Dr. Amir Dabiri Mehr
Press TV
Temel kaygısı Filistin meselesi olan Uluslararası Kudüs Günü – İran İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu Ayetullah Ruhullah Humeyni'nin ilan ettiği, Müslümanların kutsal oruç ayı Ramazan'ın son Cuması – geride bıraktığımız on yıllarda Müslüman dünyada nasıl bir rol oynadı?
Bu gün sadece sembolik mi oldu yoksa Müslüman ülkelerde Filistin ve İslam dünyasındaki gelişmelere yanıt niteliğinde hareketler sonucunu getirdi mi? Bu gün, Filistin'deki İslami direnişin temel ekseni olarak Filistin intifadasının doğmasında ve İslami direnişin diğer başarılarında bir rol oynadı mı? Ve nihayet, bu günde yerküre çapında Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen kitle gösterilerinde hangi somut ve pratik mesajlar taşındı?
Bu sorulara yanıt vermek için, yaklaşık 37 yıl öncesine geri dönmeliyiz. İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu İmam Humeyni, tarihi bir beyanında, Ramazan ayının son Cuma gününü Uluslararası Kudüs günü ilan etti ve Filistinli Müslümanların meşru haklarına destek için birleşik bir uluslararası cephe çağrısı yaptı.
Bugünü aynı zamanda zalimlere karşı mazlumların günü, münafıkları inananlardan ayıran gün, ezilen ulusların kendilerini ezenlere karşı ve ulusların çürümenin kökenine başkaldırdığı gün, İslam'ın canlanması ve Müslüman ülkelerde İslami kuralların hayata geçirilmesi günü, İslami hükümet günü, Müslümanların tecritten çıktığı gün, en büyük güçle yabancılara karşı ayaklanma günü, doğru ve yanlışın birbirinden ayırt edildiği gün olarak tanımladı.
İmam Humeyni'nin kullandığı bu terimler, İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu bu günü Filistinli Müslümanların meşru haklarını desteklemek için Müslümanlar arasında uluslararası birlik günü olarak ilan etse de, Uluslararası Kudüs Günü'nün aslında zayıfın ezilmesine dayanan hükümetlere, politikalara, konumlanışlara ve tutumlara karşı dünya çapında oluşacak bir hareketin ve uluslararası bir direnişin başlangıcı olduğunu göstermektedir.
Modern literatürde “uluslararası ilişkilerde gerçekçilik” kisvesi altında sunulan yaklaşım, daha güçlü olanı haklı kabul eder ve hak için doğal bir temel düşünmez.
İmam Humeyni Uluslararası Kudüs Günü'nü ilan ederek bu tutuma karşı dünya çapında direniş ve başkaldırı tesis etmiştir ve 37 yıldır Kudüs Günü'nün ayakta kalmasının temeli bu hak arayışıdır.
Doğrusu, Ortadoğu'da ve İslam dünyasında geride kalan on yıllarda İslami direnişi şekillendiren, böyle bir ideolojinin çıktılarıdır. Burada, Uluslararası Kudüs günü dolayısıyla İslami direnişin yükselişinin bazı çıktılarına göz atacağız:
1- 2000 yılında, 20 yıllık İsrail işgalinden sonra Lübnan Hizbullah hareketinin Güney Lübnan'ı özgürleştirme zaferi
2- 2006 yılında Hizbullah'ın İsrail'e karşı 33 gün savaşındaki zaferi
3- 2008 yılında İsrail'in Gazze Şeridi'nde İslami direniş güçlerine karşı yürüttüğü 22 gün savaşındaki yenilgisi
4- 2012 yılında İsrail'in Gazze'ye karşı yürüttüğü 8 günlük askeri kampanyadaki yenilgisi
5- 2006 yılında Hamas'ın Filistin genel seçimlerindeki zaferi
6- Bir İslami Uyanış (Arap Baharı) dalgasına yol açacak şekilde son yıllarda Tunus, Mısır, Bahreyn ve Libya'da zalim kukla yöneticilere karşı İslami hareketlerin ortaya çıkışı.
7- 1987'de bazı Filistinlilerin öldürülmesinden sonra ve 2000 yılında İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un El Aksa Camii'ni ziyaret etmesinden sonra Filistin intifadalarının başlaması
8- Filistinlilerin terk edilemez haklarının görmezden gelinmesi ve arkasından oluşan kamu duyarlılığı nedeniyle 1991 Madrid görüşmelerinin, 1993 Oslo Anlaşması'nın, 2000 Camp David Anlaşmalarının, 2002'deki Barış için Yol Haritası'nın ve 2007'deki Annapolis zirvesinin başarısız olması.
Bu nedenle Uluslararası Kudüs Günü'nün bölgesel ve uluslararası gelişmeler üzerindeki etkileri iki düzeyde incelenebilir:
1. Filistin etkisi
Filistin'in 1917'den - Balfour Deklarasyonu'nun yayınlandığı ve İngiltere'nin Yahudiler için bir yuva kurulmasına resmen ağırlığını koyduğu tarihten – bugüne uzanan öyküsü, dünyanın farklı yerlerinden toplanan bir ırkı yerleştirmek için Filistinlileri meşru yuvalarından çıkaran çirkin ve zalim bir entrika olmuştur.
Geçen yüzyılda bazı Yahudiler önce İngiliz arkasından da Amerikan tasarısı altında, Filistinlilerin yurduna yerleşmek için uluslararası anlaşmalardan savaşa kadar mümkün olan bütün araçlarla girişimlerde bulundu.
Filistin'de 1948'den sonra gelişmelerin seyri, işgalcilerin toprak payının arttığını gösterirken, toprağın gerek sahiplerine (Filistinlilere) yüzde 15'ten daha az bir oranda, daralmış bir pay bırakılıyordu.
Bu rakamlar ezilen bir ulusa karşı sınırsız bir baskıyı açıkça göstermiyor mu? Filistin'deki korkunç insan hakları ihlallerine karşı sessizlik devam ederse bu durum ciddi bir öncelik sorunu yaratmaz mı? Filistinlilerin haklarının ihlali o denli açık ve acımasız ki, haris Siyonistlere karşı bir dizi Yahudi hareketi bile oluştu ve bu hareketler kamuoyundan, Siyonist liderler ile Yahudileri birbirinden ayırmalarını istiyor.
Bu gerçekliği anlayan İmam Humeyni, özgürlük ve insan haklarına en büyük katkıyı yapan Uluslararası Kudüs Günü'nü ilan etti. İsrail lobileriyle bağlantılı politikacıların bütün gizli tasarımlarını bozan, haklıdan ve adaletten yana olan bu duruş, birçok bağımsız entelektüeli, yazarı, sanatçıyı ve politikacıyı, gururla Filistin'i desteklemeye ve milyonlarca Filistinli mültecinin ana yurtlarına geri dönerek, ülkelerinde halkoyuna dayalı demokratik bir hükümetin kurulması için referandum düzenlemeleri için çağrı yapmaya teşvik etti.
2. İslam dünyası ve Ortadoğu üzerinde etki
İmam Humeyni'nin Kudüs ve Filistin'le ilgili görüşleri, saldırganlık eylemlerine meşruluk kazandırmak üzere, baskı ve gözdağı yoluyla çıkarlarını korumaya çalışan, İsrail liderliğindeki devasa bir küresel akımı ifşa ediyor.
İkinci Dünya Savaşı'nda Alman Nazilerin 50 milyon kişinin hayatını alan yayılmacı politikaları, 20. yüzyılın başındaki bu tür akıl dışı politikaların açık bir örneğini teşkil eder; 20. yüzyıl sonunda ise bunun en göze çarpan örneği, Filistinlilerin durumudur.
On yıllardır Ortadoğu'da demokratik hükümetlerin oluşmasının engellenmesi, sonuncusu Mısır'da olmak üzere askeri darbelerin desteklenmesi, radikal yöneticilerin ve yönetici ailelerin desteklenmesi, özgürlük hareketlerine karşı gelinmesi, bağımsız ve adanmış yazarlara ve aydınlara destek vermenin reddedilmesi ve gelişmekte olan bağımsız ülkelere karşı acımasız gıda ve tıbbi malzeme yaptırımlarının dayatılması, Batı'nın on yıllardır benimsediği en belirgin politikalardır.
Uluslararası Kudüs Günü, bu politikaları protesto etmek ve onların yerine, yabancı devletlerin değil, Ortadoğu halklarının ve İslam dünyasının çıkarları ve talepleri temelinde adil, özgür ve ilerlemeci ilişkiler tesis etmek için bir fırsattır.
Her yıl düzenlenen bu etkinlik, bu insani, İslami ve etik davaların zaman içinde unutulmasını engellemektedir. İlan edilmesinden otuz beş yıl sonra Uluslararası Kudüs Günü küresel bir olaya dönüşmüştür ve zulme, saldırganlığa ve ihlallere karşı bir çığlık yükseltmek ve ezilenlere destek sesi vermek için küresel bir fırsat sunmaktadır.
Dr. Amir Dabiri Mehr, kitle iletişimi ve politikası alanlarında on yılı aşkın deneyimi olan İranlı bir siyasi yorumcudur. Dabiri Mehr siyaset bilimi alanında doktora derecesine sahiptir.
www. medyasafak.net