Al Monitor'da yayınlanan bu yazının içeriği, yazının yayınlanmasından sonra Türkiye ile İsrail arasında gerçekleşen çok gizli ve ilişkileri normalleştirme odaklı görüşmelerin* gerçekleşmesi ile daha dikkat çekici hale geliyor. Söz konusu görüşme İsrail Dışişleri Genel Direktörü Dore Gold ve Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu arasında İtalya'nın başkenti Roma'da gerçekleşti. Söz konusu görüşme ile ilgili haberlere göre; "Türkiye'de İsrailli yetkililer hakkında yürüyen davanın TBMM'nin çıkaracağı bir kanunla sona erdirilmesi ve iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda da anlaşmaya vardı." Bu gelişme ışığında söz konusu yazıyı değerlendirmek üzere ilginize sunuyoruz;
"Türkiye'deki seçim sonuçlarına dair İsrail'de resmi ağızdan yapılan tek açıklama eski Cumhurbaşkanı Şimon Peres'ten geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın partisi sandıktan başarısızlıkla çıktıktan bir gün sonra 8 Haziran'da Herzliya Konferansı'na katılan Peres şöyle konuştu: “Türkiye'deki gelişmeden memnunum. Erdoğan Türkiye'yi İran'a çevirmek istiyordu. Orta Doğu'da iki İran'a yer yok. Türkiye'deki seçim sonuçları Orta Doğu'da İsrail için olumlu bir trendi yansıtıyor.”
2009 Davos Dünya Ekonomik Forumu'nda Erdoğan'ın hışmına uğrayan Peres'in o günden beri Erdoğan'la görülecek hesabı var. İkili ilişkilerde Davos olayıyla başlayan kriz, mayıs 2010'da Mavi Marmara filosuna düzenlenen baskınla doruğa ulaştı. Ablukayı delmek üzere Gazze Şeridi'ne doğru yol alan gemilerde şiddetli çatışmalar yaşandı ve 10 Türk vatandaşı İsrailli askerler tarafından öldürüldü.
Mavi Marmara olayının ardından Erdoğan'ın tüm seçim kampanyalarına damgasını vuran sert İsrail karşıtlığı son kampanyada neredeyse hiç yoktu. Erdoğan'ın partisi 2002'den beri elinde tuttuğu meclis çoğunluğunu bu seçimde kaybetti. Erdoğan sadece kampanyanın son günlerinde açıkça antisemittik bir çıkış yaptı. Kendisine karşı eleştirel tavır alan New York Times gazetesinin Yahudilerce finanse edildiğini iddia etti ve bu sözlerini kıkırdayarak tamamladı.
Erdoğan Osmanlı dönemine özlem duyduğunu gizlemiyor. Örneğin New York Times'a çıkışmadan birkaç hafta önce de Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlerin Osmanlı'yı bozguna uğrattığı Kudüs'te Türk nüfuzunun kaybolmasından üzüntüyle söz etti. Erdoğan'ın sağ kolu Başbakan Ahmet Davutoğlu da geri kalmadı ve bir miting konuşmasında Kudüs'ün İsrail'e değil, Müslümanlara ait olduğunu ilan etti.
Daha önceki seçimlerde İsrail Erdoğan'ın daimi şamar oğlanı olmaya alışmıştı. Sözlü tacizler sözlü şiddet seviyesine gelmişti. Örneğin geçtiğimiz yaz Gazze savaşına denk gelen cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasında Erdoğan, bugün adalet bakanı olan Knesset üyesi Ayelet Şaked'in “Hitler'den farksız bir zihniyete” sahip olduğunu söylemişti.
İsrail medyası, son seçim kampanyasında tek tük görülen İsrail karşıtı ve antisemittik çıkışlara neredeyse hiç yer vermedi. İsrail'in önde gelen uzmanları da bu sözlere önem atfetmiyor, onları öne çıkarmıyor. Onlara göre bunlar Erdoğan ve Davutoğlu'nun Osmanlı'nın ihtişamını canlandırma rüyasının bir yansıması. New York Times gazetesine yönelik çıkış da aynı şekilde umursanmadı.
Son aylarda bu sütunda Erdoğan'ın jeopolitik ve ekonomik nedenlerle Türkiye'yle İsrail arasındaki diplomatik ilişkileri normalleştirmek istediğini yazıyorum. Bu rota değişikliği, Erdoğan'a yakın iş çevrelerinin denizaltı boru hattı projesinde İsrailli ortaklarla çalışmasının önünü açmayı amaçlıyor. İsrail'in Akdeniz'de bulduğu doğal gaz kaynakları bu boru hattıyla Türkiye'ye, oradan da Avrupa'ya taşınacak. Öte yandan uzlaşı sürecinin ve Mavi Marmara kurbanları için ödenecek tazminatın sonuca bağlanması için İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun son bir koşulu vardı: Erdoğan'ın İsrail Devleti'ne ve kişisel olarak Netanyahu'ya karşı sözlü saldırılarına son vereceğine dair taahhütte bulunması. Son seçim kampanyasında İsrail karşıtı söylemden kaçınılmasının sebebinin bu olduğu anlaşılıyor.
Seçimlerin ardından Türkiye'nin nasıl bir rota izleyeceğini öngörmek için henüz erken. Erdoğan'ın seçimlerdeki kaybının Türkiye-İsrail ilişkilerine nasıl yansıyacağını yorumlamaksa iyice zamansız olur. Dış ilişkiler seçimin ana konusu değildi. Ekonomi de öyle, başka konular da. Seçimin odak konusu Erdoğan'ın sınırsız güç elde etme isteğiydi.
Peres'in seçimin hemen ardından yüksek sesle sarf ettiği sözler, İsrail'de yankı uyandırdı ve bugünlerde hem kamuoyunda hem toplantı salonlarında tekrar ediliyor. Ancak Erdoğan koltuğunu kaybetmiş değil, olduğu yerde duruyor. Yine de siyasi gücü büyük ölçüde geriledi ve en azından şimdilik anayasayı değiştirme planını ertelemek zorunda kaldı. Erdoğan'ın otorite ve gücü şu an hedeflediğinin çok altında ama kendisi hâlâ Türkiye'nin cumhurbaşkanı.
İsrail'de hem kamuoyunda hem karar vericiler arasındaki hâkim görüş zayıf bir Erdoğan'ın İsrail için iyi bir şey olduğu yönünde. Ancak bu görüş mutlak bir doğru olmayabilir. Erdoğan, İsrail'le ilişkileri uygun bir zamanda düzeltme kararını gücünün zirvesindeyken verdi. Bu, stratejik iş birliği günlerine gönüllü dönüş anlamına gelmiyor. O köprülerin çoktandır yakıldığı aşikâr. Bunun başlıca nedeni Erdoğan'ın kendisi ve çevresinin doğal gaz boru hattından yarar sağlayabileceğini düşünüyor olması.
Erdoğan ayrıca Türkiye'nin Hamas'a destek vermesi ve örgütün üst düzey mensubu Salih El Aruri'ye kucak açması nedeniyle İsrail'in gösterdiği hassasiyeti de dikkate aldı. İsrailli gazeteci Amos Harel'in bu hafta Haaretz gazetesinde çıkan haberine göre Hamas'a iletilen mesajda Türkiye'den yönetilen terör faaliyetlerinin aşağı çekilmesi istendi. Erdoğan bu adımı da sınırsız güce sahip olduğunu, Türkiye'de istediği her şeyi yapabileceğini düşündüğü bir dönemde attı.
Zayıflamış bir Erdoğan seçeneklerini gözden geçirebilir. Son seçim darbesinin ardından eski başarısını tekrar yakalamak için İsrail karşıtlığının işe yarayabileceğini düşünebilir.
Türk parlamentosundaki tüm parti liderleri dış ilişkilerde hızlı bir yenilenmenin gerektiğini söylüyor. Ancak ortaya nasıl bir koalisyon çıkarsa çıksın İsrail'le normalleşmenin önceliklerin başında olacağı şüpheli. Bir başka senaryoya göre ise azınlık hükümeti kurulabilir ve kısa süre sonra erken seçime gidilir. Al-Monitor'un görüştüğü ikili ilişkilerde uzman yetkililer ikinci senaryoyu çok daha kaygı verici buluyor. Buna göre Erdoğan, İsrail karşıtı söylemin yokluğu ile partisinin seçim başarısızlığı arasında bağ kurabilir ve yeniden sözlü saldırı silahına sarılarak Kudüs'le Ankara arasında son aylarda oluşan ufak çaplı, kırılgan güveni de yok edebilir."
Arad Nir
al-monitor.com
intizar.web.tr
* http://www.cnnturk.com/dunya/italyada-cok-gizli-turkiye-israil-gorusmesi