Müslüman Gençler Bursa'da Kudüs'ü Konuştu

24 Haziran Cuma günü saat 19:00’da Erdemli Gençlik Hareketi'nin sorumluluğunu üstlendiği ‘’Müslüman Gençler Kudüs’ü Konuşuyor’ ’adlı panel Uzunoğlu Düğün Salonunda gerçekleştirildi.  

Görüntülenme: 2127 Tarih: 26 Haziran 2016 06:21
Müslüman Gençler Bursa'da Kudüs'ü Konuştu

Kuran tilaveti ile başlayan program Mehdi Ağaoğlu’nun açılış konuşmasıyla devam etti. Panelin ilk konuşmasını Birliktelik Hareketinden Enes Berat Gürler gerçekleştirdi. Enes Berat Gürler ‘’Kudüs’ün Kutsallığı’ konu başlığı altında şunları ifade etti:

Öncelikle Kudüs’ün niye Kudüs ismi ile nitelendirildiğini anlamaya çalışmanın ilk aşamada önemli olduğu anlaşılması gereken bir konudur. Kudüs’ün tarihi M.Ö. 5000 yılına dayanmaktadır. Kenanilerin hüküm sürdüğü bir bölge olan Kudüs o zamanlarda ‘Salem’ denilen bölgeydi. Salem ise barış yurdu anlamına gelmektedir. Zaman ile İbranice dilinde evrilerek ‘iyilik yurdu ’anlamı taşımaya başlamıştır. Günümüzde ise kutsal bölge anlamına gelen Kudüs ismi ile nitelendirilmektedir. Kudüs üzerinde tevhid inancını benimsemeyen herhangi bir düşünce ve ideoloji sahiplik iddia ediyorsa bunun hiçbir şekilde haklılık payı yoktur. Temel çıkış noktası burası olacaktır. Mekke ve Kudüs gibi kutsal beldelerin birleştirici, toplayıcı bir araya getiren bir rolü vardır. Bu açıdan bu bölgeler önemli yerlerdir. Kuranda geçen birçok peygamberinde Mekke, Filistin veya Kudüs’te hayatlarını devam ettirdiğini görüyoruz. Kudüs’ün kutsallığı meselesi bizzat Kuran-ı Kerim tarafından bizlere bildirilmiştir. İbrahim ve Lut (As.)’ın etrafını bereketli kılındığı topraklara yani Kudüs’e ulaştırıldığı açıkça belirtilmektedir. Kudüs’ün kutsallığı Müslümanların üzerine bir vazifedir. Bugün Siyonistler kendi kutsal kitaplarından bu bölgenin kendilerine vaat edilmiş topraklar olduğunu söylemektedirler. Bizler buna kesinlikle karşı çıkıyoruz ve Kuran’ın vaat ettiği hususun işin özünde tevhid hakikatine inanmış kimselerin oranın varisi olduğunu söylüyoruz. Peygamber efendimizin İsra olayı yani Mescidi-i Haramdan Mescidi-i Aksaya gelmesi ise hem Kâbe’nin hem de Mescid-i Aksanın varisi olduğumuzu göstermektedir. Son olarak İslam dünyasındaki direniş hareketlerinin güç kazanması ve Kudüs’ün yeniden salih kimselerin eline ulaşmasını temenni ediyoruz.

Enes Berat Gürlerin konuşmasından sonra ikinci konuşmacı olarak ‘Kudüs Gençliği Dergisinden’ Ammar Osman Çelik ‘Kudüs ve Direniş’ konulu konuşmasını gerçekleştirdi. Ammar Osman Çelik konuşmasında şunları ifade etti.

IMG_9065Direniş iki boyutludur: Etken ve edilgen direniş. Her fikir ,düşünce ve ideoloji beraberinde bir direnişi meydana getirir. Direniş kavramlar arası zıtlıktan doğmaktadır. Bu direnişi ‘Sünnetullah’ açısından değerlendirdiğimizde hayatın bir savaştan ibaret olduğunu yani hayatın bir direnişten ibaret olduğunu anlamaktayız. Bu zıtlıklar bütünlüğünde barışında bir direniş olduğu görülmektedir. Bizlerin direnişten kaçacağı bir yer yoktur. Çünkü barış yapabilmek için savaşa direniş göstermek gerekmektedir. Hayatın kendisi bir direniş olduğundan ‘mukavemeden’ kaçmak olanaksızdır. Hayatın kendisi bir direniş ise İslami direniş ile Yahudi direniş arasındaki fark nedir sorusu akla gelmektedir. Hiç şüphesiz aradaki fark peygamberi hareket metodudur. Direnişin bir üst planı bir de alt planı vardır. Üst plan Allah’ın yaptığı bir plandır. Hiçbir varlığın üst plana bir etkisi yoktur. Allah bu planı koyar ve olur biter. Alt plan ise mücahitlerin ve liderlerin yaptığı plandır. Bu planın ve direşin başarılı olabilmesi Allaha bağlıdır. Bu plan ve direnişte insanın tevekkül etmesi ve rıza göstermesi gerekmektedir. Ya zafer ya şehadet bilinciyle yola çıkmak insanı kurtaran bir meseledir. Direnişin dostu mücadele düşmanı ise yeistir .Emperyalist devletlerin karşısına her zaman etken ve edilgen direniş gelmiştir. Emperyalist güçler bir ülkeye girdikleri zaman öyle bir plan yapar ki o ülke kendi kendisini bitirir. Edilgen direnişin mucidi emperyalist kuvvetlerdir. Edilgen direnişin hiçbir zaman ümmeti kapsadığı görülmediği gibi ümmetin insan kaynaklarını boşa harcayan bir tuzaktır. Edilgen direnişin sonucu daha önceden belirlenmiş bir mücadele olduğu görülmekle birlikte emperyalist kuvvetler edilgen direniş ile insaniyet ve merhamet timsali olurlar. Aynı Amerika’nın Irak’a barış getirmesi gibi. Bu direniş heyecan verici ve tatmini bir yapıya sahiptir. Bunun karşısında etken direniş ise özünde sabit olan, direniş gösterirken şamil bir bakış açısıyla işe başlayan, başlangıcı ve sonucu mukavimleri tarafından karar alınarak verilir .Bu mukavimleri gaza getirerek iş yaptıramazsınız. Emperyalistlerin korkulu rüyasıdır. Edilgen direniş etken direnişe karşı bulunduğundan Emperyalist güçlerin savunduğu edilgen direniştir. Etken ve edilgen direniş arasında bir mücadelenin var olduğu aşikârdır. Bizler Kudüs gençleri olarak Emperyalist güçlerin istekleri ile aynı doğrultuda hareket etmemeliyiz. Bizler rotamızı kendimiz belirlemeli yalnızca Allah’a tevekkül etmeliyiz. Bizler Amerika’nın ayağına gitmemeliyiz. Onlar öyle bir rahatsız etmeliyiz ki Amerika’nın kendisi bizim ayağımıza gelmeli diyerek Ammar Osman Çelik konuşmasını sonlandırdı.

Ammar Osman Çeliğin konuşmasının ardından üçüncü konuşmacı Anadolu Gençlik Derneğinden Yunus Emre Özbilen ‘’Küresel Siyonizm ve Kudüs’’ konulu konuşmasına giriş yaptı. Yunus Emre Özbilen konuşmasında şunları ifade etti:

IMG_9134Siyonistler Kudüs’e batıl davaları uğrunda sahip olmak isteyen ve Siyonizm tarihi neredeyse Kudüs tarihi kadar eski olan bugün Kudüs’ü işgal altında tutan Yahudi lobisinin adı Siyonizmdir. Siyonistlerin inancına göre Mescid-i Aksada Süleyman Mabedini yeniden inşa ederlerse yeryüzüne bir Mesih inecek ve dünyaya Yahudilik hâkim olacaktır. Bunun oluşabilmesi için tek şart ise Kudüs’ü ellerinin altında bulundurmaktır. Birinci Haçlı seferiden sonra Kudüs işgal edilmiştir. Tam 88 yıl sonra Selahaddin Eyyub-i Kudüs’ü tekrar Müslüman topraklarına katmıştır. Filistin 1918’deki savaşlar ile elimizden çıkmıştır.1948 yılında ise bir İsrail devleti kurulmuştur. İsrail devletinin kurulmasından önce iki önemli olay gerçekleşmiştir: Yalta Konferansı ve BM’nin kuruluşu. Yalta konferansında yeni bir dünya düzeni vurgusu yapılarak İsrail devletinin kurulmasının adımlarını netleştirmişerdir. Akabinde BM kurulmuştur. İsrail’in kuruluşunda ve bugünkü adaletsiz dünya düzeninin varlığı Yalta Konferansı ve BM’nin payı büyüktür. Müslümanlar inancı gereği kafirler ile birlikte yaşarız ancak zalimler ile iç içe yaşamayız. Müslümanların Siyonistler ile aynı Allah inancına sahip olmadığı görülmektedir. Merhum Erbakan Hocanın Siyonistler hakkında şu sözü manidardır: ’’Doktor olabilmek için anatomi bilmek yetmez. Mikrobiyolojiyi bilip mikrobu da tanımak gerekir ki ona göre tedavi uygulanabilsin. ’’Siyonizm dünyayı idare ederken İslam âlemine iki büyük mikrobu salmıştır. Bu iki büyük mikrop ırkçılık ve mezhepçiliktir. Kudüs’ün elimizden gitmesi de ırkçılık ve mezhepçilikten kaynaklanmaktadır. Bu iki mikrop zannedildiği kadar güçlü değildir. Kuran bize bunu ifade etmektedir. Zalimin hile düzeninin zayıf olduğu Kuran’da apaçık belirtilirken bizim bir şeyler elde edememizin sebebi organize hareket edemeyişimizdir. Bir Selahattin Eyyubi olup İslam birliğini kuramamamızdır. Şu mübarek Ramazan ayında Rabbim bize organize olmayı ve iki mikrobu bünyemizden uzaklaştırmayı nasip etsin. Bizi özgür Kudüste bir araya gelmeyi nasip etsin.Amin

Yunus Emre Özbilenin konuşmasının ardından son konuşmacı olarak Erdemli Gençlik Hareketinden Burak Çamur ‘’Kudüs ve Vahdet’’ konulu girizgahını yaptı. Burak Çamur konuşmasında şunları ifade etti:

IMG_9059Kudüs ve vahdet konusunda öncelikle vahdetin ne olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Vahdet kısaca birleşmek veya bir arada bulunmak anlamına gelmektedir. Biz bu tanımı İslam’ın özü olan tevhit içinde kullanıyoruz. Vahdetin tam olarak oturduğu şey tevhidin sosyal hayattaki karşılığıdır. Tevhidin insanlar arasında organize edilmiş şekline bizler vahdet diyoruz. Allah Kuran-ı Kerimde vahdeti tanımlarken kendisinin insanlar üzerindeki bir nimeti olarak tanımlamaktadır. İslam tevhidi dünya görüşüne sahip olan insanlarda oluşur. Tevhit’ten oluşan insanların birliğine İslami vahdet demekteyiz. Bunun tersinde olan ise batıldır o da şirk diye nitelendirilir. Vahdet siyasi ya da askeri birlik değil bunların hepsinin ötesinde dini bir vecibedir. Vahdeti gerçekleştirmeden dünyanın en büyük devletine de sahip olursak Müslüman kardeşimizle bir sorunumuz varsa bizim çıkış noktamızda problem var demektir. Kudüs hem vahdetin asıl sebeplerinden biri hem de sonucudur. Ne zamanki Müslüman ümmet bir arada durabilmiş o zaman Kudüs hürriyetine kavuşmuştur. Fakat Müslümanlar ne zaman parçalanmışlar ve tefrikaya düşmüşlerse o zaman Kudüs işgal altında olmuştur. Yani Kudüs’ün kurtuluşunun ön koşulu Müslümanların vahdetinden ve birliğinden geçmektedir. Kudüs asli mesele olmadıkça ne Kudüs Kudüs olabilir ne de biz birleşebiliriz. Kudüs Müslümanları bir araya toplayan bir yerdir. Mavi Marmara bunun örneklerinden biridir. Bizlerin tekrar gündemimize Kudüs’ü sokmamız gerekmektedir. Eğer gündemimizi kendimiz belirleyebilirsek bu sorunu aşabiliriz. Kudüs’ün önüne geçen gündemler suni gündemler olduğunda her daim Kudüs’ün merkezde olması gerekmektedir. Kudüs’ün hatırda tutulması bizim aynı dili konuşmamıza sebep olmaktadır. Tefrikaya düşmeden Kudüs gibi ortak noktalara değinmek İslam ümmetinin vahdetini sağlayacaktır. Kudüs’te iftar yapmak dileğiyle.

Burak Çamurun konuşmasının ardından akşam ezanının okunması nedeniyle iftar yapıldı ve panel sona erdi.

IMG_9052IMG_9056

IMG_9081
IMG_9103IMG_9117IMG_9119IMG_9125IMG_9129
IMG_9140

Yorumlar