Mavi Marmara katılımcısı ve Eğitim İlke Sen Genel Sekreteri Doğan Özlük, İsrail - Türkiye anlaşması ile ilgili, kişisel facebook hesabı üzerinden bir yazı yayımladı.
İşte Özlük'ün söz konusu yazısı:
Ben meseleyi şöyle okuyorum:
1- İsrail Türkiye'den suçunu kabul ederek gerçek anlamda ve hukuki bir özür dilemedi.
2- Her iki ülkenin özür metni olarak paylaştıkları metinde İsrail, operasyonda hukuki olarak haklı olduğunu, sadece müdahalede orantısız güç kullanıldığını ve bundan dolayı özür dilediğini belirtiyor.
3- Ortada hukuki geçerliliği ve bağlayıcılığı olan bir tazminatın (ceza tazminatı) kabulü söz konusu da değil.
4- İsrail sadece orantısız güçten kaynaklı ölümlere karşılık bir bağışta bulunacak.
Üstelik İsrail, bu bağışı (dikkat edin tazminat veya ceza değil) İsrail devleti olarak vermiyor. Uluslararası hukukta sorumlu olmamak için resmi devlet kurumu olmayan bir vakıf üzerinden şehit ailelerine bağış/lütuf olarak ödenecek. Üstelik uluslararası emsallerinin yüzde onu bile değil bu miktar.
5- Hepsinden önemlisi İsrail'in vereceği bu bağışa karşılık, olayla ilgili İsrailli yetkililer aleyhinde açılan bütün davalar düşürülecek.
6- Ortada gerçek ve hukuki bir özrün ve tazminatın olmadığını söyledim.
Ama öyle olmasa bile şunu ekleyeyim:
Medyada söylenenin aksine İsrail ilk defa özür dilemiyor ve ilk defa tazminat ödemiyor.
2011 yılında İsrail Mısır'dan hem özür diledi hem resmi olarak ceza tazminatı ödedi hem ceza davaları da düşürülmedi. Bu sadece bir örnek.
7- Ablukanın kaldırılması şartından vazgeçildi, ambargo şartından bile vaz geçildi.
Sadece ambargonun hafifletilmesi kabul edildi, zaten anlaşmadan önce de İsrail'in izni, kontrolü ve onayıyla Gazze’ye girebilen ürün sayısı ve çeşidi artacak o kadar.
8- Ama buna karşılık hukuki olmayan abluka ve ambargo Türkiye tarafından resmi olarak tanınmış oldu.
Bu da Fethullah Gülen'in "Otoriteden izin alınmalıydı" noktasına gelindiğini gösteriyor.
Nitekim Mavi Marmara yola çıktığında Aştod Limanına uğramayı kabul etseydi, İsrail'in kontrolü ve onayından sonra Gazze’ye gidebilecekti.
9- Türkiye tarihinde İsrail ile ilişkiler ilk defa bozulmuyor.
Daha önce birçok defa bozuldu. En son 1980'de İsrail’in Kudüs’ü ebedi başkent ilan etmesi üzerine, dönemin darbeci yönetimi İsrail ile ilişkilerini adeta sıfırladı ve 90'lara kadar durum böyle devam etti.
Üstelik o zaman haksız, hukuksuz ve zalimce katledilen 10 Türkiyeli insan söz konusu da değildi.
10- Mavi Marmara katliamının ardından İsrail, İHH ve Mavi Marmara katılımcıları gibi birçok kuruluşu ve kişiyi terörist listesine aldı ve bu anlaşmada bu durum ya gündeme gelmedi ya bundan geri adım atmadı.
11- Anlaşma görüşmelerine şehit ailelerine ve organizatör kurumlara masada yer verilmedi, onlara yeterince söz hakkı tanınmadı ve talepleri karşılanmadı.
Ama kuruluş amaçları ve varlık sebebi siyonist rejimin çıkarlarını korumak olan ADL ve AİPAC gibi siyonist lobilerle görüşüldü ve bunların arabulucuğu kabul edildi.
13- Bu anlaşma sürecinde ve sonrasında İsrail'in talebi ve baskısı sonucu Türkiye'de Hamas’ın hareket ve faaliyet alanının daraltıldığı/daraltılacağı, hatta bazı yetkililerin zorunlu istekli olarak ülkeyi terketmek durumunda kaldığı/kalacağı anlaşılmaktadır.
14- Bu anlaşma sürecinde İsrail'le doğalgaz ticaretinin konuşulduğu her iki ülkenin açıklamalarında anlaşılıyor.
Bu konuda da Filistin halkının hakkı olan doğalgaz Türkiye eliyle pazarlanacak ve İsrail gaspetttiği bu gazla büyük bir ekonomik kazanç sağlayacak.
15- Bu durumda bunca doğrudan ve dolaylı kayba ve tavize karşılık, bir nebze de olsa Gazze’de elektrik, su ve barınma gibi meselelerde olabilecek en ufak bir iyileşmeyi kim istemez.
Fakat Gazze ve Filistin'in özgürlüğü ile İsrail’in işgali meselesi bundan ibaret değil. Temelde bir bağımsızlık, özgürlük ve işgale karşı direniş meselesidir bu mesele.
16- Bütün bunlardan sonra bu anlaşmanın zorunlu, konjonktürel bir taviz, bir geri adım değil de;
bir zafer, bir diz çöktürme, bir başarı olarak sunulması çok ayıp oluyor bence.
İSLAMİANALİZ