İsrail basınının kıdemli yazarı Ben Caspit Al-Monitor için kaleme almış olduğu makalesinde, geçen hafta Marianne öncülüğündeki filonun Gazze ablukasını kırmaya yönelik girişimini Mavi Marmara olayı ile mukayese ederek, bu yeni girişimin 2010'daki Mavi Marmara filosu kadar kamuoyunda yankı bulmayışının nedenlerini inceliyor. Ben Caspit bu sebeplere değinirken Türkiye'nin 2010'daki tutumuyla bugünkü tutumu arasındaki farkı da çok net bir şekilde gözler önüne seriyor. Geçenlerde basına da yansıdığı gibi Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerini normalleştirmeye yönelik çabaları söz konusu tutuma etki eden nedenlerin başında geliyor. Ortadoğu'da yaşanan yeni süreç bağlamında “İsrail ve Türkiye aynı gemide yer alıyor ve bu geminin rotası Gazze değil” diyen yazarın makalesinde yer alan can alıcı noktalardan biri ise “Arap Baharı” ile birlikte bölgede ortaya çıkan yeni tablonun İsrail'in lehine olduğu ve İsrail'in manevra alanının genişlediği vurgusu, yani “Arap Kışı, İsrail Baharı.” Makalenin değindiğimiz hususları içeren bölümlerini sizlerle paylaşıyoruz:
Mavi Marmara öncülüğündeki filo ile Marianne öncülüğündeki son dört teknelik filo beş yıl bir aylık bir arayla Gazze'ye yelken açtı. Mayıs 2010'daki filonun katılımcıları arasında İsrail parlamentosunun Arap vekillerinden Ulusal Demokratik Meclis Partisi (Balad) üyesi Hanin Zoabi yer alıyordu. Bu defa da başka bir Balad üyesi olan İsrailli Arap vekil Basil Gattas Marianne teknesinin yolcuları arasındaydı. Bu, iki olay arasında var olan neredeyse tek benzerlik. Kanlı bir travmaya dönüşen ilk olayın yankıları bölgede yıllarca sürerken son olay medyada pek yer almadı ve ciddi bir ilgi uyandırmadı…
…
Mavi Marmara'dan Marianne'a kadar ne değişti? Değişenler hiç de az değil. Öncelikle Türkiye'nin durumu…
Bugün bambaşka bir durum söz konusu. Erdoğan'ın gücü eskisi gibi her şeye kadir değil. Kimliğinin gizli kalması kaydıyla Kudüs'te görüştüğüm kıdemli bir diplomatın deyimiyle “Erdoğan darbe aldı ve gücünün sınırlarını gördü.”
22 Haziran'da, yani Marianne Gazze karasularına girmeden bir hafta önce Başbakan Benjamin Netanyahu'ya yakınlığıyla bilinen İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürü Dore Gold, Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile Roma'da gizli bir görüşme yaptı. İsrail'in Kanal 10 televizyonuyla Haaretz gazetesine sızdırılan toplantı iki ülke arasında hiçbir temasın olmadığı uzun bir aradan sonra gerçekleşti.
Görüşmenin detaylarına vakıf bir kaynak kimliğinin gizli kalması kaydıyla Al-Monitor'a şöyle konuştu: “Türkler bölgedeki durumun değiştiğini idrak ediyor. İsrail artık onlar için öncelik değil. Başlarında şu an birçok başka mesele var. Suriye ve Lübnan'daki olaylarla uğraşıyorlar ve yangının Türkiye'ye sıçramaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu kolay bir iş değil.”
Bu bağlamda İsrail ve Türkiye aynı gemide yer alıyor ve bu geminin rotası Gazze değil. Zira İsrail de Suriye ve Lübnan'daki olayların kendi topraklarına sıçramasını önlemeye çalışıyor. İsrail önemli bir Dürzi azınlığa sahip. Birçok Dürzi İsrail ordusunda görev yapıyor ve ülke savunmasına önemli katkıda bulunuyor. Suriye ve Lübnan'daki Dürzilerin durumu İsrail Dürzi toplumunu derinden kaygılandırıyor.
Türkiye'deki Alevi azınlık da benzer şekilde Suriye'deki Alevilerin karşı karşıya kaldığı dehşeti içinde yaşıyor ve hissediyor. Roma'daki görüşmenin içeriğine vakıf İsrailli bir diplomatik kaynak isminin gizli kalması kaydıyla Al-Monitor'a şöyle dedi: “Suriye ve Türkiye'deki Aleviler bakımından İran dâhil birçok etken ortalığı karıştırıyor. Türkler bu konuda son derece kaygılı. Onların birinci önceliği artık bu.”
Türkiye de İsrail de ilişkilerde uzun zamandır beklenen normalleşmenin an meselesi olduğunu yalanlasa da temasların yeniden başladığını kabul ediyor. Türkler hâlen Gazze'de ablukanın kaldırılmasını talep ediyor ama bu talep eski şevkinden yoksun. Bunun nedeni Mavi Marmara olayının meydana geldiği 2010 ile 2015 arasında yaşanan bir başka olay. Aralık 2010'da Tunus'ta patlak veren Arap Baharı bölgeyi tanınmayacak kadar değiştirdi. Bu muazzam sarsıntı sınırları ve halkları aşarak ilgili herkesin dikkat ve enerjisinin ana odak noktası oldu. Tüm bu koşullar bir araya gelince İsrail donanması, uluslararası toplumda ve medyada fazla bir yankı uyandırmadan Gazze yolundaki Marianne gemisini kolayca durdurabildi.
…Görünen o ki Gazze'deki durum artık uluslararası medyanın ilgi alanında değil. Medyanın ilgisi günümüzün gerçek sıcak noktalarına yönelmiş durumda.
Tüm bunlar sayesinde donanmanın özel kuvvetler birimi Şayetet 13'ün askerleri 28 Haziran'ı 29 Haziran'a bağlayan gece Marianne teknesine çıktı ve kontrolü ele geçirerek tekneyi Aşdod limanına çekti.
Öte yandan Gold 28 Haziran'da Kahire'ye alışılmadık bir ziyaret yaptı. Mısır cephesinde de ikili temasların kesildiği uzunca bir aradan sonra diplomatik ilişkiler yeniden yumuşuyor.
Gold 4 Haziran'da da Washington'da Suudi Arabistan yönetimine yakınlığıyla bilinen emekli general Enver Eşki ile görüşmüştü. Beşinci defa bir araya gelen taraflar görüşmeyi gizleme çabasına girmedi. Suudi general daha da ileri giderek kendisinin ve Dore'nin Suudi Arabistan'la İsrail arasında mesaj iletmek için kurulan ve her iki ülkenin tehdit olarak gördüğü İran nükleer konusuna odaklanan bir platformun parçası olduklarını İsrail medyasının kameralarına karşı söyledi.
İki farklı dönem, iki farklı gemi… Arada hiçbir benzerlik yok. Yeni Orta Doğu'da İsrail'in daha geniş bir manevra alanına sahip olduğu ve resmi Arap çevrelerle daha çok iş birliği yapabildiği görülüyor. Bunun basit bir nedeni var: Bölgenin jeopolitik haritasında meydana gelen değişiklikler menfaatleri de değiştirdi, eski tehditlerin yerini başka tehditler aldı. Karşımızda bir bakıma yepyeni bir Orta Doğu var.
intizar.web.tr