''Nekbe'' Batı Tarafından Gözardı Ediliyor!
, 09 Mayıs 2015 09:22Filistinlilerin 'Nekbet' ya da 'Nakba' (Büyük Felaket) olarak adlandırdığı 15 Mayıs günü, iki toplumun zihninde taban tabana zıt şekilde algılanıyor.
İsrailliler için "bir devletin kuruluş" günü olan 15 Mayıs, Filistinliler için ise nüfuslarının yarısına tekabül eden yaklaşık 800 bin kişinin yurtlarından çıkarılması, kültürel ve sosyal dokunun yok edilmesiyle başlayan ve günümüze kadar devam eden felaketler silsilesi anlamına geliyor. Yüzbinlerce Filistinlinin yurtlarından sürülerek bir günde "mülteci" konumuna düştüğü 15 Mayıs'ı, "felaket" olarak ilk kez Arap ulusalcılığının en önemli teorisyenlerinden Suriyeli tarihçi Konstantin Zurayk, "Nekbet Ne Anlama Gelir?" adlı kitabında nitelendiriyor. Araştırmacı-yazar Enahid Hardan ise "İsrail devletinin kurulması"na zemin hazırlayan olaylar silsilesinin tamamını "felaket" olarak tanımlıyor.
İSRAİL'E ZEMİN HAZIRLIĞI
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve İsrail arasında 1993'te imzalanan "Oslo Anlaşması"nda mülteciler sorununun siyasi çözümün dışında bırakmasıyla "Nekbet" kavramı, Filistinli mültecilerle bütünleşti. Mayıs 1948 ile başlayan ve günümüze uzanan süreçte Filistinliler, "Siyonist" gruplar tarafından topraklarının büyük kısmının işgali, sistematik katliamlarla yüzlerce Filistinli öldürülmesi, yaklaşık 800 bin kişinin bir anda "mülteci" haline getirilmesi, 675 köyün yıkılması ve bazı kentlerin Yahudileştirilmesi gibi olaylara maruz kaldı. Bu süreçte Negev bölgesinde yaşayan Bedevi kabileler yerlerinden edildi. Ayrıca yerleşim bölgelerinin isimleri değiştirilerek kültürel kimlik de hedef alındı.
NAPOLYON'UN DÜŞÜNCESİ
Nekbet'in ilk tohumunun "Fransız General Napolyon Bonapart'ın fikriyle atıldığı, Balfour Deklarasyonu'yla şekillendiği ve son olarak Ben Gurion tarafından somutlaştırıldığı" ifade ediliyor. Nekbet hakkında çektiği belgesel filmle yaşananları gözler önüne seren araştırmacı ve yapımcı Revan ed-Damin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Nekbet 1948'de değil bu tarihin de çok öncesinde yaşandı. Özellikle 1799 yılında Fransız General Napolyon Bonapart, sömürge planı çerçevesinde, Filistin'de Yahudi devleti kurulması fikrini gündeme getirdi. Daha sonra aynı şeyi İngiltere 1840 yılında talep etti. Ardından Siyonistlerin etnik temizlik planına dayalı olarak İngiltere'nin Filistin'i işgali gerçekleşti. Tüm bunların yanı sıra dünyanın her yerinden Yahudilerin gruplar halinde Filistin'e göç etmesi sağlandı. Böylelikle Siyonistlerin Filistin topraklarını ele geçirmesi için kapılar açıldı" dedi. Nekbet, İngiliz manda yönetiminden önce İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nın 1917 yılında yayınladığı, Yahudilerin Filistin'de devlet kurmasını içeren "Balfour Deklarasyonu" ile başladı. İngiliz General Edmund Allenby, Aralık 1917'de Kudüs'ü işgal ederek, Filistin'in I. Dünya Savaşı'nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti'ne bağlılığını sonlandırdı ve "Siyonistlere" hareket alanı açtı.
MANGA YÖNETİMİNDEN İŞGALE
BM Genel Kurulu'nda 29 Kasım 1947'de Filistin'in, Yahudi ve Filistin devleti olarak bölünmesini öngören karar onaylandı. Karara başta Filistinliler olmak üzere Arap ülkeleri karşı çıkarken, Siyonistler ise memnuniyetle karşıladı. Bölünme kararının ertesi günü, Siyonist komutanlar tarafından kurulan Haganah adlı paramiliter örgüt, Yahudilerin ikamet etmesi için hazırlanan bölgeleri ele geçirdi. Filistin'de İngilizlerin manda yönetimi sona erer ermez, silahlı örgütler, 14 Mayıs 1948'de David Ben Gurion tarafından İsrail devletinin kurulduğunu duyurdu. Bu tarihten sonra Yahudilerin "kendilerine ayrılmış" bölgelere yönelik göçleri büyük ölçüde arttı. Mısır, Suriye, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün tarafından oluşturulan Arap ordusuyla İsrail arasında meydana gelen savaş da söz konusu göçü önleyemedi. Bu savaş, 3 Mart 1949'da İsrail'in BM'ye tam üye olarak kabul edilmesiyle sona erdi. İsrail, ABD ve ardından dünyadaki ülkelerin pek çoğu tarafından tanındı.
İŞGALİN GEREKÇELERİ
Siyonistlerin, Filistin topraklarını "işgal gerekçeleri" arasında üç iddia öne çıkıyor. Bu iddiaların ilki yazar Israel Zangwill'in "Topraksız bir halk için, halksız bir toprak" sözüyle ifade edilen "halksız topraklar" fikriydi. Filistin'in işgalini "haklı göstermeye" çalışan en büyük propagandalardan biri olarak sunulan bu iddiayla Filistin halkının var olma hakkı inkar edildi. Siyonistlerin ikinci iddiası, 2070 yıl önce bu topraklarda "İsrail devleti"nin varolduğu şeklindeydi. Üçüncü iddia ise "Filistinlilerin topraklarını satıp gönüllü olarak yurtlarını terk ettikleri" yönündeydi. Siyonistlerin defaatle öne sürdüğü ve uluslararası kamuoyunda kendisine taraftar bulan bu gerekçeyle, Filistinlilere yapılan katliamlar ve tehcirler görmezden gelindi. Oysa bu iddianın aksine İsrail devleti kurulduğunda, Yahudilerin bölgede sahip olduğu toprakların oranı yüzde 5'i geçmiyordu.
"İSRAİL DEVLETİNİN" İNŞASI
Modern Siyonist fikrinin kurucusu olan Theodor Herzl'in başkanlığında, 1897'de İsviçre'de düzenlenen Pal Konferansı'nda, kurulacak yeni devletin esası belirlendi. Bu andan itibaren "Siyonizmin dini değil, milliyetçi fikirleri benimseyen, emperyalist ve ırkçı yerleşime hizmet eden, sömürgeci bir siyasi hareket olduğu" ifade ediliyor. Herzl, Yahudi devleti kurulması projesine uluslararası onay almaya çalıştı. Dönemin Osmanlı Padişahı Sultan 2.Abdulhamit (1876-1909), Rus Çarı ve Papa Emmanuel'i "Filistin'de Yahudiler için toprak elde etme" konusunda ikna edemeyen Herzl, aradığı desteği İngiltere'den almayı başardı. Herzl, 1902'de, "Bu devletin Avrupa'da özgürlüğün başı ve barbarlığın karşına dikilen uygarlığın ileri karakolu olacağını" beyan etti. Herzl'in bu söylemi, gerçekte karşılığını bulmadı. Aksine 1950'deki "Dönüş Yasası"yla, göçmen olarak İsrail'e gelen her Yahudiye, vatandaşlık hakkı verildi ve Filistin toprakları, dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler için "vatan" ilan edildi.
"ÇALINMIŞ VATAN"
İsrail devletinin kurulması için 67 yıl önce evlerinden kovulan ve halihazırda vatanlarına dönemeyen Filistinlilerin sayısının yaklaşık 5 milyon olduğu kaydediliyor. Batı Şeria ve Gazze'deki mülteci kamplarının yanı sıra başta Suriye, Lübnan ve Ürdün olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde vatanlarından uzakta hayat süren Filistinliler, yüzlerinin hala "çalınan vatan" olarak tanımladıkları Filistin'e dönük olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Birleşmiş Milletler'in "evlerine geri dönmeyi ve komşularıyla huzur içinde yaşamayı arzulayan mültecilerin, mümkün olan en yakın zamanda bu arzularını gerçekleştirmelerine izin verilmeli ve geri dönmemeye karar verenlerin arazileri için tazminat ödenmeli" şeklindeki 194 sayılı kararının İsrail tarafından uygulanmaması, 1948'den bu yana sürgün hayatı yaşayan milyonlarca Filistinli için "Nekbet" (Büyük Felaket) zorunlu göç, yağma ve katliamların simgesi olmaya devam ediyor.
timeturk
Yorumlar (0)