Hanzala Vuruldu Fakat Ölmedi

Hanzala basit bir reddiye değildi. Naci el Ali’nin kalemi esaslı bir dava savunusuna dönüşmüştü. Hanzala hiç konuşmadan, sessizliği ile kitleleri uyandırıyordu. 

Görüntülenme: 1620 Tarih: 29 Ağustos 2016 01:15
Hanzala Vuruldu Fakat Ölmedi

Naci el Ali. 1937’de Filistin’de doğdu, melun İsrail’in kurulduğunun ilân edilmesine birkaç yıl kala… Artık İsrail’in kuruluşuna yönelik tüm çabalar ve Filistinlilere yapılan zulümler had safhaya varmış, emperyal güçler çizecekleri haritaya üç aşağı beş yukarı karar vermişken… Nitekim o bebeklikten çıkıp küçük bir çocuk iken İsrail kuruldu ve işgal resmileşti. Naci el Ali isimli Filistinli çocuk da ailesiyle birlikte, daha nice aile gibi, kendi topraklarından göç etmeye mecbur kaldı. İstikamet Lübnan’dı, devasa mülteci kamplarında bir yaşama doğru… Fakirliğe, zorluk dolu bir çocukluğa doğru…

Naci el Ali ve onun gibi nice Filistinli işgalden kaçtıkça işgal onlara geliyordu. Lübnan’da mülteci kamplarına yerleşmek yetmedi. İsrail zulmü Lübnan’ın içlerine kadar sokuldu, Sabra ve Şatilla kamplarında kalanlar da katliama maruz kaldı. Küçük yaşta ülkesinden kaçan Ali, kaçtığı kamplarda zulme tanık olmaktan kaçamamıştı yani. Gördüklerinin onun ruhuna ve hayatına tesiri kaçınılmazdı. Filistin onun sadece yarası değil, davası da olacaktı, olmalıydı.

Mazlum halkının sesini cesur ve basit ama derinlikli çizgileriyle dile getirdi

Kendisi gibi “Filistin”i dava edinmiş nicesinin mücadelesini örgütlediği birkaç kulvar vardı o dönem. Takvim 60’lara gelmişti, Ali ve zulümle büyümüş onca genç 20’lerine varmıştı. Hani zulümlere en çok öfke duyulan yıllar belki de… O da öfkesiyle o kulvarlardan birine saptı, Arap milliyetçiliği etrafında şekillenen harekete dahil oldu. Nitekim o dönem için önemli bir çizgiydi bu politik çizgi. (Naci el Ali’nin bu çizgide şekillenen düşüncesini anlamak için onun el Zalama karakterine göz atmak faydalı olacaktır. El Zalama’nın farklı karikatürlerde birçok kimlikten, inançtan, ideolojiden, gruptan bir karaktere bürünüp hep tek bir ortak nokta taşıması, Ali’nin mücadelesinde kendine çizdiği çerçeve açısından simgesel bir değer taşımaktadır. )

Ali’nin geleceğe damga vuracak sanatçı yanı da zorlu gençlik yıllarında su yüzüne çıkıyordu. Filistin halkının yaşadığı acıları resmetmeye yönelen ve yaşadığı kampın duvarlarına gördüklerini çizen genç Ali, engellere rağmen eğitimini sürdürüp Lübnan Güzel Sanatlar Akademisi’nden de mezun olmuştu. Ali’nin çizgilerindeki derinliği fark eden gazeteciGassan Kanafani’nin onun karikatürlerini kendi yazdığı el-Hurriyye Gazetesi’ne götürmesi ise Naci el Ali ismini bugünlere taşıyacak yolu açtı. Ali’nin yayımlanan karikatürleri el Hurriyye’de idi, sonra ise sırasıyla birkaç dergi ve gazete yıllar boyu onun karikatürlerine sayfalarını açtı. Filistin’de hüküm süren zulmü ve yıkımı, mazlum halkının sesini cesur ve basit ama derinlikli çizgileriyle dile getiriyordu Ali. Davasını en iyi ortaya koyma biçimi buydu ve ömür boyu da bu yolu tutturmayı kendine görev edindi. İçtenlikle ifa ettiği görevi de onun karikatürlerini dünya çapında bilinir kıldı, duyurmak istediği ses dalga dalga duyuluyordu… Öyle ki gün geldi, bir karikatürü Filistin’in özgürlük mücadelesinin sembolü hâline geldi: Hanzala.

Çünkü kırgındı dünyaya Hanzala

“Baba adı: Önemli değil.

Annesinin adı: Nakba (İsrail’in kuruluş gününe verilen “büyük felaket” anlamındaki isim)

Kız kardeşinin adı: Fatıma.

Ayakkabı numarası: Bilinmiyor. Çünkü Hanzala hep yalın ayakla dolaşır.”

Nakba’nın yani İsrail’in kuruluşu anlamına gelen büyük felaketin çocuğu Hanzala… Hepimizin bildiği o arkası dönük, ufak çocuk. Hani o hiç büyümeyen…

 

Naci el Ali’nin ilk 1969’da çizdiği Hanzala, günümüzde Filistin özgürlük mücadelesinin en büyük sembolleri arasındadır. Ali demiş ya “Hanzala, ben öldükten sonra da yaşayacak”, haklı çıkmış. Ne de olsa Hanzala’yı doğuran o değildi, Nakba idi. Nakba bugün hâlâ sürüyorsa madem, Ali’nin ömrü ile sınırlı olamazdı Hanzala’nın ömrü de…

 

Yalın ayaklı Hanzala’nın sırtı hep dönüktü, çünkü kırgındı hepimize. Ve onun kırgınlığı, Filistin’in duyulmayan sesini suratına çarptı birçok kimsenin. Bu yüzden bu kadar iz bıraktı Hanzala. Naci el Ali, onu çizerken kendi küçüklüğünden esinlenmişti esasında. Şahit olduğu tüm acılara dünyanın sessiz kalışının içinde doğurduğu ıstırabı en yalın biçimiyle böyle anlatabilmişti. Bu yüzden yalın ayaklı Hanzala’nın sırtı hep dönüktü, çünkü kırgındı dünyaya…

 

Hep 10 yaşında bir çocuk

 

Hanzala, Filistin’i terk etmek zorunda kaldığında 10 yaşındaydı ve hep 10 yaşında kaldı. Ali bu durumu şöyle açıklıyordu: “Hanzala 10 yaşında doğdu ve hep 10 yaşında kalacak. Ben o yaşta anayurdumu terk ettim. Hanzala yurduna döndüğü zaman yaşı büyümeye başlayacak. Doğa kanunları ona tatbik olmuyor. O biriciktir. Yurdumuza tekrar sahip olduğumuzda işler normale dönecek.”

 

Hanzala’nın sırtı dönükken ellerini arkada kavuşturuşu da bir tepkinin sembolüydü. Arapların haklarının ve onurunun hiçe sayıldığı bir dönemde önlerine konulan Amerikan soslu çözüm önerilerine bir reddiyeyi, bir protestoyu temsil ediyordu. Onurlu bir barış dışında çözümü kabul etmemeyi yani… Nitekim –yine Ali’nin deyimiyle- yaşı büyümese de düşünce ufku genişleyen Hanzala daha sonraları “Filistin meselesini” Filistin’i aşan bir onur ve hak mücadelesi olarak görecekti. Yenilgilerin ortasında kağıda dökülen Hanzala, yenildikçe büyümüştü yani… Yani arkada kavuşturduğu elleri Mısır’da, Vietnam’da ve Güney Afrika’da yapılanlara da bir reddiye olmuştu.

Hanzala’ya sıkılan kurşun

Hanzala basit bir reddiye değildi demek ki. Naci el Ali’nin kalemi esaslı bir dava savunusuna dönüşmüştü demek ki. Hanzala hiç konuşmadan, sessizliği ile kitleleri uyandırıyordu demek ki. Demek öyleydi ki 22 Temmuz 1987’de Hanzala’ya kurşun sıktılar. Londra’nın orta yerinde, çalıştığı gazeteye giderken faili meçhul bir saldırıya maruz kaldı Naci el Ali. Yüzüne sıktılar hem de. O zamana kadar 40.000’den fazla karikatür çizmiş olan Naci el Ali bu saldırıdan sonra 5 hafta komada kaldı ve 29 yıl önce bugün can verdi. Baş zanlı, İsrail’in her yere uzanan kolu MOSSAD’dı. Hanzala’nın etkisinden çok korkuyorlardı zira. Bir korku krallığının hayatı korku üzerinden algılaması bağlamında şaşılacak bir şey değildi bu. Ama şaşılacak olan şey; o meçhul failin, Naci el Ali’nin yüzüne hınçla sıktığı kurşunla Hanzala’nın sesini boğabileceğini sanmasıydı. Mesele aslında tam olarak da buydu, Hanzala zaten sessizdi ve o sessizliği ile sessiz kalanların içine işlemeyi başarmıştı. Birilerinin sesini kısmakla yapageldikleri zulme doğacak isyanı bastıramayacaklarını anlayamadılar. Tabi Hanzala’nın esasında sessizce sırtını dönüp çok şey anlatan Naci el Ali’nin ta kendisi olduğunu da...

O yüzden Hanzala o gün vuruldu ama hiç ölmedi. Çünkü sessizliğe gömüldükçe çığlığı yükseldi.

Naci el Ali’ye dair bazı materyaller:

https://www.izlesene.com/video/filistin-karikaturleri-naci-el-ali/702781

İz Yayınları’ndan Hanzala’ya dair çıkan kitap: https://iz.com.tr/kitap/588/hanzala

Ve bir not: 2007 yılında Cafcaf Dergisi’nin Naci el Ali’yi anma amaçlı bir program düzenlediğine rast geldim. Neden tekrar olmasın?

Kaynak: DünyaBizim | Deniz Baran

Yorumlar