Diyanet İşleri Başkanı: “Siyonizm’in, emperyalizmin kıskacında bunca aşağılanma yetmedi mi?''

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Dünya İslam Mezhepleri Yakınlaştırma Birliği’nce düzenlenen 29. Uluslararası Vahdet Konferansı’nın “İslam Dünyasında Mevcut Krizler” başlıklı açılış oturumunda bir konuşma yaptı. Görmez, “Bugün ümmetin ocağına ateşin düştüğü, ümmetin diyarında ateşin yükseldiği bir dönemde kardeşlik ahlâk ve hukukumuzu konuşmak, ‘ümmet olma şuurumuzu’ sorgulamak ve kardeşliği yeniden tesis etmek için bir araya gelmiş bulunuyoruz” dedi.  

Görüntülenme: 5465 Tarih: 28 Aralık 2015 18:30
Diyanet İşleri Başkanı: “Siyonizm’in, emperyalizmin kıskacında bunca aşağılanma yetmedi mi?''

Bölgede yaşananlara hiçbir mümin vicdanın sessiz kalamayacağına ve kalmaması gerektiğine işaret eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Hiçbir strateji, Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli değildir. Hiçbir siyaset, Müslümanların parçalara ayrılarak birbirini katletmesini önlemekten daha önemli değildir. Dökülen kan Müslüman kanı olduktan sonra Sünni olmuş Şii olmuş ne fark eder? Kanın Sünni’si Şii’si olur mu, kardeş kanına göz yumulur mu? Hangi akıl, hangi delil, hangi gerekçe bunu haklı gösterebilir?” değerlendirmesinde bulundu.

Konuşmasında, “Yetmedi mi bunca akan kan, yetmedi mi bunca işkence ve musibetler?” diye seslenen Görmez, uyarılarına şöyle devam etti: “Siyonizm’in, emperyalizmin kıskacında bunca aşağılanma yetmedi mi? Çıkalım salonlarımızdan, çıkalım havzalarımızdan, çıkalım camilerimizden, tekkelerimizden, Hüseyniyelerimizden. Kalemlerimizi, zihinlerimizi, kalplerimizi, gönüllerimizi devreye sokalım. Sesimizi ve çığlıklarımızı yükseltelim. Ümmetin ocağı yanıyor, ümmetin diyarında ateşler yükseliyor. Bu fitneyi söndürmemiz gerekiyor.”

ÂLEM-İ İSLAM’IN GÖZÜ ÜZERİMİZDEDİR

Görmez, “Âlem-i İslam’ın gözü üzerimizdedir, ümmet-i Muhammed’in kulağı bizdedir, mazlumların ve biçarelerin eli yakamızdadır. Şehitlerin kanı sarık ve cübbelerimize sıçramışken zulme sessiz kalırsak, şiddete, teröre, ‘Dur’ diyemezsek bu en büyük vebal olarak defter-i amelimize işlenecektir. Geliniz bu güzide şehirde, Tahran’da yapılan bu toplantıyı bir ahde ve misaka dönüştürelim” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Dünya İslam Mezhepleri Yakınlaştırma Birliği’nce düzenlenen 29. Uluslararası Vahdet Konferansı’nın “İslam dünyasında mevcut krizler” başlıklı açılış oturumunda bir konuşma yaptı. Görmez, bu buluşmanın bir tefekkür ve tedebbür (gerçeği düşünme) buluşması olduğunu belirterek, “Bugün ümmetin ocağına ateşin düştüğü, ümmetin diyarında ateşin yükseldiği bir dönemde kardeşlik ahlak ve hukukumuzu konuşmak, ‘ümmet olma şuurumuzu’ sorgulamak, vahdeti ve kardeşliği yeniden tesis etmek için bir araya gelmiş bulunuyoruz” dedi.

Bölgede yaşananlara hiçbir mümin vicdanın sessiz kalamayacağına ve kalmaması gerektiğine işaret eden Görmez, “Fitne ve tefrika (sürekli anlaşmazlık) ateşinin İslam ümmetini her taraftan kuşattığı günümüzde işgal ve istibdatlardan sonra bugün her türlü şiddet ve cinayeti caiz gösteren, kendilerinden olmayan herkesi tekfir ederek (kafir sayarak) ötekileştiren anlayış, İslam dünyasının kalbine bir hançer gibi saplanmış durumdadır” değerlendirmesinde bulundu.

Müslümanların izzet ve onurunun tarihte hiç olmadığı kadar bugün bizzat birbirlerinin eliyle yok edildiğini vurgulayan Görmez, İslamofobi’yi oluşturmak isteyen endüstrinin, İslam dünyasındaki çatışmaları ve yaşanan manzaraları gösterip Müslümanlar aleyhine acımasız bir propaganda yaptıklarının altını çizdi.

Tefekküre, derinden düşünmeye ve mütalaa etmeye muhtaç olduklarını dile getiren Görmez, “Zira bugün maalesef İslam’ın cahil müntesiplerinin, her türlü iman, akıl ve hikmetten uzak terör şebekelerinin, Sevgili Peygamberimizin mübarek ismini sözde bayraklarına nakşederek din-i mübin-i İslam’a verdiği zarar, azılı düşmanların verdiği zararı fersah fersah geçmiş bulunmaktadır” ifadelerini kullandı.

“Hiçbir strateji, Müslüman kanını önlemekten daha değerli değil”

Bu buluşmanın bir vahdet buluşması olduğunu hatırlatan Görmez, şöyle dedi: “İslam dünyasından barut kokusu yükselirken acımız ortak, derdimiz ortak, duamız ortak olmalıdır. İslam ümmetinin yeşerttiği mümtaz medeniyetleri, bu medeniyetlerin ortaya koyduğu büyük tecrübeleri yok sayarak yol alamayız. Bütün bu müktesebatı dışlayan, ümmetin vahdetine aykırı yorum ve dayatmalar içeren, şiddet ve zorbalık öngören nevzuhur dini akımlara karşı hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Hiçbir strateji, Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli değildir. Hiçbir siyaset, Müslümanların parçalara ayrılarak birbirini katletmesini önlemekten daha önemli değildir.”

“Kanın Sünni’si Şii’si olur mu, kardeş kanına göz yumulur mu”

Konuşmasında, “Yetmedi mi bunca akan kan, yetmedi mi bunca işkence ve musibetler?” diye seslenen Görmez, şöyle devam etti: “Siyonizm’in, emperyalizmin kıskacında bunca aşağılanma yetmedi mi? Çıkalım salonlarımızdan, çıkalım havzalarımızdan, çıkalım camilerimizden, tekkelerimizden, Hüseyniyelerimizden. Kalemlerimizi, zihinlerimizi, kalplerimizi, gönüllerimizi devreye sokalım. Sesimizi ve çığlıklarımızı yükseltelim. Ümmetin ocağı yanıyor, Ümmetin diyarında ateşler yükseliyor. Bu fitneyi söndürmemiz gerekiyor. Akan kan Müslüman kanı. Dökülen kan Müslüman kanı olduktan sonra Sünni olmuş Şii olmuş ne fark eder? Kanın Sünni’si Şii’si olur mu, kardeş kanına göz yumulur mu? Hangi akıl, hangi delil, hangi gerekçe bunu haklı gösterebilir? Cinayet şebekeleri, Hz. Peygamberin ismini flamalarının üstüne yazarak tekfir beyannameleri yayınlarken bizler nerelerdeydik? Bunda bizim hiç mi kusurumuz yok? Ey alimler, bu kin ve nefret eken konuşmalara, bu ötekileştiren hezeyanlara karşı bizler ne yaptık?.”

“Kerbelalar Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de ve başka diyarlarda tekrarlanıyor”

“BİZ batılı veya doğulu ülkelerin aramızda ayrılık çıkarmadığını söylemiyoruz” diyen Görmez, “Zira onların bakanlarıyla, elçileriyle, uzmanlarıyla askeri görevlileriyle, güvenlik danışmanlarıyla ülkemizden ayrılmadıklarını görüyoruz. Onlar ülkelerimizdeki şiddet örgütlerini her türlü yasaklanmış savaş silahı ile donatmaktadırlar. Katillerin liderlerine, kendileri için yasak gördükleri kimyasal silahlarla halklarını öldürmeye izin vermektedirler. Ölenler mustazaf (mazlum) olduğu sürece kendilerinden hesap sormamaktadırlar” sözlerine yer verdi.  Acıların arttığını, mazlumların çoğaldığını ifade eden Görmez, “Kerbelalar Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de ve başka diyarlarda tekrarlanıyor. Bizler bugün Ehl-i beyt yolunun bizi ayrıştırmadığını, buluşturduğunu fark etmeliyiz. Dinimizi daha derin bir anlayışla anlamak ve birbirimize karşı daha fazla sükunet ve engin bir hoşgörü ile yaklaşmak için çaba sarf etmeliyiz” diye konuştu. Müslümanların düşmanlık ve şerde değil, iyilik ve takvada yardımlaşması gerektiğine değinen Görmez, “Mısır’da hakları gasp edilen kardeşlerimize bu kapıdan el uzatalım, Suriye’de binlerce insanı evsiz bırakan siyasetlere bu kapıdan karşı çıkalım, Filistin’e bu birlik kapısından gidelim” dedi. “Küfrün karşısında tek ses, hainin karşısında tek yürek, zalimin karşısında tek bilek” olunması bulunan Görmez, “Dostla düşmanın tanınmasını, akla karanın seçilmesini, emperyalistlerin değil, ümmetin yüzünün güldürülmesini” istedi.

“TERÖRE DUR DEMEMEK, EN BÜYÜK VEBALDİR”

“TÜRKİYE Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı olarak diyorum ki, geliniz fitneyi savaştan beter görelim ve yeryüzünden fitnenin kalkması için el birliği ile emek verelim. Bölgemizin yeniden barış yurdu olması için çatışmanın stratejisini değil, barışın kelamını yapalım, güvenin ilkelerini yazalım. Birlikte yaşamanın ahlakını oluşturarak, barışa dayalı bir hukuk inşa edelim. Alem-i İslam’ın gözü üzerimizdedir, ümmet-i Muhammed’in kulağı bizdedir, mazlumların ve biçarelerin eli yakamızdadır. Şehitlerin kanı sarık ve cübbelerimize sıçramışken zulme sessiz kalırsak, şiddete, teröre, ‘Dur’ diyemezsek bu en büyük vebal olarak defter-i amelimize işlenecektir. Geliniz bu güzide şehirde, Tahran’da yapılan bu toplantıyı bir ahde ve misaka dönüştürelim. Buradan yapacağımız çağrıyı dünyanın dört bucağına ulaştıralım. Çağrımızı sözde bırakmayıp eyleme dönüştürelim. Mezhebimizin ve ideolojimizin değil, İslam’ın tevhid anlayışının yayılmasını esas alalım. Ülkelerimizin içeride ve dışarıda Müslümanların kanını akıtmayı içeren siyasi stratejilerine değil, dinimizin rahmet ve esenlik taşıyan evrensel mesajına öncelik verelim. Geliniz, tanımlamalarımızı ayrılık üzerine değil, yakınlık üzerine yapalım. Ayrıştıran değil kaynaştıran olalım. Yaralayan ve karalayan değil, yakınlaştıran ve aydınlatan olalım.”

Sunniligimiz itidalden ödün vermemiştir

Mezhebi dinle aynileştirmenin ya da mezhep mensubiyetini, İslam aidiyetinin üstünde görmenin asla kabul edilemeyeceğine dikkati çeken Görmez, mezhebe dayalı ayrıştırma, ötekileştirme ve çatışmayı “taassubun ve cehaletin yansıması” olarak nitelendirdi. Görmez, mezhebi farklılıkları birer zenginlik saymak gerektiğine değinerek, “Şiilik, Sünnilik olmasın demiyorum, Şii de olsun Sünni de olsun ama hepsi bir arada tek ümmet olsun diyorum. Evet, doğrudur, benim ülkemin çoğunluğu kendisini Sünni olarak tanımlamaktadır. Ancak bizim Sünniliğimiz orta yol ve itidalden hiçbir zaman ödün vermemiştir. Bizim Sünniliğimiz başkalarına karşı hizipçiliği öngören bir Sünnilik değildir. Bizim Sünniliğimiz Ehl-i Beyt muhabbetiyle yoğrulmuş bir Sünniliktir” ifadelerini kullandı.Müslüman’ın bir başka Müslüman’ı “müşrik” görerek onunla savaş halinde olamayacağına vurgu yapan Görmez, “Böyle bir çatışma İslam’ın en ulvi kavramlarından olan cihat ile beraber anılamaz. Mezhebine, fikrine ve anlayışına uymayanı tekfir ederek onu öldürmeyi, hiç kimse cihat olarak tarif edemez. Cihat, terörün, vahşetin ve öldürmenin değil, diriltici bir gayretin hayat veren bir mücadelenin adıdır. Bugün, Müslümanların topyekun başvuracağı en büyük cihat, cehalete, taassuba, fitne ve tefrikaya karşı yapacakları cihattır” dedi.

“MÜSLÜMAN ÖLDÜRMEK CİHAt DEĞİL, TERÖRDÜR”

“Ümmetin derdine yeni dertler katmayalım” diye seslenen Görmez, “Küresel Siyonizm, gözlerini bize dikmiş duruyorken tarihin sayfalarındaki ihtilaflı konuları gündeme taşımanın ne yararı var? Hangi hesap, hangi proje, hangi plan bundan çıkar sağlıyor? Bunca bombardımandan sonra kimin özgürlüğü, kimin onuru, kimin insanlığı yıkıntıların altında kalıyor?” diye sordu.

MİLLİGAZETE

Yorumlar