Batı Asya'yı Karıştıran Provokatör Gasıp İsrail
SİYONİST REJİM, 23 Şubat 2017 16:12Apartheid İsraili/Siyonist oluşum, Suriye, Libya ve Yemen'deki savaşlardan Irak, Lübnan ve Bahreyn'deki siyasi altüst oluşa kadar yaşanan süreçlerin başlıca kışkırtıcısı ve temel provokatörüdür.
Merve Osman
English.khamenei.ir
Apartheid İsraili/Siyonist oluşum, Suriye, Libya ve Yemen'deki savaşlardan Irak, Lübnan ve Bahreyn'deki siyasi altüst oluşa kadar yaşanan süreçlerin başlıca kışkırtıcısı ve temel provokatörüdür.
Geçtiğimiz hafta Gazze'deki abluka altındaki Filistinlilere yönelik yeni bir İsrail askeri saldırısına tanık olduk. Netanyahu hükümeti, her zaman olduğu gibi askeri eylemin gerekli olduğunu ileri sürdü ve şaşırtıcı olan şey bu değil. Şaşırtıcı olan şey, Arap liderlerin sağırlık derecesindeki tepkisi oldu. Yalnızca az sayıda bölgesel gözlemci Siyonist saldırıyı tümüyle kınayarak Gazze'ye yönelik askeri saldırıların derhal durdurulması çağrısında bulundu.
İsrail oluşumu Gazze saldırısını Filistinli direniş grupları karşısında kendi caydırıcılık kapasitesini restore etmek için bir fırsat olarak görürken, Gazze'deki Filistinlilere yönelik şiddet ve ablukayı durdurmak için uluslararası düzeyde daha fazlasının yapılması gerektiği açıktı. Ancak İsraillilerin ve Fars Körfezi'ndeki müttefiklerinin devamlı beslemesi ve tam teşvikiyle bu şiddet Arap dünyasının çoğuna sıçrayıp yayılırken bu şiddeti kim durduracak?
İsrail ne yazık ki Filistin davasını Müslüman ümmetinin, özellikle de Arap dünyasındakilerin öncelikleri arasında olmaktan çıkardı. Bunu, Tunus'tan Libya'ya, Yemen'den Sudan'a, Suriye'den, Bahreyn, Lübnan ve Irak'a kadar Arap dünyasının her yerinde terörizmi yayarak ve destekleyerek yaptı. Siyonist oluşum, ülkeleri bir bütün halinde yıkıma uğrattı, hatta Irak, Suriye ve Yemen'deki bölgelere – El Suud'un ve ABD hükümetinin doğrudan desteğiyle – doğrudan hava saldırıları düzenleyerek içlerinden pek çok kişinin öldürülmesine iştirak etti.
Bugün Yemen'de aralarında çocukların da olduğu milyonlarca insan açlık çekiyor ve BM'ye göre bu çocuklar ömür boyu sakat kalacaklar. Savaşın en kötü şekilde vurduğu bölgelerden gelen fotoğraflar, gençlerin açlıktan öldüğünü gösteriyor. BM Dünya Gıda Programı'na (WFP) göre dünyadaki en yüksek kötü beslenme oranlarının bulunduğu ülkelerden biri Yemen. 14 milyonu aşkın insan aç, bunlardan yarısı açlıktan ölme derecesinde. Ülkedeki yirmi bir eyaletten en az onu kıtlığın eşiğinde.
Geride kalan 23 ay içinde, tek yaptığı şey Suudi monarşisine boyun eğmemeyi tercih etmek olan Yemen halkına Suudiler ve ABD öncülüğünde düzenlenen saldırılarda en az 13 bin sivil hayatını kaybetti. Milattan önceki yüzyıllara giden, dünyanın en eski medeniyet kaynaklarından birine sahip olan Yemen, şimdi Suudilerin ülkede devam ettirdiği soykırım nedeniyle acil durumun en üst seviyelerini yaşıyor. Savaşın yıprattığı bu ülkenin her yerinde fabrikalar, hastaneler ve enerji tesisleri yerle bir edildi ve bu durum Yemen'in gelecekteki varlığını tehdit ediyor.
Ölüm ve yıkımın tükettiği Arap dünyası haritasında en kuzeye gidildiğinde, Suriye'nin de eski ihtişamının yıkılmış bir karikatürü olduğu görülür.
Bir zamanlar dünyanın Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman medeniyetlerini yansıtan Suriye bir çöken devlete dönüşürken, uzak ve bölgesel güçler tarafından yerleştirilen tekfirci teröristler ülkenin iskeletine üşüşmüş halde. Şiddet, ülke nüfusunun yarıdan fazlasının yer değiştirmesine ve büyük çaplı yıkıma yol açtı. Suriye Arap Ordusu ve müttefiklerinin ülke çapında büyük toprak parçalarını özgürleştirerek muazzam bir iş başarmasına rağmen yıkım çok büyük boyutta ve ufukta herhangi bir siyasi çözüm görünmüyor.
Geriye dönüp Fars Körfezi'nde bulunan Bahreyn adasına gittiğinizde bir anda öfkeden beyninize kan sıçrayacaktır. El Halife hanedanından monarklar, en iyi tiranlardan dersler aldılar ve 2016-2017 döneminde kendi vatandaşlarına yönelik baskıları tırmandırdılar. Hükümet, ana siyasi muhalefet grubunu dağıtmaya, kanundışı bir şekilde önde gelen insan hakları aktivistlerine ve Şii din adamlarına davalar açmaya son vermedi ve aynı zamanda Suudi tipi radikal yönetim biçimine, yani adil mahkemeler, yahut herhangi bir temyiz olanağı olmaksızın siyasi idamlara başvurmaya başladı. 2017 yılında şu ana kadar 6 genç adam vahşice idam edildi ve dünya sessizce izliyor.
Bahreyn'deki baskıcı yöneticiler aynı zamanda çok sayıda aktivistin ülkeden ayrılmasını engelledi ve aralarında bir insan hakları avukatının da olduğu 6 Bahreynliyi, keyfi bir şekilde vatandaşlıktan çıkardıktan sonra, sınır dışı etti. İfade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerine yönelen planlı saldırılar, ülkedeki insan hakları durumunda dikkat çekici bir bozulma meydana getirdi ve Bahreyn'deki ülke içi ayaklanmaya siyasi bir çözüm bulunması olanağını daha da zayıflattı.
Sizi biraz batıya, Libya'ya götüreyim. Libya artık, rakip milis gruplarının parçalara ayırdığı bir çöken devlettir. Daeş günden güne güçleniyor ve karşısında duran tek şey, zayıf şekilde silahlanmış eğreti milis grupları. Libya'da İslamcı gruplarla İslamcı karşıtı politikacılar arasındaki siyasi çatışma, Libya sokaklarına, önüne çıkan her şeyi yok eden şiddetli muharebeler biçiminde sıçradı. ABD'nin komutanlığı altında birbirine bağlanan milis grupları, Libya sermayesi ve petrol gelirlerini kontrol etmek üzere güç mücadelesi verdiklerinden, ülkeyi dizleri üstüne çökmüş hale getirdi. Batı ve bölge devletlerinin beslediği bu savaş ülkeyi parçalamaya devam ederken yüzlerce kişi öldü, binlercesi evlerini terk etti.
Tüm bu yıkım on dört yıl önce, 2003 yılında ABD Irak'a saldırıp Saddam Hüseyin rejimini devirdiğinde ve ardından ülkeyi takip eden sekiz buçuk yıl boyunca sürecek şekilde işgal ettiğinde başladı. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush açık açık, ABD'nin Irak'ı kurtarmak ve “halkını özgürleştirmek” için savaşa girdiğini iddia ediyordu, ancak bu saldırının sonucunda aynı halktan, tahmini hesaplara göre 1.4 milyon kişi hayatını kaybetti. 4,2 milyon Iraklı yaralandı, yaklaşık 4,5 milyon Iraklı da yaşadıkları yerden çıkmak zorunda kaldı. 2011 yılına gelindiğinde Daeş Anbar eyaletini yuttu, aynısı 2014'te Musul'da gerçekleşti ve bu, cesur Gönüllü Halk Güçleri Irak halkına barış ve güvenliği geri getirme amaçlı bir kurtarıcı misyona başlayıncaya kadar devam etti.
Bir parça tarih okuduğunuzda, bu yıkımın ve başka Arap devletlerinde yaşanan çok daha fazlasının, Britanya'nın Ortadoğu'daki sömürgeci tasarımının devamı olan, İsrail tarafından hazırlanıp ABD tarafından finanse edilen Yinon Planı'nın parçası olduğundan şüpheniz olmayacaktır. Yinon Planı, İsrail'in bölgesel üstünlüğünü sağlamayı amaçlayan bir stratejik plandır. İsrail'in kendisini çevreleyen Arap devletlerini daha küçük ve daha zayıf devletlere bölerek balkanlaştırmak yoluyla jeo-politik çevresini yeniden şekillendirmesi gerektiğini savunur. Bütün bunlar, mevcut Arap devletlerinin küçük devletçiklere ayrılmasını gerektiren “Büyük İsrail” içindir.
Plan, iki temel önerme üzerinden işler. Buna göre İsrail hayatta kalmak için “1) emperyal bir bölge gücü haline gelmeli ve 2) bütün mevcut Arap devletlerinin dağıtılmasıyla, bütün bölgenin küçük devletlere bölünmesini gerçekleştirmelidir. Buradaki küçüklük, her bir devletin etnik ya da mezhepsel bileşimine bağlıdır. Sonuç olarak Siyonistlerin umudu, mezhep temelli devletlerin İsrail'in yörüngeleri haline ve ironik bir şekilde onun ahlaki meşruiyet kaynağı haline gelmesidir.”
Ortadoğu'daki kaosun çoğunun arkasında kimin olduğuna dair başka kanıta gerek var mı? Apartheid İsraili/Siyonist oluşum, Suriye, Libya ve Yemen'deki savaşlardan Irak, Lübnan ve Bahreyn'deki siyasi altüst oluşa kadar yaşanan süreçlerin başlıca kışkırtıcısı ve temel provokatörüdür. Geçtiğimiz hafta yeni bir İsrail yasasıyla Filistinlilerin özel arazileri üzerine inşa edilmiş onlarca Yahudi karakolu hukukileştirilip İsrail yerleşimlerinin genişletilmesine devam edilirken ve Gazze bir kez daha, ironik bir şekilde “terörizmle mücadele” gerekçesiyle saldırıya uğrarken, tüm bu kaos titizlikle planlanmaya devam ediyor.
Çev: Selim Sezer
www.medyasafak.net
SİYONİST REJİM, 23 Şubat 2017 16:12
Yorumlar (0)