IŞİD İsrail'in Dostu Mu Yoksa Düşmanı Mı?

İsrail rejimi ve IŞİD arasındaki ilişkiler hakkında, birbirinden tamamen farklı ve birbirine tamamen zıt iki görüş bulunuyor. Bunlardan ilki IŞİD’i Siyonist rejime karşı büyüyen bir tehdit olarak görüyor ve teoride ve pratikte bu rejimin onun düşmanlarından biri olduğunu düşünüyor. İkinci görüş ise İsrail rejiminin terörist IŞİD grubunun başlıca yaratıcılarından ve destekçilerinden biri olduğunu ve IŞİD’in İsrail rejiminin çıkarlarına büyük ölçüde hizmet ettiğini savunuyor.  

Görüntülenme: 1433 Tarih: 11 Kasım 2015 12:28
IŞİD İsrail'in Dostu Mu Yoksa Düşmanı Mı?

İlk görüşü savunanlar bir yandan IŞİD’in İsrail rejimi karşısındaki düşmanlığına dair açıklamalarına ve eylemlerinden bazılarına odaklanırken, diğer yandan da IŞİD’i rejimin karşısında tehdit olarak gören İsrailli temsilcilerin açıklamalarının altını çiziyor. Bu açıdan bakıldığında IŞİD, İsrail rejiminin, Ahrarüşşam’ın, İslami Cephe’nin ve başka grupların, bu gruba karşı saldırılar gerçekleştirmiş IŞİD düşmanları olarak betimlendiği bir afiş yayınladı. Ancak bu görüşteki önemli nokta, IŞİD’in Siyonist rejimi ancak “uzak düşman” olarak tehdit ederken, Şiileri yakın veya ana düşman olarak görmesidir.

IŞİD’in genel politikası analiz edilirken bu grubun siyasi davranışı, “uzak düşman-yakın düşman” zıtlığı söylemi içinde ele alınmaktadır ki, bu karşıtlık geride bıraktığımız on yıllar içinde Mısır’daki tekfirci fikirlerin kurucuları ve bunları savunan din adamları tarafından ortaya konulmuştur. Buna paralel olarak, bu grubun liderlerinin zihinsel yaklaşımı, “Muhammed Abdüsselam Ferac” olarak bilinen Mısır’daki bir cihadçı düşünürün fikirlerinden derin bir şekilde etkilenmiştir. Abdüsselam Ferac’ın fikirlerinin parçası olan “ülke içindeki savaşın ülke dışındaki savaşa önceliği” teması, terörist IŞİD grubunun aşırıcı davranışlarını ortaya koymaktadır ve Suriye ve Irak’taki tekfirci grupların stratejisinde İsrail rejiminin büyük bir önceliğinin olmamasının sebebi budur. IŞİD’in konumlanışı açık bir şekilde, Müslüman cemaati içinde savaş teorisine dayanmakta ve tekfirci söylemde çok yaygın olan “kafirlere karşı” veya “mürtedlere karşı savaş” fikirlerini güçlendirmektedir. Bu söylemin pratik içerimlerine değinmek gerekirse; her ne kadar bu 1980’li yıllarda İsrail’in komşusu olan devletlerin, özellikle de Mısır ve Ürdün’ün bu örgütlerin tehdidi altında olduğu izlenimi yaratmış olsa da, bugün bu duurm, büyük ölçüde Şiilerin fikirleriyle çatışan bir aşiret söylemine dönüşmüştür. Eş zamanlı olarak, tekfirci bir hareket olarak IŞİD’in, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları karşısındaki konumlanışı da dikkate şayandır. Grup, formel olarak İsrail rejimiyle herhangi bir çatışmaya girmeyi reddetmiş ve bu durumu meşrulaştırmak için, İsrail’e karşı cihadın İslam’ın öğretileriyle çeliştiğini iddia etmiştir.

IŞİD’in İsrail rejimine yönelik füzel saldırıları ise, örgütün bu rejim karşısındaki düşmanlığı hakkında özellikle tartışılan değişkenler arasındadır. Nitekim kendini “Sina Vilayeti” olarak adlandıran ve aynı zamanda IŞİD’le ittifakını ilan etmiş olan bir grup, işgal edilmiş Filistin’deki Yahudi mevzilerine üç Grad roketi attığını duyurdu. Örgüt, roketlerin İsrail’e, Tel Aviv’in Mısır ordusuna olan desteğini protesto amaçlı olarak fırlatıldığını söyledi. Tel Aviv ise iki roketin İsrail’in güneyine düştüğünü, ancak can kaybı gerçekleşmediğini açıkladı.

Burada bahsedilmeye değer olan diğer bir nokta ise Siyonistlerin IŞİD tehditlerini ele alma biçimleridir. Burada önemli olan mesele, Siyonist figürlerin IŞİD’i, varoluşlarının önünde büyük bir tehdit olarak görmemesidir. İşte bu yüzden İsrail’in Uluslararası İlişkiler ve Stratejik İşler Bakanı Yuval Steinitz, Ürdün’deki Haşimi hükümetinin kendisini IŞİD’den korumasına yardım edeceklerini açıklarken, IŞİD’in bölge için ciddi bir tehdit olmadığını, İran hükümetinin İsrail’e ve dünyaya çok daha büyük bir tehdit teşkil ettiğini de söyledi. Steinitz, IŞİD’in yalnızca birkaç yıllığına tehdit teşkil edeceğine, İran’ın ise nükleer silah edinmesi halinde ülkelerini yıllarca tehdit edeceğine inanıyor.

Temel önemdeki bir nokta ise, IŞİD’in İsrail’in bölgedeki politikasının ve çıkarlarının ilerlemesinde önemli bir rolünün olduğudur ve bu, ikili ilişkilerinin çerçevesinde kolaylıkla görülebilir. Özellikle, Siyonistlerin davranışları ve IŞİD’e olan destekleri hakkında önemli bilgiler bulunuyor. Nitekim Pakistan’daki uzak bir aşiret bölgesinde elde edilen ve Siyonist rejimin IŞİD’in şekillendirilmesindeki rolünü ifşa eden gizli bir belgeye göre IŞİD’in 2017’deki sınırsız bir savaş için yolu döşemesi amaçlanıyor. Bu belge, İsrail’i IŞİD’in oluşumundan sorumlu tutuyor ve Barack Obama’yı Siyonistlerin kuklası olarak adlandırıyor. Belge, IŞİD’in Amerika Birleşik Devletleri’yle doğrudan çatışmayla zaman harcamaktan uzak durması gerektiğine ve Batı’da panik yayıp topraklarını Libya gibi Kuzey Afrika ülkelerine yayma peşinde koşması gerektiğine işaret ediyor.

Siyonistlerin, özellikle iki taraf arasındaki ilişkileri ortaya seren petrol satışları alanında IŞİD’le olan işbirliği ve ondan aldığı destek hakkında da bazı raporlar var. Örneğin Irak’ta IŞİD kontrolü altındaki petrol rafinerilerinin, Ceyhan petrol boru hattı ve petrol tankerleri aracılığıyla İsrail’e transfer yaptığı aktarılıyor. Bu süreçte “Mobarez Monisimov” diye bilinen Azerbaycanlı bir milyarder, petrol geçişinin ana simsarı oldu. Dikkat çekici nokta şu ki, İsrailli yetkililer belgeler hazırlayıp Aşkelon limanında yapılan petrol sevkiyatları esnasında bunları sundu ve hatta bazı örneklerde İsrail rejimi petrolü bazı Avrupa ülkelerine ihraç etti.

Genel sonuç olarak, Siyonist rejimin Batı Asya’daki çıkarlarının IŞİD’in oluşumunda büyük bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Silah teslimatları ve yaralıların İsrail’e ait saha hastanelerinde tedavi edilmesi de dahil olmak üzere, İsrail rejiminin özellikle Suriye’de IŞİD’le olan işbirliğini ortaya koyan sayısız belgenin de buna kanıt teşkil ettiğine şüphe yoktur. IŞİD’in İsrail rejimiyle çatışmadan kaçınması ve Direniş Ekseni’ne olan düşmanlığını vurgulaması da bunun yanına eklenmelidir.

Alwaght.com

Yorumlar