Milli Gazete yazarı Yusuf Kandemir, dün yayımlanan yazısında hükümetin Mavi Marmara davasındaki duruşunu ele aldı.
İşte Kandemir'in o yazısı:
İşte Kandemir'in o yazısı:
İSRAİL’LE ÖRTÜNEN ÇIPLAK KALIR
“31 Mayıs 2010 tarihinde, İsrail tarafından Gazze’ye özgürlük filosuna yapılan saldırı sırasında Mavi Marmara gemisinde bulunan gönüllülerin açmış olduğu davada, İsrailli sorumlulara tutuklama kararı çıktı.
Aralarında avukatların da olduğu Mavi Marmara gönüllüleri tarafından açılan dava, İsrail’in siyasi baskıları sebebiyle tıkanmak istenmiş, ancak dosya en sonunda ülkedeki en üst hukuki makam olan Yüksek Mahkemeye götürülmüştü.
Yüksek mahkemede görülen davanın sonucunda ise; baskın sırasında da aynı görevde bulunan İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, dönemin Savunma Bakanı Ehud Barak, dönemin Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, dönemin Başbakan Yardımcıları Moshe Ya’alon, Benny Begin ve Eli Yishai ile dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Marom olmak üzere, toplam 7 kişi hakkında tutuklama kararı verildi.
Yüksek Mahkemenin kararının ardından böylece sanıklar, İnsanlığa Karşı İşlenmiş suçlardan dolayı suçlu bulundu.”
Mavi Marmara davasının karar duruşmasıyla ilgili bu bilgilerin, Millî Gazete okurlarını hem çok sevindirdiğinin, hem de çok şaşırttığının farkındayım. Çünkü Millî Gazete okurlarının, 6 yıldır Türk medyasında böyle bir haber metni okumak için ne kadar sabırsızlandıklarını gayet iyi biliyorum.
Bana güvenebilirsiniz, size yanlış bilgiler vermiyorum, burada hayali cümleler de kurmuyorum.
Fakat söz konusu mahkeme kararı sebebiyle, siyonist işgalcilerle dostluklarının bozulacağı endişesine kapılan iktidar muhiplerine de, korkmalarına gerek olmadığını söylemeliyim. Çünkü bu adil kararı veren mahkemeden bahsederken, maalesef herhangi bir Türk mahkemesinden değil, İspanya Yüksek Mahkemesinden bahsediyorum.
Yani endişeye mahal yok (!)
Çünkü görünen o ki, Siyonist vahşiler hakkında bu saatten sonra ülkemizde İspanyol mahkemesi gibi cesur kararlar verebilecek bir mahkeme yok.
Eğer varsa bile, maalesef o mahkemenin cezai hiçbir yaptırımı olmayacak.
***
İspanya Yüksek Mahkemesi bu kararı geçen yıl verdi. Kırmızı bülten kararları da sümenaltı edilmek yerine hükümet tarafından derhal İnterpol’e gönderildi.
Üstelik İspanya bu konuda yalnız da değildi. Saldırı sırasında Mavi Marmara’da bulunan Güney Afrikalı gazeteci Gadija Davids tarafından ülkesinde açılan davada da, yine benzer bir karar verildi.
Güney Afrika mahkemesi de tıpkı İspanya Yüksek Mahkemesi gibi, siyonist rejimin Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi ve dört işgal komutanını suçlu bularak haklarında tutuklama kararı verdi. Yine Güney Afrika hükümeti de, tıpkı İspanya hükümeti gibi kararları hiç bekletmeden İnterpol’e yolladı.
Yani yeterli değil ama, bu kararlar başta Netanyahu olmak üzere, suçlu bulunan siyonist vahşilerin İspanya’ya ya da Güney Afrika’ya adım attıkları anda zindanı boylayacakları anlamına geliyordu.
Halbuki Mavi Marmara katliamında hayatını kaybedenlerin hiçbiri, bu iki ülkenin vatandaşı değildi. Ayrıca söz konusu yargı kararlarının arkasında dirayetle duran İspanyol ya da Güney Afrika hükümetleri, seçmenlerinden İslam ümmetinin lideri oldukları şeklinde pozlar takınarak oy istememişlerdi.
Sonra seçim propagandalarında, “bize oy verin ki siyonist katillere hesap soralım” da dememişlerdi…
Hatta hepsini boş verin…
Biliyorsunuz ne İspanyol, ne de Güney Afrika’lı yöneticilerin hiçbiri, aslında Müslüman bile değillerdi.
Fakat bütün bunlara rağmen, bu iki ülkenin yöneticileri siyonist katiller hakkındaki yargı kararlarının arkasında durmuş… Dava açan vatandaşlarının haklarını korumuş…
Böylece devlet olmanın da asgari gereklerini yerine getirmişlerdi.
***
Gel gelelim maalesef ülkemizin yöneticileri, siyonist katillerin karşısında en azından İspanyollar ya da Güney Afrika’lı idareciler kadar bile olamadılar.
Oysa Mavi Marmara katliamında canından can giden millet bizdik.
Dahası, tarihsel kimliğimiz dolayısıyla Filistin davasını da, Mescid-i Aksâ’nın savunmasını da, Gazze direnişini de en çok himaye etmesi gereken millet bizdik.
Bırakın siyonistlerin gasp ettiği doğalgazı dünyaya pazarlamayı, uluslar arası arenada o gazın Filistin halkına ait olduğunu en çok seslendirmesi gereken millet bizdik.
Fakat ne yazık ki dirayetsiz ve basiretsiz iktidar kadroları sayesinde, ülke tarihinin en kirli anlaşmalarından birine şahit olmak zorunda kaldık.
İktidardaki beylerin Mavi Marmara katliamının ardından söylediklerine göre, sözüm ona Doğu Akdeniz’de seyrü sefer garantisi Türkiye’nin uhdesinde olacaktı…
Sözüm ona Gazze’ye yıllardır uygulanan abluka kaldırılmadan, siyonist rejimle asla ama asla temas kurulmayacaktı… Fakat verilen bu sözler çabucak unutuldu.
Anlaşma sayesinde şimdi o abluka fiilen tanınarak meşrulaştırıldı.
Üstelik bütün bu kirli adımlar da yine âlâyü vâlâ ile, yine zafer kazanmış kumandan edalarıyla milletimize pazarlanmaya çalışıldı.
Başta Milli Görüşçüler olmak üzere, anlaşmaya karşı çıkan kim varsa yine hain ilan edildi.
BU MİLLET SİZE BUNUN HESABINI SORAR
SEÇİM meydanlarında beylik sloganlar atıp, seçimden sonra İsrail otoritesine boyun eğenler…
Bu zilletin hesabını mutlaka verecekler.
Gazze direnişini ve Filistin davasını oya tahvil edip, sonra da direnişin kolunu kanadını kıranlar…
Bu gafletin hesabını mutlaka verecekler.
Son yıllardaki bütün siyasi kariyerini “Davos Fatihi” ya da “Dünya Lideri” gibi süslü ünvanların üzerine inşa edip…
Hikayenin sonunda Şimon Perez’in bile takdirini kazananlar…
O takdirlerin lekesini bir ömür boyu üzerlerinde taşıyacaklar.
Mavi Marmara seferini altı yıldır sonuna kadar istismar edip, sonra da aynı Mavi Marmara’ya kin kusanlar…
Bu ihanetin bedelini mutlaka ödeyecekler.
Hiç şüpheniz olmasın.