Gazeteci Muhammed El-Gig’in 90 Günlük Direniş Öyküsü
, 30 Mayıs 2016 19:25Siyonist işgal güçlerinin Ramallah’taki evimi basıp terör eşliğinde arama yapmaları, eşyaları kırıp dökmeleri, ailemi korkutmaları ve ardından beni sorgu için götürmelerinden, işgalcinin şiddet ve terörle bir mesaj vermek istediğini anladım.
Siyonist işgal rejimine karşı girdiği açlık grevi direnişinin sonunda özgürlüğe kavuşan Filistinli gazeteci Muhammed El-Gig, düşmana karşı verdiği 90 günlük mücadele sürecinde kendisine verilen desteğin: medya ve kamuoyunda ortaya konan çaba ve gayretlerin işgalciye karşı direnişte ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtlandığını belirterek, bütün bunların Siyonist rejimin iradesini kırmanın artık imkânsız olmadığını gösterdiğini söyledi.
Filistin Enformasyon Merkezi’nin kendisiyle yaptığı özel röportajda karanlık sorgu odalarında Şabak mensuplarının kabadayı ve küstahça tutumlarına karşısında açlık grevine sorgulama sırasında karar verdiğini belirten Muhammed El-Gig, basın yayın organlarının konuyu gündemde tutmalarının, toplumun meseleyi sahiplenip etkili faaliyetler yapmasının, kendisinin gösterdiği sabır ve sebatın ve tabii en öncelikli olarak da Allah’ın yardım ve inayetinin zafer ve özgürlüğü getirdiğini belirtti.
Kendisiyle yaptığımız röportajı sunuyoruz:
Neden tutuklandınız ve neden hemen sorguya başladılar?
Siyonist işgal güçlerinin Ramallah’taki evimi basıp terör eşliğinde arama yapmaları, eşyaları kırıp dökmeleri, ailemi korkutmaları ve ardından beni sorgu için götürmelerinden, işgalcinin şiddet ve terörle bir mesaj vermek istediğini anladım.
Beni sorgularken üzerinde durdukları husus, Kassam Tugayları adına hücre oluşturma, Türkiye, Katar ve Gazze’deki lider ve komutanlarla iletişim kurma hususlarıydı. Ancak ben bunların asıl konu olmadığından emindim. Bunlarla ilgim yoktu, kendileri de biliyordu. Ancak onlar küçük olanı elde etmek için büyük meselelerden başlıyorlardı. Özetle istedikleri husus, bana işgal rejimine karşı kışkırtıcılık yaptığımı kabul ettirmekti.
İşgal güçleri sorguda size karşı ne tür metotlar uyguladı?
Bunlar işgal rejiminin sorgu odalarında her Filistinliye karşı gösterdiği ırkçı tutumlardır. Dayak, küfür, psikolojik baskı, tehdit, tek kişilik hücre ve uykusuz bırakma bunlardan sadece bazılarıdır.
Sorguda bunların çoğunu bana uyguladılar. Tutuklandığım ilk günlerle avukatımla görüşmeme de izin vermediler. Zindana girip çıkarken de sürekli ellerim, ayaklarım kelepçeli, gözleri de kapalı tutuluyordu.
Daha sorgu merkezindeyken açlık grevine başladığınızı duyurdunuz. Peki, bu erken değil miydi? Sonra ne oldu?
Tutuklanmamın hiçbir gerekçesi yoktu. Ben basın mensubu ve siyasi analistim. İşimi gereği gibi yapmak ve görüşlerimi basın yayın organlarıyla paylaşmak benim hakkım. Şabak mensubu görevlilerin sordukları sorulardan onların gerçekten korktuklarını hissettim. Sesimin halka ulaşmasını istemiyorlardı. Onun için bana fiziksel ve psikolojik baskılar yapıyorlardı. Bununla başkaldıran halkın direniş ruhunu öldürmek, onları gerçekleri öğrenmekten mahrum bırakmak istiyorlardı. İşte tam bu sırada ben, bu ırkçı kabadayı ve küstahça tutuma karşı açlık greviyle karşı koymaya karar verdim.
Başta sorgucular, duruşum ve tutumun nedeniyle benimle alay ediyorlardı. “Bunu daha önce denedik. Başkaları gibi senin de iradeni kıracağız. Sayın basın mensubu, sen topluma karşı koyamazsın” diyorlardı. Onların bu çıkışı başka bir çıkışı beraberinde getirdi. Onların bu tutumu, karanlık odalarında sorguculara karşı koyma direnişini doğurdu.
Kimseden destek almadan açlık grevi direnişi başlattınız. Hayatınızdan endişe etmediniz mi?
Bu kararı aldığımda yönümü şehadete çevirmiştim. Zihnime ailem, çocuklarım ve eşimin gelmesini şeytandan biliyor ve unutmaya çalışıyordum. Benim duygusal davranma ve hüzünlenme şansım yoktu. Benim en büyük arzum ya zafer veya şehadetti… Açlık grevinin başında dönüşü olmayan bir karar aldığımı düşündüm. Bana ve diğer idari esirlere uygulanan zulme dur demenin tek yolunun açlık grevi olduğuna inanmıştım.
Bu adımları atarken zafer kazanacağınızı umuyor muydunuz? Hakkındaki idari hapis cezasına bir sınır koyabileceğini düşünüyor muydunuz?
Ta ilk adımda bunu sabahın aydınlığı gibi görüyordum. Attığım her adımın başarı ve zafere götüreceğine inanıyordum. Açlık ve susuzluğa rağmen psikolojik olarak rahattım. İlahi inayetin olduğuna inanıyordum. Rabbimin beni yalnız bırakmayacağını söylüyordum. O nedenle nasıl geçtiğini bilemeden günleri deviriyordum.
Peki, sizinle yapılan dayanışmanın boyutunu biliyor muydunuz?
Kesinlikle hayır. Ben, Siyonist işgal subaylarının gözetiminde bana oldukça az ve sınırlı bilgi veren avukatlar aracılığıyla bazı bilgeleri öğreniyordum sadece.
Senin meselenle ilgili sürdürülen dayanışmanın Filistin’de, Arap dünyasında ve birçok ülkedeki boyutunu ne zaman öğrendiniz?
Açlık grevinde 79 günü geride bıraktığım günlerde, El-Ufule Hastanesindeyken beni ziyaret eden Şeyh Raid Salah’tan öğrendim. Şeyh beni ziyaret ederken, başlattığım mücadelenin bütün dünyaya yayıldığını, Mescidi Aksa hatibinin minberden serbest bırakılmamı talep ettiğini, çocukların okullarda resimlerimle eylem yaptıklarını ve salıvermemi istediklerini söyledi. O bunları söyleyince ağlamaya başladım. Ben yeni bir aşamanın başladığını, artık bu mücadelenin sadece benim mücadelem olmadığını, aksine bütün halkın olduğunu anladım. Artık geri adım olamazdı. Ölüm bana oldukça yaklaşmıştı.
Gazeteci eski esir Muhammed El-Gig’in basın mensuplarına bir mesajı var mı?
Meslektaşlarıma şunu söylüyorum:
Siz dördüncü konumda değil, en etkili konum olan birinci konumdasınız. Çünkü değişimi sağlayanlar bunlardır. Sizin kalemleriniz, kameralarınız, başkasının sahip olmadığı gerçeklerdir.
Sizin çabalarınız ve fedakârlıklarınızla bizim temiz ve suçsuz canlarımız özgürlüğe kavuştu. Sizler özgürlük ve bağımsızlık yolunda değişimler gerçekleştiriyorsunuz.
fiem
Yorumlar (0)