Varlığını hiçbir hukuki temelin kabul edemeyeceği Siyonist İşgal Devleti kurulduğu andan itibaren oranın asıl sahipleri olan Filistin Halkı’na her türlü tehdit, işkence, soykırım, sürgün, katliam ve insanlık dışı suçları reva görmüş, hukukla, saygıyla, tahammülle, adaletle ve barışla arasına ulaşılması zor mesafeler koymuş, birlikte yaşamanın ahlakını ayaklar altına almıştır. Bir apartheid rejimi olarak Siyonist işgal hareketi “güvenlik” ve “Celile’de barış” masallarıyla yıllarca Sabra-Şatilla, Refah, Cenin, Batı Şeria, Gazze, Ramallah gibi Filistin halkının yaşadığı kentlerde ve bizzat sorumlusu olduğu mülteci kamplarında yaptığı katliamlarla milyonlarca sivili öldürmüştür. Filistin’de ve Orta Doğu’da barışın önüne duvarlar örmüş, izlediği yayılmacı politikayla çevresindeki devletlerle sürekli bir savaş hali yaşamıştır. BM tarafından uluslar arası bölge ilan edilen Kudüs’ü işgal etmiş, Golan tepelerini, Güney Lübnan’ı ve Sina’yı kemirmiştir. İzlediği hiçbir siyasette ne uluslar arası hukuka ne de alınan taahhütlere riayet etmiştir. Buna karşılık olarak ta uluslar arası siyaset tarafından bu İşgal Organizasyonuna bir yaptırım uygulanmamış ve Siyonist İşgal her seferinde Orta Doğu’nun şımarık çocuğu rolünü oynamaya devam etmiştir.
Fiili işgalin ardından 68 yıl geçmesine karşın İsrail örgütü Filistinlileri mülksüzleştirme politikasından hiçbir şekilde geri adım atmamış, tutuklu kamplarına çevirdiği Filistin Kentlerinde Filistinlilerin yaşamlarının her cephesi üzerinde kurduğu tahakkümü sürdürmüştür: Sınırları kapatmış, sınır noktalarında Filistinlileri aşağılamış, evlerini yıkmış, askeri ve politik eylemcileri katletmiş, toplu tutuklamalar gerçekleştirmiş, sivillere karşı nükleer ve kimyasal silahlar kullanmış, Batı Şeria’daki bölgeleri birbirinden ayıran duvarı inşa ettirmiş, Gazze Şeridi’ni devasa bir duvar, elektrikli tel örgüler ve gözetleme kuleleriyle çevrelemiştir. Bununla birlikte bu güne kadar her seferinde; her gün kendi topraklarında kontrol noktalarında aşağılanan, hukuksuz olarak alındıkları gözaltı sorgulamalarında işkencelere maruz kalan, eğitim, sağlık, gıda gibi en temel ihtiyaçlarından mahrum bırakılan, çevrelerine örülen utanç duvarlarıyla açık hava hapishanelerine sıkıştırılan, her an bir Siyonist yerleşimcinin arazisine el koyacağı korkusuyla yaşayan, vatanlarından sürgün edilen, başka devletlerin topraklarında yıllarca mülteci olarak yaşamak zorunda bırakılan yine de direnmeye devam eden, yine de gösterdikleri karşı duruşla hem İslam âleminin hem de insanlığın onurunu el üstünde tutan Filistin halkını karşısında bulmuştur.
İşgalci katillere karşı Filistin Halkının, fiili işgalin 40. Yılında başlattığı I. İntifada, Oslo sürecinin ardından gerçekleştirdiği II. İntifada ve son olarak geçtiğimiz Ekim ayının başından beri sürdürdüğü Kudüs İntifada bu onurlu duruşunun ve meşru müdaafa hakkının en kıymetli karşılığıdır.
Bizler Mazlumder olarak,
Şarkiyatçı Batı düşüncesinin geliştirdiği hâkim ideolojilerin ortaya çıkardığı, hiçbir hukuki formülasyonu olmayan terör gibi kavramlarla sorunların anası olan Filistin Meselesinin anlaşılıp bir çözüme kavuşturulamayacağını ve bu tür tanımlamaları asla kabul etmediğimizi,
Siyonist sömürge örgütüne karşı Filistin Halkının her türlü karşılık verme hakkının kıymetli ve meşru müdafaa sınırlarında olduğunu, Filistinlilerin topraklarını, haklarını ve insanlık haysiyetlerini savunduklarını; işgale karşı kendini ve yurdunu savunmanın, İslam dini ve beşeriyetin örfü gibi, BM tarafından da meşru görüldüğünü,
İşgalin başladığı günden beri milyonlarca çocuk ölüsüyle, milyonlarca bebek ve anne ölüsüyle işlediği tüm cinayetlerin tek sorumlusunun siyonist işgal rejimi olmadığını, seyirci olan ve hatta destekleyen küresel güçlerin de sorumlu olduğunu ve hangi devletin yöneticisi olursa olsun bu sorumluluğun hesabını bir gün elbet vereceğini,
Onurlu bir barış için öncelikle atılması gereken adımın; İşgalci İsrail’in isteğiyle Filistin’e komşu devletlerin Filistin’le olan sınırlarında uyguladıkları ve Filistinlileri ablukaya maruz bırakarak zaruri ihtiyaçlarından sistematik bir şekilde mahrum bırakan cezalandırıcı nitelikteki kısıtlamaların kaldırılarak Filistin halkının onurlu bir hayat sürme hakkının tanınması, Filistin’in bilfiil sömürgeleştirilmesi anlamına gelen yerleşimci kolonilerinin dağıtılması ve Filistinlileri gündelik teröre maruz bırakan kanunsuz yerleşimcilerin Filistin topraklarından çıkarılması, Siyonist çetenin işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi, Filistinli mültecilerin yıllardır yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi, Kudüs sorunun müzakere edilmesi ve varlığıyla her gün yeni bir savaş suçu işleyen Siyonist rejimin adalet karşısına çıkarılması olacağını belirtiyoruz.
Ayrıca yıllaca gösterdiği her türlü direnişle asla yılmayan ve bu şanlı direnişiyle gerek İslam âleminin gerek insanlık onurunun savunuculuğunu sırtlanan Filistin halkına her türlü sosyal, insani ve mali desteğimizi sonuna kadar vereceğimizi ilan ediyor,
Uluslararası kamuoyunu, Filistin topraklarının işgal altında tutulmasına ve Filistinlilerin can kayıplarının süregitmesine destek olan ticari kuruluşlara karşı uygulanan BDS (boykot, yatırım çekme ve yaptırım) kampanyalarını desteklemeye,
Türkiye hükümetini Siyonist sömürge devleti ile giderek artan ticarî ilişkilerini ve büyüyen ticaret hacmini gözden geçirmeye, hakkaniyetli bir barış süreci başlatılıncaya dek işgali meşrulaştıran ve idame eden her türlü iktisadî ve siyasi ilişkisini askıya almaya, Siyonist işgal rejimine karşı verilen mevcut savaşım olan Kudüs İntifadasını dış politikasında öncelikli olarak gündem edinmeye ve bu savaşıma destek olabilmek adına her türlü çabayı göstermeye çağırıyoruz.
İSLAMİANALİZ