Elijah J. Magnier
elijahjm.wordpress.com
Hizbullah ve Suriye kendilerini gelecekte İsrail'e karşı verilecek ortak bir savaşın içerisinde bulabilirler, zira İsrail'in başlatacağı bu savaş, aynı kaderi paylaştıkları gerekçesiyle İran'ın ortaklarının Lübnan ve Suriye'deki üslerini vurmayı hedefliyor.
Bu, Suriye başkentindeki karar alıcılardan birinin, geçtiğimiz günlerde Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah tarafından yapılan İsrail'e karşı intikam tehdidinin nedenine ilişkin olarak er Ra'y TV muhabirinin sorduğu soruya verdiği yanıttır. Nasrallah, Dimona Nükleer reaktörünün ve Hayfa'daki amonyak depolarının, İsrail Lübnan'a karşı bir savaş başlatmaya karar verirse, İran'dan temin edilen yüzlerce uzun menzilli füzelerle hedef alınacağı yönünde uyarıda bulunmuştu.
Hizbullah, 2013 yılından beri, oradaki onbinlerce savaşçısının varlığıyla ilgili bütün kolları ve kurumlarıyla Suriye'de askeri varlığını sürdürüyor. Lübnan ve Suriye'yi birbirinden ayıran dağlar, tahrip gücü yüksek dördüncü nesil Fatih-110 uzun menzilli füzeleri ve başka benzeri roketleri kamufle etmek için mükemmel bir örtü işlevi görüyor. Bu füzelerin her biri 250 ila 500 kg. arası patlayıcı taşıma kapasitesine sahipken füzelerin menzili bütün İsrail coğrafyasını kapsıyor. Yıllarca Hizbullah, Suriye'deki füze rampaları için yeraltı korunakları inşa etmekle uğraştı. Bu, Hizbullah ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın gelecekte bir savaş patlak vermesi durumunda üzerinde anlaştıkları temel bir aşamadır.
İsrail, Dimona Nükleer Santrali olarak bilinen Negev Nükleer Araştırmaları Merkezi'nde 200 atom bombasını muhafaza ediyor. Bu nükleer reaktör, taraflar arasında Sevr Anlaşması protokolü gereği 50'li yıllarda Fransızların yardımıyla kuruldu. İsrail sahip olduğu nükleer silahlara ilişkin şu ana kadar dünya kamuoyuna bir bilgi vermiş değil. Sadece 1986 yılında, Dimona'daki eski bir teknisyen olan Mardechai Vanunu'nun ABD'ye kaçmasının ardından İsrail'in nükleer tesisleri ve potansiyeline ilişkin çok gizli kanıtları sızdırmasıyla açığa çıkmıştı.
İran, Suriye ve Hizbullah, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'ın belini bükmeyi hedeflediğine inanıyor ve bu konuda birçok Ortadoğu ülkesinin desteğini arkasına alan Trump'ın mevcut gerginliği sözlü saldırılarıyla daha da artıracağını düşünüyorlar. Bu sözlü saldırılar Ortadoğu'da İran'ın müttefiklerine yönelik ciddi ve gerçek bir saldırıya dönüşebilir ancak doğrudan İran'a bir saldırı olması şart değildir. İran'a karşı muhtemel bir askeri seferberlik, İran'ın bir kaç Ortadoğu ülkesinde büyük yıkımlara neden olabilecek olan misilleme kabiliyetiyle de doğru orantılı. İran'ın Ortadoğu'daki en güçlü kolu olan Hizbullah'a saldırmak -böyle inanılıyor- daha uygun olabilir.
Hizbullah, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin "terörist listesinde" yer alıyor ancak her şeyden önce, Hizbullah'ı kendi listesine ekleyen Arap Birliği de dahil olmak üzere Ortadoğu ülkelerinin korktuğu bir hareket. Bu yüzden Hizbullah'a yönelik herhangi bir saldırı, bölgenin S. Arabistan, BAE ve Bahreyn gibi belli başlı ülkeleri tarafından müspet bir eylem olarak görülebilir ve finansal olarak da desteklenebilir. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, geçen Eylül ayında BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bölgedeki başka devletler İsrail'in düşmanları olmadığını ve İsrail'in müttefikleri olduğunu itiraf ettiler. Ortak düşmanımız İran ve IŞİD'dir.”
“Öyleyse Ortadoğu ülkeleri, terörist bir grup olarak görülen ve Lübnan, Suriye Irak ve Yemen'deki planlarına çelme takan Hizbullah'a karşı bir savaşı finanse etmeye hazırlar. Ve Hizbullah güçleri 2013 yılında el Kaide ve diğer isyancılar Şam'ın kalbindeyken başkentin düşmesini engelledi. Hizbullah Kusey, Kalamun, Zebedani, Humus, Halep, Lazkiye ve bütün bir Suriye coğrafyasındaki askeri kuvvetlerin öncüsü konumundaydı ve halen de öyle. IŞİD'e ve el Kaide'ye karşı verilen mücadele, sona yaklaşmaktan henüz oldukça uzak. Şayet Hizbullah saldırıya maruz kalır ve Suriye savaşından çekilmek zorunda kalırsa bu doğrudan Suriye'nin kendisine bir darbe olur. Bu yüzden Suriye'nin Hizbullah'la İsrail arasında çıkacak olan bir savaşın bir parçası olacağına şüphe yok” şeklinde konuşuyor kaynak.
“İsrail, Suriye'yi son yıllarda en az 15 kez bombaladı. Sonuçlarından bağımsız olarak Suriye misilleme hakkını korumakta. Hizbullah'ın hedef alınması, Suriye'nin istikrarının hedef tahtasına konması ve ülkedeki iç savaşın sona erme imkânının ortadan kaldırılması anlamına geliyor.”
Suriye ve Hizbullah, İsrail'le bir savaşın Rusya'yı bir tarafın lehine diğer tarafın aleyhine olmayan ancak savaşı durdurmak için bir müdahaleye zorlayacağına inanıyor. Suriye'deki savaş, Bilad-ı Şam'da en az bölgesel varlığını 50 yıl kalıcı hale getirmeyi amaçlayan Rus planını istikrarsızlaştırabilir.
Kaynak şöyle devam etti: “Hizbullah bir savaşa başlamak istemiyor. Nasrallah'ın konuşmasında değindiği ‘kırmızıçizgiler' ve Hayfa ya da Dimona'yı hedef alacaklarına dair açıklamaları, aslında stratejik bir denge yaratmak amaçlı kullanılmakta: İki taraftaki yıkımlar da ürkütücü boyutlarda olabilir bu yüzden herhangi bir savaşa başlamamak en iyisi. Bu onun savaş istediği anlamına gelmiyor. Her iki taraf da devasa miktarda ölümler ve alt yapı tahribatı hakkında dikkatli olmak zorunda. Onun kullandığı kelimeler aslında eğer doğrudan ABD askeri yardımını alan ve bazı Ortadoğu ülkelerinin finansal ve diplomatik yardımlarına sahip olan İsrail, savaşa girmeye karar verirse, yıkıcı senaryonun devreye gireceği hatırlatması işlevi görüyor.”
Hizbullah gerçek bir tehdit ve bu nedenle Donald Trump ile Netanyahu Beyaz Saray'da aralarında bu konuyu ele almışlar. Nasrallah Trump'ın tarihin bir parçası olmak istediğine ve bu yüzden de İran'a odaklanacağına inanıyor. İran'ın Ortadoğu'daki kolu görevini gören Hizbullah şu ana kadar Suriye'de 1600 savaşçısını kaybetti ve 8.000 savaşçısı da yaralandı ve bu nedenle de baskı altında olabilir. Bu nedenle şayet ABD bu savaşta doğrudan katılımcı olacaksa en uygun fırsat önümüzdeki yaz aylarında meydana gelebilir. Bu senaryo Hizbullah'ın mümkün olarak gördüğü fakat meydana geleceğine dair kesin bir hüküm veremeyeceği bir senaryo. Hizbullah'ın askeri kanadı İsrail'e silahlarının sürekli güncellendiğini ve Suriye hükümeti ile isyancılar arasında gerek Şam'da gerekse ülkenin başka bölelerinde ilan edilen ateşkes nedeniyle özellikle üst düzey bir uzman birimi olan Rıdvan güçlerinin Lübnan'a geri döndüğünü kanıtladı.
Suriye'deki uzun savaş ve (Hizbullah için) düşmanca davranmayan yeni Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun, Lübnan'ı Lübnan'daki birçok düşman gruba karşı çok daha agresif bir Hizbullah yaklaşımından kurtarmıştır. Bu organizasyon Ortadoğu'da Lübnan Ordusundan ya da devlet dışı herhangi bir gruptan daha güçlüdür. Daha iyi silahlanmış, savaşçı sayısı ve altyapı bakımından üstündür ve Suriye'deki savaşında Lübnan'dan daha büyük bir alanı kontrol edebileceğini göstermiştir. Hizbullah şimdiye kadar çok yüksek seviyede kendini kontrol ediyor ve mezhepçilikle kaynayan bir Ortadoğu'nun ortasında dolaşıyor. İran'a göbekten bağlı olması, Hizbullah'a yurtiçinde bir grup veya örgütsel bir yapıdan ziyade devlet benzeri bir davranışı dayatmaktadır. 7 Mart 2008 tarihi, Hizbullah'ın Beyrut'u minimum kayıpla kontrol altına aldığı an, aslında gerçek gücünü gösterdiği ve son derece kompleks bir planı ortaya koyduğu nadir anlardan biriydi. Şayet herhangi bir savaşta darbe alırsa, -zira Hizbullah'ın tamamen ortadan kaldırılması imkânsızdır, çünkü bütünüyle Şii toplumuna gömülü olduğu için bu toplumdan kolaylıkla ayırt edilemez- kontrolünü sürdürebilir mi? Soru budur!
Çev: Hüseyin Şahin
www.medyasafak.net