Milli Gazete Yazarı Yusuf Kandemir Türkiye-İsrail Görüşmelerini Yorumladı

Milli Gazete Yazarı Yusuf Kandemir, Türkiye-İsrail arasındaki normalleşme görüşmelerini yazdı.  

Görüntülenme: 1741 Tarih: 19 Aralık 2015 15:43
Milli Gazete Yazarı Yusuf Kandemir Türkiye-İsrail Görüşmelerini Yorumladı

"Utanmadıktan sonra dilediğinizi yapın" başlıklı yazı şöyle:
 
Sözüm ona 1 Kasım vatan savunmasıydı, AKP kazandığı zaman bütün bir İslam ümmeti de kazanmış olacaktı.
 
Milletimiz yüz yıl evvel Çanakkale’de kiminle savaştıysa, bu muhafazakâr beyler de onlarla savaşmaktaydı.
 
Sandıklardan AKP çıkınca Tel Aviv’de yas ilan edilecek, Filistin’de ise sevinç gözyaşları dökülecekti.
 
Batı başkentleri korkudan tir tir titreyecek, Müslüman coğrafyasında ise havai fişekler patlayacaktı.
 
Muhammed Mursî zindandaki hücresinde, İsmail Heniyye ise Gazze adlı açık hava hapishanesinde Türkiye’den gelecek kutlu haberi bekliyordu. 
 
Fakat seçimler geçip gidince, küffar ile savaştığını söyleyen kadrolar yeniden NATO’nun ileri karakolluğunu üstleniverdi.
 
Aynı isimler şimdilerde hiç yüzleri kızarmadan ve hiç sıkılmadan İsrail’le ilişkilerin normalleşmesinin iki ülkenin de çıkarına olduğunu söyleyebiliyorlar.
 
Devletlerarasındaki küslüklerin ilânihaye süremeyeceğini, asıl önemli olanın ise yüksek menfaatler olduğunu anlatıyorlar. 
 
***
 
Tam da bu satırların yazıldığı saatlerde uluslararası ajanslara İsrail ile Türkiye arasında anlaşmaya varıldığı haberi düştü.
 
Başbakanlık kaynakları her ne kadar henüz mutabakat sağlanmadığını söylese de, görüşmelerin olumlu şekilde sürdüğü doğrulandı.
 
Medyada yer alan iddialara göre ise, iki ülke arasındaki ilişki yeniden Büyükelçilik seviyesine çıkarılacak, zaten İnterpol’e gönderilmeyen Mavi Marmara dava dosyaları tümden kapatılacak, HAMAS’la ilişkisi olduğu tespit edilen kişiler Türkiye’den sınır dışı edilecek ve bütün bu adımların ardından da İsrail ile Türkiye arasında doğalgaz ticareti başlayacaktı.
 
***
 
Doğrusunu isterseniz İsrail’le kurulan bu yakın temas bizim için sürpriz değildi.
 
En yetkili ağızlardan yapılan bu reel-politik açıklamalar da işaret fişeği anlamına geliyordu.
 
Medya önündeki sert atışmalara rağmen, İsrail’le temas yıllardır sürdürülüyor ve hatta İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun açık ettiğine göre, iki ülke arasındaki ticari ilişkiler de şaşılacak derecede iyi gidiyordu. 
 
Fakat Türkiye’de birkaç yıldır kesintisiz devam eden seçim atmosferi sebebiyle İsrail karşıtı söylemin de elden bırakılmaması lazımdı.
 
Yoksa yığınların efsunlanması imkânsızlaşır ve muhafazakâr demokratların on üç yıllık iktidarı da tepetaklak olurdu.
 
Seçim zamanlarında şartlar öyle gerektirebilirdi, ama madem dört yıl boyunca seçim olmayacaktı, öyleyse gizli kapaklı yürütülen alışverişlerin açığa çıkmasında da sorun yoktu.
 
Dört yıl sonra girilecek yeni seçim maratonunda da yeni tiyatrolar çevrilir, yüksek perdeden birkaç hamasî nutuk, ya da bilemedin birkaç şiirle gereken destek sağlanıp yola devam edilirdi.
 
***
 
Aslında yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım dediğimiz şey tam da buydu. Batılılar namına Rusya ve İran’ın tam karşısına konumlanınca, tıpkı Davos tiyatrosu öncesindeki gibi İsrail’le yeniden dost ve müttefik olunması kaçınılmazdı.  
 
***
 
Oysa İsrail, tarihinde hiç bu kadar küstahlaşmamıştı. Sokak ortasında Filistinli kadınlar kurşuna diziliyor, altı oyulan ve yıkılma tehdidine her gün daha da yaklaşan Mescid-i Aksâ, Siyonist postalları altında eziliyordu.
 
Üstelik HAMAS başta olmak üzere, Filistinli bütün direniş grupları da Üçüncü İntifada’yı başlatmıştı.
 
İsmail Heniyye, Türkiye’ye çağrı üzerine çağrı yapıyor, İntifadanın Türk halkının gündemine girmesini istiyordu.
 
Heniyye’nin çağrıları karşılıksız kaldı, bir de üzerine İsrail’le anlaşma masası kuruldu.
 
Ne olacak İsrail’le normalleşince?
 
Pekâlâ, biz de soralım öyleyse;
 
Ne olacak İsrail’le normalleşince?
 
Siyonist Cumhurbaşkanı’nı yeniden Meclis’te alkışlayacak mısınız?
 
Yad Vashem ateşine odun atıp, yeniden saygı duruşunda mı bulunacaksınız?
 
Beş yıldır gitmek istediğinizi söyleyip, ne hikmetse gidemediğiniz Gazze’ye mehter marşları eşliğinde mi gideceksiniz?
 
Yoksa, “Gazze’ye tank üzerinde girdiğimde çok mutlu oluyorum” diyen İsrail Başbakanlarının karşısında, tıpkı geçmişte yaptığınız gibi susacak mısınız?
 
O meydan okumaların ardından, tıpkı geçmişteki gibi ikili basın toplantılarında gülücükler mi saçacaksınız?
 
***
 
Bütün bunları yaptınız evet, anlaşılan o ki yine öyle yapacaksınız.
 
Âlî menfaatler gibi süslü sözlerle de, milletimizi bu sahnelere hazırlıyorsunuz.
 
Bir yandan hepimize vatan millet sloganları atıp, öte yandan da Siyonist rejimle iş tutuyorsunuz.
 
Farkında değilsiniz ama yağmurdan kaçarken doluya tutulacaksınız.
 
Biz de size Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâmın evrensel uyarısıyla cevap veriyoruz öyleyse;
 
Utanmadıktan sonra dilediğinizi yapın!    
 
SORUMSUZCA SÖYLENEN SÖZLER
 
İslâm âlimi değilim, ama Besmele ile kola gibi sakıncalı şeylerin içilemeyeceğini biliyorum. Ya da gidilmesi halinde kişiye günah kazandırması muhtemel olan yerlere, “İnşallah gideceğim” demenin o kişiye çok daha büyük bedeller ödeteceğinin farkındayım.
 
***
 
Her sıradan Müslüman’ın bilmesi gereken bu küçük detayları şunun için anlattım;
 
Birkaç gün önce Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun basın toplantısına kulak vermiştim. Baktım Sayın Davutoğlu, Avrupa Birliği ile yürütülen müzakereler ve açılan fasıllarla ilgili sözler söylüyor. İşte efendim “İnşallah” şu fasıl şu zaman açılacakmış, “Maşallah” Avrupa ile ilişkiler fevkalâdenin fevkindeymiş. Zaten Avrupa’nın kaderi ile Türkiye’nin kaderi de ortakmış. Bu hızla gidilirse “İnşaallah” üç vakte kadar sözde değil özde Avrupalı olunacakmış.
 
***
 
Avrupa ile yeni bir bahar havasına girildiği belli. Akdeniz ve Ege sahillerinde can vere vere Avrupa’ya kaçmak isteyen Suriyeli mültecilerin de bu bahar havasına katkısı hepimizin malûmu.
 
Avrupa Birliği süreci bir başka yazının konusu. Fakat benim asıl merak ettiğim ise şu;
 
Acaba Sayın Başbakanımızın Avrupa gibi sapkın bir yapının içine girebilmek için sarf ettiği, inşallahlı, maşallahlı temenni sözleri, ya da ortak kader açıklamaları, İslâm akaidi açısından sorun teşkil ediyor olabilir mi?
 
Acaba, “Biz AKP’ye değil, Başbakan’a oy veriyoruz” diyen kıymetli hocalarımız, hepimizi bu konuda aydınlatabilir mi?
 
Çünkü ya biz Avrupa’yı yanlış tanıyoruz, ya da dindar kimliğiyle bilinen Başbakanımız söylememesi gereken sözler söylüyor. 
 
Eğer lütfedip hocalarımız bizleri aydınlatırlarsa, ya biz Avrupa’yı doğru tanımış oluruz, ya da Sayın Başbakanımız farkında olmadan tehlikeli sözler sarf etmemiş olur.
 
Öyle değil mi?  
İslami Analiz

Yorumlar