Yeni Şafak yazarı Akif Emre, Hamas’ın yayımladığı ‘yeni siyaset belgesi’ ile kimlere ne mesaj vermek istediğini yorumladı.
İşte o yazı:
HAMAS'ın temel bildirgesinin yenilenmesinin dünyada yankı bulması bekleniyordu, nitekim öyle oldu. FKÖ'nün aksine İsrail'in varlığını kabul etmemekte direndiği için, girdiği seçimlerde aldığı sonuçların Filistin konusunda belirleyici durumdaki Ortadoğu dörtlüsü -ABD, Rusya, AB ve BM- diye bilinen yapı tarafından kabullenilmemek suretiyle cezalandırılmayı göze almıştı. Hatta Gazze'nin İsrail'in yıllardır süren askeri kuşatma ve katliamına maruz kalmasının yanı sıra uluslararası düzeyde de politik ve insani kuşatma altında kalması temel politikalarının bedeli oldu. Sonuçta, bir karış bile toprak kurtaramayan Filistin hareketi ikiye bölündü.
HAMAS'ın 1988 yılında yayınladığı ilk siyaset belgesinin üzerinden bunca zaman geçtikten sonra yeni bir belge yayınlamış olması önemli bir dönüm noktasına işaret ediyor. Dünyanın odaklandığı konu ise, HAMAS'ın İsrail'in varlığını kabul edip etmediğiydi. Oysa mesele sadece İsrail'in tanınıp tanınmaması ile sınırlı değil; çok daha iç içe geçen yerel, bölgesel ve uluslararası etkileşimlerin devreye girdiği bir sürece işaret ediyor.
Öncelikle bu belgenin hedefinin öncelikleri açısından kim olduğu, ne anlama geldiği ve nasıl okunması gerektiğine bakmakta yarar var. Buna geçmeden önce, HAMAS'ın temel kuruluş ilkelerinden tümüyle vazgeçmese bile uyumlulaştırılması ve buna adeta icbar edilmesinin altı çizilmesi gerekir. HAMAS'ı icbar eden dış şartlar kadar iç şartların belirlenmesi, adeta çaresiz bırakılmasının gözden ırak tutulmaması gerekir. Lojistik derinliği berhava edilen, siyasal desteği tümüyle sıfırlanan, ekonomik anlamda iflasa sürüklenen bir hareketin belki de var olma çabası olarak okunabilir.
Bölge ülkelerinin bol bol vaat ve hamaset ürettiği bir ortamda HAMAS'ın bu belgeye ikna edilmesi Filistin'in geleceği açısından da önemlidir.
HAMAS'ın açıkladığı siyaset belgesi ile Filistin siyasetinde merkezde rol almaya hazırlandığı söylenebilir. Bu anlamda FKÖ'nün İsrail politikasını eleştirmesinin yanı sıra asıl çekincesi seküler bir siyaset izlemiş olmasıydı. Bu bağlamda FKÖ'den radikal biçimde ayrıştığını ortaya koyan HAMAS'ın FKÖ'yü Filistinlilerin ortak çerçevesi olarak kabul etmesi kendi siyasal söylemi açısından uzun vadede önemli kırılma olarak ortaya çıkacaktır.
Ayrıca Oslo anlaşmasını reddetmesine rağmen daha 2007'de İsmail Haniye'nin açıklaması ile FKÖ çizgisine gelmişti. Ne var ki bu açıklama bir siyaset belgesine dönüşmediği için Ortadoğu dörtlüsü tarafından dikkate alınmamıştı.
İkinci önemli hedef bölgesel güçlere karşı bir durum, konum ve söylem yenilemesi olarak okunmalı. Özellikle bölgede Filistin dengelerinde etkili olan ülkelere yönelik bir balans ayarı olarak görülebilir. Bunların başında Mısır, ikinci aşamada ise Türkiye ve Katar var. HAMAS siyasi bürosunu Şam'dan taşıyan ya da taşınmaya ikna eden süreç aslında onun siyasal lojistiğini altından çeken, daha da çaresizleştiren bir sürecin başlangıcı oldu.
Yeni siyaset belgesinin hem ideolojik hem siyasal anlamda en önemli pratik sonucu Mısır'la olan ilişkilerde yaşanacağı muhakkak. Köken itibari ile İhvan hareketinin bir uzantısı olan HAMAS, İhvan geçmişini reddetmese de Mısır İhvanından bağımsızlığını ilan ederek Mısır'la ilişkileri düzeltmeyi hedefliyor. İhvan geleneği içinde çok erken dönemde kopan Sudan İhvanından sonra Filistin hareketinin bu yöne evrilmesinin siyasal ve ideolojik sonuçlarını zaman gösterecek. Darbeci Sisi yönetiminin terörist ilan etmesi, HAMAS için hayat damarlarının kapanması demekti. Kaldı ki Mısır'ın İsrail'le olan özel ilişkisi her halükarda HAMAS için sürekli bir tehdit olarak duracaktı. İsrail'in askeri kuşatması ile Mısır'ın siyasi ve lojistik kuşatması arasında sıkışan bir Gazze yönetiminin değil Filistin'e seslenmesi Gazze'de bile ayakta kalması zordu. Tüm bunlara son dönemde ekonomik olarak destek veren Katar ve Türkiye'nin telkinlerinin de etkili olduğu düşünülebilir. Elektrik olmadığı için kapanmak zorunda kalan hastanelerin, ödenemeyen memur maaşlarının bu belgeyi yayınlamaya zorladığı aşikar.
Bir diğer hedef Ortadoğu dörtlüsü olarak bilinen yapıdır. Bunların önceliği İsrail'in tanınması, terörle arasına mesafe koyması, seküler siyaseti benimsemesi olarak özetlenebilir. Bu çerçevede İsrail'i doğrudan tanıdığını söylemese de 1967 sınırları içinde bir devlet hedefi bu şekilde yorumlanabilir. Kaldı ki BM'nin 1948 Filistin'in bölünmesi planını kabul eden karara referans verilmesi dolaylı tanıma anlamına gelebilir.
HAMAS'ın İslamcı siyaset hedeflerine sahip çıkmasının her türlü baskı ve terörizm suçlamasının gerekçesi olarak önüne konduğu bir gerçek. Ancak bu aşamada FKÖ'nün laiklik ilkeleri çerçevesinde bir siyaseti esas alan yapısını Filistin için temel kabul etmesinin anlamı şimdilik muğlak gibi dursa da uzun vadede gömlek değiştirmeye doğru evrilme ihtimalinden söz edilebilir.
En son muhatabı ise İsrail'dir. Belki de en çarpıcı ifade olarak inançlarından dolayı Yahudilerle değil Siyonistlerle mücadeleye vurgu yapması İsrail açısından hiçbir şeyin değişmeyeceği anlamına gelecektir. FKÖ gibi HAMAS da tamamen kemiksizleştirilmeden Siyonist işgalcilerin tatmin olması mümkün olmayacaktır.
Başardıkları ve başaramadıklarıyla İsrail karşısında bir direniş umudu olarak var olmayı başaran bir hareket olan Hamas'ın konjonktür karşısında diz çöktürülmeye çalışıldığından kuşkumuz olmasın.
İSLAMİ ANALİZ