Bugün Şeyh Ahmed Yasin'in Şehadet Yıldönümü(VİDEO)
Normal insanlara göre yarım olan fiziğine rağmen Filistin Davası'nın en başta gelen isimlerinden biri olmayı başaran Yasin, 22 Mart 2004 sabahı işgalci israil'in uçaklarından fırlatılan bombalar neticesinde şehad oldu. Hayatının büyük bir kısmı felçli bir şekilde geçen Şeyh Ahmet Yasin'le birlikte olay yerinde 2 oğlu ve 7 direnişçi daha şehid olmuştu.
Bugün Şeyh Ahmed Yasin'in Şehadet Yıldönümü(VİDEO)
Normal insanlara göre yarım olan fiziğine rağmen Filistin Davası'nın en başta gelen isimlerinden biri olmayı başaran Yasin, 22 Mart 2004 sabahı işgalci israil'in uçaklarından fırlatılan bombalar neticesinde şehad oldu. Hayatının büyük bir kısmı felçli bir şekilde geçen Şeyh Ahmet Yasin'le birlikte olay yerinde 2 oğlu ve 7 direnişçi daha şehid olmuştu.
Görüntülenme: 4137 Tarih: 22 Mart 2016 11:09
Filistin Davası'nın önemli isimlerinden Şeyh Ahmed Yasin'in bugün ebediyete intikal edişinin 12'nci yıldönümü. Rahmetle yadediyoruz.
Normal insanlara göre yarım olan fiziğine rağmen Filistin Davası'nın en başta gelen isimlerinden biri olmayı başaran Yasin, 22 Mart 2004 sabahı işgalci israil'in uçaklarından fırlatılan bombalar neticesinde şehad oldu. Hayatının büyük bir kısmı felçli bir şekilde geçen Şeyh Ahmet Yasin'le birlikte olay yerinde 2 oğlu ve 7 direnişçi daha şehid olmuştu.
ŞEYH AHMED YASİN KİMDİR?
İslami Direniş Hareketi (HAMAS'ı) kurdu. Gençleri İslami bir şuurla yetiştirdi, Filistin halkının dertlerine derman oldu. Filistin'de işgale karşı iki ayrı intifadanın öncülüğünü yaptı. Vücudu felçli olmasına rağmen Allah yolunda mücadeleden, direnişten geri durmadı. Davası uğrunda yıllarca siyonistlerin zindanlarında kaldı, taviz vermesi karşılığında kendisine yapılan bütün teklifleri elinin tersiyle itti. siyonistlere karşı onurlu bir mücadeleli şehadetiyle anlattı.
Bütün dünyaya direniş ve mücadele dersi verdi. İbadete özellikle namaza önem vermesi, aile hayatındaki mütevaziliği, mustazafların yardımına koşması gibi özellikleriyle kendisinden sonra gelen nesillere iyi bir örnek oldu
Şeyh Ahmed Yasin, bedensel özrünü mazeret saymayarak Allah'ın dini uğruna 67 yıllık bir ömrü mücadeleyle geçiren son zamanların en büyük önderlerindendi. Onun bu mücadelesi çeşitli saiklerle davasına sahip çıkmayan nice insan için derslerle doludur. O, içinde bulundukları şartları bahane ederek yerinde oturanları hayatıyla uyarmıştır.
DÖRT YAŞINDA YETİM KALDI
Ahmed Yasin, 1937 yılında Filistin'in Askalan şehrinin el- Cevra Köyünde doğdu. Dört yaşında babasını kaybetti. 1948 yılında siyonistlerin işgali sırasında annesi ve kardeşleriyle beraber Gazze'ye hicret etmek zorunda kaldı. 11 yaşlarında siyonist zulmü ile tanıştı. Gazze'de bulunan İmam Şafii Okulu'nu bitirdi ve Filistin Lisesi'ne kaydoldu. 1952'de bir yüzme faaliyeti esnasında kafası üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bundan sonra hayatı boyunca felçli yaşadı. Okulunu bitirdi, bazı hocalardan özel dersler aldı. İyi bir eğitim alan Ahmed Yasin öğretmenliğe başladı.
İHVAN MEKTEBİNDE YETİŞTİ
1948'de Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketi Gazze'de oldukça etkindi. Camilerde hizmetler veriyor, halka iyiliklerde bulunuyordu. Ahmed Yasin de öğrencilik yıllarında olduğu gibi öğretmenlik yaptığı dönemlerde de bu eğitimlerden nasibini aldı. İmam Hasan El-Benna'nın başlattığı İslamî mücadele, sadece Mısır ile sınırlı kalmayıp bütün dünyayı etkilemişti. Onun düşünce ve fikirlerinin rehberliğinde bütün dünyada İslamî bir uyanış oluşmuştu. Ahmet Yasin, Mısır'a gitti. El-Ezher'de okuyarak bilgisini geliştirdi. Mısır'da diktatör Cemal Abdunnasır zamanında (1965'te) İhvan-ı Müslimin hareketine üye olmaktan tutuklandı. Hareketle resmi bağlantısı tespit edilmediğinden serbest bırakıldı. Filistin'e geri döndü.
GAZZE DİRENİŞİNİN LİDERİ
Yirmili yaşlarına geldiğinde Şeyh Ahmet, siyasi eylemlere katılmaya başlamıştı. 1956'da üç düşmanın (israil, İngiltere, Fransa) Mısır'la yaptığı savaşa karşı Gazze'de isyan eden grubun en önündeydi. Güçlü hitabetiyle dikkatleri çeken Şeyh, arkadaşlarıyla beraber düzenlediği organizasyonlarda Gazze'deki uluslarası denetimi reddediyor ve bölge yönetiminin Mısıra geri verilmesi gerekliliğini vurguluyordu.
HAMAS'I KURDU
1948 hezimeti, Şeyhin zihnini bulandıran en önemli hadiseydi. Bu yüzden Şeyh, Filistin halkının silahlanmasının ve özgürlüklerini geri kazanmaları için milli şuura sahip olmaları gerekliliğini düşünüyordu. Çünkü Şeyh, ne diğer Arap devletlerinin ne de uluslararası toplumların Filistin topraklarının özgürlüğü için fizibilite sahibi olduklarına inanıyordu
Şeyh Yasin Filistin'e has bir teşkilat kurmak niyetiyle İslami Direniş Hareketi'ni (HAMAS) kurdurdu. Böylece Şeyh Ahmet Yasin'in manevi öncülüğünde Abdülaziz el Rantisi ve Muhammed Taha tarafından 1987 yılında HAMAS kuruldu.
İsmini “İslamî Direniş Hareketi” verdikleri hareket ilk sınavını Camilerin İntifadası olarak bilinen birinci intifadada en güzel şekilde verdi ve büyük bir rol üstlendi.
İşgalci siyonistlere karşı mukavemet gösterecek bu hareket zamanla Filistin'in her yerinde ismi duyuldu. Cemaat olarak istikrarlı bir şekilde hizmetler yapan HAMAS halk tarafından büyük destek gördü. 8 Aralık 1987 ‘de başlayan büyük intifadayı organize eden HAMAS'ı artık bütün dünya tanıdı.
İslami direniş hareketi Hamas, aslında Mısır'da kurulan ve 1949 da suikaste uğrayan Hasan El Benna'nın önderliğini yaptığı Müslüman Kardeşler'in bir uzantısıydı.
ESİR DEĞİŞİMİ İLE SERBEST BIRAKILDI
Filistin'de İslamî direnişin öncülüğünü yürüten Ahmet Yasin, 1984'te arkadaşlarıyla beraber tutuklandı. Yürütülen soruşturma sonunda Ahmed Yasin, israil'i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkûm edildi. Ancak on bir ay sonra Filistinlilerle işgalciler arasında bir esir değişiminde serbest bırakıldı. 1985'te gerçekleştirilen bu esir değişiminden sonra Ahmed Yasin mücadelesine devam etti.
CEHALET VE İHTİLAFLARLA MÜCADELE ETTİ
1967 yılında Gazze'nin israil işgaline girmesinin ardından direnişi teşvik eden söylem ve faaliyetlerini yoğunlaştıran Şeyh Yasin, kurduğu cemiyet aracılığı ile şehid ailelerine yardım etti. Şeyh Ahmed Yasin ve arkadaşları halkın sorunlarının üç hastalıktan kaynaklandığının farkındaydılar. Cehalet, fakr-u zaruret ve ihtilaf halkın belini kırmış ve işgalci siyonistler bu şartları ağırlaştırmak için çok çalışıyorlardı. Bir eğitimci olan Şeyh Ahmed Yasin cehaletle mücadele için “İslam Merkezleri” kurdu. Bu eğitim kurumlarında gençleri ve çocukları yetiştirdi. Zamanla bu öğrenciler direnişin başına geçtiler. Öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları için Arap ülkelerine hatta Amerika ve Avrupa'ya bile gönderdi. Bu öğrenciler cemaatin yurt dışı bağlantılarını sağladıkları gibi, teşkilatın finansmanlığı için de çalışmalarda bulundu. Fakr-u zaruret içinde olan halka el uzatan Şeyh Ahmed Yasin; yoksullara, muhacirlere, şehid ve tutuklu ailelerine sahip çıktı. Sağlık Evleri ve hastaneler kurdu. Halkın hamisi konumuna gelen Hareket, siyonistlerle mücadele eden sol ve kavmiyetçi örgütlerin yapamadıklarını başardı.
Böylece halk, tek bir yürek tek bir yumruk halinde HAMAS çevresinde bir araya geldi.
ONURLU BİR TAVIRLA MAHKEMEYİ REDDETTİ
Siyonistlerin hedefi haline gelen Şeyh Ahmed Yasin ve arkadaşları, 18 Mayıs 1989'da yeniden tutuklandılar. Direniş Hareketini durdurmaya yönelik bu tutuklanmalar direnişe güç ve kuvvet oldu. Uzun bir aradan sonra mahkemeye çıkarılan Şeyh Ahmed Yasin siyonist yargıçlara karşı şöyle haykırdı: “Bu mahkeme, kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme, işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır.” Mahkeme, başka bir tarihe ertelendi, bu sırada HAMAS yargılanmayı protesto etti ve genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991'de mahkemenin verdiği karar açıklandı. israil askeri mahkemesi Şeyh Ahmed Yasin'i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. İşgalci siyonitler onun ile pazarlıklara girdi. israil'i tanımak ve özerklik anlaşmasına olumlu bakmak şartı ile serbest bırakma teklifleri getirdi. Daha sonra israil'i tanıma şartından da vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesini şart koştu. Bunun üzerine Şeyh Ahmed Yasin: “Bana dışarı çıktığımda karpuz yememeyi şart koşsanız bile yine kabul etmem. Çünkü ben işgal rejimini muhatap kabul etmiyorum ki onun şartını kabul edeyim” ve “Benim için hapiste 100 yıl kalmak, karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan iyidir” cevabını verdi. Şeyh Ahmed Yasin, sekiz yıl süren zindan hayatı boyunca kararlılığından hiçbir şey kaybetmedi ve siyonist yönetimi muhatap kabul etmeme konusundaki tutumunu değiştirmedi.
SİYONİSTLER ONU TAHLİYE ETMEK ZORUNDA KALDI
Ürdün'ün başkenti Amman'da oturan HAMAS'ın Siyasi Birimi Başkanı Hâlid Meş'al'e suikast girişiminde bulunan Mossad ajanlarının Meş'al'in koruma görevlileri tarafından yakalanması üzerine israil Başbakanı Netanyahu, Ürdün Kralı Hüseyin'le pazarlık etmeye ve Şeyh Ahmed Yasin'i serbest bırakmaya zorlanmıştır. Böylece Şeyh Ahmed Yasin sekiz buçuk yıla yakın bir süre zindanda kaldıktan sonra 1997'de serbest bırakılarak tedavi edilmek üzere Amman'a getirildi. Tedavisi bitip, memleketine dönmesinin ardından suikastçı iki Mossad ajanı israil'e teslim edildi. HAMAS, israil ajanslarının serbest bırakılmasını şiddetle kınadı. HAMAS olayın hemen ardından yaptığı açıklamada teslim işine şiddetle tepki gösterdi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Bu hareket, siyonist teröre karşı yumuşak tavır gösterilmesi anlamına gelir ki böyle bir tavır da onlara daha çok cesaret kazandıracak, dolayısıyla benzer girişimleri tekrarlamaya teşvik edecektir.”
GAZZE'DE SUİKASTLERİN HEDEFİ OLDU
Şeyh Ahmet Yasin, memleketine gelir gelmez mücadelesini kaldığı yerden devam ettirmeye başladı. Askeri bir lider değil, manevi bir lider olduğundan halk ile iç içeydi. İşgalci siyonistler onun çalışmalarından rahatsız oldu. Bu yüzden onu sıkı bir takip altına aldılar. Bir keresinde, bir tanıdığının ziyaretinde bulunduğu sırada gittiği evi tespit ederek F-16 tipi uçaklardan füzeler fırlatıldı. O saldırıda yardımcısı İsmail Heniyye ile birlikte ziyaret ettiği apartman katı tahrip olmasına rağmen Şeyh Yasin ve Heniyye kurtuldular. Onu gözlerden uzak tutmak mümkün değildi. İşgal devletinin böyle bir ağır bedeli göze alması da ihtimal dışı görülmüyordu.
SABAH NAMAZINI CAMİDE KILMAYA ÖNEM VERİRDİ
Sabah namazından önce kalkar, namazını kıldıktan sonra bir saat kadar Kur'an okurdu. Gün boyunca ziyaretçilerini karşılar, dertlerini dinlerdi. Öğretmenlik yapmaktan çok hoşlanırdı. İnsanların sevinç ve hüzünlerini paylaşır, düğün ve ölüm merasimlerine katılırdı. Yetim çocuklar ve dul kadınlara sahip çıkardı. Müslümanlara ilme önem vermelerini tavsiye ederdi. Ailesiyle istişareye çok önem verirdi. Hanımına, kız çocuklarına özel vakitler ayırırdı. Bu özel vakitlerde başka bir şey yapmaz, sadece onlarla ilgilenirdi. Küçük yaşlarından itibaren çocuklarını namaza alıştırırdı. Namazları ev halkı ile cemaatle kılardı. Özellikle sabah namazı üzerinde dururdu. Çocukları sabah namazına teşvik etmek için onlara küçük hediyeler verirdi. Sabah namazını camide kılmayı ihmal etmezdi. Kendisi hakkında yapılan tedbirlere karşılık, “Yoksa benim şehid olmamı istemiyor musunuz?” diye de takılırdı. Böylece şehadete olan arzusunu dile getirirdi. İslamî davetin merkezinin mescitler olması gerektiğini savunuyor ve bu çerçevede hareket ediyordu. Mescitte vaktini geçirir, insanlara tebliğ ve nasihatlerde bulunurdu.
SUİKAST SONUCU ŞEHiD OLDU
Oğlu Abdulhamid anlatıyor; “israil tarafından üzerinde sürekli bir tehdit vardı. Şehadetinden önce son iki yıl evde yatmazdı. Gecenin belli saatine kadar burada kalır, sonra tedbir için başka bir yere giderdi. O gece casus uçaklar çok yoğundu, sesleri duyuluyordu. Evden çıkmadan beş dakika önce gelini “Çok uçak var gitmeyin” demişti. Kendisi ona, “Sen niye korkuyorsun, ben korkmuyorum ki” diye cevap vermişti. Yatsı namazı vaktiydi. Uçakların yoğunluğundan camiden çıkmamaya karar verdik ve O da camide dinleniyor, çocuklarla sohbet ediyordu. Ara ara dinlenerek sabaha kadar ibadetle meşgul olmuştu. Sabah namazını kıldıktan sonra camiden çıktı. Evle caminin arasında yolun ortasında helikopterlerden fırlatılan füzelerle şehid edildi. Herkes, bir gün mutlaka ölecek, ölümden asla kaçış yok. "Biz Filistinliler olarak daima Allah'tan şehadeti istiyoruz ve asla yatakta ölmeyi istemiyoruz. Babam, bunu gerçekleştirdi ve inandığı değerler üzere hayatını tamamladı. Her Filistinli gibi biz de böyle bir son bekliyoruz.” Şeyh Ahmed 65 yaşına geldiğinde israil'in yeni bir operasyonuyla karşılaştı. 22 Mart 2004 sabahı Gazze şeridindeki Hay El Sabur'da bulunan bir camiden çıkarken başbakan Ariel Şaron'un talimatıyla apaçi helikopterlerinden bırakılan üç bombayla şehid oldu. Sabah namazından çıkan Şeyh'in yanında bulunan iki oğlu ve yedi arkadaşı da olayda şehid olmuşlardı.
AHMED YASİN'İN MEŞHUR "ÜMMETE MEKTUBU"
Ahmet Yasin, ölmeden bir yıl önce dünya Müslümanlarının Gazze'de ve Filistin'de yaşananlara karşı sessiz kalmasından sitemkâr olmuştu. Yasin, yazdığı bir mektupla "ümmeti Allah'a şikayet" ediyordu.
İşte o mektup:
"Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!
Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;
"Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
"Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!"
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz.
Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!
Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!
Allah'ım!
Sana şikâyette bulunuyorum...
Sana şikâyette bulunuyorum...
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum.
Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım!
Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı...
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz..."