Enis Nakkaş'tan Bölgede Gelişen Hadiselerle İlgili Önemli Açıklamalar

Hasan Sivri, Medya Şafak için Lübnan Hizbullahı ve Direniş Eksenine yakın isimlerden Lübnanlı stratejist Enis Nakkaş ile Suriye ve bölgedeki son gelişmeler ve kendi biyografisi üzerine Beyrut’ta bir röportaj yaptı.  

Görüntülenme: 1321 Tarih: 25 Haziran 2015 18:03
Enis Nakkaş'tan Bölgede Gelişen Hadiselerle İlgili Önemli Açıklamalar

Hasan Sivri: 70’lerde Filistinli ve Lübnanlı devrimcilere askeri eğitim veriyordunuz. Sonra Carlos ile petrol bakanlarının Viyana’daki OPEC toplantısını bastınız. 70’lerin sonlarında ve İran Devriminden sonra ise İran ile bir yakınlaşma oldu. Bu sürede nasıl bir dönüşüm yaşadınız?

Enis Nakkaş: Ben El-Fetih’teydim. Birçok devrimciye askeri eğitim verdim. Fetih açık bir yapıydı. Solcusu da sağcısı da eğitime geliyordu. Birçok insanı tanıma fırsatı buldum. İranlılar da geliyordu. Devrimci Türklerin geldiği gibi. Eğitime gelen Türkler Marksistti. Devrimci Türkler Türkiye’de devrim yapamadı ama İranlılar İran’da devrim yapabildi. Ben İran’a devrimden sonra gitmedim. Devrimden önce tanırım İranlıları. Devrim için eğitiyordum, yardım ediyordum. Devrimden sonra darbe tehlikesi varken ben onlara devrimi korumak üzere ”Muhafızlar” projesi önerdim. Muhafızlar daha sonra Devrim Muhafızları oldu. Onlar için bir proje hazırlamıştım. Küçük bir fikirdi. Devrim liderliğini, esas merkezleri ve orduya bağlı büyük yerleşkeleri korumak üzere muhafızlar yetiştirilecekti. Devrim Muhafızlarının şimdi tabi daha büyük görevleri var.

Dolayısıyla benim ideolojik bir değişimim olmadı. Carlos ile Viyana’da petrol bakanlarının olduğu bir toplantıya yönelik bir operasyon yaptık. Ben Fetih’te, Carlos ise Filistin Halk Kurtuluş Cephesindeydi (FHKC). Ben bu operasyona katılmak üzere FHKC teşkilatına katıldım. “Carlos” adlı dizide Aden’e gitmişim gibi gösteriliyor. Aden’e hiç gitmedim. Bir yerden başka yere taşınmadım. Her  şeyi Filistin için yapıyordum. İran’daki devrimin ABD karşıtı ve Filistin yanlısı bir devrim olduğunu anlamıştım. CENTO vardı. İran, NATO paktı gibi bir pakt olan bu yapının içindeydi, sonra yüzde yüz yön değiştirip bizimle İsrail’e karşı oldu. Benim Filistin’in yanında duruşum, Arap olmayanların düşmanı olduğumdan dolayı değil. Ben Filistin’leyim çünkü bu insani ve hakkaniyetli bir dava. İnsanların topraklarını alıp yerlerinden ettiler. İster Marksist ol ister İslamcı, bu insani meselenin yanında yer almak gerekiyor.

”Merkezi Davamız Filistin”

Yani merkezi davanız Filistin.

Enis Nakkaş: Evet merkezi davamız Filistin. Hala da Filistin. Bir şey değişmedi. İran ile var olan ilişkilerim, Filistin için. Bu ilişkilerimin ne dini meselelerle ne de İslam Cumhuriyeti ile ilgisi var.

Şimdi bölgede meydana gelen gelişmeler çok iç içe girmiş karışık meseleler. Hakiki değil, yanılgı var. Yani devrim olmayan yerlerde, devrim var dediler. Batı, özellikle de Amerika, bölgedeki problemlerimizin ne olduğunu iyi biliyor. Bu problemleri, kendi çıkarına olacak şekilde kullandı. Bu problemlere yön verdi. Bizim çözmemiz gereken problemlerin, Amerika’nın çıkarlarına engel bir hal almaması için Amerika müdahale etti. Bunun için sahada ve bölgede araçları olduğunu biliyoruz. Bugün Amerika havadan bombardıman ile bölgenin haritalarını yeniden çiziyor. Mesele IŞİD Erbil’e yöneldiğinde havadan sert bir şekilde vurdular. Çünkü Erbil’in düşmemesi gerek. Ayn el-Arab’ta (Kobani) olduğu gibi. Diğer bölgeler önemli değil. Ramadi düşsün, Tedmur düşsün önemli değil. Bölgenin haritalarını yeniden çizmeye yönelik bir girişim var. Mesud Barzani buna ”bölgenin haritasını kanla çizmek” ismini verdi. Kan ve ateş ile. Yani sahada savaşan, bazı noktaları alabilmek için kan döken insanlar var ve haritaları çizen Amerikan ateşi (bombardımanı) var. Bu çizimin nihai hedefinde kesinlikle demokrasiyi yaymak yok çünkü ne demokrasi böyle yayılır ve ne de halklar böyle birleştirilir. Nihai hedef, haritaları yeni kimliklere binaen, yeniden çizmek. Onlar için sadece mezhepsel kimlikler değil, etnik kimlikler de var uygun olan. Bu tehlikelidir çünkü ABD çatışmalara müdahil oluyor ve bölge halklarını değil kendisini karar alıcı kılıyor.

Türkiye’de, özellikle Davutoğlu, bölge ve dünyada büyük  bir dönüşüm ve değişim olduğunu iyi okudu, bundan yararlanmak istedi ve “Stratejik Derinlik” kitabını yazdı. Kitabın ”dünyada dönüşümler/değişimler var” tahlili yüzde yüz doğru. Türkiye’nin (Osmanlı) bölgede daha önce geniş ‘ilişkileri’ olduğuna yönelik tahlili doğru. Ama bu ‘ilişkileri’ tekrar kurmaya yönelik görüşü yanlış. Kendisi, Türkiye’nin esas güç olduğunu ve esas rolü onun oynaması gerektiği görüşünü benimsedi. Başkalarının bölgedeki rolünü ve kimliklerini görmezden gelerek tabi. İranlılar, Davutoğlu gibi, bölgede ve dünyada dönüşüm ve değişimlerin olduğunu görüyor ama İranlıların bölgede oynadığı rolün arka planında bir imparatorluk  hayali yok. İranlıların hedefinde Filistin’in özgürlüğü var. Yani biri bölgedeki ulusal kurtuluşları sağlamaya ve bölgeyi sömürgecilerden kurtarmaya çalışırken, diğeri, yani Davutoğlu ABD karşıtlığı yapmadan, sömürgecilerle birlikte sömürgeciliği devralmaya çalışıyor. Davutoğlu kitabında ”Bizim bir sorunumuz var. Komşularımızla, aynı sosyal dokulara ve medeniyete sahip toplumlar olarak ilişki kurmaya çalışıyoruz fakat biz NATO üyesiyiz. Bu bir çelişki. NATO’nun politikalarını uygularsak  bölge ile çatışacağız, uygulamazsak NATO ile çatışacağız” diyor. Davutoğlu’nun büyük bir sorunu var. Bölgeyi mi istiyorsun yoksa NATO’yu mu? İsrail’siz bir bölge mi istiyorsun, İsrail ile bir bölge mi istiyorsun? Biz İsrail’siz bir bölge diyoruz. İsrail’siz bölgenin anlamı ”ulusal kurtuluşun tamamlanması” demektir.

İsrail’siz bölge mümkün mü? İsrail’i nasıl ortadan kaldıracaksınız?

Enis Nakkaş: Şimdi iç savaşlara rağmen, askeri hazırlıklara ve yeni güç dengeleri içersinde İsrail ordusunu yok etme gücüne sahibiz. İsrail’de, diğer devletlerde olmayan bir özellik var. Diğer ülkelerin orduları, herhangi bir savaşta yenildiğinde orduları yıkılır ama halkı yerinde kalır. Başka bir güç gelir işgal eder. Ama İsrail halkı, ordusu ile bir. İsrail ordusu yenilirse Filistin’de bir İsrailli kalmaz. İsrail ordusu yenildiğinde İsrail diye bir devlet kalmaz. Bu Yahudiler helak olsun anlamına gelmez. İsrail’deki Yahudilerin çoğu Arap veya Filistin kökenli Yahudi değil. Burada istenen İsrail ordusuna darbe indirilmesidir. Bu Araplar için imkansız bir şeydi. Bir ordu ile savaşamıyorlardı. Fakat biz 2006’da Lübnan’daki savaşta ve diğer savaşlarda aksini ispat ettik. Şimdi Direniş’in imkanları, öncekinden kat kat daha fazla. İsrail bunu iyi biliyor. Dolayısıyla imkan var. Özellikle de İran-Irak-Suriye ve Lübnan’da bir atmosfer yaratılabilir. Onların, bu imkanın  yaratılmaması için paramparça bir Irak ve Suriye istedikleri açık.

”Düzenli Ordular Yerine Haşd el-Şa’bi (Halk Seferberlik Güçleri) ve NDF’nin Rolü Artacak”

Seyyid Nasrallah da seferberlikten bahsetti. Bunun bahsettiğiniz atmosferle bir ilgisi var mı? İspanya’daki savaş gibi gönüllülerden oluşacak bir ordu kurulmasına dair bir proje de vardı.

Evet bölgede büyük bir seferberliğin ilan edilebileceği zamanlar gelebilir ve bölgede büyük bir savaş verilebilir. Bunun vakti gelmedi ama bu mümkün. Biz her yerde bir ordu ve Haşd el-Şa’bi (halk yığınağı) olması için çalışıyoruz. Suriye’de ordu ve yanında Ulusal Savunma Güçleri (NDF) var. Irak’ta ordu ve Haşd el-Şa’bi var. Lübnan’da ordu ve Direniş güçleri (Hizbullah) var. Bir gün seferberlik ilan edildiğinde tüm bu güçler bölge için savaşan bir ordu halini alabilir. Bu güçler ile sıradan ordu arasındaki fark nedir? Sıradan ordular hükümetlere bağlıdır. Amerika da hükümetlere baskı yapma gücüne sahip. Fakat halkın inşa ettiği örgütlere ve devrim örgütlerine baskı yapamaz. Bu, bağımsız karar alımında çok mühim bir yer teşkil ediyor. Bir diğer önemli nokta ise bugünkü savaşlar, nizami savaş, yani iki ordunun karşılıklı savaşı şeklinde gerçekleşmiyor. Batı zaten orduları hızlı bir şekilde yıkacak teknolojilere sahip. Amerika bu kadar güce rağmen, Irak’ta sahaya 250 bin askeri ile inmesine rağmen halk direnişini ortadan kaldıramadı. Bizim çıkarımıza olacak şey, bu türde askeri oluşumlardır. Dolayısıyla açık ve net bir stratejimiz var. İsrail bunu biliyor. Kendisi için ne kadar tehlikeli olacağını da biliyor. Sürekli tatbikat yapıyor.

Kuzey Suriye’de biliyorsunuz bazı gelişmeler var. Türkiye ve Arabistan ortaklığında kurulan Fetih ordusu İdlip’i ele geçirdi. Halep için benzer bir senaryo konuşuldu. Kuzey Suriye’de sanki Cenevre-3’te bir kart olarak kullanılmaktan öte daha büyük bir şeye hazırlanılıyor?

Enis Nakkaş: Bu gelişmeler, müzakerelerde bir kart olarak kullanılmaktan daha büyük şeyler. Müzakerelerde kart olarak kullanmak, Amerikalılar için geçerli olabilir ama Erdoğan için değil. Erdoğan, Katar veya Suud için böyle bir şey hiç yoktu. Dolayısıyla bu baskı kurmak için bir karttır, bunun üzerine anlaşabilirler diyemeyiz. Mesele karttan daha büyük olabilir. Karşı kamp ise bunu anlamıştır. Bu yüzden İran ve Suriye arasındaki ortak savunma anlaşmasını hayata geçirdiler. Seyyid Nasrallah’ın da ”Nerede olmamız gerekiyorsa orada olacağız, bugün Kalamun’dayız yarın başka yerde olabiliriz” söylemi, çatışmaların genişleyeceği anlamına geliyor.

El-Sefir gazetesinden Muhammed Ballut Kasım Süleymani’nin, 20 bin savaşçı ile İdlip güneyine geldiğini yazdı. İdlip güneyinde bir hazırlıktan bahsediliyor. Fakat üzerinden zaman geçmesine karşın sahada bir hareketlilik göremedik.

Enis Nakkaş: Makalenin erken yazıldığını düşünüyorum. Gerçeklikten biraz uzak. Evet hazırlık var. Ballut da muhtemelen bunu duydu ve hemen yazdı. Bunun yanında söylenenlerin gerçekleşme olasılığı uzak değil. Yani yarın 20 bin değil, 40 bin savaşçı da görebilirsin İdlip güneyinde. Şunu söyleyebilirim ki önemli olan bununla ilgili kararın alınmış olmasıdır. Makalelere değil de Nasrallah’ın konuşmasına bak. Orada açık ve net.

Suriye ordusu birçok cephede konuşlanmış ve zor şartlar altındaydı. Bazı cephelerde çekilip geride tekrar toparlanmaya başladı. Müttefiklerinin yardımları oldu. Az önce bahsettiğim gönüllü seferberlik güçleriyle birlikte bu cepheleri yeniden aktifleştirecek. Kalamun bittiği zaman, Şam’ın sırtından büyük bir yük kalkacak.  O zaman Kalamun’daki güçler başka yere geçebilecek. Bütün bunlar için hazırlık süreci var.

Kalamun ve Arsel’de Hizbullah’ın önemli ilerleyişleri var. Kalamun ve Arsel sonrası için ne hazırlanılıyor?

Enis Nakkaş: Kalamun ve Arsel sonrasında başka cephelerde devam edecek. Mukavemet aynı yöntemlerle başka cephelerde savaşa devam edecek.

Yani Hizbullah İdlip, Deyr Zor gibi yerlere de gidecek mi? Hizbullah artık bölgesel bir güce dönüşüyor deniliyor?

Enis Nakkaş: Hizbullah zaten bölgesel bir güçtü. Birçok yerde mevcut. Lübnan’da, Suriye’de ve Irak’ta. Ve hangi ülkede olması gerekiyorsa, olacak. Birçok yerde savaş var. Haritalar da yeniden çiziliyor. Alınan bir  karar var. ”Bizlerin iradesi dışında çizilemez bu haritalar. Bizim de bölgeye ve siyasi geleceğine dair görüşlerimiz var.” Dolayısıyla Hizbullah olması gereken her yerde olacak.

2015 başlarına kadar Suriye ordusunun ilerleyişi söz konusuydu. Halep kuşatması tamamlanmak üzereydi. Sonra az önce bahsettiğimiz çekilmeler oldu. Bu sırada Rusya’dan çok ses gelmedi. İran biraz daha aktif rol almaya başladı. Rusya, Suriye meselesinde İran’a daha mı fazla rol bıraktı?

Enis Nakkaş: Aksine Suriye ve Rusya arasında silahlandırma anlaşmasının devamı etmesi için bir  anlaşma imzalandı. Rusya silahlandırmaya devam ediyor. Aynı şekilde Irak ve İran’a da silah gönderiyor. Yani bugün İran, Irak ve Suriye silahlarının kaynağı Rusya. Rusya birincil diplomatik bütün işlerde rol alıyor. Vetolar, siyasi destek ve ilaahiri. Rusya’nın bir de istihbarat desteği var ki o da çok önemli. Rusya son çatışmalardan da uzakta değil. İyi biliyor. İranlılara dönecek olursak, Irak’ta durumların değiştiğini ve Suriye’den sonra bir krizin olduğunu unutma. İranlılar, Irak sonrası geri dönüp hesapları tekrar gözden geçirmek zorunda kaldı. Şimdi Irak, Irak’ın hacmi ve neler yapılabileceği biliniyor.

Suriye’deki askeri operasyonlar kuzeyden güneye taşınmış olabilir mi? Ürdün’deki Amman operasyon odası, Antakya operasyon odasından daha fazla çalışmaya başladı gibi.

Enis Nakkaş: Evet. Suriye’ye yönelik saldırıların müttefikleri, seçimlerden sonra Türkiye’ye güvenemiyor. Güneye indiler. Güneydeki müttefiklere güveniyorlar. Bu cihadçıların İdlip’ten çekilecekleri anlamına gelmiyor. Kuzey ve güney cephelerindeki savaş devam ediyor. Türkiye bu grupları araç olarak kullanıyor. Türkiye’nin iç siyasetinde değişiklik olunca bunların da durumu değişecek. Şimdi komşunuz İdlip’te El-Kaide var. Halep’te diğer gruplar ve IŞİD var. Bunların hiçbiri müzakereleri kabul etmiyor. Türkiye’deki siyasi durum değişse bile senin bunları ortadan kaldırman için büyük askeri bir araca ihtiyacın var. Yani her durumda bir çatışma var. Türkiye’nin siyaseten rahat olduğu ve desteklediği gruplarla savaş ile Türkiye’nin iç siyasetinde değişikliklerle birlikte desteğini çektiği gruplarla savaş arasında fark var.

Türkiye’nin güvenli bölge veya tampon bölge niyeti vardı.

Enis Nakkaş: Türkiye’deki seçimlerden önce, Fransız bir gazeteye verdiğim röportajda savaşın artık vekalet savaşı yerine bölgesel bir savaş halini alma ihtimali olduğunu söylemiştim. Buna delil olarak da savaşa ilk giren ülke olan Suudileri alabiliriz. Suudiler Yemen’de savaşa girdi ve Yemen bölgedeki çatışmaların bir kısmını oluşturuyor. Suudilerin girmesinde sonra, savaşa girecek ikinci ülke kim olacak sorusu vardı. Acaba Türkiye Suriye kuzeyine girer mi sorusu vardı. Türkiye’deki seçimlerden sonra bu zor bir ihtimal oldu.

”Yemen Savaşı, Suudi Hanedanını Ortadan Kaldıracak”

Suudiler ”Kararlı Fırtına” operasyonunu sona erdirdiklerini açıkladılar ama Yemen’i bombalamaya devam ediyorlar. Ne istiyorlar? Yemen’i ikiye bölen ve Arabistan’dan denize kadar uzanan Hadramut kentinden denize inmek istedikleri söyleniyor.

Enis Nakkaş: Savaşı kaybediyorlar. Bombalamalar ile hedeflediği ise Yemen halkını bıktırmak ve Ensarullah hareketine karşı isyan etmelerini sağlamak. Başka bir çözüm yolu yok. Çözüm üretecek imkanı da yok. Kaybettiler. Bana göre Yemen savaşı, sonuçları itibariyle, Sovyetlere karşı yapılan Afganistan savaşına benziyor. Yani Suud ailesi ve Suudi Arabistan, Yemen savaşı ile bitecek. Yemen savaşı ile hedeflenen Suudi ailesini bitirmek. Böyle bir karar var. 3 trilyon dolara ve Selefi akla sahip bir aile var. Selefiliği dünyaya yayıyor. Sadece Suriye’de değil her yerde. Ortadan kaldırılması gerek. 70 yıldır kendisinin ve Amerika’nın çıkarı için Arapların parasıyla oynuyor.

Suriye güneyinde Dürziler bu sıralar gönüllü ordu kurdular ve var olma savaşı vermeye hazırlanıyorlar. Buradaki gazetelerin manşetlerinde bu konu vardı. Fakat Lübnan Dürzilerinin bir kısmı Suriye’dekileri desteklerken Canpolat kitlesi tersi açıklamalar yaptı. İdlip’te Dürzilere yapılan katliamı da gündemine almadı.

Enis Nakkaş: Canpolat en başından beri Suriye rejimine karşıydı. Dürzileri ”Suriye devrimine” dahil etmeyi denedi. Başaramadı. Dürziler rejimin yanında saf aldı. Dolayısıyla Dürzilere yönelik saldırı olunca onlara ”direnin” demek yerine ”bölgesel ilişkilerini kullanarak”  sorunu çözeceği sözü verdi.  Oysa Dürziler zaten rejimin yanındaydı. Şimdi de gönüllü birlikler kuruyorlar. Türkiye ve Ürdün gibi bölgesel ülkeler Canpolat’ı kısmen desteklemeyi sever, Dürziler arasında gücünü arttırmak isterler. Yakında Nusra’dan ”Dürzilere karşı savaşmayacağım” açıklaması da gelebilir (ki sonra katliam için özür dilediler, Medya Şafak). O zaman bundan ne anlamamız gerekir? Kendisine biat etmeyenleri kesen Nusra, Hıristiyanları katleden Nusra, Dürzilerle savaşmama kararı alıyorsa burada siyasi bir rol üstlenmiştir diyebiliriz.

Ramadi ve Tedmur’un düşüşünden sonra IŞİD, kuzey Halep’e ve Haseke güneyine saldırmaya başladı. ABD liderliğindeki Koalisyon ise IŞİD’i bu cephelerde vurmadı. Ne istiyor ABD? IŞİD’in rolü nedir tüm bu karışıklıkta?

Enis Nakkaş: Kimya’da katalizör diye bir terim vardır. IŞİD’in görevi bu şimdi. Katalizör. Bölgede ”şuraya yaklaşabilirsin, şuraya yaklaşamazsın şeklinde” Amerika’nın istediği gibi hareket eden katalizör. Amerika sahada savaşmıyor. IŞİD sahada savaşır, sahadaki atmosferi yaratır ve ABD hakemlik yapar. ABD, IŞİD’in Irak’ta güçlü olmasını istiyor, bu şekilde Irak hükümetine tavizler verdirtebilir. Iraklılara da bu şekilde ”yaşayıp yaşamamanıza biz karar veririz” diyor. IŞİD’in nefes almasına izin veren Amerika’dır. Sahada bazı gerçeklikler yaratarak ”gel çöz bakalım, çözebilir misin?” diyor. Suriye için de aynı şey. Suriye sahasında güçleri olmadan Suriye için söz söyleyebiliyor. Hava bombardımanı ile IŞİD’in ve bölgenin haritasını çiziyor. IŞİD’e şuraya yaklaşabilirsin, şuraya yaklaşamazsın diyor. Veriler var. Kobani’de günde 50-60 hava saldırısı düzenlerken, geri kalan bazı bölgelerde bir ayda 10 hava saldırısı gerçekleştirmemiş. Ramadi’de mesela IŞİD yüzlerce kilometrelik yolu gitti, kimse onları vurmadı, istihbarat desteği sağlanmadı.

Davutoğlu IŞİD için ”Suriye’nin ürünü, rejimle işbirliği yapıyor” diyor.

Enis Nakkaş: Bu bir yalan. Kimse IŞİD’i taşıyamıyor. Başkasının üstüne yıkmaya çalışıyor. Rejim IŞİD ile yıllardır savaşıyor, Irak da IŞİD ile savaşıyor. IŞİD sadece Suriye’de olsaydı evet mümkün derdin ama Irak’ta Suriye, Irak ve İran’ın tüm stratejilerine karşı savaşan IŞİD nasıl oluyor da Suriye aracı oluyor? Türkiye’de kendi halkına IŞİD bizim için iyi, onlarlayız diyemiyor. Başta sana anlattığım gibi bölgede her şey iç içe girmiş. Yalan var, kriz var, kaos var, açık ve net bir resim yok. Amerika’nın stratejisine neden ”Yaratıcı Kaos” derler? İşte bunun için. Yaratıcı kaos, dünya neler olup bittiğini anlamayasın diyedir. Bu kaos içinde katalizör olan IŞİD, bir atmosfer yaratıyor, insanlar yoruluyor ve çözüm için yeni fikirler devreye sokuluyor ve insanlar bu yeni fikirlerin çıkarlarına yönelik olduğunu düşünüyor.

”Erdoğan’ın Siyasal İslam Modeli Libya, Tunus ve Mısır’dan sonra Türkiye’de de Darbe Aldı”

Türkiye’deki seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Erdoğan istediği başkanlık rejimini kuramıyor. AKP hükümet kurma çoğunluğunu elde edemedi. Bunun bölgeye ve özellikle Suriye’ye etkisi ne olur? Suud-Türkiye ittifakı  Fetih Ordusu’nu kurdu, İdlip’i düşürdü. Halep konuşuluyor. Bundan sonra ne olur?

Enis Nakkaş: Yeni durumun bölgesel düzeyde etkileri çok olacaktır. Erdoğan’ın, Erbakan’dan ayrıldıktan sonra yürüdüğü yolun arka planında ne olduğunu  bilmemiz gerek. Erbakan’dan ayrılmasının özünde, bölgede Amerikan stratejisine dahil olmak istemesi var. Erbakan Amerikan stratejisine araç olmak istemiyordu. Amerikalıların bölge stratejilerinde, Türkiye’de ismi İslami, pratikte ise demokrat olan bir partinin yönetime gelip güçlenmesi isteniyordu. Bu şekilde Arap ülkelerinde de aynı partiyi kurabilecekleri bir rol-modelleri olacaktı. Bu şekilde batıya düşman siyasal İslam yerine, batının müttefiki bir siyasal İslam olacaktı. İki kazanımları olacaktı. İlki bölgeyi despot, zorba ve iş yapamayan ülkelerden kurtaracak, ikincisi de batıya düşman siyasal İslam’ın görüntüsü yerine müttefik siyasal İslam görüntüsü vereceklerdi. Bu siyasal İslam aracılığıyla da radikal İslamcılardan kurtulacaktı. Amerika değil, artık siyasal İslam savaşacaktı bu radikallerle.

Huntington 2005 yılının Mart ayında size, Türkiye’ye geldi. Katıldığı bir konferansta ”Sizin Avrupa’da işiniz yok. Avrupa’ya giremeyeceksiniz. Ama Doğu’da bize yardım edebilirsiniz. Bizimle, rol-model olma stratejisi ile çalışın” dedi. Erdoğan ve Davutoğlu bu strateji üzerine iş yapmaya başladılar. Şimdi Erdoğan’ın yenilgisi, bu projenin de yenilgisi anlamına geliyor. Bu proje zaten Mısır, Tunus ve Libya’da darbe yedi. Ve şimdi artık Türkiye’de de darbe yedi. Bu proje, Türkiye’de hakiki bir demokrasi olsun istemiyor. Çünkü halkın da sahip olduğu görüşler var. Benim ne işim var bu projede diyebilir. Niye bölgeye bu kadar müdahil oluyorsun diye sorabilir.  Erdoğan bu soruları soranları, sürekli olarak dış mihraklarla ilişkili olmakla veya bilmem kimin aracı olmakla suçlayarak susturmaya çalışıyordu. Kimsenin iç-dış siyasetine karışmasını istemiyordu. Türkiye, model olmak istiyor idiyse, bu model diktatör model olmayacaktı. Evet seçimler var ama bu Türkiye’nin demokratik olduğu anlamına gelmez. Türkiye’de olanların bu bölgeye de ders olması gerekir. Çeşitliliğin ve değişik fikirlerin var olması gerektiğine dair. Dolayısıyla birçok partinin meclise girmiş olması Türkiye için bir fırsat, tabi başarılı olurlarsa.

”Bölgede Siyasetler üzerine Değil Kimlikler Üzerine Bir Çatışma Var”

Bölgedeki çatışmalarda en büyük sorun ne? Siyasetler üzerine olması gerekirken kimlikler üzerinden bir çatışma var. İnsanlar belli bir topluluk veya kimlik için savaşıyor ama kimse bölgeye siyasi bir proje önermiyor. Bölgedeki siyaseti, dereceli olarak yeniden tertip etmeliyiz. Bölgenin, en önemli meselelerden biri olan ulusal kurtuluşunu tamamlamış olması gerekiyor. Çünkü hala batının hegemonyası altında. Sadece askeri olarak değil, kültürel ve ekonomik olarak da batının kontrolü var. Ne batılıların yolları dışında düşünebiliyoruz ne de ekonomimizi batılıların yolları dışında inşa edebiliyoruz. Dolayısıyla ulusal kurtuluşumuzu tamamlamış değiliz. Bu sadece Lübnan, Irak veya Suriye için değil bölge için de geçerli. Türkiye istediği kadar güçlü olsun batı kapitalizmine bağlı ve muhtaç olduğu sürece bağımsız değildir. Dolayısıyla ulusal kurtuluşun tamamlanması bölgenin ve halklarının çıkarınadır. Hepimizin tarihi ortak. Bir imparatorluk altında da olsa çeşitliliğe rağmen hepimiz beraber yaşıyorduk. Şunu bilmemiz gerekir ki çeşitlilik ve çokluk, çatışma noktası değil bir fırsat olmalı. Kürd’ün Türk, Arap’ın da Kürt ile çatışmasının ne anlamı var?

Bu noktada Rojava ve Kürtler için ne düşünüyorsunuz? Kürtler de Rojava’da bir arada yaşamayı önerdiklerini söylüyor?

Enis Nakkaş: Evet, sebebi ne bunun? Kürtler, diğerlerinden çok çeken bir bölgedeler. 4 taraftan da çok çektiler. Etrafında Arap’ı var, Türk’ü var bir de birçok etnik kökenin olduğu İranlılar var. Geçen 70 yıl boyunca devlet de kuramadılar. Ne yaptılar? Bir arada yaşamanın yollarını aradılar. Bizler, ulusal kurtuluştan sonra siyasetimizin esaslarından birinin çeşitliliği korumak, onlarla çatışmamak olduğuna ikna olmalıyız. Kimlik üzerine çatışma hepimizi zayıflatır. Bu coğrafya ve doğal kaynakları üzerine çalışıp, Avrupa veya Amerika’daki gibi bir organizasyon yollarını aramalıyız. Yeni bir organizasyon. Konfederalizm de olur. Bu herkesin sorununu çözer. Herkes diğer kimliği tanır. Çıkıp Kürtçe konuşman yasak demez o zaman. Sen Kürtçe konuş, Kürtçe şarkı söyle. Ben de Arapça konuşayım ne olacak? O da Türkçe konuşsun, niye birbirimizi yiyelim?

Sizce Şam Suriye kuzeyindeki yeni durumu, Rojava’yı veya konfederalizm gibi bir organizasyonu kabul eder mi?

Enis Nakkaş: Zorunda. Suriye’de bunu anlamaları gerekiyor. BAAS partisinin fikirleri artık fayda etmiyor. BAAS, milliyetçi bir çıkış yapmış ve Filistin’i kurtarmak üzere Arapları birleştireceğim sloganı ile çıkmış ilerici bir fikirdi. Ama ne Arapları bir araya getirebildi ne de Filistin’i kurtarabildi. Tarihi görevinde başarısız oldu. Bugün Filistin’in kurtuluşunda en radikal olan İranlılardır ve onlar da Arap değillerdir. Suriye’yi bugün en fazla destekleyenler yine İranlılardır ve yine Arap değillerdir. Sorunu nasıl çözeceksin? Suriye’nin yanında savaşan ve Suriye’ye en fazla destek veren, milliyetçi ideolojiye sahip olmayan Hizbullah var mesela. Sonuç olarak düşünme yollarını değiştirmemiz gerekiyor. Uluslar arasındaki çatışmanın ve ulus esası üzerine devlet inşasının bir anlamı yok. Dolayısıyla bölge halkları olarak, imparatorluk zamanında hepimizin bir arada yaşadığı gibi, şimdi de bir arada yaşama yollarını arayacağız ama yerel ve özerk yapıların yönetimine mümkün olanın en fazlasını vererek. Her insan kent, köy veya belde düzeyinde de olsa sorumluluğunu alabilsin. O zaman kimsenin kimseye hesap sormasına gerek kalmaz. Kararlarının yüzde 80’ini kendi kentinde, kendisi almış oluyor. Bunun yanında doğal kaynaklar var. Kimse bu doğal kaynak benim diyemez. Petrol Türkiye üzerinden geçecek, İran gazı Irak üzerinden geçecek. Herkes birbirine muhtaç. İşbirliğine muhtaç.

”Çözüm Konfederalizmde. Kürdistan Çatışma Noktası Yerine, Neden Buluşma Noktası Olmasın?”

Enis Nakkaş: İlk nokta ulusal kurtuluş, ikincisi ise kimliklerin çatışma değil, buluşma noktası olması gerekiyor. Üçüncü nokta da bölgede siyasi bir organizasyonun başarıya ulaşması.  Bölgede bunun için ne yapılabilir nasıl bir politika izlenebilir, ona bakmak gerek. Bu sorunla ilgileniyorum ve buna dair bir kitap yazıyorum. Bunun için araştırma yaparken Öcalan’ın ”Demokratik Konfederalizm” projesine denk geldim. Bazıları bunu Öcalan’ın değil, aslında Avrupalıların yazdığını söylüyor. Önemli değil. Mühim olan önerilen şey. İki ulus arasındaki herhangi bir şey, bazı hassasiyetler bırakır. Bugün koalisyon hükümetini reddeden Türkiye’deki Milliyetçi Hareket gibi. Ama bölgede genel kabulü olan herhangi bir şeyi Milliyetçi Hareket reddedemez. Ben bir Türk olarak istemiyorum diyemez. Çünkü sen iki ulusu karşı karşıya getiren bir konfederalizm koymuyorsun. Ulus esasına göre olmayan konfederalizm inşası yapabilirsin. Coğrafya esasına örneğin. İçinde Türk’ü, Kürd’ü ve Arap’ı olan bir konfederalizm kurar ve bu coğrafyanın özerk yönetilmesi gerektiğini söylersin. Jeo-politik esas olabilir veya jeo-ekonomik esas olur. Ama haritaları çizmek için kimlik arayışı içerisine gireceksen, Kürt-Türk veya Arap-Kürt arasında kimin fazla alacağına dair çatışmaya girersin. Biz savaşlara yol açacak bir çözüm değil, savaşları bitirecek çözümler arayacağız. Kürdistan bir çatışma noktası yerine, buluşma noktası da olabilir.

medyasafak

Yorumlar