Bülent Yıldırım Selam Kumpasının İsrail Boyutunu Anlattı
İSLAM ÜLKELERİ, 28 Ekim 2015 15:35Selam Kumpası iddianamesi mağdurlarından olan Bülent Yıldırım’ın Mavi Marmara seferi sırasında İsrailli askerler tarafından alıkonuldukları zaman aralığında sorgulandığı ve sorguda sürekli kendisine İran ve Hizbullah ile ilgili sorular sorulduğu öğrenildi.
Tevhit-Selam kumpasının detayları ortaya çıkıyor. Selam Kumpası iddianamesinde mağdurlar arasında bulunan İHH Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Yıldırım'ın iddianameye giren savcılık ifadesinde önemli bilgiler verdiği ortaya çıktı. Selam Kumpası iddianamesi mağdurlarından olan Bülent Yıldırım'ınMavi Marmara seferi sırasında İsrailli askerler tarafından alıkonuldukları zaman aralığında sorgulandığı ve sorguda sürekli kendisine İran ve Hizbullah ile ilgili sorular sorulduğu öğrenildi.
Soruşturma savcısı İrfan Fidan'a verdiği ifade iddianameye giren Yıldırım'ın şunları söylediği öğrenildi:
TERÖR SUÇLAMASI BÜYÜK İFTİRADIR
Ne benim ne de benimle birlikte hiçbir arkadaşımın Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yüksek menfaatleri ve her milletten mağdur durumdaki insanların yardımına koşmak dışında hiçbir faaliyeti olmamıştır. Hiçbir suçla veya örgütle ilişkim yoktur. Buna rağmen bazı gazete ve televizyonlarda çıkan haberlerde uluslararası alanda insani yardım faaliyetleri yürüten ve başkanlığını yaptığım İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı) ile irtibatlı olarak faaliyet gösteren çok sayıda kişinin terör örgütü kapsamında telefonlarının dinlendiğini öğrendim. İsmimin ve vakfımın terörle bir araya getirilmeye çalışılmasını şahsıma, çalışanlarıma ve vakfıma yapılmış bir iftira, karalama kampanyası, hakaret olarak kabul ediyorum. Vakfımın hedef alındığını düşünüyorum.
BEN SANDIKLARI FİLİSTİNLİ'Yİ VURDULAR
2008 yılındaki İsrail saldırısı sırasında ben Gazze'deydim ve orada savaşın ve ablukanın nelere mal olduğunu gördüm. Gazze'deki ambargo kaldırma komisyonuyla görüşme yaptım. Araba konvoyuyla deniz filosu organize edilerek dikkatin abluka ve ambargoya çekilmesi gerektiği konusunda istişare ettik. Daha önce sekiz kez bu filo düzenlenmişti. Bunların hiçbirinde can kaybı olmamıştı. Yanlış hatırlamıyorsam beş kez de gemiyle Gazze'ye yanaşabilmişti. Bu yüzden İsrail'in saldırsa bile böyle bir katliam yapacağı düşüncesinde değildik. Her ihtimale karşı yine de uluslararası sularda geziyorduk. Çünkü İsrail devamlı tehditlerde bulunuyordu. Bu filoya 50'ye yakın ülkeden katılım vardır. Filo dokuz gemiden oluşuyordu. Mavi Marmara bunlardan biriydi. Üç gemi İsrail'in sabotajları nedeniyle yola çıkamadı. Altı gemiyle Kıbrıs'a yakın bir yerde buluştuk. Gemide her dinden insan vardı. Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Ateist. Dünyada 500 yakın kanal bizimle devamlı canlı yayın yapıyordu. Bunlar içinde İsrail kanalı da vardı. Biz vurulmadan önce İsrail'in etrafımızı sardığını fark ettik. Tam yedi saat dünyaya çağrıda bulunduk. Bunlar bize saldıracak, açık denizdeyiz bunlara engel olunsun diye. Çağrılarımız sonuçsuz kaldı. Sabah Namazı'nı kılarken İsrail sanki bütün deniz filosunu göndermişti. Savaş gemileri, savaş uçakları, denizaltılar, insansız uçaklar ve onlarca zodyak bot birdenbire saldırıya geçti. Helikopterler de vardı. Hiç bir şey söylemeden öldürmek üzere ateş etmeye başladılar. Hatta İsrail vatandaşı olan Filistin'li birini ben olarak tahmin edip vurdular. Bu gemide saldırıda bulunanlar içerisinde görev yapan ne yazık ki Türk Yahudileri'nin de olduğuna şahitliklerimiz oldu. Gemide bir çok ülkeden aktivist olduğu için her ülkenin vatandaşı olan Yahudi'ler de ya saldırı anında ya geminin limana yanaşma anında ya da tercüman olarak görev yaptılar.
DOKUZ KEZ SORGULANDIM
Selam-Tevhid dosyası ile ilgili İsrail'lilerin yaptığı sorgulamayı ve orada tercüman olan Türk Yahudi'lerinin tavırlarını anlatmak istiyorum; Öncelikle bu tercüman olarak gelen ve tarafsız olması gereken Türk vatandaşları, benim İsrail konsolosluğu önündeki mitinglerde neler yaptığımı ve siyonizme karşı nasıl davrandığımı sorgulayıcılara anlatarak beni ihbar ettiler. Oysa bunlar Türk vatandaşı Yahudi'lerdi. Kendi vatandaşlarını korumaları gerekiyordu. Sorgulamam sırasındaki bu ilk sorguydu. Dokuz kez sorgulandım. Bana ısrarla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah hakkında sorular yönelttiler ve özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İran Cumhurbaşkanıyla toplantılarının içeriğini ve periyodik olarak ne kadar zamanda bir araya geldiklerini sordular. Ben de ikisi devlet başkanı olarak resmi görüşmeler için bir araya gelir ve bunlar da basın tarafından bilinir şeklinde cevap verdim.
ERDOĞAN'I İRAN İLE İRTİBATLANDIRMAK İSTİYORLARDI
Bu sorgulama çok uzun sürdü. Hatta Türk Büyükelçili'ğinden gelen görevliyle beni görüştürmediler. Bu arada Gazze Başbakanı İsmail Haniye ile Hamas'ın siyasi lideri Halit Meşal'in benimle olan fotoğrafını gösterdiler. Ben de dedim ki Hasan Nasrallah ile de fotoğrafım var. Bundan nereye varmak istiyorsunuz. Siz bu bilgileri zaten internet sitemizden almışsınız. Orada görüntülerimiz var. Orada anladım ki Mavi Marmara olayını İran ile bağlantılandırmak istiyorlar ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İranla ilişkili olduğunu ifade ediyorlar. Bu sorgular sırasında Hakan Fidan ve İran soruları da gündeme geldi. Biz bu ilişkilerin olmadığını hatta Mavi Marmara'nın gönderilmesine hükumetin razı olmadığını, bunun sivil bir organizasyon olduğunu, dünyanın her tarafından aktivistlerin katıldığını ve İran'a bağlama çalışmalarının da gülünç olduğunu ifade ettik.
TA O ZAMAN SELAM'I SORDULAR
Sonra Selam örgütü'nü tanıyor musun ve bağlantın var mı diye soruldu. Bu konu üzerinde çok durdular. Ben de daha önce burada Selam Örgütü diye bir çok insanın haksızlığa uğratıldığını bildiğim için ve bu Selam Örgütü'nü de İran ile bağlantılı diye bir takım çevreler Türkiye'de nitelendirdiği için bu konuya girmedim. Çünkü bunun yukarıdaki sorulara göre oyun olduğunu düşündüm. Mavi Marmara'yı İran ile bağlantılandırmaya çalıştıklarını düşündüm. Selam'ın İslam'da barış anlamına geldiğini, örgüt olamayacağını uzun bir şekilde anlattım. Fakat bu sırada karşılıklı sertleşmeler oldu. Bu süre içerisinde gemide 40 kişinin Kudüs Ordusu'yla ve Selam örgütüyle bağlantılı olduğunu ifade ettiler. Bu 40 kişi aslında Antalya'da gemiye binecekti fakat İstanbul'dan Antalya'ya giderken gemide de 40 kişi vardı. Onu kastettiklerini anladım, Mavi Marmara'yı İran'la ilintilendirmek istediklerini fark ettim. Bütün sorgulamalar sırasında sorulan sorular Hamas, İran, Hizbullah ve El Kaide ile bağlantılı olup olmadığımızdı. Bu arada Filistin'deki İslami Cihat'ı da sordular. Bütün bu sorgu sırasında karşılaştığım bu sorulara ve suçlamalara daha sonra Selam ve Tevhid Örgütü dosyasında da muhatap oldum. Selam ve Tevhid Örgütü dosyasını görünce çok üzüldüm. Türk yetkililerden önce İsrail'liler tarafından bana soru olarak yöneltilmesi bunun uluslararası bir komplo olduğunu, emniyet, yargı ve medyada bu komplonun uzantılarının olduğunu göstermektedir.
Kaynak: Sabah
İSLAM ÜLKELERİ, 28 Ekim 2015 15:35
Yorumlar (0)