Salih Turhan:'' Irak ve Suriye’de Yaşananlar Siyonizm’in Bir Planıdır.''

Anadolu Gençlik Derneği (AGD) ile Uluslararası Öğrenci ve Gençlik Hareketleri’nin birlikte organize ettiği ‘Filistin Destek Birliği Konferansı’nda konuşan AGD Genel Başkanı Salih Turhan, Irak ve Suriye’de yaşananların Siyonizm’in bir planı olduğunu vurguladı. 

Görüntülenme: 6641 Tarih: 06 Şubat 2016 03:11
Salih Turhan:'' Irak ve Suriye’de Yaşananlar Siyonizm’in Bir Planıdır.''

İslam Birliği ideali için adımların sıklaştırılması gerektiğini belirten Turhan, “Türkiye’nin, İran’ın, Mısır’ın, Irak’ın, Suriye’nin, Suudi Arabistan’ın ve de tüm İslam ülkelerinin emperyalizme ve Siyonizm’e karşı tek bir vücut olup birlikte hareket etmesini diliyoruz” dedi.

“Sünni-Şii kavgasının tek bir Müslüman’a zerrece faydası yok; bu bir Siyonist projedir” diyen Turhan, Filistin davasının Sünni-Şii yakınlaşmasına vesile olduğu bilinerek hareket edilmesi gerektiğini ifade etti.

AGD Genel Başkanı Salih Turhan’ın konuşma metninin tamamı:

“Bizim olan diyarlardan, sizin olan diyarlara, sizin olan İstanbul’a, kendi topraklarınıza hoş geldiniz.

Bu gün 5 Şubat 2016 Cuma, Hicri takvimle 26 Rebiülahir 1437

İslam coğrafyasının kalbi olan İstanbul’umuzda Kudüs’ün özgürlüğü için bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Kalbimizde ve dudaklarımızda “Kudüs’ü Birlikte Özgürleştirme” ye dair duaları var.

Kalbimizde dudaklarımızda özgürlüğüne kavuşmuş Filistin topraklarında, özgür Kudüs’te İslam Milletinin kutlu mescidi Mescid-i Aksa’da milyonlarca Müslümanla birlikte Cuma kılmaya dair dualar var.

Hemen konuşmamın başında belirteyim. Biz İsrail’in 1967 öncesi sınırlarına çekilmesini istiyor değiliz.  1948’den, 1947’den de bahsetmiyoruz.

Birinci Dünya Savaşı öncesi Filistin İslam toprağı idi, inşallah yakın bir gelecekte de Filistin yeniden özgürleşerek bir İslam toprağı olacaktır.

Dünyada adaletin ve barışın yolu Kudüs’ün ve Filistin’in Müslümanların kontrolünde olmasından geçmektedir.

Yeryüzünde Yahudi olsun, Hıristiyan olsun, Müslüman olsun elbette her insanın yaşama hakkı vardır. Ancak, bir peygamberler şehri olan Kudüs’ün hâkimiyeti ve yönetimi sadece ve sadece Müslümanların hakkıdır. Bu Hazreti Âdem’den, Hazreti İbrahim’den gelen bir haktır.  Tevhid inancına sahip olmanın doğurduğu bir haktır. Bu İbrahimi olmanın, İbrahim (as)’ın milletinden olmanın doğurduğu bir haktır.

Hazreti İbrahim Yahudi de değildi, Hıristiyan da değildi. O muvahhit bir Müslüman’dı ve asla müşriklerden olmadı. (Al-i İmran 67)

Yahudiler de Hıristiyanlar da İbrahim (as)’ın yolundan sapmışlardır.

Şüphesiz İnsanların İbrahim’e yakın olanları O’na uyanlar,  bu Peygamber (yani Efendimiz (sas)) ve iman edenlerdir. (Al-i İmran 68)

Şimdi birileri ısrarla diyorlar ki “Kudüs üç İbrahimi dinin merkezidir.”  Bu bir ifsattır. Çünkü tek İbrahimi din vardır, o da İslam’dır.

Çünkü bütün peygamberler İslam peygamberidir.

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Efendimiz (sas)’e hitaben şöyle buyurmuştur:

“Sana söylenenler senden önceki peygamberlere söylenenlerdir.” (Fussilet 43)

Yani Efendimiz(sas)’e söylenenler daha önce Hazreti İbrahim’e de söylenenlerdir.

Hazreti Musa da Hazreti Davut da, Hazreti Süleyman da, Hazreti İsa da İslam peygamberidir.

Hazreti İsmail’in soyundan olmak Kudüs’e sahip olmanın gerekçesi olmadığı gibi Hazreti İshak’ın soyundan olmak da buna gerekçe olamaz.

Peygamberlerin varisleri soylarından gelenler değil yollarından gidenlerdir.

Kudüs’ün varisleri tevhid inancına tabi olanlardır.

Kudüs bir İslam şehirdir ve mutlaka sahiplerine iade olunacaktır.

Tekrar tekrar söylüyoruz. Yeryüzünde akan kanın durması, dökülen gözyaşının dinmesi, alın teri ve emek sömürüsünün son bulması hakkı üstün tutan bir zihniyetin yeniden Kudüs’e sahip olması ile mümkün olacaktır.

Bugünkü mevcut dünya düzeni, kuvvetli olmayı, kitle imha silahlarına sahip olmayı haklı olmanın bir gerekçesi addeden düşüncenin üründür.

Bu düzen İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşmuş, ırkçı, tekelci, emperyalist ve Siyonist bir düzendir.

Mevcut dünya düzeninin işleticileri;

1-Yoksulluk, yoksunluk ve açlığı küresel düzeyde yaygınlaştırmaktadırlar.

2- Servetin belirli ellerde toplanmasına, bir avuç zenginin elinde toplanmasına yol açmaktadırlar.

3- Faizi ekonominin olmazsa olmazı görmekteler, emek ve alın teri hırsızlığı yapmaktadırlar.

4-Ülkeleri ve halkları kontrol altında tutabilmek için terör olaylarını ve örgütlerini finanse etmektedirler.

5-Sömürdükleri ülkelerin içinde ve ülkeler arasında sürekli olarak bir güvensizlik ortamı oluşumunu körüklemektedirler.

6-Sorun çözme gayretleri yoktur, tam tersine el attıkları her meselede yeni sorunlar ortaya çıkarırlar.

7-Demokrasi, insan hakları ve özgürlük maskesi altında kendilerine işbirlikçi yönetimler tahsis etmektedirler.

8-Dünyanın enerji kaynaklarını, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını orantısız bir biçimde kendi hesaplarına kullanmaktadırlar.

9-Irkçılık ve mezhepçiliği körükleyerek İslam coğrafyasını ateşe vermektedirler.

10-Kendilerinden olmayan herkesi köleleştirmenin peşindeler ve bu yüzden sadece Müslümanlar açısından değil bütün insanlık açısından çok büyük bir tehdit oluşturmaktadırlar.

Filistin’e, İslam coğrafyasının tam kalbine bir hançer gibi saplanan İsrail, mevcut dünya düzeninin işleticilerinin tüm insanlığa verdikleri en büyük zarardır.

İsrail, Endonezya’dan Fas’a İslam coğrafyasında yaşanan kaosun, terör olaylarının, iç savaşların ve işgallerin yegâne sebebidir.

Bir ırkın üstünlüğünü ve seçilmişliğini iddia eden Siyonizm’in insanlığa getireceği ancak ve ancak köle düzenidir.

Bugünkü mevcut sömürü düzeninden kurtulmanın yolu Kudüs’ün tekrar Müslümanlarca idare olunmasından geçmektedir.

Hazreti Davut’un Kudüs’e hâkimiyeti insanlığa saadet getirmiştir.

Hazreti Süleyman’ın Kudüs’e hâkimiyeti insanlığa saadet getirmiştir.

Hazreti Ömer Kudüs’ü fethetmiş ve oradaki gayrimüslimlerin de can ve mal emniyetini sağlamış, bölgeye huzur ve saadet getirmiştir.

Sultan Selahaddin Kudüs’ü yeniden fethetmiş ve aynı şekilde gayrimüslimlerin de her türlü hakkını teminat altına almıştır.

Oysa aynı Kudüs Haçlı ordularınca işgal edildiğinde Sapkın Hıristiyanlar şehirde Müslüman ve Yahudi katliamı yapmışlardır.

Aynı şekilde Kudüs Siyonist Yahudilerin eline geçtiğinde ise onlarda Müslüman ve Hıristiyan katliamı yapmışlardır.

Çünkü ne Evangelist Hıristiyanlık ne de Siyonizm’e dayanan Yahudilik insanlığa saadet getirebilir.

Sapmışlarla ve lanetlenmişlerle beraber yürümenin insanlığa bir faydası yoktur.

Mekke’den sonra yeryüzünün en eski şehri olan Kudüs için bugün İstanbul’dayız.

Mescid-i Haram’dan sonra yeryüzünün en eski mabedi Mescid-i Aksa için İstanbul’dayız.

Efendimiz (sas), ‘’Mescid-i Aksa’ya gidin ve içinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamaz iseniz kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin’’ buyurmuşlardır.

Elbette burada zeytinyağı bir semboldür. Efendimiz(sas) henüz o zaman için fethedilmemiş Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın önemini bildirmek bu hadisi beyan etmiştir.

Zeytinyağı bir semboldür. Bize düşen tarih boyunca vahyin, tebliğin ve mücahedenin merkezi olmuş bir beldeye sahip çıkmak, oranın bir İslam şehri olması için her türlü desteği o topraklara vermektir.

İşte biz bugün Mescid-i Aksa’nın kandillerine zeytinyağı damlatmak, Kudüs’ün semalarına dua göndermek, Filistinli kardeşlerimizin yüreklerine su serpmek için buradayız.

Mekke’nin Fethini, Kudüs’ün Fethine, Kudüs’ün Fethini Diyarbakır’ın Fethine ve Diyarbakır’ın Fethini İstanbul’un Fethine bağlayan bir şuurla çalışan Anadolu Gençlik Derneğimizin elbette Kudüs’ten vazgeçmesi de mümkün değildir.

Mescid-i Aksa ve çevresi için, Kudüs ve civarı için, yani Filistin toprakları için, İsra süresinde, çevresinin mübarek kılındığı söylenmiştir.

Maide süresinde topraklarının kutsallığı vurgulanmıştır.

Enbiya ve Araf surelerinde bereketlendirilmiş belde olarak nitelendirilmiştir.

Mescid-i Aksa’nın, Kudüs’ün ve Filistin topraklarının mübarekliği ve Müslümanlar için kutsallığı Ayet-i Kerimeler ile sabittir. 

Mescid-i Aksa gece yürüyüşünün son durağıdır.

Efendimiz(sas)’in boykot yıllarının ve hüzün yılının ardından bir gecede Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, yani Mekke’den Kudüs’e yaptığı o yürüyüş karanlıktan aydınlığa, hicretten devlete, baskı ve zulüm düzeninden adil bir düzene geçişin müjdecisi olmuştur.

Kudüs’e yürümek Müslümanların yeryüzünün Firavunlarının, Nemrutlarının, Ebu Leheblerinin zulümlerinden kurtuluşunun en önemli sembolüdür.

Tüm kalbimizle şuna inanıyoruz ki Kudüs Müslümanların en çetin imtihanıdır.

Kudüs, bugünün Müslüman’ının yeryüzünde olup bitenler karşısında nerede durduğunun, kimlerle olduğunun ve neye hizmet ettiğinin en önemli göstergesidir.

Bugün ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa, peygamberler şehri Kudüs ve bereketli Filistin toprakları işgal atındadır.

Mescid-i Aksa’nın işgal altına olması sadece Filistinlilerin bir meselesi değildir.

Kudüs’ün işgal altına olmasını Araplarla İsrail arasında bir mesele değildir.

Mescid-i Aksa da, Kudüs de, Filistin toprakları da tüm ümmetin meselesidir.

Endonezya’da, Bosna’da, Cezayir’de, Yemen’de, Nijerya’da ya da dünyanın bir başka ülkesinde yaşayan ve “Elhamdülillah ben Müslümanım” diyen bir insanın yüreği mutlaka Mescid-i Aksa için, Kudüs için, Filistin için atmalıdır. Bu inancımızın bir gereğidir.

Durum böyle iken İsrail’i meşru gören her zihniyetin Siyonist düşüncenin piramitlerine taş taşıdığı bilinmelidir.

Durum böyle iken reel politik deyip, konjonktür deyip İsrail’den gaz almak, İsrail’e su vermek gibi projelerin peşinden koşanların Siyonist düşüncenin piramitlerine taş taşıdığı bilinmelidir.

Oluk oluk Müslüman kanı içen İsrail’in suya ihtiyacı olmasa gerektir.

İsrail’den doğal gaz alıp İsrail’e para ödemek bir hırsızın pazara getirdiği çalıntı malı almaktır.

Saflar net ve berraktır.

Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Uluslar arası Para Fonu ve NATO, Siyonizm’in emrindedir.

Afganistan ve Irak’ın işgali Siyonizm’in bir planıdır.

Bugün kardeş ülkemiz Irak’ın üç parça oluşunun tek kazananı vardır, Siyonizm.

Bugün kardeş ülkemiz Suriye’nin paramparça oluşunun tek kazananı vardır, İsrail.

Şunu biz tüm açık yürekliliğimizle, tüm samimiyetimizle ve kardeşliğimizin gereği olarak buradan tüm dünya Müslümanlarına duyurmak, iletmek istiyoruz.

Sünni-Şii kavgasının tek bir Müslüman’a zerrece faydası yok, bu bir Siyonist projedir.

Arap –Fars kavgasının, Türk-Kürt kavgasının tek bir Müslüman’a zerrece faydası yok, bu bir Siyonist projedir.

Siyonizm, Türkiye’yi kanatları altına alıp İran ile vuruşturmak istiyor.

Siyonizm, İran’ı kanatları altına alıp Türkiye ile vuruşturmak istiyor.

Bu senaryolar İslam coğrafyası için bir felaket olur.

Türkiye, İran, Mısır bir olup Kudüs’ün özgürlüğü için adım atmalıdır.

Türkiye, İran, Suriye, Irak bir olup Siyonizm’in böl, parçala, yut planını bozmalıdır.

Biz birlik istiyoruz, kardeşlik istiyoruz, barış istiyoruz.

Biz kardeş ülkelerde yaşayan Müslümanlara Şam bizim, Bağdat bizim, Tahran bizim, Kahire bizim, Mekke bizim, Kudüs bizim, Jakarta bizim, Rabat bizim diyoruz.

Ve biz kardeş ülkelerde yaşayan Müslümanlara İstanbul sizin, Konya sizin, Diyarbakır sizin, Edirne sizin, Ankara sizin, Mardin sizin diyoruz.

Gelin bu anlamsız sınırları kaldıralım, gelin bu mezhepçilik tuzağına düşmeyelim, gelin bu ırkçılık tuzağına düşmeyelim diyoruz.

Tekrar tekrar şunu söylüyoruz.

Türkiye’nin ve İran’ın, Mısır’ın, Irak’ın ve Suriye’nin ve Suudi Arabistan’ın ve de tüm İslam ülkelerinin emperyalizme ve Siyonizm’e karşı tek bir vücut olup birlikte hareket etmesini diliyoruz.

Kudüs deyince ülkemizde ve dünyada akla gelen en önemli isim Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamıza Allah’tan rahmet diliyoruz.

“Her Müslüman sadece tükürse İsrail’i sel alır” diyen merhum İmam Ayetullah Humeyni’ye Allah’tan rahmet diliyoruz.

Bu iki ismi ardı ardına sıralarken kalbimizden geçenin tüm İslam coğrafyasının birliği ve kardeşliği olduğunun bilinmesini istiyoruz.

Biz biliyoruz ki bugün Siyonizm’in her türlü fesadı yeryüzüne yayabiliyor oluşu onların gücünden değil Müslümanların parçalanmışlığından kaynaklanmaktadır.

Öncelikle İslam ülkelerinden katılımın olduğu bu ve benzeri bütün toplantılarda İslam Birliğine giden adımlar atılmalıdır.

İkinci olarak şu unutulmamalıdır ki bugün Filistin davamızın, Kudüs davamızın, Mescid-i Aksa davamızın önündeki en büyük sıkıntı İsrail’den ziyade İslam ülkelerinde, ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail ile ortak strateji geliştiren yönetimler olduğu gerçeğidir.

Filistin’in, Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için kendi ülkelerimizin de ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail’in tasallutundan kurtulması için gayret etmeliyiz.

Tüm Müslüman topluluklar, kendi ülkelerinde Kudüs bilincini oluşturacak programlar organize etmelidir.

Bu programlarda Kudüs’ün özgürlüğünün Ümmetin birliğinden geçtiği vurgusu yapılmalıdır.

Uluslararası bir Kudüs platformu oluşturulmalıdır.

İslam ülkelerinde okul müfredatlarında Filistin topraklarının, Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın Siyonist İsrail’in işgali altında olduğu bilgisi yer almalıdır.

Kudüs ve İslam’ın ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’ya yönelik tüm çirkin saldırılar anında cevaplandırılmalıdır.

Mescid-i Aksa’nın zamansal ve mekânsal taksimi gibi bir planın dünyadaki tüm Müslümanlara yönelik bir tehdit olarak algılanmalıdır.

Çocuklarımızın okuma-yazma öğrenmeden önce Filistin’le, Kudüs’le, Mescid-i Aksa’yla tanışması sağlanmalıdır.

Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı anlatan çocuk kitapları, şiirler, şarkılar, oyunlar, kısa filmler, belgeseller, uzun metrajlı filmler, animasyonlar ve her türlü neşriyat çoğaltılmalıdır.

İslam ülkelerindeki Filistinli öğrencilerin Kudüs ve Mescid-i Aksa davasında çok daha donanımlı olması ve bu davayı her platformda temsil edebilmesi için gayret edilmelidir.

Üniversitelerimizde Kudüs kürsüsü kurulması için gayret edilmelidir.

Tüm İslam coğrafyasında cami ve mescit girişlerine Mescid-i Aksa fotoğrafları konulmalıdır.

Ramazan ayının son Cuması olan Kudüs Günü etkinliğine tüm İslam ülkelerinden katılım sağlanmalıdır.

Ramazan ayının son Cuma’sında tüm İslam âleminde Kudüs’ün özgürlüğü İslam birliğinden geçer temalı bir hutbe okunması için gayret edilmelidir.

İslam Ülkelerindeki yönetimlerin İsrail ile olan ilişkileri teşhir edilmelidir.

İsrail ile ticaret yapan, ortaklıklar kuran firmalar teşhir edilmelidir.

İsrail’e ekonomik ya da teknolojik bağımlılık oluşturacak her irtibata karşı çıkılmalıdır.

Herhangi bir ürünün temininin sadece İsrail’den karşılanabilecek duruma gelmemesi için gerekli önlemler alınmalıdır.

Ülke idarelerinin, şirketlerin, üniversitelerin, kültürel kuruluşların İsrail ile olan tüm ilişkilerini kesmeleri için sürekli bir baskı unsuru oluşturulmalıdır.

İsrail ile kültürel ve sportif tüm temaslar boykot edilmelidir.

ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail karşısında adaletten ve barıştan yana olan tüm ülkelerle, yönetimlerle ve topluluklarla temas artırılmalıdır. (Latin Amerika ülkeleri gibi)

Filistin davasının ümmet için birleştirici bir unsur olduğu unutulmamalı,  Sünni-Şii yakınlaşmasına vesile olduğu bilinerek hareket edilmelidir.

İslam coğrafyasının bu parçalanmışlığının önüne geçebilmek için, Kudüs’ün yeniden özgür bir şehir olabilmesi için, akan kanın durması için, dökülen gözyaşının dinmesi için mutlaka ama mutlaka Türkiye, İran ve Mısır biraya gelmelidir.

İslam Ülkeleri Birliği, İslam Ülkeleri Ekonomi Birliği, İslam Ülkeleri Ortak Para Birimi, İslam Ülkeleri Savunma Birliği, İslam Ülkeleri Bilim ve Teknoloji Birliği, İslam Ülkeleri Kültür ve Sanat Birliği teşkilatları mutlaka kurulmalıdır.

Evet, biz bugün burada yaptığımız bu programla Mescid-i Aksanın kandillerinde yakılmak üzere bir miktar zeytinyağını Kudüs’e göndermiş oluyoruz.

Bugün burada yaptığımız bu programla tüm dünyaya Kudüs’ün sahipsiz olmadığını beyan etmiş oluyoruz.

Bugün burada yaptığımız bu programla tüm dünyaya Gazze halkının sahipsiz olmadığını beyan etmiş oluyoruz.

Bugün burada yaptığımız programla terör örgütü İsrail’e “çok yakında nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceğini” bir kez daha hayırmış oluyoruz.

Evet, terör örgütü İsrail’in Kudüs’ten ve işgal ettiği topraklardan sökülüp atılacağı günler çok yakındır.

Ancak bize düşen daha somut adımlar atmaktır.

Allah yaptığımız çalışmaları hayırlara vesile kılsın.” 

 

İSLAMİANALİZ

Yorumlar