Mücahit Gültekin Ak Parti'nin Niçin Ramazan'da İsrail’le Anlaşma Yaptığını Yazdı

İslamî Analiz yazarlarından uzman psikolog Yrd. Doç. Dr. Mücahit Gültekin, Ak Parti’nin İsrail’le anlaşma yaparken İslamî kamuoyunu neden hesaba katmadığını sorguladığı yazısında, “Bizim için aslolanın yol olduğunu, sağlık olduğunu, maaş olduğunu, köprü olduğunu, tünel olduğunu, diploma olduğunu, gösteriş olduğunu velhasıl keyfimiz olduğunu; gerisinin bir hikayeden ibaret olduğunu çok ama çok iyi biliyor” tespitinde bulundu. 

Görüntülenme: 2613 Tarih: 02 Temmuz 2016 11:15
Mücahit Gültekin  Ak Parti'nin  Niçin Ramazan'da İsrail’le Anlaşma Yaptığını Yazdı

Bizim için aslolanın yol olduğunu, sağlık olduğunu, maaş olduğunu, köprü olduğunu, tünel olduğunu, diploma olduğunu, gösteriş olduğunu velhasıl keyfimiz olduğunu; gerisinin bir hikayeden ibaret olduğunu çok ama çok iyi biliyor.

Çünkü, artık, bizim mahalleyi ikna etmeye bile gerek olmadığını biliyor.

Hangi icraatı yaparsa yapsın, faziletlerini anlatmak için hazır kıta bekleyen yazarları olduğunu biliyor.

Koca koca profesörlerin bir MKYK üyeliği için, bir adaylık için nasıl amigolaştığını biliyor.

Bizim mahallenin hiç bir ilkesinin kalmadığını; paraya, makama, kâra tahvil edilebilecek hiç bir teklife "hayır" demeyeceğini düşünüyor.

Bir bakan gördüğünde, bir vekil gördüğünde ellerini ovuşturarak taleplerini sıralayan bir kitleye hitap ettiğini biliyor.

AK Parti, seçmeninin ne istediğini çok iyi görüyor.

Çevresinde pek çok yalaka olduğunu biliyor.

Mal için, makam için, koltuk için, kendi cemaatine üç kuruşluk menfaat devşirebilmek için insanların nasıl iki büklüm olduklarını görüyor. STK'ların/cemaatlerin onur ve izzet peşinde olmayan, alışverişe odaklı tüccar/şirket mantığıyla yönetilmeye başlandığını biliyor.

Rahatları azıcık bozulsa ne "reis" tanıyacaklarını ne de "hoca" tanıyacaklarını çok iyi biliyor.

"Çünkü", diyor, "Bunlar Menderesi nasıl terkettilerse, Erbakan Hoca'yı iki günde nasıl yalnız bırakıp AB'ci oluverdilerse, bizi de öylece bırakırlar."

Bizim risk ve tehlike gördüğümüz her yerde en temel şiarlarımızdan nasıl vazgeçebildiğimizi ve bundan hiç bir rahatsızlık duymadığımızı, duymayacağımızı bizatihi biliyor.

***

AK Parti bizi kandırmanın çocuk oyuncağı olduğunu biliyor.

Okumayan, araştırmayan, soru sormayan, sorgulamayan ve sadece ama sadece deliler gibi alkışlayan bir kitleye hitap ettiğini görüyor.

Bugüne kadar hiç bir tutarsızlığına, hiç bir çelişkisine itiraz etmeyen; sadık ama bir o kadar da gözü dışarıda, yeni tekliflere açık bir kitleyle birlikte olduğunu biliyor.

Bizim faizle, zinayla, kumarla, yalanla-dolanla yaşayıp, yine de "Dünya bizi bekliyor; Suriye bizi bekliyor, Mogadişu bizi bekliyor!"  denildiğinde nasıl da cûşa geldiğimizi görüyor.

Çırılçıplak kadın fotoğrafları arasında Reisçilik yapan gazeteleri okuduğumuzu, yazarlarımızın bu gazetelerde "Suriye Cihadı"nda Türkiye'nin ne kadar "namuslu" bir politika izlediğini yazdığını biliyor. Bizim bundan sıkıntı duymadığımızı, her şeyi ama her şeyi tevil edebilecek kadar kurnaz ve rahatına düşkün olduğumuzu biliyor.

Bizim en temel özelliğimizin, tutarsızlığımızı pişkinlikle savuşturabilmek olduğunu biliyor.

Eğer öyle olmasaydı, AK Parti mübarek Ramazan günü böyle bir anlaşma yapamazdı. Eğer öyle olmasaydı kimi gazeteler bu anlaşmayı "Gazze Nefes Alacak" manşetiyle sunamazdı.

***

Bu manşette ifadesini bulan perspektifin bizi nasıl embesil yerine koyduğunu farkedebiliyor muyuz?

İşte biz buyuz.

Bizler, dünyanın en iğrenç işinin bir maharet gibi sunulabildiği bir kitleyiz.

Hiç bir kıymetimiz yok; bizler manipüle edilirken bile yetişkin muamelesi görmüyoruz. İlkokul 3. sınıf düzeyindeki argümanlarla kandırılabiliyoruz.

Eğer bizim, kendilerine itiraz edebilecek, gerçekçi ve sahih sorular yöneltebilecek erdeme sahip olduğumuzu düşünselerdi, bu işi yapmaya cesaret edemeyecekler, etseler de boncuk boncuk terleyeceklerdi. Hele hele yukarıdaki gibi bir manşet atmak hiç kimsenin aklına gelmeyecekti...

Acaba AK parti bu anlaşma sürecinde kendi seçmenin tepkisini bir kere olsun düşünmüş müdür?

Hayır. Hiç zannetmiyorum.

Çünkü bizim dünyadan vazgeçmek gibi bir erdeme sahip olmadığımızı adı gibi biliyor.

Bizim büyük iddialarda bulunmayı sevdiğimizi, ama hiç bir iddiamız için en küçük bir bedel ödemeye razı olmayacağımızı çok iyi biliyor.

Tutarsızlıklarımızın, bizi rahatsız etmediğini biliyor.

Yalanın, iftiranın, riyanın bizi rahatsız etmediğini biliyor.

Güçlünün karşısında nasıl mayıştığımızı, yere düşene ise tekme vurmaya hazır olduğumuzu görüyor.

Bizden zerre kadar çekinmiyor.

Bizim "Eğer eğrilirsen seni kılıcımızla doğrulturuz ya Ömer" kıssasını anlatmayı pek sevdiğimizi, ama bunu tarihimizde bir kere olsun yapmadığımızı, yapamayacağımızı görüyor.

Bizim "dik durma" retoriğine bayıldığımızı, ama dik durmanın gerektirdiği hiç bir bedeli ödemeyeceğimizi çok iyi biliyor. Hatta bizim mahallenin "dik durmanın" ne demek olduğunu bilmediğini de biliyor.

 

Bizim için aslolanın yol olduğunu, sağlık olduğunu, maaş olduğunu, köprü olduğunu, tünel olduğunu, diploma olduğunu, gösteriş olduğunu velhasıl keyfimiz olduğunu; gerisinin bir hikayeden ibaret olduğunu çok ama çok iyi biliyor.

İSLAMİANALİZ

Yorumlar