok sayıda IŞİD üyesi teröristle birlikte tutuklandığını aktaran komutan, “İsrailli albayın ismi Yusi Oulen Shahak ve Golani Tugayı'nda albay rütbesine sahip… Güvenlik ve askeri kodu  Re34356578765az231434” şeklinde ayrıntılar verdi.

 

Neden İsrail?

 

Rusya'nın 30 Temmuz'da Suriye'deki seçili IŞİD hedeflerine yönelik çok etkili bombardımanının başlamasından bu yana, yalnızca Washington'un değil, aynı zamanda Erdoğan yönetimindeki NATO üyesi Türkiye'nin, Katar'ın ve öteki devletlerin son derece kirli rolünün ayrıntıları ilk defa gün ışığına çıktı.

 

Obama Yönetimi'nin en azından bir kanadının, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın devrilme sürecini ilerletmek ve Avrupa'nın şu anda yaşadığı Suriyeli mülteciler krizini sadece bir ısınma turu haline getirecek şekilde, kaçınılmaz olarak Libya tarzı kaos ve yıkım olacak şey için yolu döşemek üzere IŞİD'i desteklemede sahne arkasında son derece kirli bir rol oynadığı giderek açık hale geliyor.

 

Washington'daki “IŞİD yanlısı kanadın” içinde, gözden düşmüş eski CIA şefi ve Irak “ayaklanmasının” yürütücüsü General David Petraeus'un etrafında toplanmış yeni-muhafazakarlar da bulunuyor. Aynı zamanda Başkan Obama'nın “IŞİD'le Mücadele Amaçlı Küresel Koalisyon”daki özel temsilcisi ABD'li General John R. Allen da bulunuyor. Keza, Şubat 2013'te istifa edinceye kadar Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da bu kanadın içindeydi.

 

Manidar bir şekilde, Başkan Obama'nın reddettiği bir şey olan, ABD öncülüğünde Suriye içinde Türkiye sınırı üzerinde bir “uçuşa yasak bölge” kurulmasını devamlı olarak savunan General John Allen, 23 Ekim 2015 tarihinde görevinden alındı. Bu, Rusya'nın Suriye'de IŞİD'e ve El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi'ne ait terörist bölgelerine düzenlediği son derece etkili hava saldırılarının Suriye'nin ve bütün Ortadoğu'nun jeopolitik resmindeki bütün durumu değiştirmesinden kısa süre sonra oldu.

 

BM raporları İsrail'i zikrediyor

 

Netanyahu'nun liderliğindeki Likud partisinin ve İsrail ordusunun Washington'daki yeni-muhafazakâr savaş yanlısı şahinlerle yakın işbirliği içinde çalıştığı gayet iyi bilinen bir gerçek; keza İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun Obama'nın İran'la vardığı nükleer anlaşmasına ateşli bir şekilde karşı çıktığı da öyle. İsrail, merkezi Lübnan'da bulunan İran destekli Şii İslamcı militan grup Hizbullah'ı baş düşman olarak görüyor. Hizbullah, Suriye'de IŞİD'e karşı Suriye ordusunun yanında aktif bir şekilde savaşa katıldı. General Allen'ın Eylül 2014'te bu operasyonla görevlendirilmesinden bu yana izlediği “IŞİD'i bombalama” stratejisi, Rusya lideri Putin'in ve Dışişleri Bakanı Lavrov'un defalarca ortaya koyduğu gibi, Suriye'de IŞİD'i yok etmenin çok uzağında kaldı ve onların ülkedeki toprak kontrolü büyük oranda genişledi. Şimdi, Allen'ın ve Washington'daki savaş yanlısı kanadın niyetinin tam da bu olduğu açığa çıkıyor.

 

En azından 2013 yılından beri İsrail ordusu da, Suriye içinde Hizbullah hedefi olduğunu ileri sürdüğü hedefleri açıkça bombaladı. Soruşturmalar, İsrail'in gerçekte IŞİD'le ve öteki teröristlerle yiğitçe savaşan Suriye ordusu ve Hizbullah hedeflerini vurduğunu ortaya çıkardı. Dolayısıyla İsrail, fiilen IŞİD'e yardım ediyordu – tıpkı  General John Allen'ın bir yıl süren “IŞİD karşıtı” bombalamaları gibi.

 

Pentagon'daki bir kanadın Suriye'de bugün IŞİD olarak adlandırılan bir yapıyı eğitmek, silahlandırmak ve finanse etmek için sahne arkasında gizlice çalıştığı, artık aşikar bir mesele. Ağustos 2012 tarihli, “Gizli” diye sınıflandırılan, ancak daha sonra ABD'deki Judicial Watch isimli STK'nın baskısıyla gizli olmaktan çıkarılan bir rapor, tam da, o dönemde bir El Kaide bağlaşığı olan Irak İslam Devleti'nden türeyen ve sonra IŞİD haline gelen oluşumun gelişiminin ayrıntılarını sunuyordu.

 

Pentagon belgesinde, “Doğu Suriye'de (Haseke ve Deyrizzor'da) ilan edilmiş veya fiili bir Selefi emirliğinin kurulması ihtimali mevcuttur ve bu tam da, [Esad karşıtı] muhalefeti destekleyen güçlerin, Şii yayılmacılığının  (Irak ve İran) stratejik derinliği olarak görülen Suriye rejimini tecrit etmek için istediği şeydir” deniliyordu. 2012 yılında muhalefeti destekleyen güçler ise Katar, Türkiye, Suudi Arabistan, ABD ve sahne arkasından Netanyahu liderliğindeki İsrail'i içeriyordu.

 

İşte bu “Doğu Suriye'deki Selefi emirliği”nin, yani bugünkü IŞİD bögesinin yaratılması, tam da Petraeus, General Allen ve Washington'daki öteki kişilerin Esad'ı yıkmak için istediği şeydi. ABD'nin ileri sürdüğü, IŞİD'in yok edilebilmesi için önce Esad'ın gitmesi gerektiği şeklindeki tuhaf iddia konusunda Obama Yönetimi'ni Rusya, Çin ve İran'la karşı karşıya getiren tam olarak budur. Şimdi dünya, Washington'un usullere uygun şekilde seçilmiş olan Esad'a karşı, Rusya'nın isabetli tabiriyle “ılımlı teröristleri” desteklemedeki ikiyüzlülüğünü açıkça görebilir. İsrail'in de Suriye'deki muhalif terörist güçlerin oluşturduğu fare yuvasının orta yerinde yer aldığı, yakın zamanda yayınlanmış bir BM raporunda da teyit edilmiştir.

 

Raporun bahsetmediği şey ise, İsrail ordusunun Suriye'ye, özellikle de Suriye'deki Golan Tepeleri'ne neden bu denli tutkulu bir ilgi gösterdiğidir.

 

Neden İsrail Esad'ın gitmesini istiyor?

 

Aralık 2014 tarihinde İsrail'de yayınlanan Jerusalem Post gazetesi, BM'nin İsrail askerlerini IŞİD teröristleriyle birlikte gördüğüne dair bulguların ayrıntıları aktaran, büyük ölçüde görmezden gelinen ve siyasi açıdan infial yaratabilecek bir rapora yer verdi. BM'nin 1974 yılından beri Suriye ile İsrail arasındaki Golan Tepeleri sınırına konuşlanmış olan barış gözlem gücü (UNDOF), İsrail'in Golan Tepeleri'nde El Kaide'ye bağlı El Nusra Cephesi ve IŞİD de dahil olmak üzere Suriye rejimi karşıtı teröristlerle yakın çalışma içinde olduğunu ve “geride kalan 18 ay boyunca yakın teması koruduğunu” ortaya koyuyordu. Rapor  BM Güvenlik Konseyi'ne sunulmuştu. ABD ve Batı'daki ana akım medya, infial yaratıcı bu bulguları toprağa gömdü.

 

BM belgeleri, İsrail ordusunun Mayıs 2013'ten beri sözde İslam Devleti üyeleriyle düzenli temas kurduğunu gösteriyordu. İsrail ordusu bunun yalnızca sivillere yönelik tıbbi hizmet olduğunu söyledi, ancak bu aldatmaca, UNDOF gözlemcilerinin IŞİD savaşçılarına tıbbi hizmet sunulması da dahil olmak üzere İsrail askerleriyle IŞİD üyeleri arasında kurulan doğrudan temasları tanımlamasıyla kırıldı. Bu gözlemlerin arasında, İsrail ordusundan IŞİD'e içeriği teyit edilmeyen iki sandığın verilmesi dahi vardı. BM raporu ayrıca Suriyelilerin “İsrail'le IŞİD arasında bir güç kesişme noktası” olarak adlandırdığı şeyi de tanımlıyordu ve bu kaygı yaratan nokta UNDOF tarafından BM Güvenlik Konseyi'ne.sunuldu.

 

UNDOF, Ekim 1973'te Suriye ve İsrail arasında yaşanan Yom Kippur Savaşı'nın yarattığı gerginliğin ardından, Mayıs 1974'te BM Güvenlik Konseyi'nin 350 sayılı kararıyla kurulmuştu. Kararla, 1974 tarihli çatışmasızlık anlaşması uyarınca, İsrail ile Suriye'deki Golan Tepeleri arasında, yönetimi ve güvenliği Suriyeli otoritelere ait olacak bir tampon bölge kurulmuştu. Burada UNDOF dışında herhangi bir askeri güce izin verilmiyor. Bugün UNDOF'a bağlı 1,200 gözlemci bulunuyor.

 

2013 yılında İsrail'in, “Hizbullah üyesi teröristlere” yönelik olduğu iddiasıyla Golan Tepeleri'nde Suriye'ye yönelik saldırılarını arttırmasından bu yana, bizzat UNDOF da Golan Tepeleri'nde IŞİD'in veya El Kaide'ye bağlı El Nusra Cephesi üyesi teröristlerin büyük çaplı saldırılarına maruz kaldı ve 1974 yılından beri ilk defa burada kaçırmalara, öldürmelere, BM'ye ait, silah, cephanelik, araç veya başka varlıkların çaışnmasına, tesislerin yağmalanmasına ve imha edilmesine tanık olundu. Besbelli ki birileri UNDOF'un Golan Tepeleri'ndeki askeri varlığını sürdürmesini istemiyor.

 

İsrail ve Golan Tepeleri petrolü

 

Geride bıraktığımız 9 Kasım tarihinde Beyaz Saray'da ABD Başkanı Obama'yla bir araya gelen İsrail Başbakanı Netanyahu, Washington'dan, 1967 yılında İsrail'le Arap ülkeleri arasında gerçekleşen Altı Gün Savaşı sonrasında İsrail'in Golan Tepeleri'nin önemli bir kısmını işgal ettiği gerçeği üzerine bir daha düşünmesini istedi. Görüşmede Netanyahu, başarısız olmuş görünecek şekilde, Obama'dan İsrail'in işgal edilmiş Golan Tepeleri'ndeki formel ilhakını desteklemesini istedi ve işleyen bir Suriye hükümetinin bulunmamasının, stratejik öneme sahip olan bu bölgenin gelecekteki statüsü hakkında “başka şekilde düşünmeye” olanak verdiğini ileri sürdü.

 

Elbette Netanyahu, İsrail ordusunun ve başka güçlerin, IŞİD'e ve El Kaide'ye bağlı El Nusra Cephesi'ne destek vermek suretiyle işleyen bir Suriye hükümetinin bulunmamasında nasıl bir sorumluluk sahibi olduğundan dürüst bir şekilde bahsetmedi.

 

2013 yılında UNDOF, Golan Tepeleri'nde İsrail ile IŞİD ve El Kaide arasındaki artan temasların belgelerini sunmaya başladıktan sonra, Newark-New Jersey'den az bilinen bir petrol şirketi Genie Energy, İsrailli kardeş firma Afek Oil & Gas ile birlikte, Netanyahu'nun verdiği petrol arama izniyle, Golan Tepeleri'ne girmeye başladı. Aynı yıl İsrailli askeri mühendisler Suriye'yle olan kırk beş mil uzunluğundaki sınırdaki dikenli telleri bakıma aldı ve yerine, tel örgüleri, temas sensörlerini, hareket dedektörlerini, kızılötesi kameraları ve kara radarlarını içeren bir çelik barikat geçirerek, bunu İsrail'in Batı Şeria'da inşa ettiği Duvar'ın bir eşdeğeri olarak  gösterdi.

 

Hayli ilgi çekici bir şekilde, 8 Aralık günü Genie Energy'nin İsrailli alt kuruluşu Afek Oil & Gas şirketinin baş jeologu Yuval Bartov, İsrail'in Channel 2 televizyonuna, “Golan Tepeleri'nin güneyinde 350 metre kalınlığında bir petrol tabakası bulduk. Dünya ortalamasında tabakalar 20 ila 30 metre kalındığındadır ve bu, ortalamanın 10 katı büyüklüğünde, dolayısıyla çok önemli miktarlardanbahsediyoruz” şeklinde konuştu. Burada daha önce yayınlanmış bir makalede bahsettiğim gibi, Genie Energy'nin uluslararası danışma kurulunda, Dick Cheney, eski CIA şefi ve meşhur neo-con James Woolsey, Jacob Lord Rothschild ve ötekiler gibi kötü şöhretli isimler de var.

 

Elbette aklı başında hiçbir makul insan, İsrail'in Suriye'de, özellikle de Golan Tepeleri'nde IŞİD'le ve rejim karşıtı öteki teröristlerle olan askeri temasları, aynı yerde Genie Energy'nin petrol bulması ve  Netanyahu'nun Obama'ya yaptığı, Golan Tepeleri'ni “yeniden düşünme” çağrısı arasında bir bağ olduğunu düşünmez. Bu fazla “komplo teorisi” kokar ve bütün makul insanlar bu tür şeylerin gerçekte olmadığını, yalnızca tesadüflerin olduğunu bilir. Değil mi? Yoksa?

 

Tarantino'nun nefis filmi Soysuzlar Çetesi'nin final sahnesinde, West Virginia'lı Üsteğmen Aldo Raine rolündeki Brad Pitt'in ölümsüz sözlerinden alıntı yapmak gerekirse, Netanyahu ve onun İsrail ordusu ve Mossad'daki sapık ilişki içindeki dostları, Suriye'de çok kirli bir iş yaparken fena enselendiler.

 

www.medyasafak.net   

Yorumlar