Suriye ve Irak’ın Balkanlaştırılması: Ortadoğu’da ABD-İsrail hegemonyasının yol haritası (1)

Bize sıklıkla, Irak işgalinin ve Suriye’deki savaşın, Batı’nın dış politikasının felaket getiren başarısızlıkları olduğu söylenir. Bu makale ise, bu savaşların mimarlarının, askeri çabalarının istikrarsızlaştırıcı sonuçlarının gayet bilincinde olduğunu ve gerçekte her zaman, Irak ve Suriye’nin mezhep çizgileri üzerinden bölünmesine arzulanabilir bir sonuç olarak baktığını savunuyor.  

Görüntülenme: 4139 Tarih: 09 Mayıs 2017 21:00
Suriye ve Irak’ın Balkanlaştırılması: Ortadoğu’da ABD-İsrail hegemonyasının yol haritası (1)

Bas Spliet

 

 

Newsbud.com

 

 

 

Bize sıklıkla, Irak işgalinin ve Suriye'deki savaşın, Batı'nın dış politikasının felaket getiren başarısızlıkları olduğu söylenir. Bu makale ise, bu savaşların mimarlarının, askeri çabalarının istikrarsızlaştırıcı sonuçlarının gayet bilincinde olduğunu ve gerçekte her zaman, Irak ve Suriye'nin mezhep çizgileri üzerinden bölünmesine arzulanabilir bir sonuç olarak baktığını savunuyor. Şu durumda, bu korkunç savaşlardan kaynaklanan milyonlarca ölüm ve yaralanma ve başka milyonlarca kişinin yer değiştirmesi, bölgede ABD-İsrail hegemonyasını sağlamanın “yan hasarından” başka bir şey değildir. Batı'nın 11 Eylül sonrasındaki Ortadoğu politikasına geriye doğru, bu perspektiften bakıldığında, bu politikanın onlar için başarısızlık değil başarı olduğu görülür.

 

1. Kısım: Bölünme tek çözüm mü?

 

“Ortadoğu'da sahada olan gerçekliğe bakalım: Irak ve Suriye etkin bir şekilde, mezhep çizgileri üzerinden bölünmüş haldedir. [...] İçinde bulunduğumuz kaotik anda iki post-emperyal sistemin aynı anda çöküşüne tanık oluyoruz: 1919 Versay Anlaşması tarafından, Osmanlı İmparatorluğu'nun yerini almak üzere çizilen devlet sınırları [...] ve bölgeyi kaba bir dengede tutan, ABD öncülüğündeki bir sistem – ki bu denge, Amerika'nın başarısız Irak müdahalesiyle [bozulmuştur]. Yazar James Barr'ın bölgeyi bölmeyi amaçlayan 1916 Sykes-Picot anlaşmasına verdiği isimle “kumdan çizgi”, gözümüzün önünde dağılmaktadır ve bundan en büyük faydayı sağlayan, acımasız İslamcı teröristlerdir.”[1]-David Ignatius, Dış İlişkiler Konseyi üyesi, 2014 yılında Washington Post gazetesinde yayınlanan bir makaleden.

 

2016 başlarında, dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “[Suriye'yi] bütün halde tutmak için çok geç olabilir” iddiasında bulundu ve “[Bölünmenin] savaşı bitirmenin en iyi yolu olduğunu ve eğer bir siyasi çözüm olacaksa elimizdeki yegâne alternatifin bu olduğunu biliyorum” dedi. [2] Kerry, Suriye'nin olası parçalanmasından “B planı” diye bahsederek, önerinin barışı kurtarma yönündeki çaresiz bir adım olduğu izlenimi vermeye çalıştı. Bununla birlikte hem Suriye hükümeti hem de silahlı muhalefet, bölünme bir yana, federalizmi bile reddetti [3] ve Kürt Ulusal Konseyi bile Kerry'nin açıklamasının akabinde rakipleri olan PYD'nin federalizm ilanını güçlü bir şekilde kınadı. [4] İlave olarak Maram Susli, Suriye'nin parçalanmasının, belli bir devletin nüfusunu koruyup koruyamayacağına göre değil, mezhepsel çizgiler üzerinden gerçekleşeceğine işaret etti. Bu yüzden, böyle bir modelde Suriye'nin kıt su kaynakları ve tarım ve petrolü nüfusun küçük bir yüzdesinin elinde kalırken, muhtemelen bölünmüş Suriyeliler arasında daimi bir savaş sonucu elde edilecektir.  [5] Şu halde, eğer Suriye zayıflamış toprak parçaları arasında sonu gelmez bir çatışma reçetesiyse ve neredeyse bütün Suriyeliler buna karşı çıkıyorsa, Kerry neden bunu gündeme getirdi? Bu, Suriye halkını kurtarma yönündeki cesur insani çabalar içinde aceleyle yapılmış bir hata mıydı yoksa başka gündemler mi söz konusu?

 

Gerçekte, Kerry'nin B planı kulağa epey, çeşitli Anglo-Amerikan politika yapıcıların, stratejistlerin, düşünce kuruluşlarının ve emperyalist organların A planı gibi geliyor. Kerry'nin açıklamasından altı ay önce Brookings Enstitüsü, uzun vadede şu ya da bu düzeyde özerk bölgelere dönüşecek olan, Batı destekli “güvenli bölgelerin” kurulmasını savunuyordu. [6] Ekim 2015'de, Brookings makalesinin yazarı Michael O'Hanlon, Suriye'nin Balkanlaştırılmasına ilişkin vizyonunu şöyle tanımlıyordu:

 

“Akdeniz kıyısı boyunca uzanan geniş bir Alevi (Esad'ın kendi mezhebi) bölgesi; Türkiye sınırı yakınlarındaki kuzey ve kuzeydoğu koridorları boyunca bir Kürt bölgesi; güneybatıda Dürzi ağırlıkı üçüncü bir bölge; büyük ölçüde Sünni Müslümanlardan oluşan dördüncü bir bölge; ve nihayet ülkenin Şam'dan Halep'e uzanan ana nüfus kemerinde iç içe geçmiş gruplardan oluşan bir merkezi bölge.” [7]

 

2013'ten itibaren ABD devlet yapısı içindeki kişiler tarafından bu planın çeşitli türevleri defalarca önerildi. Örneğin Henry Kissinger Haziran 2013'te, “çeşitli milliyetlerin bir arada, fakat şu ya da bu düzeyde özerk bölgeler içinde yaşamayı kabul edeceği bir sonucu” tercih ettiğini savunuyordu. İlginç bir şekilde aynı zamanda, her ne kadar Esad'ın kovulmasını desteklese de, Suriye'nin Balkanlaştırılmasına öncelik verdiğini ileri sürüyordu. [8] Bir diğer neo-con savaş şahini olan John Bolton, New York Times için kaleme aldığı bir yazıda Amerikan destekli bir Sünni devletinin kurulmasını savunuyor ve bunun “uzun yıllar boyunca bir Jefferson demokrasisi olmayacağını” kabul ediyordu. Bolton'a göre bu, “Rusya-İran ekseninin ve vekil güçlerinin vizyonunu” etkisizleştirecekti, zira “onların taşıdığı, Irak ve Suriye hükümetlerini eski sınırları içinde restore etme amacı, Amerika'nın, İsrail'in ve dost Arap devletlerinin çıkarlarına temelden aykırı bir amaç”tı. [9]

 

Balkanlaşma taraftarlarının çoğu, Sünni ana karasının yanında (belki Esad tarafından yönetilecek, belki yönetilmeyecek) bir Alevistan ve bir Kürdistan'dan oluşan üçlü bir bölünme tahayyül ediyor. [10] IŞİD hilafet ilan etmeden bir yıl önce, Washington'da bulunan iki düşünce kuruluşunda araştırmacılık yapan Robin Wright, Sykes-Picot sınırını Irak'a doğru aşacak bir Sünni devleti dahi önerdi:

 

“Suriye, her biri kendi bayrağına ve güvenlik güçlerine sahip üç tanımlanabilir bölgeye bölündü. Farklı bir gelecek şekilleniyor: Güneyden, Şam, Humus ve Hama üzerinden, kuzeyde Esad'ın azınlık Alevi mezhebi tarafından kontrol edilen Akdeniz sahiline varan bir koridor boyunca uzanan dar bir devletçik. Kuzeyde, 2012 ortasından bu yana büyük ölçüde özerk olan küçük bir Kürdistan. En büyük parça ise Sünni hâkimiyetindeki ana kara. Suriye'deki çözülme, bölge için emsaller oluşturacak ve bunu ilk önce kapı komşusu için yapacaktır. Şu ana kadar Irak, dış baskı, bölgede yalnız kalma korkusu ve en azından kâğıt üstünde sadakat satın alan petrol zenginliği nedeniyle bölünmeye direndi. Fakat Suriye şimdi, Irak'ı kendi girdabına çekiyor. [...] Zaman içinde Irak'ın Sünni azınlığı – özellikle de hükümet karşıtı protestolara sahne olan batıdaki Anbar eyaleti – Doğu Suriye'nin Sünni çoğunluğuyla daha fazla ortaklık hissedebilir. Aşiret bağları ve kaçakçılık, sınırın üstünden geçiyor. Birlikte, fiili veya resmi bir Sünnistan kurabilirler.”[11]

 

Barak Mendelsohn, Dış İlişkiler Konseyi'nin (CFR) üç ayda bir yayınlanan yayın organı Foreign Affairs'de, açık açık “Suriye ve Irak'ta böl ve fethet: Batı neden bir bölünme planını desteklemelidir?” şeklinde bir başlık attı ve aynı zamanda ABD desteğinde, “sınırın her iki tarafındaki Sünni hâkimiyetindeki bölgeleri birbirine bağlayacak bağımsız bir Sünni devleti”ni savundu. [12] Her ne kadar çoğu zaman bu çarpıcı önlem yalnızca yakın zamanda IŞİD'in ortaya koyduğu tehdide karşı bir çözüm olarak savunulsa da, ifşa olmuş DIA belgeleri, ABD ve müttefiklerinin IŞİD'in ortaya çıkışından önce Selefi İslam prensipleri temelinde bir Sünnistan'ın kurulmasını istediğini ortaya koyuyor. Judicial Watch kuruluşunun ele geçirdiği belgelerde, “Eğer durum çözülürse, Doğu Suriye'de (Haseke ve Deyri Zor) ilan edilmiş veya fiili bir Selefi emirliğinin [yani İslam Devleti'nin] kurulması olasılığı bulunuyor ve bu tam da muhalefet destekçisi güçlerin [bu güçler belgenin başka yerlerinde Batı, Körfez ülkeleri ve Türkiye olarak tanımlanıyor] Suriye rejimini tecrit etmek için istediği şeydir” ifadelerine yer veriliyordu. [13]

 

Irak için bölünme elbette zaten uzun zamandır masadaydı. Ülkeyi üç kısma ayırma fikri, 2003 yılında ülkenin işgal edilmesinden bu yana ABD yetkilileri tarafından sıklıkla savunuldu. CFR'nin emekliye ayrılmış eski başkanı Leslie Gelb, ABD ve Britanya'nın Irak'a girmesinden yalnızca sekiz ay sonra New York Times gazetesindeki bir serbest kürsü yazısında üç devletli çözümü – “kuzeyde Kürtler, ortada Sünniler, güneyde Şiiler” resmen öneren ilk kişi olmuştu. [14] Üç yıl sonra planında bütün tarafların katılmasını sağlayacak bir düzenlemeye giderek, aynı gazetede, kendisi gibi CFR üyesi olan ve gelecekte Obama yönetiminde başkan yardımcılığı yapacak olan Joe Biden'la birlikte kaleme aldığı makalede bu planı, ademi merkezileşme temelinde, “özerklik yoluyla birlik” olarak yeniden formüle etti. [15] 2006'da da Emekli Yarbay Ralph Peters, ABD ve NATO askeri çevrelerinde yaygın bir dolaşıma giren, bölünmüş bir Irak içeren bir harita çizdi [16] ve dönemin dışişleri bakanı Condoleezza Rice, İsrail'in Lübnan saldırısının küllerinden “yeni bir Ortadoğu”nun yükselişine hükmetti. [17] 2007 yılı itibariyle, yükselen mezhepsel şiddetin orta yerinde, yıllar sonra Suriye'nin Balkanlaştırılmasını savunacak olan pek Anglo-Amerikan stratejist ve düşünce kuruluşu, Irak'ın üç devletçiğe bölünmesinin, hükümetlerinin yarattığı çatışmaya sunulabilecek tek sürdürülebilir çözüm olduğunu ileri sürmeye başladı. Nitekim Ocak 2007'de, 2003 saldırısının önde gelen mimarlarından olan John Bolton, ABD'nin Irak'ı birleşik halde tutmakta hiçbir stratejik çıkarının olmadığını söyledi [18] ve o yılın sonraki kısımlarında Brookings Enstitüsü'ne bağlı Saban Merkezi, Irak'ın “yumuşak bölünmesi” için çağrı yapan bir metin üretti. [19] İlginç bir şekilde metnin yazarlarından biri, 2015 yılında Suriye'de, bölünme yolunda bir atlama tahtasından başka bir şey olmayan “güvenli bölgelerin” kurulması yönünde ilk çağrı yapan kişilerden biri olacak olan Michael O'Hanlon'du.  

 

Her ne kadar resmi olarak yukarıda bahsedilen “yeni Ortadoğu” haritası yalnızca Suriye'nin kuzeydoğu kısmının “Özgür Kürdistan” lehine kaybedilmesini öngörse de, sızdırılan Wikileaks yazışmaları, ABD'nin 2006 gibi erken bir tarihten itibaren ülkede bir iç savaş körüklemek için çalıştığını gösteriyor. O tarihte Şam'daki ABD büyükelçiliğinde maslahatgüzar olarak çalışan William Roebuck, Suriye yönetimine açıkça düşmanlık ifade ediyor ve hem Washington hem de Tel Aviv'e verilen bir brifingde tümüyle, Esad hükümetini istikrarsızlaştıracak olası eylemlere odaklanıyordu. Kürtlerin yakınmalarını vurgulamanın yanı sıra, üstlerine, ülkedeki Sünni ve Şii Müslümanlar arasında mezhep gerilimi ateşlerini körüklemek için Mısır ve Suudi Arabistan'la daha yakın işbirliği yapmalarını tavsiye ediyordu.  

 

Her ne kadar Irak ve Suriye'yi din veya etnisite temelinde mikro devletlere bölme planları her zaman insani çabalar gibi sunulsa da, NATO stratejistlerinin ve yetkilerinin şimdi kendi kendine hizmet eden çözümler sunduğu sorunların çoğunu yaratanın Batı'nın 11 Eylül sonrası politikası olduğu bütünüyle ihmal edilmektedir. Suriye'de Balkanlaştırma taraftarları, fikirlerinin, Kuzey Afrika'daki “Arap Baharı” protestolarının hemen ardından Suriye halkının zalim ve diktatör Esad hükümetine karşı ayağa kalkması sonrasında doğal yollardan gelişen bir iç savaşa sunulabilecek tek çözüm olduğunu savunuyor. Ancak altı yıllık yıkımın bir iç savaştan ziyade, Suriye'ye karşı açılmış yapay bir vekâlet savaşı olduğundan bahsetmiyorlar: bu, 1) çatışmanın en başından itibaren Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve NATO'nun silahlı isyana sunduğu mali, lojistik, ideolojik destek ve silah desteği ve 2) 2012 yılından itibaren dünyanın her yerinden akan, Türkiye ve Ürdün hükümetleri tarafından Suriye sınırından geçmelerine izin verilen ve sık sık CIA'den ön eğitim alan yabancı cihadçıların akışı olmadan, muhtemelen hiçbir zaman gerçekleşmeyecek veya en azından bu kadar uzun yıllar sürmeyecek ve bu kadar çok kişinin ölümüne sebep olmayacak bir savaştır.  

 

Dahası, bu fikrin taraftarları, bütün bir çatışma süreci boyunca hükümetin sahip olduğu halk desteğini tümüyle görmezden geliyor; oysa bu, Esad'ın hasımlarıyla bağlantılı kaynakların kabul ettiklerinden hareketle rahatlıkla ortaya konulabilir. 2011 sonlarında yapılan bir Türk anketi, yanıt veren Suriyelilerden yalnızca %5'inin şiddete dayalı protestoyu desteklediğini, %91'inin ise buna karşı olduğunu gösteriyordu [22]; yaklaşık aynı zamanlarda Katar sponsorluğunda yapılan bir araştırma ise Suriyelilerin %55'inin Esad'ın kalmasını istediği sonucuna ulaşmıştı. [23] İlave olarak 2013 yılında NATO içinde yapılan bir çalışma, Suriye nüfusunun %70'inin devlet başkanını desteklediği, silahlı muhalefeti destekleyenlerin oranının ise yalnızca %10 olduğu değerlendirmesinde bulunmuştu. [24] Bir referandumda yapılan anayasa tadillerinin ardından on yıllardır ilk defa 2014 yılında ilk gerçek demokratik ve rekabete dayalı başkanlık seçimi yapıldı. Her ne kadar Batı medyası seçimlerin güvenilirliğinin üstünü çizme konusunda aceleci davransa da, hem müttefik (örneğin Rusya ve İran) hem de tarafsız (örneğin Brezilya, Venezuela ve Uganda) ülkelerden gelen 100'ün üzerinde uluslararası gözlemci yayınladıkları açıklamayla, seçimlerin “serbest ve adil” olduğunu ve “Batı propagandasının aksine, demokratik bir ortamda” gerçekleştirildiğini beyan etti. [25] %73,4 gibi yüksek bir katılım oranıyla gerçekleşen seçimde Esad, oyların %88,7'sini alarak iki rakibi karşısında galip geldi. [26] Bu, kayıtlı seçmenlerin %64 gibi sarsıcı bir çoğunluğunun Esad'ın iktidarda kalmasından yana tercihte bulunduğu anlamına geliyor; bu oran ise Donald Trump'ı göreve getiren Amerikalı seçmenlerin %26'lık oranının iki katından fazla. Sünnilerin Suriye nüfusunun %75'ini, Alevilerin ise nüfusun yalnızca %11'ini teşkil etmesi nedeniyle bu tablo, Batılı medyanın ve yetkililerin ortaya koyduğu, Suriye hükümeti yönetiminin Sünni çoğunluğa baskı uygulayan mezhepçi bir Alevi diktatörlüğü olduğu şeklindeki sahte anlatıyı tuzla buz etmektedir.

 

Irak'ta ise Sünniler, Şiiler ve Kürtler arasındaki gerilimler on yıllardan beri mevcuttu, ancak savaştan önce mezhepsel olarak bölünmüş bir ülke imajı büyük ölçüde, Amerika'nın kendi kendini gerçekleştiren kehanetiydi. [27] Bununla birlikte 2003 saldırısının mimarları etnik ve dinsel gerilimlerin farkındaydı ve açıkça, bunları istismar etme arayışında oldu. 1996 yılında David Wurmser, Richard Perle ve Douglas Feith, Saddam Hüseyin'in devrilmesi ve Suriye'nin kontrol altına alınması yönelimindeki bir neo-con/İsrail politika planı olan Açık Kopuş raporunu yayınlamalarından kısa bir süre sonra, bir işgali izleyecek kaos öngörüsünde bulundu. Bazı araştırmacıların argümanlarının aksine onlar, Irak'ın “savaş baronlarının, aşiretlerin, klanların, mezheplerin ve önemli ailelerin politikalarıyla parçalanacağını” ileri sürüyor ve gerekçe olarak “devlet baskısıyla korunan birlik görüntülerinin altında, [ülkedeki] politika temel olarak aşiretçilik, mezhepçilik ve mafya/klan tarzı rekabetle tanımlanmaktadır” diyorlardı. [28] İlave olarak, Irak hakkındaki bazı BM Güvenlik Konseyi raporları hakkında müzakereler yürütmüş İngiliz diplomat Carne Ross, geriye dönük olarak, Irak savaşına giden yolda “ABD konuyu gündeme getirdiği zaman sık sık, Irak'ın kaosa düşecek olması gerekçesiyle, ‘rejim değişikliği'nin tavsiye edilebilir olmadığını savunurduk” itirafında bulundu. [29] Amerikan istihbarat topluluğu da potansiyel bir işgalin sonuçlarını biliyordu. ABD Senato İstihbarat Topluluğu tarafından 2007 yılında yayınlanan bir rapor, ülkenin istihbarat belgelerinin pek çoğunun bir işgalin ardından şiddete dayalı mezhepsel bölünmelerin geleceği öngörüsünde bulunduğunu ortaya çıkardı. Özel olarak, savaştan yaklaşık üç ay önce, Ocak 2003'te Bush yönetimi içinde yaygın dolaşımda olan istihbarat değerlendirmeleri, “Amerikan işgalinin Irak'ta, İran ve El Kaide teröristleri tarafından istismar edilecek bir istikrarsızlık getireceğini” ileri sürüyordu. [30]

 

Washington, iç mezhepsel bölünmeleri kontrol etmek yerine, işgal esnasında bunları daha da kızıştırdı. ABD, Irak ordusunu (ve devasa devlet sektörünün geniş kesimlerini) ortadan kaldırarak, bu şekilde de yaklaşık 400 bin silahlı ve küskün askeri işsiz bırakarak, Sünni hâkimiyetindeki isyan tarafından doldurulacak olan bir boşluk yarattı. İşgal, kısa vadede isyanı etkisizleştirmek için daha geniş olan Şii nüfusu desteklemeye başladı ve onlara etkin bir şekilde merkez hükümet üzerinde kontrol kazandırdı. Ancak kısa süre sonra Şii liderler kendi milis güçlerini yönetir hale geldi ve Irak'ın Şii toplumu üzerindeki İran etkisi nedeniyle Washington aşırıcı Sünni cihadçıarı desteklemeye başladı; bu şekilde de, en sonunda IŞİD'e dönüşecek olan Irak El Kaidesi'nin yükselişine iştirak etti.

 

Bu bölümün notları:

 

[1] David Ignatius, “Piecing together the shattering Middle East,” Washington Post, 17.06.2014, http://washingtonpost.com/opinions/david-ignatius-piecing-together-the-shattering-middle-east/2014/06/17/e73812f8-f63a-11e3-a606-946fd632f9f1_story.html?tid=pm_opinions_pop&utm_term=.336d6cf999ef.

 

[2] Patrick Wintour, “John Kerry says partition of Syria could be part of ‘plan B' if peace talks fail,” Guardian, 23.02.2016, http://theguardian.com/world/2016/feb/23/john-kerry-partition-syria-peace-talks.

 

[3] Sharif Nashashibi, “Is a federal Syria desirable or feasible?”, Al-Jazeera, 17.03.2016, http://aljazeera.com/indepth/opinion/2016/03/federal-syria-desirable-feasible-160315051734382.html; “Syria government, opposition reject federal system: de Mistura,” Press TV, 17.03.2016, http://presstv.ir/Detail/2016/03/17/456328/Syria-UN-Mistura-Daesh.

 

[4] Wladimir van Wilgenburg, “Kurdish National Council in Syria condemns federalism declaration by Kurdish rival,” ARA News, 19.03.2016, http://aranews.net/2016/03/kurdish-national-council-syria-condemns-federalism-declaration-kurdish-rival/.

 

[5] Maram Susli, “Kerry's plan at balkanizing Syria,” New Eastern Outlook, 29.03.2016, http://journal-neo.org/2016/03/29/kerry-s-plan-at-balkanising-syria/.

 

[6] Michael O'Hanlon, “Deconstructing Syria: a new strategy for America's most hopeless war,” The Brookings Institute, 30.06.2015, http://brookings.edu/blog/order-from-chaos/2015/06/30/deconstructing-syria-a-new-strategy-for-americas-most-hopeless-war/.

 

[7] Michael O'Hanlon, “Syria's one hope may be as dim as Bosnia's once was,” Reuters, 06.10.2015, http://blogs.reuters.com/great-debate/2015/10/06/syrias-one-hope-may-be-as-dim-as-bosnias-once-was/.

 

[8] Paul O'Neill, Henry Kissinger'la röportaj, Ford School (New York, 13.06.2013), dakika 26:00-29:05 arası, http://youtube.com/watch?v=ZVasCE1uOf4#t=1232.

 

[9] John Bolton, “To defeat ISIS, create a Sunni state,” New York Times, 24.11.2015, http://nytimes.com/2015/11/25/opinion/john-bolton-to-defeat-isis-create-a-sunni-state.html?_r=0.

 

[10] E.g. James Stavridis, “It's time to seriously consider partitioning Syria,” Foreign Policy, 09.03.2016, http://foreignpolicy.com/2016/03/09/its-time-to-seriously-consider-partitioning-syria/; James Dobbins, Philip Gordon ve Jeffrey Martini, A Peace Plan for Syria (RAND Corporation, 2015), http://rand.org/pubs/perspectives/PE182.html.

 

[11] Robin Wright, “Imagining a remapped Middle East,” New York Times, 28.09.2013, http://nytimes.com/2013/09/29/opinion/sunday/imagining-a-remapped-middle-east.html?pagewanted=1.

 

[12] Barak Mendelsohn, “Divide and conquer in Syria and Iraq: why the West should plan for a partition,” Foreign Affairs, 29.11.2015, http://foreignaffairs.com/articles/turkey/2015-11-29/divide-and-conquer-syria-and-iraq.

 

[13] Defence Intelligence Agency [ABD Savunma İstihbaratı Teşkilatı], “Pgs. 287-293 (291) JW v DOD and State 14-812,” Judicial Watch, 18.05.2015, http://judicialwatch.org/wp-content/uploads/2015/05/Pg.-291-Pgs.-287-293-JW-v-DOD-and-State-14-812-DOD-Release-2015-04-10-final-version11.pdf.

 

[14] Leslie Gelb, “The three-state solution,” New York Times, 25.11.2003, http://nytimes.com/2003/11/25/opinion/the-three-state-solution.html.

 

[15] Joseph Biden ve Leslie Gelb, “Unity through autonomy in Iraq,” New York Times, 01.05.2006, http://nytimes.com/2006/05/01/opinion/01biden.html?pagewanted=all&_r=2&.

 

[16] Mahdi Darius Nazemroaya, “Plans for redrawing the Middle East: the project of a ‘new Middle East',” Global Research, 18.11.2006, http://globalresearch.ca/plans-for-redrawing-the-middle-east-the-project-for-a-new-middle-east/3882.

 

[17] Toby Harnden, “Death and despair amid US pursuit of ‘new Middle East',” Telegraph, 30.07.2006, http://telegraph.co.uk/news/1525200/Death-and-despair-amid-US-pursuit-of-new-Middle-East.html.

 

[18] “French report: former U.N. envoy Bolton says U.S. has ‘no strategic interest' in united Iraq,” International Herald Tribune, 29.01.2007; aktaran: Jonathan Cook, Israel and the clash of civilisations: Iraq, Iran and the plan to remake the Middle East (Londra: Pluto Press, 2008), s. 138.

 

[19] Edward Joseph ve Michael O'Hanlon, The case for soft partition in Iraq (Brooking Enstitüsü Saban Ortadoğu Politikası Merkezi, analiz belgesi no. 12, Haziran 2007), http://brookings.edu/wp-content/uploads/2016/06/06iraq_joseph.pdf.

 

[20] William Roebuck, “Influencing the SARG in the end of 2006,” 13.12.2006 (Wikileaks, Cable 06 Damascus 5399 a), http://wikileaks.org/plusd/cables/06DAMASCUS5399_a.html.

 

[21] Bas Spliet, “The proxy war on Syria,” Scrutinised Minds, 03.01.2017, http://scrutinisedminds.com/category/the-proxy-war-on-syria/.

 

[22] Mensur Akgün ve Sabiha Şenyücel Gündoğar, The perception of Turkey in the Middle East 2011, çev. Jonathan Levack (İstanbul: TESEV Publications, 2011), s. 16.

 

[23] Jonathan Steele, “Most Syrians back President Assad, but you'd never know from Western media,” Guardian, 17.01.2012, http://theguardian.com/commentisfree/2012/jan/17/syrians-support-assad-western-propaganda.

 

[24] Poll: 70% of Syrians support Assad, NATO says,” Before It's News, 13.06.2013, http://beforeitsnews.com/middle-east/2013/06/poll-70-of-syrians-support-assad-says-nato-2452134.html.

 

[25] Anahita Mukherji, “Foreign delegation in Syria slams West, endorses elections,” Times of India, 05.06.2014, http://timesofindia.indiatimes.com/world/middle-east/Foreign-delegation-in-Syria-slams-West-endorses-elections/articleshow/36069541.cms.

 

[26] Tim Anderson, The dirty war on Syria: Washington, regime change and resistance (Montréal: Global Research Publishers, 2016), 33-5.

 

[27] Günümüz Irak'ındaki mezhep kimlikleri gerçekten de yüzyıllar öncesine gider, ancak bu süre zarfında bir sosyal sabite olarak şiddet bu kimliklere eşlik etmemiştir. Hâkim Baas Partisi sekülerdi ve cemaatsel ya da etnik aşırıcılığı şiddet yoluyla bastırıyordu; bunun sonucunda da sosyal bölünmeler mezhepsel aidiyetlerden ziyade kentleşme seviyelerini, sınıf farklılıklarını, siyasi gücü, aşiret üyeliğini ve ulusal kimliği yansıtıyordu. Fakat Amerikalı politika yapıcıları yalnızca Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasındaki mezhepsel bölüneleri görme eğilimindeydi, bu yüzden de İngiliz-Amerikan işgali sonrasında gerçeğe dönüşecek bir “hayali cemaat” için zemin hazırladılar. Bkz. Nabil al-Tikriti, “US policy and the creation of a sectarian Iraq,” Middle East Institute, 02.07.2008, http://mei.edu/content/us-policy-and-creation-sectarian-iraq.

 

[28] Institute for Advanced Strategic and Political Studies [Gelişmiş Stratejik ve Siyasal Çalışmalar Enstitüsü], Coping with crumbling states: a Western and Israeli balance of power strategy for the Levant (rapor, Aralık 1996), şurada yeniden yayınlanmıştır: http://scotthorton.org/fairuse/coping-with-crumbling-states-a-western-and-israeli-balance-of-power-strategy-for-the-levant-by-david-wurmser-1996/.

 

[29] “The full transcript of evidence given to the Butler inquiry,” Independent, 15.12.2006, http://independent.co.uk/news/uk/politics/the-full-transcript-of-evidence-given-to-the-butler-inquiry-428550.html.

 

[30] Walter Pincus ve Karen DeYoung, “Analysts' warning of Iraq chaos detailed,” Washington Post, 26.05.2006, http://washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2007/05/25/AR2007052501380.html.

 

 

 

Çeviri: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net

Yorumlar