Kudüs İntifadası Ne Durumda?
MESCİD-İ AKSA, 05 Aralık 2016 15:09Pek çok analiste göre üçüncü intifada, İsrail'in Gazze'ye açtığı 51 Gün Savaşı'nın ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın müzakereler yoluyla Filsitinlilerin haklarını savunmadaki süregiden başarısızlıklarının sonucuydu.
Alwaght.com
Ekim 2015'ten Ekim 2016'ya kadar olan son bir yıl, Filistin davasının tarihinin en önemli ve belirleyici dönemlerinden biri olarak görülebilir. Bölgesel gelişmelerin yüksek hızı ve Suriye ve Irak'taki bölgesel ve uluslararası aktörlerin politika ve çıkarlarının karmaşıklığı, dikkat ve odak noktasının Filistin meselesinden uzaklaşmasına, bu yüzden de Filistin sahasının ve buradaki stratejik değişimlerin görmezden gelinmesine sebep oldu.
Filistin, geride kalan bir yıl içinde üçüncü İsrail karşıtı intifadada (veya ayaklanmada) Oslo Anlaşmaları sonrası neslinden yaklaşık 250 genci kurban verdi. Üçüncü intifadanın kıvılcımı Ekim 2015'te, Mescid-i Aksa'yı koruma ve İsrail'in İslam'ın ilk kıblesinin bulunduğu alanı Yahudi ve Filistinli kısımlarına ayırma planını durdurmak için harekete geçme sloganıyla çakmıştı. Pek çok analiste göre üçüncü intifada, İsrail'in Gazze'ye açtığı 51 Gün Savaşı'nın ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın müzakereler yoluyla Filsitinlilerin haklarını savunmadaki süregiden başarısızlıklarının sonucuydu.
Üçüncü intifadadanın devam etmesi, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi'nin ve aynı zamanda Fransa'nın uzlaştırıcı barış çözümlerini ortaya koyması, Filistin belediye seçimleri ve bunların yan ihtilafları, Tel Aviv'in kuşatma altındaki Gazze'ye karşı dördüncü savaşı başlatması ihtimalinin ortaya çıkması, İsrail'in BM temsilcisi Danny Danon'un Genel Meclis Altıncı Komitesi'nin başkanlığına seçilmesi, İsrail'in savaş bakanının değişmesi, Washington'un Tel Aviv'e yönelik yeni yardım paketini onaylaması, Filistin Yönetimi'nin güvenlik potansiyellerinde azalma, Hizbullah'ın ve Direniş Ekseni'nin diğer kanatlarının işgal altındaki Golan Tepeleri'nin yakınlarındaki varlığı ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun rakiplerinin kabineyi düşürme tehditleri, İsrail rejiminin geçtiğimiz yıl içindeki politikasını etkileyen gelişmelerin parçası oldu. Yukarıda bahsedilen faktörlerin genel olarak gözden geçirilmesi ve bunların anlamının araştırılması, Tel Aviv'in politikalarını, özellikle de askeri boyut ve güvenlik boyutuyla ilgili politikalarını değiştirmekte olduğunu açığa çıkarabilir.
Fakat bütün bu gelişmeler içinde İsrail rejimi üzerinde en büyük etkiyi yaratıyor gibi görünen şey, Batı Şeria'da ve işgal altındaki 1948 ve 1967 topraklarında gerçekleşen İsrail karşıtı “istişhad” saldırıları oldu. Bu saldırılar, pek çok başka kontrollü operasyonun aksine, bölgesel ve uluslararası aktörlerin kontrolünün dışında ve hatta bu aktörleri etkiledi. Bu makale, bu İsrail karşıtı operasyonların doğasını, İsrail rejiminin güvenlik görüşleri üzerindeki etkilerini ve Netanyahu kabinesinin bu operasyonlarla baş etmede sergilediği güvenlik davranışını incelemeyi amaçlamaktadır.
1. “Görünürde yalnız kurtlar”ın istişhadi saldırıları
“Yalnız kurt”, geçtiğimiz yıl Paris ve Orlando'yu vuran terörist saldırıların ardından Avrupa'da ve ABD'de yaygın şekilde kullanılan ve ilgi gören bir terimdir. Yalnız kurt stratejisi, hem halk hareketleri hem de terörist gruplar tarafından izlenen bir yoldur. Bu, tek bir kişinin herhangi bir grup veya örgütle temas veya koordinasyon olmaksızın gerçekleştirdiği kişisel bir eylemdir. Hiçbir gruptan destek almayan saldırgan, saldırıyı belli bir grup, hareket, yahut ideoloji ve inancı savunmak için gerçekleştirir.
Her ne kadar “yalnız kurt” terimi terörist gruplarla ilişkilendirilse de, bunun Filistin'deki istişhadi operasyonlara uygulanmasının onları terör saldırıları olarak yaftalamak anlamına gelmek zorunda olmadığını belirtmek gerekir, zira bu saldırılar Filistinlilerin haklarını ve işgal altındaki toprakları savunmak adına gerçekleştirilmektedir.
Herhangi bir grupla saptanabilir bağları olmayan ve saldırılarını şahsi olarak gerçekleştiren yalnız kurtların güvenlik güçleri tarafından fark edilmesi gerçekten zordur. Yalnız kurt teriminin görece uzun bir kullanım geçmişi vardır ve pek çok kez farklı taraflarca kullanılmıştır. Terimin geçmişi, terör operasyonları düzenleyen saldırganları yaftalamak için kullanıldığı 1990'lara kadar gider. Bu terim, bir sabotaj veya silahlı saldırı tasarlayan bir grubun merkezi komutası olmaksızın bir kişinin tek başına, mümkün olan en yakın yerde saldırı düzenlemesi anlamına gelir.
Terim ilk defa üçüncü bin yılın başlangıcında kullanılmıştı. El-Talia militan grubunun lideri Ebu Musab el-Suri, bu saldırı tarzının teorisyenlerinden biriydi. Suri, bu tür saldırıların düzenlenmesi çağrısı yapıyor, güvenlik kurumlarının kişisel çevreleri izlemesinin zorluğu nedeniyle bu tarzın terör saldırıları için gerekli olduğunu söylüyordu. Kişisel düzeyde düzenlenen bir saldırının ve saldırganın tutuklanmasının örgütün bütününü etkilemeyeceğini savunuyordu.
Ünlü Mısırlı yazar Fehmi Huveydi, yalnız kurtlar olgusunun liderler ve yöneticiler için bir mesaj taşıdığını düşünür: artan baskı insanları, her an patlamaya hazır saatli bombalara çevirir. Huveydi'ye göre bu şekilde intikam, bir komplocu veya terörist grubun operasyon şemasını tasarlamasını gerektirmez, zira tek bir ezilen kişi intikam için motivasyon kaynağı bulur ve teşvike, eğitime ve finansmana ihtiyaç duymaz.
Fehmi Huveydi, Tel Aviv'de gerçekleşen ve daha ileride “Ramazan Operasyonu” diye adlandırılan bir istişhadi operasyon sonrasında kaleme aldığı bir yazıda, Filistinlilerin üçüncü intifadanın parçası olarak gerçekleştirdiği İsrail karşıtı saldırılar için yalnız kurt terimini kullandı. Ramazan Operasyonu Tel Aviv'in göbeğindeki bir restoranda, El Halil'in Yatta kasabasından Hamad Muhamra ve Halid Muhamra tarafından düzenlenmiş, 4 İsrailli ölmüştü.
Huveydi, saldırganların Filistinli gruplarla bağlantısızlığı, İsrail güvenlik kurumlarında suç kayıtlarının bulunmaması ve el yapımı silahlar kullanmaları gibi bir kanıtlar zincirini kullanarak, yanız kurt modelinin Filistin'de başlatılmış ve geliştirilmekte olduğu değerlendirmesini yapmıştı. Ramazan Operasyonu ve onu izleyecek başka operasyonlar, İsrail güvenlik yetkililerini yalnız kurt olgusu hakkında kaygılarını dillendirmeye ve bu tür operasyonlar İsraillilere her an tehdit teşkil etmeye başladığı için rejimin güvenlik davranışında değişim istemeye itti.
2. İsrail'in güvenlik yaklaşımında değişim
İsrail Ordusu Genelkurmay Başkanı Gadi Eizenkot, üst düzey İsrailli askeri yetkililer arasında, Tel Aviv'in Filistinliler ve kişisel saldırılar karşısındaki güvenlik saldırılarını değiştirmesi gerektiğini vurgulayan ilk kişi oldu. Eizenkot, bir notunda, Batı Şeria'da göreceli bir barışla geçen 10 yılın ardından Tel Aviv'in, geçmiş çatışmalardaki ve intifadalardaki öncellerinden özü itibariyle farklı yeni saldırılar gördüğünü söyledi.
Eizenkot, hiçbir hareketle bağı olmayan ve saldırıları gerçekleştirmeden önce hiçbir erken ikaz vermeyen genç Filistinlilerin farkını görerek, yeni saldırı tarzını Tel Aviv'in karşı karşıya olduğu en ciddi kısa vadeli meydan okuma olarak gördü.
Eizenkot devamında, İsrail ordusunun ve istihbarat servislerinin iki vakaya odaklandığını söyledi: Hamas, Fetih ve İslami Cihad gibi karar alım ve komuta merkezleri ile, düşmanın gücü ve potansiyelleri. Üçüncü intifadayı ikincisiyle karşılaştıran Eizenkot, İsrail ordusunun ikinci intifada esnasında önleyici bastırma taktiği kullandığını savundu. Bu taktik, ordunun istihbarat üstünlüğünden ve Filistinlilerin saldırılarını püskürtme gücünden yararlanıyordu. Ancak Ezienkot, yeni saldırılar dalgasının karşısında durmanın zor bir iş olduğunu, zira önemli bir faktör olan erken ikazın bulunmamasına ilave olarak saldırganların karar alım merkezlerinin kontrolünün dışında hareket ettiğini söyledi. Sonuç olarak, İsrail istihbarat servislerinin odaklandığı iki Filistin faktörünün şimdi hiçbir rol oynamayarak İsrail rejiminin güvenliğini tehlikeye attığı değerlendirmesini yaptı.
Öte yandan, Tel Aviv'de bulunan Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nden (INSS) Kubi Michael, “Geçen Yılki Filistin Terörizmi: Sebepler ve Politika Tavsiyeleri” başlıklı makalesinde, İsrail rejiminin güvenlik davranışını gözden geçirmesi gerektiğini ifade etti. Michael makalesinde “yalnız kurtlar” meselesine değindi ve onların geçici ve uzun vadeli olarak kontrol altına alınması için yollar önermeye çalıştı.
Kubi, Filistinli gençlerin saldırılarını arkasındaki ana motivasyonlar olarak birkaç faktör sıralıyor: IŞİD terör örgütlerinin operasyonlarının genişlemesi ve Filistinlilerin onları taklit etmesi, sosyal ağ sitelerinin serpilip gelişmesi, demokrasi ve özgürlük söyleminin Filistinliler üzerindeki etkileri, Filistin'in ekonomik koşullarındaki bozulma ve Filistinli liderlerin gençlerin taleplerine karşılık verememesi, İsrail karşıtı operasyonlar için itki sağlıyor.
Bu araştırmacı, saldırganların, hatta potansiyel saldırgan olmalarından şüphe edilen Filistinlilerin İsrail güvenlik güçleri tarafından öldürülmesinin de, Filistinli genç nesil arasındaki hayal kırıklığını ve intikam iradesini yoğunlaştırdığını ekliyor.
Kubi Michael, mevcut koşulların milliyetçi veya dinsel duyguları yansıtmak zorunda olmadığını, bazı örneklerde saldırıların ise kişisel veya sosyal hayal kırıklığının sonucu olarak gerçekleştiğini iddia ediyor. Ancak bu esnada dini itkiler ve İsraillilerin kutsal Mescid-i Aksa'yı çiğnemesi ve kutsal alanı bölme planlarını gündeme getirmesi, üçüncü intifadayı tetikleyen temel itkiler olarak duruyor. Gerçekte, baskı ve işgal, şu andaki durumun arkasındaki ana nedenlerdir.
Kubi Michael, Tel Aviv'in saldırıların yukarıda bahsedilen motivasyonlarını kısa vadede ortadan kaldıramayacağına inanıyor. Bu yüzden de bazı kısa vadeli ve uzun vadeli çözümler öneriyor. Kısa vadeli çözümler arasında Filistinlilerle olan gerilimlerin azaltılması, Filistinlilere toplu cezalandırma uygulamadan imtina edilmesi, Filistin Yönetimi'nin güçlendirilmesi ve Batı Şeria ekonomisinin desteklenmesi de var. Michael aynı zamanda Tel Aviv'i uzun vadede saldırılardan uzak tutacak öneriler de sunuyor: Filistin Yönetimi'yle barış müzakerelerinin canlandırılması, güvenliğini sağlamak üzere Batı Şeria'da C Bölgesi'nin yeniden tanımlanması ve Batı Şeria'nın ekonomik altyapısının geliştirilmesine yardım edilmesi.
C bölgesi Batı Şeria'nın bir bölgesidir ve yerleşim birimlerinin çoğu bu bölgenin içinde veya civarında inşa edilmiştir ve İsrail rejimi tarafından yönetilmektedir. Pek çok analist ve İsrailli yetkili, yerleşim birimi inşasına devam edilmesini ve İsraillilerin Batı Şeria'da tutulmasını güvence altına almak için C Bölgesi'nin öteki işgal altındaki bölgelere ilhak edilmesi gerektiğini savunuyor.
İsrail'in toplu cezalandırma yöntemleri arasında ise El Halil'in kuşatma altına alınması, Filistinli işçilerin işgal altındaki topraklardan sınırdışı edilmesi ve Filistinlilerin intikam arzusunu tetikleyecek bu türden diğer işler sayılabilir.
www.medyasafak.net
MESCİD-İ AKSA, 05 Aralık 2016 15:09
Yorumlar (0)