Doğru Haber Gazetesi Yazarı Yavuz:''Suriye’de silahlı çözümde ısrarcı olmak, Siyonist işgalcinin ve küresel şeytani güçlerin ekmeğine yağ sürüyor.''

Hüda Par Genel Sekreteri Mehmet Yavuz, Doğruhaber Gazetesi’nde yayımlanan yazısında, Ortadoğu'nun kaderinin Suriye'ye, Türkiye'nin kaderinin ise Kürt meselesindeki tavrına bağlı olduğunu belirtti. 

Görüntülenme: 1454 Tarih: 01 Nisan 2016 01:03
Doğru Haber Gazetesi Yazarı Yavuz:''Suriye’de silahlı çözümde ısrarcı olmak, Siyonist işgalcinin ve küresel şeytani güçlerin ekmeğine yağ sürüyor.''

Hüda Par Genel Sekreteri Mehmet Yavuz, Doğruhaber Gazetesi’nde yayımlanan yazısında, Ortadoğu'nun kaderinin Suriye'ye, Türkiye'nin kaderinin ise Kürt meselesindeki tavrına bağlı olduğunu belirtti.

“Kürt meselesinin asayiş ve silahlı örgütü silahtan arındırma meselesine indirgenmesi sadece sonuç siyasetidir” diyen Yavuz, kalıcı bir çözüm için Kürt halkının yasaklanan bütün haklarının iade edilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

“Kur'ani bakış açısı ve İslami müktesebat, Müslümanların kendi aralarındaki sorunlarında barış ve sükunet kapılarını sonuna kadar zorlamalarını gerektirir” ifadelerini kullanan Yavuz, Suriye meselesinde silahlı çözümün yıkım, ölüm ve zulüm getirdiğinin ağır bedeller ödenerek anlaşıldığına dikkat çekerek, Krizi çözecek iki anahtar ülke Türkiye ve İran’ın, beş yıldır yürek yangınları yaşayan mazlum ümmeti sevindirecek adımlar atmasını gerektiğini dile getirdi.

Yazının tamamı şu şekilde:

Bir diğer ifade ile Ortadoğu'nun kaderi Suriye'ye, Türkiye'nin kaderi ise Kürt meselesindeki tavrına bağlıdır.

Tarih, heyecan ve hislerle değil, akıl ve nasslarla hareket edenlerin başarısı ile doludur.

Siyaset ve beşeri ilişkilerde duygusallık ve kindarlık, kör taassup ve fanatizmi; akl-ı selim ve soğukkanlılık ise tenasüp ve realizmi netice verir.

Kur'ani bakış açısı ve İslami müktesebat, Müslümanların kendi aralarındaki sorunlarında barış ve sükunet kapılarını sonuna kadar zorlamalarını gerektirir.

Çünkü sulh, en hayırlı olandır.

Tefrika ve çatışma, ruh ve enerjiyi yok eder, kölelik ve zilleti netice verir.

Böylesi bir anlayışın hem dünyevi hem de uhrevi veballeri vardır.

Müslümanların kendi aralarındaki sorunları ne kadar büyük olursa olsun, en ufak bir barış ihtimali belirdiğinde herkesin buna sarılması, bunu daha da ileriye taşıması için çaba göstermesi gerekir.

Böyle yapılmadığı taktirde var olan sorunların üçe, dörde katlanmasında sorumluluk sahibi olunacağı unutulmamalıdır.

Kürt meselesinin asayiş ve silahlı örgütü silahtan arındırma meselesine indirgenmesi sadece sonuç siyasetidir.

Sonuç siyasetinin ise vakit, nakit ve en önemlisi de insan kaybından başka bir işe yaramadığı defalarca tecrübe edilmiştir.

Peki ne yapılmalı?

Bıkmadan tekrar edip söyleyeceğiz:

Bu halkın yasaklanan bütün hakları serbest bırakılmalı, iade edilmelidir.

Bu hakların iadesi ne bir örgütle pazarlık konusu yapılmalı ne de "Hele çatışmalar bir bitsin, bakarız"a kurban edilmelidir.

Sn. Cumhurbaşkanı ya da Sn. Başbakan çıkıp acilen şöyle bir açıklama yapmalıdır:

"Anadili ile eğitim görmek istemesi, Kürt kardeşimin de başka kavme mensup olan kardeşlerimin de en tabii hakkıdır.

Bu hakkı pazarlıksız, şartsız ve önkabulsüz iade edeceğiz, ama bu bir süreç işidir ve teknik altyapıya ihtiyaç var.

Biraz zaman alacak ama olacak inşaallah!

Bu hakkı tanımayı bir lütuf veya ikram olarak da görmüyoruz.

Ayrıca anayasa değişikliği kapsamında bütün vatandaşları Türk sayan vatandaşlık tanımında değişikliğe gidecek ve anayasayı ırkçı nitelemelerden arındıracağız."

Böyle bir açıklama Kürt mahallesinde çok olumlu bir karşılık bulacaktır.

Rahatlamaya ve normalleşmeye vesile olacaktır.

Sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik olduğu için sonuçları da peyderpey ortadan kaldıracaktır.

Artık kimse "Bak, anadilinizde eğitim bile alamıyorsunuz, haydi silahlara..." deyip gençlerimizi kandıramayacak, onları şiddet sarmalının içine çekemeyecek ve en önemlisi de solculuktan İslam düşmanlığını anlayan marjinal Türk solunun köhnemiş devrim fantazilerine kurban edemeyecektir.

Ayrıca Dersim'i bombalamış, Şeyh Said Efendi'yi darağaçlarında sallandırmış, Zilan'ı, Piran'ı tarumar etmiş, kısaca Kürdü yok saymış ve yok etmek istemiş anlayışlara ittifak üzerine ittifak çağrıları yapan mankurtlar da deşifre edilip suçüstü yakalanmış olacaktır.

Suriye meselesinde ise silahlı çözümün yıkım, ölüm ve zulüm getirdiği ağır bedeller ödenerek anlaşıldığından yine duygusallık ve kindarlıktan uzak bir akl-ı selim ve soğukkanlılıkla hareket edilmelidir.

Suriye meselesi artık uluslararası bir hal almıştır.

Savaşın uzaması, kaosun zamana yayılması ve istikrarsızlığın egemen kılınmasının bir akıl ürünü olduğu, meselenin artık Esed'in gidip yerine halkın gerçek temsilcilerinin gelmesi haklı talebinden fersah fersah uzaklaşıldığı kesin olarak ortaya çıkmıştır.

O halde hala silahlı çözümlerde ısrarcı olmanın silah tüccarlarının, siyonist işgalcinin ve harita değişikliği peşindeki küresel şeytani güçlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacağı artık görülmelidir.

Krizi çözecek iki anahtar ülke Türkiye ve İran, beş yıldır yürek yangınları yaşayan mazlum ümmeti sevindirecek adımlar atmalıdır.

Hiçbir kırmızı çizgiye, devlet çıkarına, stratejik küresel ortaklıklara, bölgesel rekabetlere vs. takılmadan sulh ve selamet iklimine doğru koşmalıdırlar.

Evet, heyecan ve hislerden uzak; bilgi, akıl ve nassların rehberliğinde...

Bu iki meseledeki mutedil yaklaşımlar hem Ortadoğu denilen İslam coğrafyasının hem de Türkiye'nin geleceğini ve kaderini müspet yönde belirleyecektir inşaallah.

O zaman bırakın ONLAR, bütün avaneleriyle tuzaklarını kursun...

"Hayrü'l Makirin" olan Allah, onların bütün tuzaklarını başlarına geçirecektir inşaallah.

 

İSLAMİANALİZ

Yorumlar