Mahir Hammud’un 27 Mayıs tarihli hutbesi şu şekilde:
Geçen hafta insan nefsinin dara düştüğünde nasıl değiştiğinden ve aydınlığa çıkınca eski haline döndüğünden söz etmiştik. Aynı durum savaş esnasında müminlerin yanında olduklarını iddia eden ancak savaşın sonucu belli oluncaya dek tarafını net bir şekilde belli etmeyen münafıklar için de geçerli…
Bu durumun Kur’an-ı Kerim’de şu ayetlerle anlatıldığına şahit oluyoruz: “Şüphesiz içinizden bir kısmı vardır ki, pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse “Allah bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım” der.” (Nisa: 72)
“Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer Allah tarafından size bir zafer nasip olursa “Biz sizinle beraber değil miydik?” derler. Şayet kafirlerin zaferden bir payı olursa da (onlara) “Size üstünlük sağlayarak sizi Müslümanlardan korumadık mı?” derler. Allah kıyamet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, müminlerin aleyhine kafirlere hiçbir yol vermeyecektir.” (Nisa: 141)
“O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: “Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım.” Onlara “Arkanıza dönün de nur arayın!” denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında azap vardır. Münafıklar onlara “Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. (Müminler) derler ki: “Evet, ama siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz. Gözlediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah’ın emri gelip çattı.” (Hadid: 13-14)
Bu sahne tüm savaşlardan sonra görülen sahne değil mi? İsrail 1982 yılında Lübnan’ı işgal ettiğinde, 1985 yılında geri çekildiğinde ve genel olarak son 40 yıl içerisinde yaşananlarda görülen tablo buydu.
17 Mayıs 1983 ve 25 Mayıs 2000 arasında 17 yıl var. Bu süre zarfında direniş Lübnan’ı İsrail’in elinden kurtarmış ve özgürlüğe taşımıştır. Hepsinden de önemli olan, genel olarak herkes, farklı yaklaşımlara sahip de olsalar siyasilerin de büyük çoğunluğu o dönemde İsrail ve Lübnan arasında imzalanan anlaşmayı olumlu bir gelişme olarak yorumlamışlardı. İsrail ve Lübnan arasında Amerika’nın gözetiminde müzakereler yapılmış ve müzakereler sonucunda bir anlaşma imzalanmıştı. Çoğunluk 17 Mayıs anlaşmasına karşı gelmenin uluslararası toplumun kararına karşı gelme anlamı taşıdığını söylüyordu. Araplar bunun olabilecek en iyi sonuç olduğunu ifade ediyorlardı. İçlerinden bazıları bu anlaşmayı öven makaleler kaleme aldılar. Ancak direnişin vurduğu darbeler ve özellikle de siyasi direniş sayesinde bu anlaşmanın düşürülmesi sağlandı. O anlaşma imzalanırken meşhur Bi’ru’l Abd Camii’ndeki yapılan oturma eylemi o dönemde bu anlaşmaya karşı ortaya koyulan yegane siyasi duruştu.
Bu korkunç anlaşma beklentilerin ve tavsiyelerin aksine yalnızca 9 ay geçerliliğini kordu. 6 Şubat 1984 günü anlaşmanın geçerliliğini yitirdiği açıklandı. İşin hem acı hem de gülünç yanı bu anlaşmayı savunanlar ve öve öve bitiremeyenler anlaşmanın zaten “ölü doğduğunu”, uzun süreli devam etmesinin imkansız olduğunu söylemeye başladılar. 17 Mayıs’ta yapılan bu anlaşmanın feshedilmesi Lübnan’ı özgürlüğe götüren tarihi adımlardan biriydi. Bu dönemde işgal güçlerine çalışan ajanlar herhangi bir intikam operasyonuna kalkışmadılar. Uluslararası toplum Hıristiyan köylerinde katliamlar olacağını söylemeye başladı. Anlaşmanın feshedilmesi direniş için büyük önem ve değer taşıyordu. Nitekim bu zaferin hemen ardından siyasi hayata katılmanın direnişin temel ilkelerinden biri olduğunu ifade etmek üzere “Direnişe Vefa Bloğu” kuruldu.
Bugün aradan geçen 16 yılın ardından direnişin daha güçlü ve hedefi olan “Filistin’in özgürlüğü” yolunda daha net ve kararlılıkla yürüdüğünü görüyoruz. Bir kez daha ifade etmeliyiz ki, bugün çevremizde özellikle de Suriye’de olup bitenlerin asıl sebebi mezhepçilik fitnesini yayma, kaos çıkarma ve direniş için büyük bir dayanak olan Suriye rejimini devirme çabası üzerinden direnişi abluka altına almaktır.
Söylediklerimiz siyasi bir analiz ya da şahsi bir görüş değil, bunların hepsi gerçek… Ancak ne yazık ki büyük çoğunluk siyasi aidiyetleri, çıkarları ya da komplonun bir parçaları olmaları sebebiyle bu gerçeği inkar ediyorlar.
Kudüs yolundaki şanlı yürüyüş, Lübnan ve Filistin’deki direniş sonuna kadar devam edecektir. Müddesir Suresi 31. Ayette ifade edildiği gibi “Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir.” Bu yüzden bizler asla olayların yalnızca olumsuz yanlarını görerek ümitsizliğe kapılmayacağız. Bu ümmetin maruz kaldığı fitneler sonucunda gizlenen gücünün varlığını bilerek olumlu yönleri görmekten vazgeçmeyeceğiz.
İSLAMİ ANALİZ