Alwaght / The Iran Project
Hizbullah lideri, İsrail rejiminin Dimona nükleer reaktörünü sökmesini isteyerek, reaktörün direnişin menzilinde olduğu ikazında bulundu.
Perşembe günü Beyrut'ta konuşan Seyyid Hassan Nasrallah, Hizbullah'ın muhtemel bir İsrail saldırısı durumunda nükleer tesisi hedef alabilir durumda olduğunu söyledi.
Hizbullah lideri bu ikazı, Lübnan direniş hareketinin ve ulusal ordunun şehitlerinin anısına düzenlenen bir tören esnasında yaptı.
Hizbullah her zaman, askeri gücünün özel olarak savunma amaçlarına ve önleyici saldırılarda kullanıma yönelik olduğunu savundu.
Hizbullah'ın politikası giderek daha etkin hale geldi ve direniş hareketinin, Batı ülkeleri ve onların İsrail rejimi de dahil olmak üzere bölgesel müttefikleri tarafından desteklenen tekfirci teröristlerle savaşa doğrudan müdahil olması sonrasında bölgedeki güç dengesini fiilen değiştirdi.
Hizbullah lideri geçtiğimiz günlerde de Tel Aviv'in saldırgan politikalarına yanıt olarak İsrail rejiminin Hayfa'daki amonyak tesisine saldırma tehdidinde bulunmuştu. İsrail rejimi Hizbullah'ın tehdidi sonrasında tesisi kapamaya karar verdi ve bu, Tel Aviv'in Seyyid Nasrallah'ın tehditlerini ciddiye aldığını gösteriyor.
Seyyid Nasrallah'ın konuşmasın sonrasında İsrail'de panik
Hizbullah liderinin konuşmasından saatler sonra İsrail çapında panik yaşandı ve Hayfa yakınlarında bir kamyondan az miktarda amonyak sızması, bölgenin derhal tahliye edilmesine yol açtı.
Perşembe günü Hizbullah liderinin İsrail rejiminin Dimona nükleer tesisini sökmesini istemesi, İsrail rejiminin tesisi devreden çıkarmak ve küçük düşmek dışında bir seçeneğinin olmadığını gösteriyor. Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü'ne (ISIS) göre, Aralık 1963'te Dimona nükleer tesisinde plütonyum üretimine başlanmasından bu yana İsrail rejimi, temel olarak savaş başlıklarında kullanılacak şekilde 660 kg malzeme üretti.
ISIS, üç ila beş kilogram plütonyumun tek bir nükleer silahın yapımında kullanıldığını belirtti. Eski BM nükleer denetçisi ve ISIS kuruluşunun kurucusu ve başkanı olan David Albright, raporda şunları ifade etti: “Toplam plütonyum üretimi temelinde hesaplandığında, nükleer silah sayısı için varılan ortalama değer, 33'lük bir standart sapmayla yaklaşık 165'tir ve tam olarak 90-290 silah aralığına denk düşer. Muhtemelen İsrail bu kadar çok nükleer silah üretmedi. Makul bir varsayım, konuşlandırılan silah sayısının yüzde 30 oranında daha düşük olduğu, yahut 2014 sonu itibariyle 115 nükleer silah olduğu olabilir.”
Batı Asya bölgesinde nükleer silahlara sahip tek ülke olan Tel Aviv rejimi, bu ölümcül silahları hayatta kalmasında önemli bir faktör olarak gördüğü için, kötüleşen bir güvenlik durumuyla karşı karşıya kalacak. Yukarıda söylenen şeyler dikkate alındığında, öngörülere göre İsrail rejiminin varlığı, Filistinlilerin ve Müslümanların Siyonistlere karşı kolektif ve birleşik bir mücadeleye girişmesi halinde önümüzdeki 25 yıl içinde son bulacaktır.
Hizbullah, yaptırımlara, mali zorluklara ve çok sayıda savaşçının Suriye'de çatışmada olmasına rağmen daha da güçlü ve cesur hale gelmeye devam ediyor. Bu İslami direniş hareketi, çeşitli zorluklara karşı mücadele ederken, stratejik hedeflerinin peşinden gitmeye devam ediyor.
İsrail rejiminin Hizbullah'a karşı yürüttüğü psikolojik savaş ve propaganda savaşı, hareketi yalnızca daha da güçlendirmeye yaradı ve bunu, Seyyid Nasrallah'ın Tel Aviv'de panik yayan gerçek tehditleri izledi.
Hizbullah: hesaba katılması gereken bir güç
Seyyid Hasan Nasrallah İsrail rejimini, bu rejimin gelişmiş silah sistemlerine sahip olduğu ve bunu aynı zamanda bazı büyük dünya güçlerinden, özellikle de Donald Trump yönetimi altında İsrail'i elindeki her şeyle destekleyen ABD'den aldığı destekle yaptığı yönünde tam bilgiye sahip olarak tehdit etti. İçinde bulunduğumuz noktada Hizbullah'ın kararlı duruşu, kendisinin hesaba katılması gereken bir güç olduğunu gösteren açık bir ikazdır.
İsrail rejiminin hiçbir sonuçtan korkmadan savaş yanlısı sözler söyleyebildiği dönemler geçmişte kaldı. Arap ülkeleri, bu rejimle normal bağlara sahip olmanın ona bir hayat kredisi tanıdığını, bunun ise Müslüman kitlelerin öfkesini arttıracağını anlamalıdır. Arap yöneticiler kendi kitleleri tarafından affedilmeyecek ve yakın bir çöküşle karşı karşıya olan bir rejimle yan yana durdukları için meşruiyet kaybedeceklerdir.
www.medyasafak.net