Saadet Lideri: 'İsrail Tüm Bölgeyi Kan ve Gözyaşına Gark Etmiştir'
İSLAM ÜLKELERİ, 25 Kasım 2017 14:45Karamollaoğlu, “Bu kapsamda, dünyada son 120 yıldır oynanan oyunu; özellikle de yüzüncü yılını idrak ettiğimizi Balfour Deklarasyonu’nu ve doğurduğu korkunç tabloyu göz önünde bulundurmak mecburiyetindeyiz. Bunun neticesinde, 70 yıl önce kurulan İsrail, bölgemizin çıbanbaşı olmuş ve sadece Filistin’i değil, bütün bölgeyi kan ve gözyaşına gark etmiştir.'
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen ‘İslami Uyanış Konferansı’na katıldı. Programın açılışında konuşan Karamollaoğlu, İslam ülkelerine seslendi.
Konuşmasında bölgesel krizleri ele alan Karamollaoğlu, önemli tespitlerde bulunarak, Müslümanların ‘birlikte hareket etmesi’ gerektiği çağrısında bulundu.
Değerlendirmelerinde dünyanın son durumunu gözler önüne seren Karamollaoğlu, “Dünya barışında, huzurunda ancak inancımızın temel ilkelerine sahip çıkılarak sağlanacağına inanıyoruz. Bu münasebetle stratejimizi belirlerken her şeyden önce dünyanın mevcut halinin röntgenini çekmemiz, tahlilini yapmamız gerekiyor. Yapılan araştırmalara göre, tüm dünyada terör olayları son 5 yılda 3 kat artmış bulunuyor. BM’ye kayıtlı 193 ülkenin 183’ünde ya bir terör saldırısı ya bir iç çatışma ya bir sınır ihtilafı ya da uluslararası bir anlaşmazlık var. 65 milyon insan kaos ve çatışma ortamı yüzünden mülteci durumunda. 1.8 milyar insan içecek sağlıklı sudan ve ilaçtan mahrum. Her yıl 2 milyondan fazla insan salgın hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor. Sadece bu verilerin bile, mevcut dünya düzeninin artık sürdürülemez olduğunu açıkça ortaya koyduğu kanaatindeyim” dedi.
MÜSLÜMANLAR SAVRULDUKLARINI GÖRMELİ
“Bu müstekbirler, emellerine ulaşabilmek için, vahşeti bir politika olarak benimsemekte ve beslemekte de tereddüt etmemektedirler” diyerek konuşmasını sürdüren Karamollaoğlu, Balfour Deklarasyonu’nun yüzüncü yılını hatırlattı.
Karamollaoğlu, “Bu kapsamda, dünyada son 120 yıldır oynanan oyunu; özellikle de yüzüncü yılını idrak ettiğimizi Balfour Deklarasyonu’nu ve doğurduğu korkunç tabloyu göz önünde bulundurmak mecburiyetindeyiz. Bunun neticesinde, 70 yıl önce kurulan İsrail, bölgemizin çıbanbaşı olmuş ve sadece Filistin’i değil, bütün bölgeyi kan ve gözyaşına gark etmiştir. Şimdi de İsrail, ABD, AB ve Siyonist lobilerle beraber, Arz-ı Mev’ud’a yerleşmek için bölgemizde, tarihte şahit olmadığımız hile ve entrikalara tevessül etmektedir. Bölgemizdeki kan ve gözyaşının, mezhep ve kavmiyet taassubu ile tezahür eden kaosun temelinde bu sinsi planlar yatmaktadır. İslam ülkeleri olarak bizler, strateji belirleyici olmaktan uzak, estirilen rüzgârın önünde savrulan yaprak gibiyiz. Her şeyden önce, bu gerçeği görmek ve uyanmak mecburiyetindeyiz” dedi.
MÜSLÜMANLAR RAKİP DEĞİL REFİK OLMALI
Karamollaoğlu, Müslüman ülkelerin durumunu da ele alarak, “Peki, böyle bir tabloda, insanlığa umut olması gereken biz Müslümanlar ne durumdayız? Ne yazık ki, imamesi kopmuş bir tespih gibi darmadağınığız. Başımızı nereye çevirsek kesif bir duman görüyor, kulağımızı nereye kabartsak acı bir feryat duyuyoruz. Kucaklaşacağımıza kutuplaşıyoruz. Refik olacağımıza rakip oluyoruz. Çok daha vahimi, düşmanın ellerimize tutuşturduğu silahlarla, tekbir getirerek birbirimizi öldürüyoruz. Maalesef İslam dünyasının içine düştüğü bu hazin durum, dünyayı kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışanların ekmeğine yağ sürüyor” diye uyardı.
ASTANA POTANSİYELİMİZİ ORTAYA KOYDU
Karamollaoğlu, Astana ve Kuzey Irak sürecinde gösterilen çabanın İslam ülkelerinin potansiyelini ortaya koyduğuna da değinerek, “ İran ile Türkiye’nin, kökleri yüzlerce yıla dayanan, bir tarih birlikteliği var. Bölgemizde yaşanan bütün karmaşa ve kaosa rağmen, Türkiye-İran sınırı son dört yüz yıldır değişmemiş. Her iki ülke açısından da en güvenli sınırlardan birisi olmuştur. Yani bizler, bölgemizde yaşanan her türlü meseleyi çözebilecek, her türlü sorunun üstesinden gelebilecek tarihi birikim ve tecrübeye sahibiz. Bunun en yakın iki örneği Astana görüşmeleri ve Kuzey Irak’ta yaşanan gelişmelerdir. Astana görüşmeleri Suriye sorununun silahla, çatışmayla değil, diyalog ve müzakere ile çözülebileceğini göstermesi açısından umut verici olmuştur. Aynı şekilde Kuzey Irak Referandumu konusunda Türkiye, İran ve Irak hükümetlerinin ortaya koyduğu kararlı duruş bölgede oynanmak istenen planları bozmuştur” dedi.
10 MADDEDE YAPILMASI GEREKENLER
Konuşmasının son bölümünde ise, “Peki, bunun için ne yapmalı, hangi adımları atmalıyız” diyerek yapılması gerekenleri maddeler şeklinde sıralayan Karamollaoğlu, şu hususlara dikkat çekti:
ÖNCELİKLE OYUNA GELMEMELİYİZ
“Batılı ülkelerin, kendi içlerinde bütünleşmeyi savunurken, İslam coğrafyasındaki etnik ve mezhebi ayrılıkları tahrik etmeleri, sömürü niyetinin bir sonucudur. Bu oyunlara gelmemeli, alet olmamalıyız.
İTTİFAKLARIMIZI GÜÇLENDİRMELİYİZ
Her türlü şahsi, ırki veya mezhepsel ihtirasları bir kenara bırakmalıyız. İhtilaflarımızı, farklılıklarımızı kaşımak yerine ittifaklarımızı güçlendirmeliyiz.
KAYNAKLARIMIZI DOĞRU KULLANMALIYIZ
İslam ülkeleri olarak, dünyanın en zengin doğal kaynaklarına sahibiz. Bu kaynakları ülkelerimizin sanayileşmesine, teknolojik ilerlemesine tahsis etmeli, müşterek yatırımları desteklemeliyiz.
ARGE’YE ÖNEM VERMELİYİZ
Eğitim ve AR-GE çalışmalarına önem vermeli, ülkelerimizi ham madde deposu olmaktan kurtarıp, teknoloji ve katma değer üreten ülkeler haline getirmeliyiz.
GÜÇLÜ MÜESSESELER OLUŞTURMALIYIZ
Ekonomik, teknolojik, siyasi, askeri vb. alanlarda ortak paydalar oluşturmalı ve birlikteliği kalıcı hale getirmek için güçlü müesseseler kurmalıyız. Sahip olduğumuz imkânları birbirimizi ezmek, yok etmek için değil, birbirimize destek olmak için kullanmalıyız.
ÇATIŞMAYI DEĞİL, MÜZAKEREYİ ESAS ALMALIYIZ
İster Türk, ister Kürt, ister Sünni ister Şii olsun bir Müslüman’ın felaketi üzerine başka bir Müslüman asla mutluluk inşa edemez, etmemelidir. Sorunlarımızı, şiddet ve öfke ile değil, sağduyu ve diyalog ile çözmeliyiz.
HAKLARI TEMİNAT ALTINA ALMALIYIZ
Haklar pazarlık konusu yapılamaz. Bu coğrafya üzerinde yaşayan herkesin, her türlü insani, kültürel ve sosyal haklarını kabul etmeli ve bunları teminat altına almalıyız.
UZUN VADELİ STRATEJİLER ÜRETMELİYİZ
Coğrafyamızın tarihi ve sosyal gerçekleri ile uyumlu plan, proje ve stratejiler üretmeliyiz. Kurtuluşu Batı’ya yönelmekte değil, kendi tarihimize, kendi inancımıza, kendi değerlerimize sarılmakta aramalıyız.
NİHAİ HEDEF İSLAM BİRLİĞİ OLMALIDIR
Tıpkı hacda olduğu gibi aynı amacın etrafında birleşmeli, aynı hedefe kilitlenmeliyiz. Şüphesiz ki bu hedef İslam Birliği olmalıdır.
İDEALLERİMİZİ GELECEĞE TAŞIYACAK GENÇLİK YETİŞTİRMELİYİZ
Büyük idealler sabır ve sebat gerektirir. Bu ideallerimizi geleceğe taşıyacak ilim ve yüksek ahlâk sahibi nesillere ihtiyacımız var. İşte bunu da ancak bu ideallere sahip gençler yetiştirerek sağlayabiliriz. Eğitim sistemimiz bütünü ile bu hedefe odaklanmalıdır.”
Milli Gazete
İSLAM ÜLKELERİ, 25 Kasım 2017 14:45
Yorumlar (0)