Milli Gazete Yazarı Ali Haydar Haksal, Yemen’deki gelişmeleri değerlendirdiği bugünkü yazısında Suud, Ürdün, Mısır ve Türkiye’nin ortaklaşa eyleme giriştiği Yemen’de İsrail’in de doğrudan işin içinde bulunduğunu belirtti.
Haksal’ın “Emperyalizmin durduğu yerden bakmak” başlıklı yazısı şöyle:
Emperyalizm oyununu büyük ve ustaca oynuyor. Güdümündekileri tam anlamıyla hem kendine bağımlı kılıyor hem de kendileri gibi düşünmelerini sağlıyor. Çünkü güdümdeki kukla yöneticilerin varlığı, ayakta duruşu onlara bağlı.
Bölgemize şöyle bir göz atar isek şu son Yemen olayındaki tablo bize çok şey söylüyor. Abede bulunduğu bölgede kedinin fare ile oynaması gibi oynuyor. Kritik bölgede askerini çekiyor ve orada olaylar patlıyor. Güdümündeki kuklalar devreye giriyor. Birbirine öfkelenenler bile aynı çatı altında buluşuyor. En olmadık kimseler birlikte olabiliyor. Suud, Sisi’nin Mısır’ı, Ürdün, Türkiye ve daha başka Arap ülkeleri birlikteler. Hani Türkiye ile Sisi kanlı bıçaklı idi. Ne oluyor da bu birliktelik hiç kimseyi rahatsız etmiyor. Abede lojistik ve silâh desteğinde bulunuyor. İsrail ise doğrudan işin içinde. Türkiye neden bu koalisyonda yer alıyor, alabiliyor. Hani onlar bebek katili, hani onlar mazlum insan katili. İsrail, Özgür Suriye Savaşçılarına hem lojistik hem silah desteği veriyor. Gerektiğinde ve yeri geldiğinde Suriye içindeki kimi yerleri de bombalıyor. Şu anda da Yemen’de işin içinde.
Türkiye yöneticilerinin bütün bunları göz ardı edip, “mezhep” paranoyası öne çıkarılarak emperyalizm ile birlikte olmanın gerekçesi hazırlanıyor. Demek oluyor ki, selefilik, emperyalizm oyuncağı olmaklık, Siyonizm ile birliktelik o kadar tehlikeli değilmiş.
Arap Baharı diye tanımlanan kara dalgadan sonra bölgemiz tam bir cadı kazanına büründü. Kum fırtınası göz açtırtmıyor. Bu süreçte kişilerin şahsında mezhep körüklemeleri başını aldı gidiyor. Bunlar yapılırken emperyalizmin ve Siyonizm’in bölgedeki rahatlığı, güvenliği gözlerden kaçıyor. Abede emperyalizmi ile Siyonist İsrail daha sevimli gösteriliyor. Ne yazık ki Müslümanlar da sürü hâlinde bu dalgaya kapılıp gidiyorlar.
Ne tuhaftır ki, Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Batı bize ambargo uyguladığında, bedelini ödediğimiz halde Amerika uçak lastiklerini getiren gemileri yolda çevirdiğinde, güdümlü Arap ülkeleri bize ambargo uyguladığında Kaddafi omuzlarında uçaklarına silah, mermi, füzeleri yükledi, petrol gönderdi. Türkiye ise NATO bahanesiyle emperyalizm ile İzmir Üssü’nden uçaklar kaldırıldı, Libya vuruldu, Kaddafi alaşağı edildi. Libya’nın petrollerine Fransızlar, İtalyanlar ve Amerika el koydu. Libya paramparça, kardeş kavgasıyla birbirlerini kırıyorlar. Üstelik Libya’da ne kadar çalışan Türk varsa, işadamlarıyla kapı dışarı edildi. Hemen yanı başımızdaki Suriye yerle bir. İsrail keyif çatıyor. Olan Müslümanlara oluyor.
Irak kaynayan kazan ve işgal altına alındığından beri ölen insan sayısı üç milyonu buldu.
Şimdi yeni cephe Yemen. Gene köpürtülen “mezhep” bahanesi yeni bir kıyımın başlangıcı. Abede artık kendi insanını riske etmeden, bir insanının bile burnunun kanamasına izin vermeden savaşı yönetiyor.
Türkiye insanı tuhaf, dalgalara kapılmış gidiyor. Şia bahanesiyle emperyalizmin oyuncağı ve üstelik bunun hararetli savunucusu oluyor. En tepede bulunanın davranışlarına göre tutum takınılıyor. O öksürse öksürülüyor, birlikte öfkeleniliyor, onunla birlikte hareket ediliyor.
Artık Türkiye bu yönüyle hiç de kendi iradesiyle hareket etmiyor. Hareket etse nasıl olur da Sisi ile aynı çatı altında buluşuyor, buluşabiliyor?
Demek ki tek sorun kişiler konumlarını ve yerlerini sağlama almak için bir yerlere tutunuyorlar. İslam milleti, medeniyeti, ümmet birlikteliği, cihadı, insanca yaşaması, özgürlükleri kimsenin umurunda değil. Umurda olan kişilerin taht ve saltanatları. Bunun başka bir izahı yok.
Milli Gazete