Muğniye, Direniş’in çekirdeğini çiçeklendiren bir okuldu

Şehid İmad Muğniye’nin yakın arkadaşı olan Arap düşünür Enis Nakkaş, Muğniye suikastının gizli yönlerine değinerek, “Zekası, hızı ve artı özünde taşıdığı görev bilinci, onu 25 yıl boyunca “Direniş’in Efsanesi” haline getirdi” dedi.  

Görüntülenme: 1821 Tarih: 04 Mart 2015 19:18
Muğniye, Direniş’in çekirdeğini çiçeklendiren bir okuldu

Şehid İmad Muğniye’nin samimi ve çok yakın arkadaşı olan Enis Nakkaş, uzun bir söyleşide Muğniye suikastının gizli yönlerine değinerek, onu direnişin 25 yıl boyunca ki efsanesi olarak niteledi.

Tasnim Haber Ajansının verdiği habere göre, El-Eman kanalı Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin koordinatörü olan Nakkaş, İmad Muğniye gibi büyük bir komutanın Suriye’de ve bölge sathında bulunmasının önemine işaret ederek şöyle dedi: Şehid Muğniye, Lübnan deneyiminin tüm taktik, yöntem ve maddi olanaklarıyla birlikte Filistin’e taşınması gerektiğine inanıyordu.

İsrail, Muğniye’ye suikast düzenlemek için çok çalıştı

Nakkaş’ın dediğine göre, Hizbullah tarafından genel olarak Filistin’den ve orada yaşanan gelişmelerden sorumlu bir yetkili belirlenirdi. Bu yüzden, söz konusu yetkili kişinin İsrail tarafından tanınması halinde hemen terör listesinin en başındaki isim haline geleceği çok açıktır, zira bu kişinin Filistin’in uzlaşmacı guruplarının yanında değil, mücahidlerin kanatında durarak Filistin topraklarında savaşacağı kesindir.

Dolaysıyla, Şehid İmad Muğniye Hizbullah’taki Filistin dosyasıyla şahsen görevlendirildikten hemen sonra, bu dosyayla ilgili gelişmelerin ehemmiyetini dikkate alarak bizzat bu meseleyi takip etti ve bu nedenle, adının İmad Muğniye olduğu bilinmeksizin İsrail’in terör etmek istediği kişilerin listesine girdi.

Daha doğru bir deyişle, Hizbullah’ta bir kişinin Filistin’e ilişkin koordinasyon dosyasının sorumluluğunu üstlendiği ve mücadele deneyimleri ve taktiklerinin Lübnan’dan Filistin’e taşınmasını yönettiği düşman tarafından biliniyordu fakat söz konusu kişinin İmad Muğniye olduğu bilinmiyordu. Zira İmad Muğniye, geniş düzeyde tüm Filistinli taraflarla direk temas kurmuş olsa da fakat bu, yüzde yüz güvenilir olan şahıslarla görüşüyordu anlamında değildi.

Şehid Muğniye’nin Suriye’de kaldığı yer, gerekli koordinasyonların sağlanması amacıyla çeşitli taraflarla toplantıların ve görüşmelerin yapıldığı merkeze dönüşmüştü.

Bu görüşmelerin, onun ikamet ettiği yere istihbarat servislerinin sızmasına zemin hazırladığını burada itiraf etmek gerekir, zira Lübnan’da Direniş’le uyumlu bir ortamdaydı ve Muğniye de Suriye’de olduğu zamandan daha çok ihtiyatlı davranıyordu. Elbette bazılarının değindiği gibi Suriye Lübnan’dan daha güvenli olduğundan dolayı değildi.

İmad Muğniye’nin İran’da ise Suriye’den daha ihtiyatlı davrandığına şahit oldum ve nedeni ise Filistin için yürütülen somut çalışmaydı.

Böylece, Filistin meselesinde meydan okumak için hareketli ve hazırlıklı olmak İmad Muğniye’nin önceliğiydi, bundan dolayı gerekli güvenlik önlemlerini almak onun için ikinci derecede önemliydi.

Bu öncelik direkt olarak 2006 Savaşı’ndan sonra başladı, çünkü ondan önce Filistin dosyasından sorumlu değildi ve sadece bazı Filistinli komutanlarla temas halindeydi. Ancak savaştan sonra şahsen Lübnan mücadele deneyiminin Filistin’e taşınmasını yönetmek için karar aldı ta ki deneyimlerin taşınma sürecini hızlandırmanın yanında başarılı olmasını da garantiye alsın.

Bu yüzden, Filistinli komutanlardan Ramazan Abdullah Şallah bu hususta ünlü cümlesini dile getirdi: Gazze’de olup ta Muğniye’nin parmak iznin üzerinde bulunmadığı bir füze, neredeyse yoktur.

Önemli olan nokta, Lübnan deneyimlerini Filistin’e taşıma sürecini hızlandırmak için Muğniye’nin bütün çabalarını göstermiş olmasıdır ve bu nedenle, İsrail’in aradığı bir numaralı kişi yada terör etmek istediği birinci hedef haline geldi.

Muğniye’nin suikastinde Arap ülkelerinin parmağı

Bu arada, Muğniye ismi İsrail için bilinmeyen bir isim olmuş olsa da aradıkları kişinin İmad Muğniye olduğunu bildikten sonra ne fark eder ki.

Enis Nakkaş, devam ediyor: Bölgesel ve uluslararası birkaç tane istihbarat servisinin İmad Muğniye’nin suikastında parmağı vardı ve bu hususla ilgili mevcut olan bazı bilgiler, İmad Muğniye’nin suikastında bazı Arap ülkelerinin de parmağının olduğunu göstermektedir. Ancak, Muğniye suikastinin arka planını oluşturan ve uygulamaya geçirenin Mossad olduğu kesindir, daha doğru bir ifadeyle, diğerleri sadece arama operasyonu ve gereken bilgileri sağlamayı üstlenmişlerdi.

Elbette Muğniye suikastında Arap istihbarat servisinin parmağının bulunduğunu söylemek, tuhaf bir şey değildir, zira bazı Arap ülkeleri bir müddettir bölgesel direnişle mücadele doğrultusunda İsrail’le koordinasyon halindeydiler ve bu hususta açıktan yada gizlice bilgi alışverişinde bulunuyorlardı.

Ürdün istihbarat servisini İsrail eğitiyor

Yukarda değinilen konuların bilinmesine rağmen, Ürdün İstihbarat Servisi’nin genelde Mossad tarafından eğitildiği ve onunla istihbarati bilgiler paylaştığının hala gizli kalması gereken bir konumudur? Yada Ürdün’ün istihbarat bilgiler konusunda Amerikan Merkezi istihbarat Servisi “CIA” ile koordineli çalıştığı ve bütçesinin direk ABD tarafından temin edildiğinin üstü hala kapatılması gereken bir nokta mı?

Herhalukarda bu tür görevlerle yada suikastla alakalı koordinasyon Afganistan’dan başlayıp Arap yurdunun en uzak batı bölgelerine kadar uzanır ve Fars Körfezi ile Yemen’i de içine alır.

Bununla ilişkili olarak Arabistan Milli Güvenlik Konseyi eski Genel Sekreteri Bender bin Sultan, Suudi İstihbarat Servisi ile İsrail arasında koordinasyon sağlamak amacıyla defalarca Mossad elemanlarıyla Akabe’de görüşmüştür.

Tüm bu veriler ışığında sormak gerek: Bilgi alışverişinin hedefi, terör mü yoksa başka bir şey miydi? Bilgi alışverişi kimin hakkında yapılıyordu? Söylemeye gerek duymayacak kadar açıktır ki bilgi alışverişi, Amerika yada Fransa hakkında değildi, belki bölgede kendilerine düşman bildikleri kişi hakkında yapılıyordu, o sırada ise düşman, parmakların işaret ettiği kimseydi.

İmad Muğniye’nin Ürdün ve Arabistan’akarşı  Filistin’i savunmaya çalıştığına ilişkin soruyu yanıtlayan Enis Nakkaş, şunları söyledi: Arap istihbarat servisleri gece gündüz Direniş’in aleyhinde faaliyet yapıyorlar ve bu faaliyet ile de suikast yapmak suretiyle yürütülmüyor, ‘biz İsrail’in bilgilerinden yararlanacağız ve karşılığında Ürdün ve Arabistan’ın bilgilerini onun hizmetine vereceğiz’ anlamında bilgi alışverişini kapsamaktadır.

Nakkaş, koordinasyon ve bilgi alışverişinin ne zaman suikast ile sonuçlandığına ilişkin şöyle dedi: Bu önemli bir soru, daha öncede dediğim gibi bilgi alışverişi ve koordinasyon sürecinde gizli bir sır yoktur. Nitekim bir ara Mısır İstihbarat Servisi ve İsrailliler Gazze konusunda karşılıklı bilgi alışverişinde bulunup koordinasyon sağlıyorlardı. Aynı süreç diğer ülkelerle İsrail arasında farklı tonlarda yürütülmüştür.

Daha doğru bir deyişle, bazı Arap istihbarat servisleri terörizmle mücadele sloganıyla Batılı istihbarat servisleri ile hatta İsrail’le koordineli hareket ediyorlar ve bu koordinasyonlar doğrultusunda taraflardan biri diğerini düşman gözüyle baktığında diğeri de ona düşman gözüyle bakmaktadır.

Bu temelde, taraflardan biri bilgi alışverişinde bulunur ve diğeri de tetiği çeker. En nihayetinde Muğniye’nin terör edilmesiyle sonuçlanan da bu süreç olmuştur. Elbette Muğniye’ye yapılan suikast operasyonu sadece Mossad ile sınırlı değildi ve dairesi bundan daha genişti. Fakat bu suikastın asıl sorumlusu, Mossad’dır, zira patlayıcı paketini hazırlayan ve patlatan ve gerçekte suikast kararı alıp uygulayan bizzat Mossad olmuştur.

İmad Muğniye’yi şahsen tanıyan ve onun hakkında birçok malumata sahip olan Enis Nakkaş, devamında şu hatırlatmayı yaptı: Örneğin Vietnam, Çin ve İkinci Dünya Savaşı dönemindeki direniş savaşları, bizim öğrenmemiz için bir okul mesabesindeydi ve bu deneyimlerden yararlanarak çevremizle uyum sağladık.

Muğniye kendi üstadlarını geçti

Muğniyede ilk başta bazı merkezlerde eğitim aldı ve ben tanımlanmış ve belirlenmiş olan bazı deneyimleri ona öğreten ilk kimselerdendim. Ancak o, büyüdü ve üstadlarını geçti. Eğitimini aldığı deneyimleri iyice öğrendi, büyüyünce olumsuz yönleri hafzedip olumlu yönleri kulağına küpe etti ve daha geliştirdi.

Kimse ilk günlerden itibaren İmad Muğniye’yi bir vazifeyle görevlendirmedi, aksine çocukluk ve gençlik yıllarından itibaren kendisini bazı görevleri yerine getirmekle muvazzaf görüyordu.

Onu ilke eğitim merkezindeyken hatırlıyorum, kendisini çok titiz bir şekilde bilgileri elde etmekle muvazzaf görüyordu, zira kendisini bir gurubun idaresini üstlenmiş konumda tasavvur ediyordu ve gerçekte Muğniye şahsen kendisini faaliyet gösteren gurupların sorumlusu olmakla muvazzaf görmekteydi.

Kanıtımız, İsrail’in Lübnan’ı işgal ettiği günlerdir. O dönemde direnişi başlatsın diye kimse Muğniye’yi görevlendirmemişti. O, diğer mücahidleri direniş yoluna yönlendirmede ve kendi deneyimlerini onlara aktarmakta üstadtı.

Şimdi o günler geride kaldı. Elimizde rahatlıkla açıklayabileceğimiz bazı malumatlar vardır, zira artık gizli değildir ve oda şudur: 72 İsrailli’nin öldürülmesiyle sonuçlanan “Sur” şahedet operasyonunu yöneten kişi İmad Muğniye idi.

O, bu operasyon gecesinde –ki şehid Ahmet Kuseyr tarafından gerçekleştirildi – patlayıcı maddeleri kendi elleriyle hazırlayan kimse idi.

Bu operasyondan sonra, İsrail bunun bir şehadet operasyonu olarak ilam edilmesine karşı geldi, zira olay yerindeki binada Filistinliler’in geride bıraktığı gaz kapsülleri ve bazı mühimmatın bulunduğunu açıkladı.

Böylece İsrail daha ilk baştan itibaren bu operasyonun şrhadet operasyonu olarak ele alınmasını reddetti, zira bu durumda, özellikle de Sur operasyonunun gerçekte düşmanın kalbine vurulan bir darbe olması bakımından güç denklemi altüst olurdu. Bu nedenle, Muğniye kendisini muvazzaf görüyordu ve Siyonist düşmanı yok etmek için bu yöntemi izlemeyi kendisi için adet haline getirmişti.

Muğniye Direniş‘in ön safında

Muğniye, direnişin ön safındaydı ve 2000 yılında kendisiyle işgal toprakları arasında sadece birkaç metre mesafe vardı. Öyle ki sınırın sıfır kilometre noktasında durup düşmana bakıyordu. Düşman da bu nokta bulunan bütün gençlere bakıyordu ve İmad da onlardan biriydi. O, bu toprağın aşığıydı ve özgürleştirildiğinde oraya ilk giren kimselerdendi.

 Düşmanın tümden yenilmesinden önce safına nasıl sızılacağını ortaya koyması bakımından bu anlatının kendisi de bir okuldur, zira Muğniye düşmanın ruh hali, geri çekilme kararı ve güneyde çatışmaya son vereceğine dair bilgilere sahipti. O, kendi başına tüm bu bilgileri topladı ve saldırı zamanının geldiğini kavramıştı.

Zamanında karar alma konusunda Muğniye bir dehaydı

Muğniye, kendi türüne münhasır operasyon planını Güney Lübnan’da tasarladı; düşmanın konumunu sarsan bir plandı, zira İmad karar almada ve harekete geçerken bir dehaydı, bu hususta kendi başına kamil bir okuldu.

2006 yılında da Siyonist düşman Direniş’in yeni saldırı taktikleri karşısında şaşırıp kalmıştı, öyle ki böyle bir şeyi asla beklemiyordu ve bu savaşın çok basit ve bir tür eğlence olduğunu, Direniş’i rahatlıkla yok edebileceğini sanıyordu. Fakat yaşanan şey, düşmanların dışında dostları da şaşırtmıştı, daha doğu bir deyişle, hayret edenlerin çoğu da Direniş’in bu düzeyinden ve kullandığı taktiklerden habersizlerdi ve direnişin taktiklerinin oldukça verimli bir okula dönüştüğünü bilmiyorlardı.

O sırada ABD Genelkurmay Başkanı, Gürcistan’a: “Eğer Ruslar’a karşı direnmeyi istiyorsanız Hizbullah’tan öğrenin ve kullandığı taktikleri uygulayın” demişti. Bu taktikler, şu an çeşitli okullarda tedris edilmektedir.

Böylelikle İmad Muğniye, 2006 Savaşı’ndan sonra yeni bir strateji geliştirdi. Bu stratejiye göre, aynı taktik Filistin’de de uygulanmalıydı, daha doğru bir deyişle, düşman bütün cephelerde muhasara edilmeliydi. Son Gazze Savaşı’nda yaşanan şey, bu yeni taktikten istifade edilmesi için en iyi veridir.

Ancak sormak gerek: Neden bugün düşman bir kez daha tehdit edici bir tonla Arap toprağını işgal etmekten söz etmektedir?

Yanıt şudur: Şu an Direniş çekirdeği artık meyve vermeye başlamış ve bir Arap toprağının işgal edilmesinin direniş ve yenilgiyle müsavi olduğu düşman tarafından anlaşılmıştır.

   Şu an düşman ateşe veren ve her tarafı yakıp yıkan saldırı operasyonuna yönelmiştir.

Örneğin 2006’da Direniş , füze saldırılarına karşı koyma kabiliyetini düşmandan almıştır, dolaysıyla ateşkes önerisini yapmaya mecbur kaldı, zira yerleşim yerleri yıkıma maruz kaldı ve Gazze Savaşı da Tel Aviv’in ateş altında kalmasına neden oldu.

Böylece yeni bir taktiğe tanık oluyoruz ve bütün bu deneyimler oradan buradan taşınma halindedir. Bugün artık sadece bir deneyimden bahsedilmiyor belki koordine edilmiş ve geliştirilmiş bir strateji söz konusudur.

Bu arada bazıları Direniş’in tek başına hareket ettiğini düşünüyorlar ama öyle değil. Bu strateji direniş gurupları arasında Filistin’den ta Suriye ve Lübnan’a kadar uzanmış ve koordine edilmiştir, hala alandadır, terör olayları ve bazı Arap ülkelerinde yaşanan halk kıyamından sonra daha da güçlenmiştir.

Bu arada sormak gerek: Suriye gelişmelerinden dolayı direniş zayıfladı mı? Hayır, aksine daha da güçlendi, güçlenmeye de devam ediyor ve bu gelişmelerden etkilenmedi. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın vurguladığı şey de buydu ve düşman da bunu çok iyi anlamıştır.

Enis Nakkaş, söyleşinin devamında Muğniye’nin Hizbullah içindeki önemli konumu, Lübnan Direnişi’nin operasyonları ve güneyde kazandığı zaferlerdeki rolüne değinerek şöyle dedi: Muğniye’nin Hizbullah içindeki yeri hala boştur.

Nakkaş, birkaç kişinden istifade edilerek Muğniye’nin yerinin doldurulması zor mu yoksa kolay mı şeklinde ki soruya cevaben şunları söyledi: Herşeyden önce şunun belirtilmesi gerekir; o, tek rollü bir insan değildi ve Direniş’in ilk şekillenmesinden itibaren sürekli askeri kadro eğitme çabası veriyordu ve bu, onun askeri, güvenlik vesair  alanlarda kendi başına bir okul olması anlamına gelir.

Muğniye, askeri güçleri mevcut koşulları yönetecek ve sorumluluk alacak şekilde eğitiyordu. Dolaysıyla, Direniş Hareketi onun deneyiminden istifade ederek oldukça deneyimli kadrolar bilfiil olarak yetiştirebildi. Elbette ki o, herkesten daha bilinen, daha seçkin ve ilk sırada yer alıyordu.

Muğniye, bir efsaneydi

Muğniye savaş meydanında olduğu halde düşmanlar onun peşindeydi, bir cepheden girip başka bir cepheden çıkıyordu ve mücahid kardeşleriyle temas halindeydi. Bütün bu memuriyetleri kendisi yapıyordu ve bu nedenle söylemek gerek; evet, 25 yıldan sonra o bir efsaneydi.

Muğniye, teknoloji çağında ona meydan okuyabildi ve kendini bakışlardan gizleyebildi, çünkü teknolojiden anlıyordu. Cep telefonu vardı fakat ondan asla sesli olarak istifade etmiyordu, onun telefon sesini kimse tanımadan ve numarası, içinde kaldığı hassas mekanlar tespit edilmeksizin  sadece mesaj gönderiyordu.

O, savaşta çok belirgin bir sürati vardı ve tuzak kurmanın bir şekilde telefonlarla ilintili olduğunu fark etmişti. Bu nedenle genel emir verdi: Kablolu ve kablosuz telefonların olduğu bütün bölgeleri terk edin.

Bu hususta da Muğniye kamilen haklıydı, zira düşman haberleşme uydusu yoluyla hedefleri gözlem altında tutmaktadır. Fakat bölgelerin hızla boşaltılması direniş güçlerinin zarar görmesini mani oldu.

Çevik ve çabuk davranmak, operasyon odası komutanının ayrılmaz bariz özelliğiydi, çünkü eğer iki saat gecikmeyle bu emri verseydi zayiatın hacmi başka bir şey olurdu. Bu nedenle, denilebilir ki onun hızı zati ve ayrılmaz özelliğiydi ve Allah onu bu görev için seçmişti.

 

Welayet News

Yorumlar