Fehim Taştekin'den Hanzala Yazısı

Filistin'in bayrağı BM'de dalgalanmaya başladı. Eyvallah. Peki, Filistinlilere Türkiye'nin uyguladığı vize duvarı ne zaman yıkılacak?  

Görüntülenme: 1297 Tarih: 16 Ekim 2015 15:55
Fehim Taştekin'den Hanzala Yazısı

Filistin bayrağının 30 Eylül’de BM binasında göndere çekilmesinin sevincine hürmeten hemen yazmak istemedim. Sonra araya başka gündemler girdi. 

İstanbul'da yaşayan Gazzeli bir mülteci dostuma "Filistin bayrağının BM binasında göndere çekilmesine ne diyorsun" diye sorduğumda "Güzel ama anlatılacak çok şey var" dedi. Anlatacaklarını biliyorum. Türkiye'ye gelirken yaşadığı sıkıntıların aşılması için yardımım dokunur mu diye devreye girdiğimde aldığım tavsiye "Boş ver, karışma" olmuştu. Filistin davasını bayraklaştırırız ama Filistinlileri de baş belası olarak görürüz, Ortadoğu'daki birçok ülke gibi!

Türkiye, BM’de Filistin'in 'üye olmayan gözlemci örgüt' statüsünden 'üye olmayan gözlemci devlet' statüsüne yükseltilmesi sürecinde öne çıkmıştı. Bayrağın yükselişinde de hükümet kendini Filistinlilerin yanında görünür kıldı. Filistinliler müteşekkir. Bize de memnuniyet düşer. 
Fakat bu işin bir değil birkaç 'ama'sı var. Filistin'e hamilik iddiası AKP hükümetinin en önde giden dış politika argümanlarından biri. Haliyle bayrağın getireceği prestij de sonuna kadar sadece Türkiye değil dünya milletlerinin gözünün içine sokulacaktır! 
Lakin Filistinli mültecilerin ‘bedel ödemeden’ Hanzala pozu verenlere diyecekleri var! Bu hamilik iddiasının altının neden dondurulmadığına dair birkaç can sıkıcı söz...

ÖNCE VİZEYİ KALDIRIN

2009'da Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki 'One Minute' çıkışı ve 2010’da Gazze'deki kuşatmayı yarmak için yola çıkan Mavi Marmara gemisine yapılan saldırı sonrası elçiler çekilse de Türkiye-İsrail ilişkileri sanıldığı gibi rayından çıkmadı. Her şeye rağmen Ankara’nın, Filistinlilerle ilgili Tel Aviv yönetiminin canını sıkacak fazla adım attığı söylenemez.
"Daha ne yapsın" diye laf çarpmakta acele etmeyin. Filistinli dostlarım diyor ki "Türkiye bir iyilik yapmak istiyorsa önce bize uyguladığı vize zorunluluğunu kaldırsın."
Türkiye, İsraillilere vize uygulamıyor ama Filistinlilere uyguluyor. 
Konuştuğum Filistinli mültecilere göre Türkiye'deki Filistin Büyükelçiliği, 2009'da Filistinlilere uygulanan vizenin kaldırılmasını talep etti. Filistinliler "Diplomatik açıdan mukabele-i bilmisil icap eder" yanıtını aldı. Yani devletten devlete karşılıklılık ilkesi. Filistin tam da bu ilkenin uygulanabileceği bir yer! Filistin birilerine vize uygulayacak durumda olmadığına göre ‘karşılıklılık’ın karşılığı nedir?
Türkiye vatandaşlarının (Batı Şeria ve Gazze diye birbirinden koparılmış) Filistin'e ulaşmalarının iki yolu var: Birincisi İsrail'den vize alır Batı Şeria'ya geçersiniz. İsrail vizesine rağmen Apartheid duvarlarını ve kontrol noktalarını aşabilmeniz de Filistinliler değil İsrailli yetkililere bağlı. Batı Şeria'daki kentlerden herhangi birine gittiğinizde El Fetih yönetiminin ruhu bile duymayabilir. Gazze'ye gidecekseniz yine İsrail'den vize alır Erez'den geçersiniz. Burada da Gazze'ye girmeniz Gazzelilerin değil Tel Aviv'in iznine tabi. Gazze için ikinci yol Mısır. Mısır vizesine ilaveten Mısırlılardan Gazze’ye geçiş izni alabilirseniz Refah kapısından giriş yapabilirsiniz. İsminizin Hamas yönetimine bağlı görevli tarafından deftere yazması kâfi. Bir de Gazze’de size kimin kefil olduğu sorulur, o kadar. Vizenin Filistin tarafında karşılığı bu.

Ha karşılıklılık derken İsrail'i kast ediyorsanız orada da durum şu: Türkiye bu ilkeden İsrail'i muaf tutuyor. İsrailliler vizesiz gelir ama Türkiye vatandaşları İsrail’e giderken vizeye tabidir. Ayrıca vizeniz var diye havaalanında sorgusuz İsrail'e alınmazsınız. Önce çömez memur siğaya çeker. Üzerinizde staj yapar! Sonra aynı sorularla tecrübeli olanı gelir. Bitmez, ardından amirleri suçlu gibi sorgular! "Neden geldiniz, nerede kalacaksınız" gibi soruların ötesinde sanki Irak, Lübnan ya da İran gümrüğündeymişsiniz gibi "Bağdat'a, Tahran'a ya da Beyrut'a niye gittin, nerede kaldın, ne yaptın, kiminle görüştün" gibi sorularla karşılaşırsınız. İsrail’den ayrılırken de aynı mekanizma, aynı sorular... En bozguna uğratan yanıt sinirlenmeden: "Irak'tan, Lübnan'dan, İran'dan sana ne!" Ne yazık ki devletler de bireyler de İsrail’in ‘güvenlik’ endişelerinin hatırına bu muameleyi içine sindiriyor!

Filistinlilere uygulanan vizenin kaldırılması talebi Şubat 2015'te İstanbul'da düzenlenen 'Türkiye, Filistin’in Dünyaya Açılan Kapısı Konferansı'nda da gündemdeydi. Dışişleri bürokratları bu talebi değerlendirme sözü verdi. 'Misliyle mukabele' yanıtından sonra elde var bir söz!
Vize meselesi başka bir platformda daha gündeme geldi. 15 Mayıs 2015'te Filistin diasporası, İstanbul'daki İsrail Konsolosluğu önünde İsrail'i boykot etkinliği düzenledi. Gösteride Türkiye'nin vize politikası da eleştirildi. Bu konu Zaman gazetesinde haber olunca hükümet tayfası 'paralel' yaygarasıyla meseleyi velveleye verdi. Ama bu olaydan sonra 'kol kırılır yen içinde kalır' muamelesi gören yani basına yansıtılmayan bir şey daha oldu. Bu eylemi organize edenler sosyal medyada hedef gösterildi. Açık açık oturma ve çalışma izinlerinin iptal edilmesi istendi. Ve ‘linç’ ile netice alındı. Filistinli aktivistlerden ikisinin işine çalıştıkları işyerleri tarafından haziran ortalarında son verildi. Daha fazla zarar görmesinler diye bu kişilerin adlarını veremiyorum. Bunlardan birine işten kovulma gerekçesi olarak siyasi faaliyetlerde bulunması gösterildi. Bu insanlar yasadışı bir şey yaptı mı, hayır. Bunlar çalışma ve oturma izinleri olan mülteciler. Onlar üzerinden ses çıkartabilecek bütün Filistinli mültecilere 'sus' denildi. Açıkçası konuşmaları halinde çalışma ve oturma izinlerinin iptal edileceğinden şüphe yok.

Filistinli bir aktivistin bana dediği şu: "Son dönemlerde birçok Filistinlinin vize alamadığını görüyoruz. Gazze'deki Filistinlilerin vize başvurma koşulları zaten çok zor, çünkü Kudüs üzerinden başvurmak durumundalar. Suriye'deki Filistinli mülteciler iki ay öncesine kadar vize alamadıkları için hep kaçak olarak geliyorlardı. Suriye'dekilerin vize almak için Lübnan'a gitmesi lazım, oraya da gitmenin önünde de engeller var. Yunanistan'a sığınmaya çalışan Suriye'den bir Filistinli sığınmacının iadesi ile ilgili yaşanan kriz üzerine Türkiye onlara da ikamet tezkeresi vermeye başladı. Lübnan'daki Filistinli mültecilerin Türkiye'ye gelişlerinde ekstra zorluk çıkartılıyor. Lübnan'da birçok Filistinliye vize verilmiyor."

Mayıstaki tartışmalar sırasında hükümete yakın medyada Filistinlilerin vize alırken hiçbir zorluk yaşamadığına dair yorumlara denk geldim. Hakikaten öyle mi? En azından benim konuştuğum Filistinlilerin anlattıkları bu sürecin de pürüzsüz olmadığını gösteriyor.

Vize almak isteyen Filistinlileri şöyle bir süreç bekliyor: Filistinlilerden istenen belgeler diğer ülke vatandaşlarından istenenlerden farklı değil. Hazırlanması gereken evraklar: Seyahat sigortası, davet kâğıdı veya rezervasyon, iş çalışma belgesi, banka hesapları ve vize ücreti (Yaklaşık 60 dolar). Ama asıl mesele Kudüs'e gidemeyen Filistinliler için söz konusu. Onlar da evrakları Kudüs'e gönderiyorlar. Bu tür masraflarla birlikte vizenin maliyeti 100 doları buluyor. Bu Gazzeliler açısından ağır bir yük. Aynı şey Batı Şerialılar için de geçerli. Gazzeli dostlarımdan biri vize konusunda yaşadıkları sıkıntıyı şöyle aktardı: 
"Gazze'den vize taleplerinin neredeyse yarısına olumsuz yanıt geliyor. Mesela geçen yıl iki kardeş Türkiye'de eğitim için vize başvurusunda bulundu. Dil kursu için kayıtları yapıldığı halde vize başvuruları reddedildi."
Dün iki vakıa daha öğrendim. Şam'da yaşayan bir Filistinli vize alamadığı için Türkiye’ye gelemiyor. Çünkü Türkiye'nin Suriye'deki diplomatik temsilcilikleri kapalı. Beyrut'taki Türkiye Büyükelçiliği'den alabilir ama herhangi bir ülkeden vizesi olmayan Filistinliler de Lübnan'a giremiyor. Benzer sorunla karşılaşan başka bir Filistinli vize uygulamayan ülkelerden İran'a gidip Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği'nden vize almayı planlıyor. Bu da 10 gün kadar Tahran'da kalmasını gerektiriyor. Yani Türkiye sınırdan yasadışı olarak geçmiş Filistinli mültecilere oturma izni verilmesinin yolunu açtı ama sorun vize olmadan buraya yasal yollarla gelemiyor olmaları.

VENEZÜELLA KADAR OLMAK YETER

Çok gürültüye gerek yok. Filistinliler için Türkiye'nin, Venezüella'nın yaptığını yapması yeter. Venezüella’nın öyle hamilik gibi bir iddiası yok. Türkiye 1996'dan itibaren 10’un üzerinde askeri ve ticari anlaşmayla İsrail'le ilişkilerini geliştirirken merhum Hugo Chavez ile birlikte Venezüella geri vitese taktı. 2006'daki Lübnan'ı yakıp yıkan ama İsrail’e yenilgi getiren 34 Gün Savaşı'na tepki olarak Venezüella, İsrail’deki maslahatgüzarını geri çekti. Dahası İsrailli politikacıların soykırım suçundan yargılanmaları gerektiğini dillendiren Caracas yönetimi İsraillilere vize uygulamaya başladı. İkinci tepki 2008-2009'da Gazze'yi cehenneme çeviren Dökme Kurşun Operasyonu nedeniyle geldi. İsrailli diplomatlar Venezüella’dan kovuldu. Yani diplomatik ilişkiler kesildi. Chavez tepkilerle yetinmedi, 2009'da Filistin Yönetimi’ni tanıdı ve 14 ikili anlaşmaya imza attı. 34 Gün Savaşı ya da Dökme Kurşun nedeniyle diplomatik yaptırıma yönelmeyen Türkiye ise Mavi Marmara’da 10 Türk'ün ölmesi üzerine ilişkileri ikinci kâtiplik seviyesine indirdi. AKP iktidarı boyunca Türkiye ile İsrail arasındaki ticari ilişkiler 4-5 katına çıktı. Şu anda İsrail'in en fazla ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında Türkiye yedinci. Chavez'in politikalarını sürdüren halefi Nicolas Maduro da, 2014'te Petróleos de Venezuela aracılığıyla Filistin’e 240 bin varil petrol yardımında bulundu. Caracas yönetimi, 2014'te Yasar Arafat Burs Programı ile 1000 Filistinli öğrenciye tıp eğitimi imkânı sundu. Maduro, geçen mayısta da Filistin’le ilişkileri büyükelçilik statüsüne yükseltti.
Elbette Filistinliler siyasi zeminde seslerine ses katan liderlere minnettarlar. Ama şov yerine onların hayatlarını kolaylaştıracak jestler bekliyorlar. İsrail’e yapılan kadar, fazlası değil.

Fehim Taştekin- Radikal

Yorumlar